İnsan, kendini, en çok evinde rahat hisseder. Ve tüm yorgunluğu evinin kapısının önüne gelinceye kadar sürer.
Bu genel kanaati, haneden çıkarıp coğrafyalara ulaştırdığımızda da aynı hissiyatın oluştuğunu görüyoruz.
Mesela, Azerbaycan Bakü Havalimanı’nda sizi karşılayan halıların üzerinden geçtiğinizde. Veya Kazakistan Hazret Sultan Havalimanı’nda pasaport kontrolü yapan görevli polisin, Yesevi’de bana da dua etmeyi unutma dediğinde.
Hatta, Özbekistan Taşkent Sınır Kapısı’ndan yaya olarak giriş yapmadan önceki nihai kontrol noktasında pasaportunuzu inceleyen memurun Türkiye’den geldiğinizi görünce Mustafa Kemal Atatürk demesine karşılık “Başbuğ” dediğinizde yüzünün gülümsediği anlarda bu hisler zirveye ulaşıyor.
***
Turan coğrafyasının herhangi bir sathında, İngilizce veya yerel dil konuşmak yerine Türkçeyi tercih edilebiliyor ve biraz sorunlu olsa da anlaşabiliyor olmak, Türkiye’de yaşarken yitirdiğiniz dil özgüveninin tekrar yerini bulmasını sağlıyor.
Öyle ya, artık yabancı dil bilmenin, gelecek planlarınızın yönünü çizmekte anahtar role sahip olması yüzünden, Türkçenin gününü ve geleceğini sorgulayan bir noktaya ulaştık.
İşte böylesi bir rahatlıkla, Uluğ Türkistan coğrafyasında gezerken, sokaklar, caddeler, parklar ve bahçeler size nice güzellikler sunuyor. Eğitim hayatınız boyunca öğretmenlerden dinlemeye başladığınız ve eğer okumayı seven birisiyseniz, bu yönde ilginiz varsa, kitaplarda yaşadığınız Türk Tarihi’ni, an ve an size fiziksel olarak hissettiren bir tematik dünyada gezinmenin eşsiz tecrübesini yaşıyorsunuz. Ant kadehini elini tutan bir balbalın yanından geçerken; kopuz veya komuz seslerinin yükseldiği parklar içerisinde kendi yöresel oyun tarzları ile dans edenleri gördüğünüzde; trafikte kırmızı ışıkta sizinle birlikte yeşilin yanmasını bekleyen atlılara şaşırdığınızda; doğal boyalar ve sekiz köşeli motiflerle bezenmiş medreselerin avlularında panoramik fotoğraf çekme gayretindeki insanlara hak verdiğinizde veya savaşçı kıyafetleri içerisinde kendinizi alp hissettirecek fotoğraf karelerine girmek için sıra beklerken, aslında unuttuklarınız değil, hatırladıklarınızın sizi böylesine mutlu ettiğini fark ediyorsunuz.
***
Kültürün doğduğu yerde tükenmediği iddiası ata vatan coğrafyasında ispatını buluyor. Öyle ki, güvenlik ve güvenli yaşam, töre esaslı yaşamın muhafaza edildiği burada dikkat çeken en çarpıcı unsurlar.
Bugün, özellikle kadınların sosyal yaşamlarındaAnadolu’ya nazaran çok daha saygı gördüğü ve daha güvenli bir ortam içerisinde kendilerine yer buldukları kesin.
Huzur ortamını bozacak olası her türlü mekân veya faaliyetin yerin altındaki kontrollü noktalarda bulunması bunda büyük bir etken. Bir de kesin ve kat’i uygulanan katı cezalar. Türk Töresinin toplum nezdinde hayat bulduğu en net yer de tam olarak burası.
Adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin vermiş olduğu cezalar yanında toplumsal dışlama da bu konuda çok net. İşlenen herhangi bir adi suçta bile toplum, suçu işleyenin yanında buna mani olmayan ya da olamayan aileyi sorumlu tutarak, suçun derecesi nispetinde kendi davranışsal uygulamalarını devreye sokuyor.
***
Estetik anlayışın sanata yansıdığı, medeniyet olarak asırları aşan eserler ve planlar olarak ortaya çıktığı bu topraklarda, Türk olmakla övünmeniz için birçok sebep aniden önünüze çıkabiliyor. Döviz bürolarında veya alışveriş sonrasında elinize geçen demir veya banknot bir paranın üzerinde Orhun Abideleri’ni, Gökbörü ya da Nesimi’yi gördüğünüzde bunların her birini saklamak istiyorsunuz.
Çünkü bu durum, insana, sizin olan, ancak hayatın içinde size uzak kalmış her değeri bilfiil toplumsal hayatın içerisinde bulmanın şaşkınlığını yaşatıyor. Ve sanki tekraren, yaşadıklarınıza ulaşma durumunuz olmayacakmış gibi bir koruma içgüdüsü oluşuyor.
