SON DAKİKA
Hava Durumu

Mesih Planı!

Yazının Giriş Tarihi: 02.10.2022 13:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 02.10.2022 13:40

Şirk ve Zulüm Üzere Düzen Baki Değildir

***

[Vatanın tamamı, milletin istiklâli tehlikededir. Hükümet merkezi İtilaf Devletleri’nin etkisi ve denetimi altında bulunduğundan, sahip olduğu sorumluluğun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi adı var, kendi yok durumuna düşürüyor.

Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.

Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir milli heyetin varlığı gerekmektedir...] (Amasya Tamimi-22 Haziran 1919)

Amasya Genelgesi’nden aldığımız bu satırlar;

Günümüzdeki genel durumla karşılaştırıldığında ne kadar çok benzerlikler var olduğunu göstermektedir. 20. yüzyılda o günlerde karşılaşılan “vatanın tamamı ve milletin istiklâli tehlikesi” bugün de gündemde.

O gün karşılaşılan küresel tehlike bugün de BOP olarak geçerli. Bu nedenle toplum olarak yeni bir eşiğin dönemecindeyiz. Sağlıklı ve tarihsel gelişimi de içeren doğru bir bakış açısına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yazıda yapılmak istenen doğru karar için doğru bakış açısı verebilmektir.   

Ülkemiz, Misak-ı Millî sınırları çerçevesinde bağımsız, demokratik, laik, üniter, sosyal hukuk devleti olarak Anadolu coğrafyasını vatan edinen Atatürk’ün Cumhuriyet değerleri üzerinden kurduğu Türkiye Cumhuriyeti olarak dünyaca tanınmakta/bilinmektedir. Anadolu coğrafyası, dünyanın kalbi konumundadır ve uygarlıklar beşiğidir. Yüzyıllar boyunca başkaları tarafından hep ele geçirilmek istenmiştir. Bu kapsamda 525 yıldır “Mesih Planı” ile dünya egemenliği iddiasında bulunanlarca hâlen birinci derecede hedeftedir. Osmanlı İmparatorluğu bu konumu yönünden Birinci Dünya Savaşı’yla tarihin arşivine kaldırılmıştır. Dünya egemenliği iddiasındakiler Anadolu’yu tamamen işgal etmiş oldukları halde emellerine ulaşamamışlardır. Çünkü Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki milli bir karşı duruşla başlatılan İstiklâl Savaşı, İngiliz egemen emperyalizme rağmen, Türk Milleti için zaferle taçlandırılarak kazanılmış, Lozan’da da tescil edilmiştir. Dünya egemenliği iddiasındakilerin yüzyıllar boyunca karşılaştıkları ve yaşadıkları ilk ve en büyük yenilgiyi Atatürk ve Türk milletinden almışlardır. Onlar hem bunun rövanşını almak hem de amaçlarına kaldıkları yerden devam etmektedirler. Şubat 1945’ten beri ABD önderliğinde dünya egemenliği için yaklaşık seksen yılı aşan bir süredir vatanımız, devletimiz ve milletimiz müttefik görünümünde her türlü düşmanca saldırı karşısında bulunmaktadır. Bu yazıda, Türklüğü ve Kur’an İslamlığını tarihin arşivine kaldırmak isteğiyle hedefte tutan ana proje olan “Mesih Planı”nı tarihsel gelişi çerçevesinde özetle, Kitabı Mukaddes’teki dayanaklarıyla ele almaya çalışacağım.   

1. Kitabı Mukaddes’te İki Dünya Egemenliği Vaadi

( a ) Tevrat, Yahudilere Dünya Egemenliği Vaat Ediyor[1]

Kitabı Mukaddes’in Eski Ahit bölümündeki Tevrat, Yahudilere, dünya egemenliğini vaat etmekte ve dünya saltanatının yalnız Yahudilere verildiğini söyleyerek Yahudileri, bu hâkimiyeti elde etmek için koşturmaktadır:

“Bütün dünya üzerine rab (Yahova) kral olacak…[2]

Yahova:

“Çünkü bütün dünya benimdir. Ve siz bana kâhinler melekûtu ve mukaddes millet olacaksınız…[3]

