Yirmialtı yıllık bir mücadele sonrasında 6 Eylül 1669 tarihinde Osmanlı idaresine Venedik idaresinden geçen Girit Adası 1912 Balkan Savaşına kadar Osmanlı idaresinde acısıyla tatlısıyla kalmıştır.
Doğu Akdeniz’in kilidi ve Adalar Denizi’nin kalesidir. Fethi Sultan Avcı Mehmed’e hoş bir yemek olan tirid ile, “tavada tirid, alındı girid” tekerlemesi ile müjdelenmiştir.
Girit göçmenleri yada turistleri söze Kandiye veya Hanya ile başlarlar. Venedik’in idare merkezi olarak bulunduğu yer Kandiye’dir. Osmanlı idari merkezi ise Hanya’dır. Bu iki sancak ismi bile siz nerede durduğunuzun ip ucunu da verirsiniz. Ben Konyalı olduğumdam ve gördüğümden her halde Hanya daha sıcak geliyor.
Venedikliler hakimiyetleri sırasında adaya nüfus taşımışlar. Roma ve Bizans hatta Arap hakimiyetleri sırasında da mutlaka farklı yerlerden nüfus getirilmiştir. Osmanlı Hanedanlığı da adaya birçok Türkü iskân etmiş. Ama din üzerinden yazılıp çizildiği için olsa gerek; Ada nüfusu ile ilgili bilgi verilirken 1881 yılında 73 bin 487 Müslüman nüfustan 1911 yılında 27 bin 852’ye düştüğü ifade edilir. Ortodoks Rum olarak kayıtlara geçen Hıristiyan nüfus ise aynı tarihlerde 204 bin 781’den 307 bin 812 ye çıkmıştır. Yahudilerin sayısı ise aynı yıllarda 646’dan 487’ye düşmüştür.
Yıllarca Kayzer-i Rum olma ve Rum Kilisesine bağlı olan tebaya diğerlerine göre ayrıcalıklar verilmesini, diğer milletlerden Hıristiyan insanların bu ayrıcalıklardan faydalanabilmek için Rum tebaya tabi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yine Osmanlı Hanedanlığı döneminde Gagauzların, Deniz Gagauzları ve Kara Gagauzları olarak ikiye ayrılmaları, Deniz Gagauzlarının Fener’e diğerlerinin Bulgar Kilisesine bağlandığını biliyoruz.
İşte şımartılan beslenen, denizcilik konusunda dünyanın bir numarası olma vasfını elde eden Rum tebaa, zamanla Fransız İhtilalinin etkisi ve tabiki Rus, Fransız, Avusturya ve İngiliz devletlerininde hamiliğinde 1821’de mustakil Yunan devletini kurdu. Osmanlı ve Batı, ancak bu devleti 1830’da kabul etti. Osmanlı Hanedanlığı topraklarına doğru çoğunda savaşsız ve hamilerin destekleri ile geliştirdiler. İşte Girit burada ibretlik, ders alınacak elden çıkış vakasıdır.
Şimdi buraya Dr. Zekeriya Türkmen’in Girit Adasını Osmanlı İdaresinden Ayırma Çabaları: Yunan İsyanını Takip Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821-1869) makalesinden yorumsuz cümleler alacağım.
Girit “dağlıktır. En yüksek dağları Akdağlar ile İde dağlarıdır. Girit adası, dağlık konu mundan dolayı isyan halinde bulunan asilere uzun süre gayr-ı nizami harp yapmalarına ortam sağlayacak bir durumdadır.”
“Girit Adasındaki huzursuzlukların çıkmasında Fransız İhtilali'nden sonra gelişen milliyetçilik fikirleri olduğu kadar, büyük devletlerin kışkırtmaları da etkili olmuştur.”
Girit uygarlığının temelini atan topluluğun etnik yapısını araştıran bilim adamları bunların Anadolu kavimleriyle akraba olduklarını tespit etmişlerdir. Konuşulan dilin de Anadolu kavimlerinin diline yakın olduğu bilinen Girit Adası, M.Ö. 1400 yıllarında Yunanistan'dan gelen Akhaların istilasına uğramış ve bu tarihten sonra Yunanlıların ataları kabul edilen toplumların etkisi başlamıştır.”
