SON DAKİKA
Hava Durumu

Merhaba Bursa

Yazının Giriş Tarihi: 01.11.2021 03:35
Yazının Güncellenme Tarihi: 01.11.2021 03:38

Değerli kardeşim İbrahim Öge’nin ricası üzerine bir dönem görev yaptığım ama uzun süredir ziyaret edemediğim Bursa’nın dijital habercilikte yeni adresi www.sozbursa.com’da Başkent Ankara kulislerinde konuşulanları zaman buldukça size aktarmaya çalışacağım…

“Çalışacağım” derken, yine İbrahim Öge’nin ricasıyla bu köşeye uzun yıllardır Ankara’da yaşayan, ortak bir dostumuz da destek verecek.

Ama eminim ki kıymetli kardeşim Öge, bizim çalakalem yazdıklarımızı mutlaka denetimden geçirecek, en azından anlaşılır hale getirecektir.

***

Diyelim ve ilk olarak işe şu malum “Kavala” meselesinden başlayalım…

Başını ABD’nin çektiği 10 büyük elçinin sosyal medya paylaşımı ile gündeme gelen Kavala meselesinin belli periyotlarla Türkiye kamuoyunda tartışılmasının nedeni aslında “derin yapıların savaşından” başka bir şey değil…

Ankara’da Kavala konusunda iki farklı yaklaşım var:

Birinci grup “Kavala niçin hapiste?” sorusunu sloganlaştırıp, “Evanjelik Presbiteryen Kilisesi üyesi Papaz Andrew Craig Brunson ile Alman Die Welt gazetesi Türkiye muhabiri Deniz Yücel’in serbest bırakılmasının Türkiye’deki yargı sürecini dış müdahaleye açık hale getirdiğini” savunuyor. Bu kesim, 10 büyükelçinin Bronson ve Yücel’in sürecinden cesaret alarak Kavala ile ilgili sosyal medya paylaşımı yaptığını öne sürüyor. Ardından “demokrasi” başlığı altında Kavala gibi Selahattin Demirtaş’ın da serbest bırakılması gerektiğini savunuyor. Hatta bu görüşü iktidar partisi mensupları bile zaman zaman açıktan dillendirmekten çekinmiyor…

İkinci grup ise Sovyet Rusya dağıldıktan sonra ABD’nin birçok ülkede kendi elemanlarıyla değil STK’lar üzerinden darbelere giriştiğini hatırlatıyor ve Osman Kavala’nın da ABD hesabına çalışan “bir etki ajanı” olduğunu öne sürüyor.

Soros Vakfı gibi Alman vakıflarıyla ilişkisi üzerinde durulan, sahibi olduğu Kavala Grubu’na ait Mikes firmasıyla 90’lı yıllarda kazandığı Hava Kuvvetleri’ne ait F-16 uçaklarının koruma sistem ihalesinde yolsuzlukla suçlanan, aynı süreçte Sedat Peker’le ilişkisi, madencilik sektöründeki faaliyetleri tartışılan, kurduğu Anadolu Kültür A.Ş. çatısı altında yürüttüğü etkinlikler ve yine sahibi olduğu İstanbul’daki Cezayir Restoran’ın Türkiye karşıtı toplantılara ev sahipliği yapması gibi daha birçok konu var Kavala hakkında…

Ama bunların dışında en çarpıcı olanları şöyle:

Dünyanın birçok ülkesindeki darbe ve devrim hareketlerinin finansörü Macar asıllı Amerikalı bir milyarder George Soros’un kurdurduğu Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’ndaki etkinliği, eski CIA danışmanı Henri Jak Barkey ile olan ilişkileri ve 15 Temmuz darbe kalkışması öncesindeki hazırlık toplantılarına iştirak etmesi, 2016'dan sonra PKK'nın Suriye’de ABD’nin desteğiyle işgal ettiği bölgelere çeşitli yardım malzemeleri göndermesi…

Bu iki grubun dışında üçüncü bir kesim var ki onlar da net olarak şu yorumu yapıyor:

Soros ve ABD ile geçmişte kim yolunu birleştirdiyse, kim iş tuttuysa hepsi için gereği yapılmalı. Türkiye ancak bağırsaklarını bu şekilde temizleyebilir.