Kendisini “Ben Yahova’yım; ismim odur[4] şeklinde tanıtan İsrail oğullarının tanrısı, Yahudileri de “Allah (Yahova) oğulları” olarak tanımlamaktadır:

Onlar ne kandan, ne bedenin iradesinden, ne de insanın iradesinden değil, ancak Allah’tan (Yahova’dan) doğdular.[5]

“Rab cenk eridir; ismi Yahova’dır[6] şeklindeki söylemi içeren Kutsal Kitabın Yahudilerce din olarak esas kabul edilen kitabındaki tanrı Rab şöyle diyor:

İsrail oğlum, ilkimdir.” [7] Yahudilerin “Allah oğulları” oldukları konusunda Mukaddes Kitap’ta daha pek çok ifade vardır.[8]

“Öyle bir gün gelecek ki Yahudilerin kadınları ve erkekleri peygamberlik edecekler, insanları idare ve onlara hükmedecekler, milliyet ve din ayrılıkları ortadan kalkacak bütün insanlar, yalnız insanlık adı altında birleşecekler bu birliği Yahudilerin kadınları ve erkekleri idare edecekler ve her biri peygamberler gibi olacaklar.[9]

Milletler, dillerini, dinlerini, milliyetlerini, düşüncelerini bırakacaklar, silahlarını ziraat âletleri yapacaklar, savaşı unutacaklar, Yahudilere işçi ve köle olacaklar, Yahudiler bu kalabalığa başkanlık ve peygamberlik edecekler, devlet ve saltanat sahibi olarak yaşayacaklar, dünya ilk günahtan önceki cennet haline gelecek…”

Milletler kılıçları saban demirleri yaparken, Yahudiler de saban demirlerini kılıç yapacaklar kendilerine boyun eğmeyen, Yahova yasasına karşı gelenleri yok edecekler. Yahova şöyle diyor:

“Milletler arasında şunu ilan edin. Bir cenk hazırlayın, yiğitleri harekete getirin (kahramanları uyandırın) savaşçıların tümü yaklaşsınlar, yukarı çıksınlar. Saban demirlerini kılıç, bağcı bıçaklarınızı mızrak yapınız. Zayıf olan ben kahramanım desin.[10]

“Ey sion -Siyon- kızı [11], kalk harmanı döv, zira boynuzunu demir, tırnaklarını tunç edeceğim. Sen dahi çok kavimler ezeceksin ve onların kazancını Yahova’ya ve mallarını bütün dünyanın rabbine ayıracağım.” [12]

(b) İncil, Hristiyanlara Yeryüzü Egemenliği Vaat Ediyor [13]

Hıristiyanlar, yeryüzü egemenliği ve saltanatının Hz. İsa’ya ve onun ümmetine ait olduğuna inanırlar. Çünkü İncil, yeryüzünün sadece Hıristiyanlara vaat edildiğini, bütün insanların Hıristiyan dinine sokulması gerektiğini emretmektedir:

“Gökte ve yeryüzünde bütün hâkimiyet /egemenlik bana verildi.[14]

“Bütün dünyaya gidin, İncili bütün yaratıklara vaaz edin. İman edip vaftiz olunan kurtulacaktır; fakat iman etmeyen mahkûm olacaktır.[15]

İsa’nın bu buyruğunu din edinen Hıristiyanlar, günümüzde İncil’i, dünyada konuşulan 6912 dilin 4516’sına çevirmiş ve yaygınlaştırmışlardır. Diyalektlere de çok sayıda çeviri hâlen yapılmaktadır. [16]

İncil’de iki dünya egemenliği var:

(a) İsa sağlığında hep gökyüzü hâkimiyetinden söz etmiş:

İsa: Benim melekûtum (krallığım) bu dünyada değildir.” [17]

(b) Ancak İsa ölüp de dirildikten sonraki üç günlük yaşamında ise yeryüzü krallığından söz etmiştir. [18]

İncil’de İsa: “Elohim…” diyor. [19] Ve İsa’nın soy kütüğü Tanrı elçisi Şit’e dayanıyor.[20]

İki din, iki Kitabın bağlıları arasında tarihin derinliklerinde “dünya egemenliği” konusunda bir rekabet ve mücadele yaşanmış olduğunu ve bunun nasıl başladığını Kutsal Kitap anlatımlarından öğreniyoruz. Buna göre, “Yahova diyen hahamlar, “Elohim” diyen İsa’yı yok etmek istiyorlar:

“İsa her gün mabette vaaz [21] ediyordu. Fakat baş kâhinler, yazıcılar ve kavmin ileri gelenleri onu helâk etmeği arıyor…[22]

2. “Mesih PlanıNedir?