“Rum unsurları arasındaki Ortodoks Kilisesi ve Rumca lisanı ile ortak bağ tesis edilmekte idi.”
“Aslında 19. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti'nin her alanda zayıflamış bir durumda bulunması, Yunan isyanının başlaması ve başarıya ulaşmasının en önemli nedenlerinden idi.”
“Rumlan örgütleyerek isyana hazırlayan kuruluş Filiki Eterya (daha sonra Etniki Eterya adını aldı) Cemiye’ti oldu. 1814 yılında Odesa'da kurulan Filiki Eterya Cemiyetinin amacı, görünüşte Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Hıristiyan unsurların eğitim ve öğretimini geliştirmek, gerçekte ise İstanbul başkent olmak üzere Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmaktı.”
“Cemiyetin kurulduğu tarihlerde Yanya Valisi bulunan Tepedelenli Ali Paşa, kendi idaresi altında bulunan Mora ve dolaylarında RumIann isyan haberini alınca, bunları sert bir şekilde bastırdı. RumIara göz açtırmayan Tepedelenli Ali Paşa, Rum asıllı Halet Efendinin entrikaları sonucu gözden düştü ve görevden alındı. Bu durum, Tepedelenli Ali Paşa'nın isyan etmesine ve daha önceleri tenkil ettiği Rumlarla elbirliği yapıp devlete karşı isyan etmesine neden oldu.”
“Girit Adasındaki bu ilk isyan hareketi 1821 yılı temmuz ayı başında İsfakya ve Hanya sancağının dağlık köylerinde başladı.”
“Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora ve Girit valilikleri kendisine verilmesi şartıyla bu isyanları bastırdı.”
Başkaları vermiş fermanı.
“Rus Çarlığı ile İngiltere arasında yapılan 4 Nisan 1826 tarihli Petersburg Protokolü ile, Mora RumIarının Osmanlı Devleti’ne vergi ile bağlı özerk bir devlet olarak teşkilatlanmaları, Mora ve Teselya'daki Türklerin sınırdışı edilmeleri ilke olarak benimsendi. Ayrıca bu protokole göre, Ege Adalarının (Adalar Denizi) uzun vadede Yunanistan'a verilmesi ilke olarak kabul edildi.”
“Rus donanması, İngiliz ve Fransız donanması ile birleşerek, 20 Ekim 1827'de Navarin'de zincirlenmiş bulunan Osmanlı donanmasını, yapılan ani bir baskınla yaktı.”
“Girit, 1840 yılında bir eyalet şeklinde düzenlemeye tabi tutularak doğrudan merkeze bağlandı ve idaresi de daha önceleri Girit muhafızlığı yapmış olan Mustafa Naili Paşaya bırakıldı.”
“Yunanlılar, Mora yarımadasındaki komiteleri Girit adasına göndererek buradaki Rum halkı tahrik ederek maksatlarına ulaşmayı umuyorlardı.”
“Yunanistan, Girit Adasına tahrikçi papaz ve öğretmenler göndermeye başladı.”
Bazen, süreti haktan da görünürüz. “İngiltere, isyan sırasında Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduğunu açıklayarak RumIarı hayal kırıklığına uğrattı.”
“Bütün bu olayların, İzmirli bir Rum dönmesi olan Hekim İsmail Paşa’nın valiliği döneminde olması ise son derece düşündürücü idi. Çünkü, uzun yıllar Girit adasında vali olarak görev yapan bir kişinin bu olaylardan haberdar olmaması mümkün değildir.”
“1866 yılı mayıs ayı başında asiler, isteklerini 10 madde halinde sıralayarak hükümet yetkililerine bildirdiler.
Bu istekler arasında vergilerin çokluğu, adaletin işlemediği, halka baskı yapıldığı vs. vardı. Girit RumIarı bunun dışında ayrıca, şahsi hürriyetin garanti altına alınmasını, imar faaliyetlerine devam edilmesini, nahiyelerde okul ve hastahanelerin açılmasını istiyorlardı.”
“Yunanistan'dan gelen 60 kadar çete reisi Apkoron'daki asilerin başına geçti. Türklerin köyleri yakılıp yağmalandı.”
