Kıbrıs’a denizyolu ile giderseniz Girne Limanına inersiniz. Eskiden adamın midesini alt üst eden feribot ulaşımı daha sonra “buzdolabı”nın da Türkiye’ye getirilmesini takiben, hatta İstanbul’un feth-i mübinini gerçekleştiren İkinci Mehmet’in de ancak kısrağa binebildiği ama asla otomobili görmediği dönemlerin çoktan geçmesiyle ulaşım daha rahat ve hızlı olmaya başladı. Girne’de vapurdan inmeden sağınızdaki gördüğünüz yerleşim yerinin adı Alsancak’tır. Doğrudur. O yöne giderseniz bu yol, Karaoğlanoğlu çıkarma alanı, Alsancak, Karşıyaka, Güzelyurt ve Lefke’ye kadar ulaşır. Eğer siz mevsiminde giderseniz. Portakalın kralını da burada yersiniz.
Ama Girne’den sola doğru giderseniz bu sefer de Dipkarpaz’a kadar ulaşırsınız. Sahil şeridini boydan boya doğal kale gibi tutan ise Beşparmak Dağlarıdır. Bu Beşparmak Dağlarının özelliği ise vakti zamanında eşkıyanın dağ başını tuttuğu yer olduğu kadar masumunda sığındığı yerdir. Dipkarpaz’a doğru giden yol aniden Kaplıca’dan sonra güneye kıvrılır. Büyükkonuk’tan sonra da güneyden eşeklerin bile dokunulmazlığının olduğu, hür yaşadığı sola Dipkarpaz’a, sağa asılları güneyde kalan replikaları burada olan Yeni İskele ve Yeni Boğaziçi üzerinden Gazi Mağusa’ya ulaşırsınız. Bu yol sıcaktır, zordur, kuraktır. Uzaktan Beşparmak Dağlarının çamlarını görürsünüz. Ama Gazi Mağusa’ya varırsınız.
İki eşek yükü altına İngiltere’ye rehin bırakılan Kıbrıs’a ikinci ulaşım yolu kolay. Hava yolları ile. Kargadan başka kuşu tanımadığımız dönemlerin çok geride kaldığı son yıllarda insanların dahi vatan toprağını görmeden oradan oraya top gibi havadan atıldığı yoldan ulaşırsınız.
Ercan Havaalanından çok ünlü kişi muamelesi olarak kumarhanelere gidenlerin, sınavsız üniversite ve genelde beş yıllık tatil için adaya gelenlerin arasından bir yol bulup Lefkoşa’yı görmeden, güneye soyadı olarak aldığım Uluyurt’a bakmadan güzel asfaltlanmış yollardan Gazi Mağusa’ya ulaşırsınız. Size zeytinyağı, incik boncuk satarlar. Kiliseden dönme camiler gezdirilir. Namık Kemal’in kaldığı zindan belki gezinize sos olur. Tekrar geldiğiniz yere dönersiniz.
Gelelim Gazi Mağusa’ya.
Bir de benden dinleyin. Sağdan ve soldan kayıkçı kavgasının kürekçilerinin büyük mücadelelerle “netfiliks”de Türkiye’den izlenmemesini sağlama başarısı ile övündüğü “Famagusta” dizisinde konu edilen “Gazi Mağusa’ya.
Adaya havadan gitmeyeceksiniz. Giderseniz de ana yoldan giderek sadece şehirleri görmeyeceksiniz. İçini dolduramadığınız, insan sevgisini yüreklere indiremediğiniz yol üstündeki devasa yapılan caminin büyüsüne kapılmayacaksınız. Bizim adanın yıllara yayılan acı ve ızdırap çekenlerin şehitlikleri doldurduğu ara yollara gireceksiniz. Hoşgörü adı altında yıllarca uyutulan ve uyuşturulan insanlarımız ve çifte pasaport taşıyan Kıbrıslıların dışında birazda arta kalan kısmı ile konuşarak, şehit mezarları, Sarı Çizmeli Mehmet Aga’nın da mezarlarını görerek gideceksiniz. Bakımsız, Fatihasız, hepsinin hayat hikayelerinde sakladığı “mefkürelerini” taşıyan mezar taşlarını, mezarlarını göreceksiniz. Katliamların yaşandığı köylerden geçeceksiniz. Geçitkale size geçit verirse “aslolanın yollar ve binalar değil ruhlar” diyerek yaşayanları göreceksiniz.