Mesih Planı, 14 ve 15. yüzyılda, İspanya’da hummalı bir mistik çalışma içine giren Yahudi Kabalacıları tarafından tasarlanmıştı. Plan, “Yahudi egemenli­ğinde bir dünya” anlamına gelen Mesih’in yeryüzüne inişi için, Kutsal Kitap’ta yazılı olan kehanetlerin bizzat Yahudilerin eliyle gerçeğe dönüştürülmesini öngörüyordu.

( a ) İlk kehanet olan Yahudilerin dünyanın dört bir yanına dağılması, bizzat Kabalacılar tarafından provoke edilen İspanya sürgünü ile uygulamaya kondu. Sürgünün başladığı sırada bilinmeyen denizlere doğru yelken açan bir başka Kabalacı Kristof Kolomb, öteki Kabalacı dostlarının da desteğiyle, Plan’ın bir başka parçasını yerine getirmeyi hedeflemişti;

- Hem Yahudilerin “yayılması” için dünyanın bir başka yanını keşfetmek,

- Hem de bu yeni toprakları Yahudiler için bir güç merkezi haline sokmak.

Yahudilerin dünyanın dört bir yanına da­ğılmaları ile ilgili kehanet, Menasseh Ben Israel gibi Kabalacıların yerinde müdahaleleri ile 1650’lerde büyük ölçüde tamamlandı. [23]

( b ) Mesih Planı’nın bu kehanetsel kısmı devam ederken, bir yandan da stratejik yönü işliyordu. Bu stratejik yön, temel olarak, Yahudilerin önündeki ş­man güçlerin tasfiye edilmesine yönelikti. Yahudiler,

- Kutsal Toprakların ken­dilerine ait olduğunu reddeden, 

- Aksine onlara pek iyi bakmayan güçleri ortadan kaldırmak zorundaydılar.

Bunu yapmadan, ikinci büyük kehaneti gerçek­leştirmeleri, yani dünyanın dağıldıkları dört bir ucundan Kutsal Topraklara dönmeleri de mümkün değildi.

Ortadan kaldırmaları gereken güçlerin başında da Katolik Kilisesi geliyordu.

- Yahudileri “İsa’nın katilleri” olarak gören,

- Kutsal Topraklar üzerindeki hak iddialarını ve

- “Seçilmiş Halk” öğretilerini kesinlikle tanımayan Kilise, müstakbel bir Yahudi egemenliğinin önündeki en büyük engeldi. Yahudiler ancak Kilise’nin otoritesini yıkarlarsa Avrupa’nın yönetiminde etki sahibi olurlar ve bu durumda da Avrupa’yı kendilerini Kutsal Topraklara döndürmek (ve bunun için de Kutsal Toprakları İslam egemenliğinden çıkarmak) için kullanabilirlerdi.

Ancak ‘Kilise’ye karşı tek başlarına mücadeleye başlamadılar. Bazı Hıristiyanları da yanlarına çekmişlerdi. Aslında bunlara “Hıristiyan” demek de doğru değildi. Haçlı seferleri sonucunda gittikleri Kudüs’te Kabala’nın büyüsüne ka­pılarak Hıristiyanlıktan uzaklaşan bu şövalyeler, yani Tapınakçılar, bir süre sonra “kafirlikleri nedeniyle Kilise tarafından hedef alındılar. Papa tarafından yasadışı ilan edilmelerinin ardından da Yahudilerle tarihi bir İttifak kurarak Kilise’ye karşı yüzyıllar sürecek bir mücadele başlattılar. Bu mücadele, aslında Mesih Planı’nın İspanya’daki Kabalacılar tarafından tasarlandığı 1400’lü yıllar­dan da önce başlamıştı ama kısa süre sonra Mesih Planı’na eklendi ve Plan’ın bir parçası oldu.