Ayrıca “Girit RumIarının isyan gerekçelerine bakıldığında şunlar yer alıyordu: Rumca eğitim veren okulların açılması, yeni limanların yapılması, ziraat bankası kurulması, vergilerin indirilmesi vb.”
“Diğer taraftan Yunanistan'dan adaya eşkıya ve malzeme nakli ise devam etti.”
“Mustafa Naili Paşa, isyandan vazgeçtikleri takdirde eşkiyanın afvedileceğini bildirdi. Fakat, bunun pek etkisi olmadı. Bu sırada Yunan gazeteleri ise, Girit adasının baştan başa ele geçirildiğini yazmakta idi.”
“Girit Rumları itaat etmeyince, Osmanlı Devleti isyanı sona erdirmek üzere daha sert hareket etmek mecburiyetinde olduğunu anladı. Mustafa Naili Paşa İstanbul' a çağrıldı ve yerine Ömer Lütfi Paşa gönderildi… Meydana gelen bu yeni durum karşısında adada bulunan asi Rumlar dağlara, şehir ve kasabalı Rumlar da sahillere gidip burada buldukları yabancı gemilerle Yunanistan'a göç etmeye başladılar… Fransa ve Rusya konsoloslarının harekete geçmesine ve asi rumları saldırıya uğramış zavallı insanlar olarak göstermeye çalışarak onları himayeye kalkışmalarına neden oldu.”
“1867'de İngiltere ve Fransa Hariciye Vekilleri Osmanlı hükumetine bir nota göndererek Girit'e muhtariyet verilmesi fikrinde olduklarını açıkladılar. İş öyle bir hal aldı ki, bu devletler bir süre sonra daha da ileri giderek, Girit'in Osmanlı Devletinden ayrılması ve Yunanistan'ın Epir ve Teselya'yı da içine alan tabii hudutlara kavuşması gerektiği ileri sürdüler. Şayet Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmezse Girit' e hristiyan bir vali atanmasını istediler… Sadrazam Ali Paşa, meseleyi çözümlernek üzere Girit Adasına gitmeye karar verdi… (Sadrazam Ali Paşa) silahlarını bırakan asiler için af ilan etmesini emretti. Bu genel aftan Girit asilerine yardım için gelenler de yararlanabilecekti.”
Düzenlemeler yapıldı…
“Valilerin yanında, biri Müslüman, diğeri Hristiyan olmak üzere padişah tarafından tayin edilmiş iki müşavir bulunacaktı. Bu arada Girit adası gereği kadar sancaklara ayrılacak ve bu sancaklara padişah tarafından atanacak olan mutasarrıfların yarısı müslüman, yarısı hristiyan olacaktı. Müslüman mutasarrıflara hristiyan, hristiyan mutasarrıflara müslüman muavin verilecekti. Sancaklar da kazalara ayrılacak, her kazaya bir kaymakam ile aynı dinden olmayan bir muavin atanacaktı.”
Uzayıp gidiyor…
Sonra biz Girit’i kaybettik!
Makalenin birçok yerinde ülke hazinesi boştu, ordu zayıftı, vergi toplanamıyordu değerlendirmeleri yapılıyor. Makaleyi öneririm.
Varın siz yorumlayın.
Acaba Sultan II. Abdülhamid’e 1912 yılında 8 bin 261 kilometrekare toprağı olan Girit’i kaybettiğimiz nasıl söylenmiştir.
“Tavada tirit, gitti elden Girit” denme ihtimali çok yüksek.
Posoflu şair Üzeyir Fakiri’nin Ahıska’nın kaybı ile söylediği, “Ahıska gül idi gitti, Bir Ehli dil idi gitti, Söyletin Sultan Mahmud’a, İstanbul kilidi gitti” yerine “Girit gül idi gitti, Bir ehli dil idi gitti, Söyleyin Sultan Hamid’e, Çanakkale’nin kilidi gitti” demişler midir?
Yok canım, diyememişlerdir. Geçmişten ders alınsa tarih tekkerrür mü ederdi. Yada ders aldıysanız ve kazan sizseniz tekkerrür ederdi.
Kalın sağlıcakla.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
Tavada Tirid!
