SON DAKİKA
Hava Durumu

Okumak İyidir!

Yazının Giriş Tarihi: 12.10.2025 11:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.10.2025 11:39

Elimde Falih Rıfkı Atay’ın Çankaya adlı kitabı var. Türk Devleti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumundan ölümüne kadar ki dönemi anlatan eser, Osmanlı Hanedanlığından Cumhuriyet’e geçiş dönemi ile de fikir veriyor.

İlk sayfalarında 7 Nisan 1836 yılında Türkiye’de görev yapan Prusya subayı Moltke’nin yazdığı mektuptan alıntı var.

Avrupa ordularının yüzyıllar boyunca amacının Türkiye’nin Avrupa’da ilerlemesini durdurmak olduğunu ama bu sefer bu devletin şartlar olgunlaşaya kadar varlığını korumak hedeflendiğini ifade ediyor.

“O vakitler Afrika çöllerinden Hazar Denizi’ne ve Hind Okyanusu’dan Atlantik kıyılarına bütün ülkeler Osmanlı Padişahının emrinde idi. Venedik’le Alman İmparatorları Baba-ı Ali’nin haraç defterine kayıtlı idi.”

Mektubun bu kısmı hep tarih kitaplarında da okumaktan zevk aldığımız bölüm değil mi? Eskiden beri 1699 sonrasını pek duymak istemeyiz. Zaten okumayız da. Mektup devam ediyor.

“Bunun üzerine iki yüzyıl geçmişti… Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır. Eflak ve Sırbistan, Bab-ı Ali’nin egemenliğini ancak görünüşte tanımaktadır. Türkler bu yerlerden sürüldüklerini görmektedirler. Mısır bir bağımlı eyaletten fazla bir düşman hükümettir… Akdeniz kıyılarındaki öteki Müslüman ülkelerin artık Bab-ı Ali ile hemen hemen hiç bağlantısı yok.”

Mora Soykırım anmaları hatırlanmalı ama bugün hangi soykırımların yapıldığı, hangi sürgünlerin hazırlandığı, kimlere hayat hakkı tanınmadığı da unutulmamalıdır. Kerkük, Lübnan, Bayır-Bucak, Halep Türkmenleri soykırıma uğradığını, ikinci Sevr hazırlıkları ile yeni sürgünlerin hazırlandığını düşünüyorum.

İngiliz ve Fransızların o günlerdeki uluslararası dengelere göre fırsat bekleme durumu bugüne benzemiyor mu?

“Eğer Fransa bu ülkelerden en güzelini kendisi için alıkoymakta kararsız ise bu, İstanbul’daki vezirler divanından fazla St. James ‘teki İngiliz kabinesinden çekinmekte oluşundandır… İstanbul dışındaki şehirlerin oligarşik bir idari yapısı var. Öyleki hemen hemen bağımsız gibi bir şey.

Böylece Osmanlı Saltanatı gerçekte krallıklar, prenslikler ve cumhuriyetler yığını haline gelmiştir…”

Ülke içinde yeterince yaptırım kuvveti kalmayan bir saltanatımız, onun tantanası vardı. Ordunun hazin durumunu ise hazin şekilde değerlendirir. “Yabancı ordular imparatorluğu batış uçurumuna kadar sürüklemişler, gene yabancı ordular onu kurtarmışlardır…”

Bence nokta.

Ya mektubun şu bölümüne ne demeli.

“Memleket fakir. Devlet gelirleri azalmıştır. İhtiyaçları karşılamak için hükümetin yapabileceği son şeyler, servetlere ve miraslara el koymak, devlet hizmetlerini satmak, hediyeler koparmak. Paranın ayarını bozmaktır. Para ayarının bozulması son haddine gitmiştir. Bu bela Türkiye’de her memleketten fazla ağırdır… Çok yüksek olan yüzde yirmi faiz sermayelerin işletilmesi için bir belge olmaktan çok uzaktır…”

Tarımla ilgili bölümünde köylü öyle zor koşullardadır ki ekip biçmekten çekilmiştir.

“İstanbul’dan bir saat ötede uçsuz bucaksız verimli topraklar ekilmeksizin dururken, buğdayı Odesa’dan satın almak zorunda kalır…”

Akıbet konusundaki değerlendirme ise düşme sırasında durabilir, kendini yenileyebilir yahut yok olabilir şeklindedir.

Çok şükür devlet, hükümet, millet, halk adı herneyse toparlanmıştır. Kendini yenilemiştir. Hayatta kalmıştır. Kendisine uzatılan Mondoros’un akibeti ile Sevr’i kabul etmemiş, Mudanya’dan Lozan’a gitmiştir.

O gün “paranız yok kapımıza geleceksiniz” diyenlerin örgütlediği “büyük projelerle” 1946 yılından bu yana geldiğimiz nokta ile yukarıdaki satırlar ne kadar örtüşüyor.

Mutlaka yenileneceğiz.

Okumak iyidir.

Kalın sağlıcakla.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.