Tapınakçılar ve Yahudiler arasındaki İttifak, Kilise’yi yıkabilmek için önce bazı Papa düşmanı dini akımlar oluşturdu; John Wycliffe ve John Huss’unkiler gibi. Bu denemelerin ardından daha köklü bir değişim olan Hümanizm geldi. Kilise doktrinine ters bir dünya görüşü üreten büyük Hümanistlerin hepsi, Kabala’ya karşı olağanüstü bir ilgi duyan ve Tapınakçı geleneğe bağlı ki­şilerdi. Hümanizmi, Rönesans ve daha da önemlisi Reform izledi. Doğrudan İttifak tarafından üretilmiş olan Reform hareketinin en önemli hedefi, Katolik Kilisesi’nin siyasi gücünü yok etmekti. Bu arada etkili bir “Tevrat’a dönüşha­reketi başlatarak Hıristiyanları M. Tevrat hükümlerini (ki bunların arasında YahudilerinSeçilmiş Halk” ve Kutsal Topraklar’ın sahibi olduğu inançları da vardı) sorgusuz sualsiz kabul etmeye mecbur bıraktı. Bu “Tevrat’a dönüş” hareketinin en radikal temsilcisi olan Püritenler, Anglo-Sakson kültürü üzerinde­ki etkileriyle, Mesih Planı’nın Tapınakçılar kadar önemli destekçileri olacaklar­dı. [24]

( c ) Reform’u izleyen Aydınlanma çağı ve Kilise’ye karşı girişilen siyasi sal­dırılar (Fransız Devrimi, İtalyan ulus-devletinin kuruluşu gibi) Papanın siya­si gücünü neredeyse tümüyle yok etti. Bu uzun mücadele sonucunda. Batı’da Kilise’nin otoritesi altında işleyen Katolik Düzen tamamen yıkılmış ve onun yerine Yeni Seküler Düzen (Novus Ordo Seclorum) kurulmuştu. Bu, Batı’nın ar­tık Mesih Planı için kullanılabilir hale geldiğini gösteriyordu. Nitekim Kabala­cılar bunun üzerine ikinci büyük kehaneti, yani Yahudilerin Kutsal Topraklara dönüşünü, öteki adıyla “Sürgünlerin Toplanması”nı başlattılar. Kabalacılar ta­rafından formüle edilen Siyasi Siyonizm hareketi, 19. yüzyılın sonunda, Kaba­lacıların yolunu izleyen ırk bilinci yüksek laik Yahudiler tarafından uygulama­ya kondu. Bu, aynı zamanda, Yahudi toplumu içindeki dindar olmayan ele­mentlerin de yeterli bir ırk bilincine sahip oldukları takdirde, Mesih Planı’na destek olabileceklerini gösteriyordu...

( d ) Ancak Kutsal Topraklara dönülebilmesi için, oradaki Osmanlı egemenliğine son verilmesi gerekiyordu. Siyonistler ilk önce Osmanlı’yla anlaşmayı denediler ama Padişah Abdülhamid’in sert tepkisi onları daha kesin çözümler aramaya itti. Abdülhamid’i düşürebilmek için ona karşı gelişen seküler ve ulusçu muhalefeti, İmparatorluk sınırları içinde özellikle de Selanik’te yaşayan Yahudiler ve de mason locaları yoluyla örgütleyip desteklediler. Osmanlı Padişahının tahtın­dan indirilmesinin ardından da olaylar çorap söküğü benzeri birbirini izledi. Askeri darbeyle iktidarı ele almış ve gözünü bürüyen hırstan dolayı savaşmak için bahane arayan paşaları kullanarak, İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’na sok­mak ve İngiltere’yle savaştırarak Kutsal Toprakları İngiliz egemenliğine sok­mak zor olmadı.[25]