Gazi Mağusa’ya Kıbrıs’taki Türk köylerine hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar küçük şapeller, hatta kiliseler yapıldığını bunun Sille’de restore edilen eski kiliselerle aynı tarihe rastladığını görerek gideceksiniz.
Yalanların arka arkaya sıralandığı “Farmagusa” filmini yasaklamak, vatanseverlerin gözünden kaçırmaktan, ruhundaki öfkeyi azaltmaktan başka ne işe yarar. Yalanların devekuşunun kafasını kuma sokması misali görülmesinden kaçmanın, yalancıktan vatansever, hatta “Türkçü” gözükmekle değil, Mağusa Limanı Türküsünü, Aybüke’nin sesinden Türk Yurduna “sürgün” hayatınızda Diyarbakır Silvan’da, adını bile koruyamadığınız Selçuklu sultanının mezarının yanı başında hatırlanmaktan geçtiğini bileceksiniz.
Doğruyu yapmaktan kaçanların, yalancıktan kahramanlıklarının getirdiği nokta, “yes be annem”, “Denktaş’ın yalnızlığı”, “cepteki Rum pasaportun cazibesi”, “Ortodoks’un olmadığı Kıbrıs Türk toprağına yapılan yüzlerce kilise”dir.
Farmagusa Türkiye’de gösterilmeyecekmiş, gösterilse ne olur.
Sen Gazi Mağusa’ya uçarak gittikten sonra!
Unutulmamalıdır ki, Gazi Mağusa bizim için Gazi’nin, Toros Dağlarından gösterdiği işaretin bir parçasıdır.
Hadi iyi eğlenceler…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
“Gazi Mağusa”
Kıbrıs’a denizyolu ile giderseniz Girne Limanına inersiniz. Eskiden adamın midesini alt üst eden feribot ulaşımı daha sonra “buzdolabı”nın da Türkiye’ye getirilmesini takiben, hatta İstanbul’un feth-i mübinini gerçekleştiren İkinci Mehmet’in de ancak kısrağa binebildiği ama asla otomobili görmediği dönemlerin çoktan geçmesiyle ulaşım daha rahat ve hızlı olmaya başladı. Girne’de vapurdan inmeden sağınızdaki gördüğünüz yerleşim yerinin adı Alsancak’tır. Doğrudur. O yöne giderseniz bu yol, Karaoğlanoğlu çıkarma alanı, Alsancak, Karşıyaka, Güzelyurt ve Lefke’ye kadar ulaşır. Eğer siz mevsiminde giderseniz. Portakalın kralını da burada yersiniz.
Ama Girne’den sola doğru giderseniz bu sefer de Dipkarpaz’a kadar ulaşırsınız. Sahil şeridini boydan boya doğal kale gibi tutan ise Beşparmak Dağlarıdır. Bu Beşparmak Dağlarının özelliği ise vakti zamanında eşkıyanın dağ başını tuttuğu yer olduğu kadar masumunda sığındığı yerdir. Dipkarpaz’a doğru giden yol aniden Kaplıca’dan sonra güneye kıvrılır. Büyükkonuk’tan sonra da güneyden eşeklerin bile dokunulmazlığının olduğu, hür yaşadığı sola Dipkarpaz’a, sağa asılları güneyde kalan replikaları burada olan Yeni İskele ve Yeni Boğaziçi üzerinden Gazi Mağusa’ya ulaşırsınız. Bu yol sıcaktır, zordur, kuraktır. Uzaktan Beşparmak Dağlarının çamlarını görürsünüz. Ama Gazi Mağusa’ya varırsınız.