Yirmialtı yıllık bir mücadele sonrasında 6 Eylül 1669 tarihinde Osmanlı idaresine Venedik idaresinden geçen Girit Adası 1912 Balkan Savaşına kadar Osmanlı idaresinde acısıyla tatlısıyla kalmıştır.
Doğu Akdeniz’in kilidi ve Adalar Denizi’nin kalesidir. Fethi Sultan Avcı Mehmed’e hoş bir yemek olan tirid ile, “tavada tirid, alındı girid” tekerlemesi ile müjdelenmiştir.
Girit göçmenleri yada turistleri söze Kandiye veya Hanya ile başlarlar. Venedik’in idare merkezi olarak bulunduğu yer Kandiye’dir. Osmanlı idari merkezi ise Hanya’dır. Bu iki sancak ismi bile siz nerede durduğunuzun ip ucunu da verirsiniz. Ben Konyalı olduğumdam ve gördüğümden her halde Hanya daha sıcak geliyor.
Venedikliler hakimiyetleri sırasında adaya nüfus taşımışlar. Roma ve Bizans hatta Arap hakimiyetleri sırasında da mutlaka farklı yerlerden nüfus getirilmiştir. Osmanlı Hanedanlığı da adaya birçok Türkü iskân etmiş. Ama din üzerinden yazılıp çizildiği için olsa gerek; Ada nüfusu ile ilgili bilgi verilirken 1881 yılında 73 bin 487 Müslüman nüfustan 1911 yılında 27 bin 852’ye düştüğü ifade edilir. Ortodoks Rum olarak kayıtlara geçen Hıristiyan nüfus ise aynı tarihlerde 204 bin 781’den 307 bin 812 ye çıkmıştır. Yahudilerin sayısı ise aynı yıllarda 646’dan 487’ye düşmüştür.
Yıllarca Kayzer-i Rum olma ve Rum Kilisesine bağlı olan tebaya diğerlerine göre ayrıcalıklar verilmesini, diğer milletlerden Hıristiyan insanların bu ayrıcalıklardan faydalanabilmek için Rum tebaya tabi olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yine Osmanlı Hanedanlığı döneminde Gagauzların, Deniz Gagauzları ve Kara Gagauzları olarak ikiye ayrılmaları, Deniz Gagauzlarının Fener’e diğerlerinin Bulgar Kilisesine bağlandığını biliyoruz.
İşte şımartılan beslenen, denizcilik konusunda dünyanın bir numarası olma vasfını elde eden Rum tebaa, zamanla Fransız İhtilalinin etkisi ve tabiki Rus, Fransız, Avusturya ve İngiliz devletlerininde hamiliğinde 1821’de mustakil Yunan devletini kurdu. Osmanlı ve Batı, ancak bu devleti 1830’da kabul etti. Osmanlı Hanedanlığı topraklarına doğru çoğunda savaşsız ve hamilerin destekleri ile geliştirdiler. İşte Girit burada ibretlik, ders alınacak elden çıkış vakasıdır.
Şimdi buraya Dr. Zekeriya Türkmen’in Girit Adasını Osmanlı İdaresinden Ayırma Çabaları: Yunan İsyanını Takip Eden Dönemdeki Gelişmeler (1821-1869) makalesinden yorumsuz cümleler alacağım.
Girit “dağlıktır. En yüksek dağları Akdağlar ile İde dağlarıdır. Girit adası, dağlık konu mundan dolayı isyan halinde bulunan asilere uzun süre gayr-ı nizami harp yapmalarına ortam sağlayacak bir durumdadır.”
“Girit Adasındaki huzursuzlukların çıkmasında Fransız İhtilali'nden sonra gelişen milliyetçilik fikirleri olduğu kadar, büyük devletlerin kışkırtmaları da etkili olmuştur.”
Girit uygarlığının temelini atan topluluğun etnik yapısını araştıran bilim adamları bunların Anadolu kavimleriyle akraba olduklarını tespit etmişlerdir. Konuşulan dilin de Anadolu kavimlerinin diline yakın olduğu bilinen Girit Adası, M.Ö. 1400 yıllarında Yunanistan'dan gelen Akhaların istilasına uğramış ve bu tarihten sonra Yunanlıların ataları kabul edilen toplumların etkisi başlamıştır.”