( e ) Filistin, İngiliz egemenliğine girip bir de İngilizler orada birYahudi va­tanıkurmayı vaat edince, Siyonizm, Mesih’in gelişinin büyük kehanetine, yani Sürgünlerin Toplanmasına ağırlık verdi. Ancak ortada bir sorun vardı, “sürgünlerin”, özellikle de rahatları yerinde olan Avrupa Yahudilerinin Filistin’e dönmeye pek niyetleri yoktu. Bu sorun için doğrusu teknik yönden oldukça mantıklı olan bir çözüm bulundu. Avrupa’da gittikçe yükselen aşırı sağcı ve ırkçı akımlarla örtülü bir iş birliği yapılacaktı. Çünkü bu akımlar, kendi ülkelerinde “ırk saflığı” oluşturmak istiyorlar ve bu nedenle de başta Yahudiler olmak üzere azınlıkları sürgün etmek gerektiğini düşünüyorlardı. Siyonistler de bu Yahudileri Filistin’e götürmek istediklerine göre, iki taraf arasında doğal bir paralellik kurulmuş oluyordu. Bu paralellik bir ittifaka dönüştü ve Nazi Almanya’sı ile yapılan iş birliği sayesinde Filistin’e yapılan göçte büyük bir artış sağlandı. Nazilerin, Yahudileri göç ettirmek için kullandıkları antisemit propagandalar ise tüm dünya Yahudilerine, diasporanın güvenilir olmadığı yönünde bir telkin olarak kullanıldı. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru üretilen Soykırım Masalı ise hem Yahudiler hem de Yahudi olmayanlar için Kutsal Topraklara göçü onaylamayı sağlayacak önemli bir psikolojik baskıydı.

Her şey kehanetlerdeki gibi gerçekleşti.

- Yahudiler, bu işe gönüllü olarak yardım eden milletlerin aracılığıyla Filistin’e taşındılar ve burada bir devlet kurdular. 

- 1967’de ise Kudüs’ün tamamını, dolayısıyla Süleyman Tapınağı’nın mekânını 19 yüzyıllık bir aradan sonra ele geçirdiler.[26]

( f ) Filistin cephesinde bunlar olurken, bir yandan da dünyanın en büyük politik ve askeri gücü olmaya doğru giden ABD üzerindeki denetimlerini de gittikçe artırıyorlardı.

- Sahip olduğu Püriten mirası sayesinde Amerika, onların egemenliğine girmeye son derece uygundu. Bu egemenliği tam olarak kurabilmek içinse, Amerika içinde çeşitli örgütler oluşturdular. Masonluğu Eski Dünya’dan Amerika’ya onlar taşıdı.

- Bunu kendilerine bağlı diğer örgütler izleyecekti.

- Bu arada ilginç bir manevra daha yaparak, kendi kıtasının dışına adım atmayan Amerika’yı emperyal bir güç haline soktular, onu “yayılmaya” zorladılar.

- Amerikan emperyalizmini körüklemek ve de kontrol altında tutabilmek için, yüzyılın başlarında CFR’yi oluşturdular. 

- Amerikan dış politikasını Yahudi önde gelenleri için bir “taşeron” haline getirmeyi amaçlayan bu örgütün (CFR) dışında yüzyılın ikinci yarısında, Amerika’nın İsrail’e olan desteğini denetlemek için başta AIPAC olmak üzere çeşitli Yahudi lobi kurumları ürettiler.

- Etkileri öyle arttı ki, sonunda Amerika, “goyim olmayan” bir hükümet, yani bir Yahudi hüküme­ti tarafından yönetilmeye başladı.[27]

( g ) Dünyanın iki “goyim olmayan” hükümeti, yani İsrail ve ABD, 20. yüzyıl içinde bir de Üçüncü Dünya’da büyük bir savaş verdi. Çünkü Üçüncü Dünya halkları, bu ikilinin önderliğinde kurulmuş olan Dünya Düzeni’ne karşı doğal bir muhalefet oluşturuyorlardı. Sosyal Darwinizm temeli üzerine kurulu olan Düzen, dünyayı yönetenler (ki bunlar en başta Yahudiler, sonra da onlarla itti­fak içinde olanlardı) ve yönetilenler olarak ayırıyordu ve Düzen’in tabiatı, yö­netenlerin yönetilenler üzerinde baskı kurmasını gerektiriyordu. Nitekim böyle de oldu.