İki eşek yükü altına İngiltere’ye rehin bırakılan Kıbrıs’a ikinci ulaşım yolu kolay. Hava yolları ile. Kargadan başka kuşu tanımadığımız dönemlerin çok geride kaldığı son yıllarda insanların dahi vatan toprağını görmeden oradan oraya top gibi havadan atıldığı yoldan ulaşırsınız.
Ercan Havaalanından çok ünlü kişi muamelesi olarak kumarhanelere gidenlerin, sınavsız üniversite ve genelde beş yıllık tatil için adaya gelenlerin arasından bir yol bulup Lefkoşa’yı görmeden, güneye soyadı olarak aldığım Uluyurt’a bakmadan güzel asfaltlanmış yollardan Gazi Mağusa’ya ulaşırsınız. Size zeytinyağı, incik boncuk satarlar. Kiliseden dönme camiler gezdirilir. Namık Kemal’in kaldığı zindan belki gezinize sos olur. Tekrar geldiğiniz yere dönersiniz.
Gelelim Gazi Mağusa’ya.
Bir de benden dinleyin. Sağdan ve soldan kayıkçı kavgasının kürekçilerinin büyük mücadelelerle “netfiliks”de Türkiye’den izlenmemesini sağlama başarısı ile övündüğü “Famagusta” dizisinde konu edilen “Gazi Mağusa’ya.
Adaya havadan gitmeyeceksiniz. Giderseniz de ana yoldan giderek sadece şehirleri görmeyeceksiniz. İçini dolduramadığınız, insan sevgisini yüreklere indiremediğiniz yol üstündeki devasa yapılan caminin büyüsüne kapılmayacaksınız. Bizim adanın yıllara yayılan acı ve ızdırap çekenlerin şehitlikleri doldurduğu ara yollara gireceksiniz. Hoşgörü adı altında yıllarca uyutulan ve uyuşturulan insanlarımız ve çifte pasaport taşıyan Kıbrıslıların dışında birazda arta kalan kısmı ile konuşarak, şehit mezarları, Sarı Çizmeli Mehmet Aga’nın da mezarlarını görerek gideceksiniz. Bakımsız, Fatihasız, hepsinin hayat hikayelerinde sakladığı “mefkürelerini” taşıyan mezar taşlarını, mezarlarını göreceksiniz. Katliamların yaşandığı köylerden geçeceksiniz. Geçitkale size geçit verirse “aslolanın yollar ve binalar değil ruhlar” diyerek yaşayanları göreceksiniz.
Gazi Mağusa’ya Kıbrıs’taki Türk köylerine hiç tahmin etmeyeceğiniz kadar küçük şapeller, hatta kiliseler yapıldığını bunun Sille’de restore edilen eski kiliselerle aynı tarihe rastladığını görerek gideceksiniz.
Yalanların arka arkaya sıralandığı “Farmagusa” filmini yasaklamak, vatanseverlerin gözünden kaçırmaktan, ruhundaki öfkeyi azaltmaktan başka ne işe yarar. Yalanların devekuşunun kafasını kuma sokması misali görülmesinden kaçmanın, yalancıktan vatansever, hatta “Türkçü” gözükmekle değil, Mağusa Limanı Türküsünü, Aybüke’nin sesinden Türk Yurduna “sürgün” hayatınızda Diyarbakır Silvan’da, adını bile koruyamadığınız Selçuklu sultanının mezarının yanı başında hatırlanmaktan geçtiğini bileceksiniz.
Doğruyu yapmaktan kaçanların, yalancıktan kahramanlıklarının getirdiği nokta, “yes be annem”, “Denktaş’ın yalnızlığı”, “cepteki Rum pasaportun cazibesi”, “Ortodoks’un olmadığı Kıbrıs Türk toprağına yapılan yüzlerce kilise”dir.
Farmagusa Türkiye’de gösterilmeyecekmiş, gösterilse ne olur.
Sen Gazi Mağusa’ya uçarak gittikten sonra!
Unutulmamalıdır ki, Gazi Mağusa bizim için Gazi’nin, Toros Dağlarından gösterdiği işaretin bir parçasıdır.
Hadi iyi eğlenceler…