Kültürün her alanını tecrübe ettiğiniz Türkistan sınırlarında, Beşparmak veya pazı yediğinizde, samsanın eşsiz tadına eriştiğinizde, feyhua (feijoa) kompostosunu tattığınızda ya da kımızı olması gereken zamanda doğru şekilde içtiğinizde öngörülerinizin yıkıldığı ve tat olgularınızın yeniden şekillendiği bir değişiklik yaşıyorsunuz.
Lüle kebabı veya şaşlık yediğinizde ise Adana ve Urfa kebabın kaynağını sorgulamanıza gerek bile kalmıyor. Anadolu’da hamur işinin ne anlama geldiğini bilenlerin düşbere ve hıngeli gördüklerinde, bu meselenin genetik bir unsur olduğunu düşünmemesi imkansız.
***
Hace Ahmed Yesevi makamında duaya, Ebulfeyz Elçibey önünde saygı duruşuna durmanın,
Taşkent Medresesi’ndeki Hz. Osman döneminden ulaşan Kur’an-ı Kerim’i görme heyecanının,
Ebu Mansur El Maturidi Türbesi’nin içinde ve bahçesindeki sakinliği, huzuru hissetmenin,
Türkistan’da inşa edilen Altın Samyrık içerisinde kurulan platformda, Orhun Irmağı’nın serinliği, Tanrı Dağları’nın ferahlığını hissetmenin,
Bakü Türk Şehitliğinde Nuri Paşa’nın Turan Ordusu’nu Türk Bayrağı altında görmenin,
Nasreddin Efendi’nin bu coğrafyada gördüğü sonsuz saygıya şahit olmanın,
Dede Korkut ve Hazreti Hızır’ın insanlar üzerinde oluşturduğu hissiyatı görmüş olmanın ve bir kağıda yazmaya kalkışıldığında sığmayacak ölçüde yaşananların tarifi mümkün değildir.
Buradaki en güncel gerçek şu ki, Türk Töresinin közü bu topraklarda kendisini muhafaza ediyor.
Üzerinde şehit kanı taşıyan, hilalin yıldızla buluştuğu bir bayrak.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Aybars YILMAZ
Türkistan’dan Esen Yeller!
Birçoğumuzun aynı fikirde olduğunu düşünüyorum:
İnsan, kendini, en çok evinde rahat hisseder. Ve tüm yorgunluğu evinin kapısının önüne gelinceye kadar sürer.
Bu genel kanaati, haneden çıkarıp coğrafyalara ulaştırdığımızda da aynı hissiyatın oluştuğunu görüyoruz.
Mesela, Azerbaycan Bakü Havalimanı’nda sizi karşılayan halıların üzerinden geçtiğinizde. Veya Kazakistan Hazret Sultan Havalimanı’nda pasaport kontrolü yapan görevli polisin, Yesevi’de bana da dua etmeyi unutma dediğinde.
Hatta, Özbekistan Taşkent Sınır Kapısı’ndan yaya olarak giriş yapmadan önceki nihai kontrol noktasında pasaportunuzu inceleyen memurun Türkiye’den geldiğinizi görünce Mustafa Kemal Atatürk demesine karşılık “Başbuğ” dediğinizde yüzünün gülümsediği anlarda bu hisler zirveye ulaşıyor.
***
Turan coğrafyasının herhangi bir sathında, İngilizce veya yerel dil konuşmak yerine Türkçeyi tercih edilebiliyor ve biraz sorunlu olsa da anlaşabiliyor olmak, Türkiye’de yaşarken yitirdiğiniz dil özgüveninin tekrar yerini bulmasını sağlıyor.
Öyle ya, artık yabancı dil bilmenin, gelecek planlarınızın yönünü çizmekte anahtar role sahip olması yüzünden, Türkçenin gününü ve geleceğini sorgulayan bir noktaya ulaştık.
İşte böylesi bir rahatlıkla, Uluğ Türkistan coğrafyasında gezerken, sokaklar, caddeler, parklar ve bahçeler size nice güzellikler sunuyor. Eğitim hayatınız boyunca öğretmenlerden dinlemeye başladığınız ve eğer okumayı seven birisiyseniz, bu yönde ilginiz varsa, kitaplarda yaşadığınız Türk Tarihi’ni, an ve an size fiziksel olarak hissettiren bir tematik dünyada gezinmenin eşsiz tecrübesini yaşıyorsunuz. Ant kadehini elini tutan bir balbalın yanından geçerken; kopuz veya komuz seslerinin yükseldiği parklar içerisinde kendi yöresel oyun tarzları ile dans edenleri gördüğünüzde; trafikte kırmızı ışıkta sizinle birlikte yeşilin yanmasını bekleyen atlılara şaşırdığınızda; doğal boyalar ve sekiz köşeli motiflerle bezenmiş medreselerin avlularında panoramik fotoğraf çekme gayretindeki insanlara hak verdiğinizde veya savaşçı kıyafetleri içerisinde kendinizi alp hissettirecek fotoğraf karelerine girmek için sıra beklerken, aslında unuttuklarınız değil, hatırladıklarınızın sizi böylesine mutlu ettiğini fark ediyorsunuz.