ABD-İsrail İkilisi, ki bu ikilide baskın taraf gerçekte İsrail’di, özellik­le yüzyılın ikinci yarısında Üçüncü Dünya halklarına karşı büyük bir savaş başlattılar.

- Üçüncü Dünya ülkelerinde, kendi halklarını işkence ve soykırıma tabi tutan diktatörler başa geçirildi, iç savaşlar körüklendi. Bu, bir anlamda yeryüzünün Mesih’in gelişi için hazırlanmasıydı.

- Çünkü Mesih geldiğinde, Ya­hudi inanışına göre, tam bir Sosyal Darwinistik düzen kurulacak ve tepesinde Yahudilerin yer aldığı bir hiyerarşi oluşturulacaktı.

- Yahudilerin beklediği bu Mesih, aslında Kur’an’daki Firavun taslağının bir benzeriydi ve Kur’an’ın “gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını birtakım fırkalara ayırıp bölmüştü; onlardan bir bölümünü güçten düşürüyor, erkek çocuklarını boğazlayıp kadınlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardan­dı” (Kasas/ 4) ayetinde tanımlanan türde bir bozgunculuğun faili olacaktı.

Ya­hudi önde gelenleri ise Mesih gelmeden önce de egemenlik için elden gelenin yapılması gerektiğini düşündükleri için, bu bozgunculuğu özellikle Üçüncü Dünya’da ısrarla sürdürdüler.

Ancak özellikle son yıllarda ortaya çıktı ki, Düzen’in tek ciddi muhalifi Kur’an İslam’ı idi ve Düzen’e karşı ciddi bir tehlike de ancak Müslümanlardan gelebilirdi. Öteki din ya da ideolojiler Yeni Seküler Düzen’e itaat etmeyi kabul etmişler­dir ve bu Düzen’e karşı bir tehdit oluşturacak güç ve daha da önemlisi zihin yapısına sahip değildiler. Bu nedenle, Düzen’in patronları, yani gerçekte İsrail tarafından yönetilen ABD-İsrail ittifakı, kendisine bir numaralı hedef olarak Kur’an İslam’ını ve Müslümanları seçti. [28] Dünyanın farklı bölgelerinde İslam milletlerine kar­şı girişilen saldırıların hep İsrail ile bağlantılı oluşu, bunun açık bir göstergesidir.

Bu durum, Mesih Planı’nın stratejik yönünün, Yahudi önde gelenlerinin kontrolündeki Düzen ile Müslümanlar arasında bir çatışma gerektirdiğini gös­termektedir. Samuel Huntington’ın gündeme getirdiği “Medeniyetler Çatışma­sı” tezinin yakın gelecekte Batı ve İslam medeniyeti arasında büyük bir çatışma öngörmesi bunun bir başka ifadesidir. (Hüntington bir Yahudidir, ayrıca, Filis­tinli aydın Edward Said’in söylediğine göre, Medeniyetler Çatışması tezini de bir diğer Amerikalı Yahudi Bernard Lewis ile birlikte geliştirmiştir.)

Bu noktada ilginç bir gerçekle daha karşılaşıyoruz:

Mesih Planı’nın kehanetsel yönü de Yahudilik ve İslam arasında bir çatışma gerektirmektedir. Mesih’in gelişi için gerekli olan kehanetler birbiri ardına gerçekleştirilmiştir ve bugün yerine getirilmesi gereken son bir kehanet vardır; Süleyman Tapınağı’nın yeniden inşa edilmesi.

Siyasi Siyonizmi formüle eden Kabalacı Hirsch Kalischer’e göre ve diğer Kabalacıların da kabul ettiği gibi Yahudilerin Kudüs’ü ele geçirdikten sonra yerine getirmeleri gereken son kehanet budur ve bunun da yapılmasının ardından Mesih’in gelişi an meselesi olacaktır.