“Rum unsurları arasındaki Ortodoks Kilisesi ve Rumca lisanı ile ortak bağ tesis edilmekte idi.”
“Aslında 19. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti'nin her alanda zayıflamış bir durumda bulunması, Yunan isyanının başlaması ve başarıya ulaşmasının en önemli nedenlerinden idi.”
“Rumlan örgütleyerek isyana hazırlayan kuruluş Filiki Eterya (daha sonra Etniki Eterya adını aldı) Cemiye’ti oldu. 1814 yılında Odesa'da kurulan Filiki Eterya Cemiyetinin amacı, görünüşte Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Hıristiyan unsurların eğitim ve öğretimini geliştirmek, gerçekte ise İstanbul başkent olmak üzere Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmaktı.”
“Cemiyetin kurulduğu tarihlerde Yanya Valisi bulunan Tepedelenli Ali Paşa, kendi idaresi altında bulunan Mora ve dolaylarında RumIann isyan haberini alınca, bunları sert bir şekilde bastırdı. RumIara göz açtırmayan Tepedelenli Ali Paşa, Rum asıllı Halet Efendinin entrikaları sonucu gözden düştü ve görevden alındı. Bu durum, Tepedelenli Ali Paşa'nın isyan etmesine ve daha önceleri tenkil ettiği Rumlarla elbirliği yapıp devlete karşı isyan etmesine neden oldu.”
“Girit Adasındaki bu ilk isyan hareketi 1821 yılı temmuz ayı başında İsfakya ve Hanya sancağının dağlık köylerinde başladı.”
“Kavalalı Mehmet Ali Paşa, Mora ve Girit valilikleri kendisine verilmesi şartıyla bu isyanları bastırdı.”
Başkaları vermiş fermanı.
“Rus Çarlığı ile İngiltere arasında yapılan 4 Nisan 1826 tarihli Petersburg Protokolü ile, Mora RumIarının Osmanlı Devleti’ne vergi ile bağlı özerk bir devlet olarak teşkilatlanmaları, Mora ve Teselya'daki Türklerin sınırdışı edilmeleri ilke olarak benimsendi. Ayrıca bu protokole göre, Ege Adalarının (Adalar Denizi) uzun vadede Yunanistan'a verilmesi ilke olarak kabul edildi.”
“Rus donanması, İngiliz ve Fransız donanması ile birleşerek, 20 Ekim 1827'de Navarin'de zincirlenmiş bulunan Osmanlı donanmasını, yapılan ani bir baskınla yaktı.”
“Girit, 1840 yılında bir eyalet şeklinde düzenlemeye tabi tutularak doğrudan merkeze bağlandı ve idaresi de daha önceleri Girit muhafızlığı yapmış olan Mustafa Naili Paşaya bırakıldı.”
“Yunanlılar, Mora yarımadasındaki komiteleri Girit adasına göndererek buradaki Rum halkı tahrik ederek maksatlarına ulaşmayı umuyorlardı.”
“Yunanistan, Girit Adasına tahrikçi papaz ve öğretmenler göndermeye başladı.”
Bazen, süreti haktan da görünürüz. “İngiltere, isyan sırasında Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünün korunmasından yana olduğunu açıklayarak RumIarı hayal kırıklığına uğrattı.”
“Bütün bu olayların, İzmirli bir Rum dönmesi olan Hekim İsmail Paşa’nın valiliği döneminde olması ise son derece düşündürücü idi. Çünkü, uzun yıllar Girit adasında vali olarak görev yapan bir kişinin bu olaylardan haberdar olmaması mümkün değildir.”
“1866 yılı mayıs ayı başında asiler, isteklerini 10 madde halinde sıralayarak hükümet yetkililerine bildirdiler.
Bu istekler arasında vergilerin çokluğu, adaletin işlemediği, halka baskı yapıldığı vs. vardı. Girit RumIarı bunun dışında ayrıca, şahsi hürriyetin garanti altına alınmasını, imar faaliyetlerine devam edilmesini, nahiyelerde okul ve hastahanelerin açılmasını istiyorlardı.”
“Yunanistan'dan gelen 60 kadar çete reisi Apkoron'daki asilerin başına geçti. Türklerin köyleri yakılıp yağmalandı.”