***
Kültürün doğduğu yerde tükenmediği iddiası ata vatan coğrafyasında ispatını buluyor. Öyle ki, güvenlik ve güvenli yaşam, töre esaslı yaşamın muhafaza edildiği burada dikkat çeken en çarpıcı unsurlar.
Bugün, özellikle kadınların sosyal yaşamlarında Anadolu’ya nazaran çok daha saygı gördüğü ve daha güvenli bir ortam içerisinde kendilerine yer buldukları kesin.
Huzur ortamını bozacak olası her türlü mekân veya faaliyetin yerin altındaki kontrollü noktalarda bulunması bunda büyük bir etken. Bir de kesin ve kat’i uygulanan katı cezalar. Türk Töresinin toplum nezdinde hayat bulduğu en net yer de tam olarak burası.
Adli makamlar ve güvenlik görevlilerinin vermiş olduğu cezalar yanında toplumsal dışlama da bu konuda çok net. İşlenen herhangi bir adi suçta bile toplum, suçu işleyenin yanında buna mani olmayan ya da olamayan aileyi sorumlu tutarak, suçun derecesi nispetinde kendi davranışsal uygulamalarını devreye sokuyor.
***
Estetik anlayışın sanata yansıdığı, medeniyet olarak asırları aşan eserler ve planlar olarak ortaya çıktığı bu topraklarda, Türk olmakla övünmeniz için birçok sebep aniden önünüze çıkabiliyor. Döviz bürolarında veya alışveriş sonrasında elinize geçen demir veya banknot bir paranın üzerinde Orhun Abideleri’ni, Gökbörü ya da Nesimi’yi gördüğünüzde bunların her birini saklamak istiyorsunuz.
Çünkü bu durum, insana, sizin olan, ancak hayatın içinde size uzak kalmış her değeri bilfiil toplumsal hayatın içerisinde bulmanın şaşkınlığını yaşatıyor. Ve sanki tekraren, yaşadıklarınıza ulaşma durumunuz olmayacakmış gibi bir koruma içgüdüsü oluşuyor.
Kültürün her alanını tecrübe ettiğiniz Türkistan sınırlarında, Beşparmak veya pazı yediğinizde, samsanın eşsiz tadına eriştiğinizde, feyhua (feijoa) kompostosunu tattığınızda ya da kımızı olması gereken zamanda doğru şekilde içtiğinizde öngörülerinizin yıkıldığı ve tat olgularınızın yeniden şekillendiği bir değişiklik yaşıyorsunuz.
Lüle kebabı veya şaşlık yediğinizde ise Adana ve Urfa kebabın kaynağını sorgulamanıza gerek bile kalmıyor. Anadolu’da hamur işinin ne anlama geldiğini bilenlerin düşbere ve hıngeli gördüklerinde, bu meselenin genetik bir unsur olduğunu düşünmemesi imkansız.
***
Hace Ahmed Yesevi makamında duaya, Ebulfeyz Elçibey önünde saygı duruşuna durmanın,
Taşkent Medresesi’ndeki Hz. Osman döneminden ulaşan Kur’an-ı Kerim’i görme heyecanının,
Emir Timur’un haşmetini sergileyen nice eserin ihtişamına kapılmanın,
Ebu Mansur El Maturidi Türbesi’nin içinde ve bahçesindeki sakinliği, huzuru hissetmenin,
Türkistan’da inşa edilen Altın Samyrık içerisinde kurulan platformda, Orhun Irmağı’nın serinliği, Tanrı Dağları’nın ferahlığını hissetmenin,
Bakü Türk Şehitliğinde Nuri Paşa’nın Turan Ordusu’nu Türk Bayrağı altında görmenin,
Nasreddin Efendi’nin bu coğrafyada gördüğü sonsuz saygıya şahit olmanın,
Dede Korkut ve Hazreti Hızır’ın insanlar üzerinde oluşturduğu hissiyatı görmüş olmanın ve bir kağıda yazmaya kalkışıldığında sığmayacak ölçüde yaşananların tarifi mümkün değildir.
Buradaki en güncel gerçek şu ki, Türk Töresinin közü bu topraklarda kendisini muhafaza ediyor.
Ve bugün hissedilen güçlü bir rüzgâr,
Türkistan coğrafyasındaki sancakları dalgalandırıyor.
Ancak bu rüzgâr bir bayrak bekliyor.
Üzerinde şehit kanı taşıyan, hilalin yıldızla buluştuğu bir bayrak.