İşte Me­sih Planı’nın Müslümanlar ile Yahudileri karşı karşıya getiren kehanetsel yönü buradadır, çünkü Tapınak’ın inşası için, onun eski yerinde bugün duran iki İslam mabedinin, Mescid-i Aksa ve Kubbet-üs Sahra’nınkılması gerekmektedir. Bu ise dünya Müslümanlarının asla kabul etmeyeceği bir hareket, dolayı­sıyla bir savaş nedenidir. Konuyla ilgilenen pek çok uzmanın söylediği gibi İsraillilerin Tapınak Tepesi’ndeki (Temple Mount) İslam mabetlerini yıkmaları, büyük olasılıkla bir Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olacaktır.

Peki İsrailliler bu son kehanet hakkında ne düşünmektedir? 

Yahudiler, Tapınak’ı (Süleyman Mabedi) yapmak için İslam’ın üçüncü kutsal mekânını yerle bir etmeyi hedeflemekte midir?[29]

İki Kutsal kitap bağlılarının dünya egemenliği rekabet ve mücadelesinde İsrail oğulları, Hıristiyanları bu rekabette her iki toplumda bulunan “Mesih” inancı üzerinden müttefik haline getirmek, onları ’Mesih’in gelişine gönüllü olarak hazırlamak amacıyla hazırladıkları üç aşamalı “Mesih Planı”nı 1492’de uygulamaya başladılar.

Bu plan;

- Hıristiyan dünyasından gönüllü Hıristiyan Siyonistler oluşturmayı,

- Daha sonra İsrail Devleti’ni kurmayı ve

- İslam coğrafyasından da gönüllü Müslüman Siyonistler devşirmeği hedefleyen üç aşamadan oluşuyordu.

Avrupa Baharı” diyebileceğimiz birinci aşamasının Avrupa kıtasında uygulanmasında (1492-1897) kıta nüfusunun üçte biri dünya değiştirdi. Protestanlık, Püritenlik ve Evanjelizm olarak oluşarak ABD’ye geçen ve günümüzde Beyaz Saray’ın da dini olan Evanjelizm, “Mesih Planı”nın ilk aşamasını tamamladı.

Böylece 525 yıllık bir “Mesih Planı” güdümünde Batı ya da Atlantik dönemi egemenliği ortaya çıktı. Bu uzun yarım milenyum dönemi boyunca, Atlantik’in sıra sıra ülkeleri, yaklaşık 100’er yıllık periyodlarla liderliği ele aldılar.

Akdeniz ticaret yollarının kendilerine kapanması karşısında okyanus denizciliğine uygun gemiler yaparak yeni yollar arayan Atlantik ülkeleri, yeni bir dönemi başlattılar. Şöyle ki:

* Portekiz 1450-1530 yıllarında 80 yıl egemen ülke oldu.

* İspanya 1530-1640 yılları boyunca 110 yıl küresel lider oldu.

* Hollanda 1640-1720 arasında yaklaşık 80 yıl boyunca yeni coğrafyalara egemen oldu.

 * Fransa 1720-1815 yılları arasında 95 yıl boyunca küresel liderlik sergiledi.

* İngiltere 1815-1920 yılları arasında 105 yıl küresel lider oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında Osmanlı coğrafyasında bulunan ve İsrail Devleti’nin kurulacağı toprakları koruması altına aldı, 1917’de Balfur beyannamesi ile de kurulacak devleti, hamisi olarak dünyaya duyurdu.

* 1920 sonrası dünyasını da kabaca ABD’nin küresel liderliği sahnesi sayabiliriz.[30]

Mesih Planı’nın ikinci aşamasını (1897-1948) İsrail Devleti’nin kurulması oluşturuyordu, 14 Mayıs 1948’de gerçekleşti.

Bu Plan’ın üçüncü aşamasını oluşturan Büyük İsrail’in kurulması, ABD önderliğinde Yalta Konferansı’yla başladı (1945) ve günümüzde “Arap Baharı” ile ivme kazanarak Büyük Ortadoğu Projesi olarak sürmektedir. Bu ‘Proje’ye göre sınırları değiştirilecek 22 ülke içinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti de var.