***

Ankara’nın bir başka önemli konu başlığı ise ekonomi…

Birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu’nun yaptığı açıklamaların aslında iktidarın 19 yıldır ısrarla uyguladığı ekonomi modelinden vazgeçtiği anlamına geldiği dillendiriliyor.

Türkiye’yi sanal bir cennete çeviren, mimarları ise Kemal Derviş, Kemal Unakıtan, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek olan bu modelin yerine Türkiye’nin üretim ve ihracatı esas olan yeni bir ekonomik model ilan etmesinin geç kalınmış bir karar olarak değerlendiriliyor. Bundan sonra ekonomi kurmaylarının sadece “cari fazla” hedefini dikkate alacakları, döviz kuru ve enflasyonu ise doğal akışına bırakacağı öne sürülüyor…

İşte tam da bu noktada içinde bulunduğumuz bu ayın 3 Kasım’ında gerçekleşecek olan ABD-FED toplantısında alınacak kararların, 26 Kasım’da gerçekleşecek Osman Kavala duruşmasının ve en nihayetinde Avrupa Konseyi’nin Kavala ve Demirtaş'ın 30 Kasım-02 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek toplantıya kadar serbest bırakılmadığı takdirde Türkiye'ye yasal süreç başlatılacağı tehdidi mevcut döviz kurundan nasıl bir dalgalanmaya neden olacağı merak ediliyor.

***

Siyasi kulislere gelince;

İki başlık öne çıkıyor…

Birincisi Suriye ve Irak tezkeresinin TBMM’deki oylamasıyla çıkan sonucun ardından İYİ Parti’nin AK Parti’yle yeni bir ittifak oluşturabileceği konuşuluyor.

CHP’nin aksine tezkereye evet oyu veren İYİ Parti’nin bu tavrının ittifaka göz kırptığı anlamına geldiğini dillendirenlerin sayısı hiç az değil. Ancak MHP’nin böyle bir süreci Sayın Bahçeli’nin daha önce Sayın Meral Akşener’e yaptığı “Eve dön çağrısı”nın karşılık bulmuş hali olarak mı değerlendireceği yoksa bir başka duruş mu sergileyeceği kestirilemiyor…

İkinci konu ise Abdullah Gül…

Şöyle bir yorum yapılıyor:

Ergenekon ve Balyoz davalarındaki tutumuyla devletin 70 yıllık geleneksel yapısını kırdı ve orduyu istediği kıvama getirdi. Ardından Erdoğan ile ters düştü, 2019 seçimlerinde İstanbul, Antalya ve Ankara Büyükşehir Belediyelerinin CHP’ye geçmesinde paye sahibi oldu.

Kraliçe Elizabeth’in gölgesinde yolunda ilerleyen Abdullah Gül’ün “Kavala paylaşımı yapan büyükelçilerle bir araya gelmesini” değerlendirenler, siyaset rüzgarının yine Kayserili’nin yelkenini şişirdiğini öne sürüyor…

***

Son olarak;

Ankara’da tartışılan bir başka önemli konuya da değinmem gerekiyor:

İtalya’daki G-20 Zirvesi’nde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Biden’in görüşmesi sırasındaki tercüman olarak görev alan Fatima isimli genç hanımefendinin Türk Dışişlerinde resmi bir misyonunun bulunup bulunmadığı tartışılıyor.

Aslında şu soruya cevap aranıyor:

Annesi Türk, babası Ürdünlü olan Fatima isimli hanımefendi hangi ülkenin tercümanı? Ve kendisine duyulan bu güven nereden kaynaklanıyor?

 

 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.