Ayrıca “Girit RumIarının isyan gerekçelerine bakıldığında şunlar yer alıyordu: Rumca eğitim veren okulların açılması, yeni limanların yapılması, ziraat bankası kurulması, vergilerin indirilmesi vb.”
“Diğer taraftan Yunanistan'dan adaya eşkıya ve malzeme nakli ise devam etti.”
“Mustafa Naili Paşa, isyandan vazgeçtikleri takdirde eşkiyanın afvedileceğini bildirdi. Fakat, bunun pek etkisi olmadı. Bu sırada Yunan gazeteleri ise, Girit adasının baştan başa ele geçirildiğini yazmakta idi.”
“Girit Rumları itaat etmeyince, Osmanlı Devleti isyanı sona erdirmek üzere daha sert hareket etmek mecburiyetinde olduğunu anladı. Mustafa Naili Paşa İstanbul' a çağrıldı ve yerine Ömer Lütfi Paşa gönderildi… Meydana gelen bu yeni durum karşısında adada bulunan asi Rumlar dağlara, şehir ve kasabalı Rumlar da sahillere gidip burada buldukları yabancı gemilerle Yunanistan'a göç etmeye başladılar… Fransa ve Rusya konsoloslarının harekete geçmesine ve asi rumları saldırıya uğramış zavallı insanlar olarak göstermeye çalışarak onları himayeye kalkışmalarına neden oldu.”
“1867'de İngiltere ve Fransa Hariciye Vekilleri Osmanlı hükumetine bir nota göndererek Girit'e muhtariyet verilmesi fikrinde olduklarını açıkladılar. İş öyle bir hal aldı ki, bu devletler bir süre sonra daha da ileri giderek, Girit'in Osmanlı Devletinden ayrılması ve Yunanistan'ın Epir ve Teselya'yı da içine alan tabii hudutlara kavuşması gerektiği ileri sürdüler. Şayet Osmanlı Devleti bu durumu kabul etmezse Girit' e hristiyan bir vali atanmasını istediler… Sadrazam Ali Paşa, meseleyi çözümlernek üzere Girit Adasına gitmeye karar verdi… (Sadrazam Ali Paşa) silahlarını bırakan asiler için af ilan etmesini emretti. Bu genel aftan Girit asilerine yardım için gelenler de yararlanabilecekti.”
Düzenlemeler yapıldı…
“Valilerin yanında, biri Müslüman, diğeri Hristiyan olmak üzere padişah tarafından tayin edilmiş iki müşavir bulunacaktı. Bu arada Girit adası gereği kadar sancaklara ayrılacak ve bu sancaklara padişah tarafından atanacak olan mutasarrıfların yarısı müslüman, yarısı hristiyan olacaktı. Müslüman mutasarrıflara hristiyan, hristiyan mutasarrıflara müslüman muavin verilecekti. Sancaklar da kazalara ayrılacak, her kazaya bir kaymakam ile aynı dinden olmayan bir muavin atanacaktı.”
Uzayıp gidiyor…
Sonra biz Girit’i kaybettik!
Makalenin birçok yerinde ülke hazinesi boştu, ordu zayıftı, vergi toplanamıyordu değerlendirmeleri yapılıyor. Makaleyi öneririm.
Varın siz yorumlayın.
Acaba Sultan II. Abdülhamid’e 1912 yılında 8 bin 261 kilometrekare toprağı olan Girit’i kaybettiğimiz nasıl söylenmiştir.
“Tavada tirit, gitti elden Girit” denme ihtimali çok yüksek.
Posoflu şair Üzeyir Fakiri’nin Ahıska’nın kaybı ile söylediği, “Ahıska gül idi gitti, Bir Ehli dil idi gitti, Söyletin Sultan Mahmud’a, İstanbul kilidi gitti” yerine “Girit gül idi gitti, Bir ehli dil idi gitti, Söyleyin Sultan Hamid’e, Çanakkale’nin kilidi gitti” demişler midir?
Yok canım, diyememişlerdir. Geçmişten ders alınsa tarih tekkerrür mü ederdi. Yada ders aldıysanız ve kazan sizseniz tekkerrür ederdi.
Kalın sağlıcakla.