Örneğin bunlardan Afganistan, Irak, Suriye, Libya projeden nasiplerini aldılar ve bölündüler. Bugün ülkemizde yaşayan herkesin bu durumu görerek milletimizin, devletimizin ve vatanımızın geleceğini bütünlüğü ve bağımsızlığı çerçevesinde güvence altında tutabilmek görevi vardır. Ülke yönetimine talip olanlar hakkında değerlendirme yaparken burada ele aldığımız bakış açısı doğruya yönlendirici olabilecektir.

Bu arada Değerli Okuyucularıma bir kitabın kapağındaki şu ifadeyi de anımsatmak isterim:

Bu kitabı [31] okuyanlar, çok partili hayata geçtiğimiz 1950 yılından itibaren Amerika’nın desteği ile iktidara gelen hükümetlerin yine Amerika’nın desteklediği askeri darbelerle gittiklerini, ülkemizde her dönemde etkili olan güçlerin post-modern darbeden sonra nasıl yetkili hâle geldiklerini Komplo Teorileriyle değil, yaşanmış birebir örnekleriyle göreceklerdir.

 3. Yeni Bir Dünya Kuruluyor

Her şeye rağmen ümitsiz olmanın da hiçbir anlamı yok.

Bu konuda okuyuculardan büyük ilgi gören bir başka çalışmadan çok kısa iki alıntıyla yazıyı tamamlamak istiyorum:

[“İsmet İnönü’nün Johnson Mektubu’na yanıt olarak söylediği gibi, yeni bir dünya kuruluyor... Mesele, Türkiye’nin de bu yeni dünyada yerini hızla alıp alamayacağıdır.

Nedir bu yeni dünya?

Emperyalist ABD’nin tek kutuplu dünyasının sona ermesi, 21. yüzyılı “Amerikan Yüzyılı” yapabilmesi olanağını yitirmesi, kısacası “Amerikan rüyası”nın bitmesidir.

Yeni dünya, çok kutuplu, daha doğru bir ifadeyle çok merkezli olmaktadır. Merkezlerden birinde yine ABD vardır ama ona denk olmaya yaklaşan ve kısa süre sonra da geçeceği anlaşılan Çin ayrı bir merkezdedir artık. Askeri gücüyle Rusya’yı, siyasi gücüyle AB’yi ve dev potansiyeliyle Hindistan’ı da daha küçük merkezler olarak niteleyebiliriz.”] 

Yazar Sayın Mehmet Ali Güller tespitini şöyle sürdürüyor:

[“Amerikan hegemonyası inişte...

ABD emperyalizmi bir süredir üretmiyor, fazlasıyla tüketiyor.

Üretimi azalan bir imparatorluk gibi ABD de tarihsel gerileme içinde.

Üretemeyen ABD, dünya çapında savaş ve operasyonları da yürütemiyor. Bu, ABD’yi geri çekilmeye zorluyor. ABD egemenleri için artık problem şu: Nasıl bir geri çekilme? Tekrar ileri atılmak için taktik bir geri çekilme mi, savaşarak geri çekilme mi, vekâlet bırakarak geri çekilme mi?

ABD bu soruya nasıl bir yanıt bulursa bulsun, ABD hegemonyasının sonu geliyor ve yeni bir dünya kuruluyor.

ABD, AB, Çin, Rusya ve Hindistan’ın büyük güç mücadelesi yeni bir siyasal düzeni şekillendiriyor. Ekonomi gibi siyasetin merkezi de Atlantik’ten Pasifik’e, Amerika ve Avrupa’dan Asya’ya kayıyor.

“Serbest piyasa sosyalizmi”nin “serbest piyasa kapitalizmi”ne üstün geldiği yeni dünyada yeni dengeler kuruluyor...”][32]

Bugün, Amasya Genelgesi’nin yayınlandığı günkü gibi “Milletin istiklâlini, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” diyerek geleceğe yönelik Atatürk gibi “Atatürkçe” milli duruşla bakmamız gerekmiyor mu?

Kaynakça

[1] Ziya UYGUR, Tarih Boyunca Devrimler İhtilâller ve Siyonizm, İstanbul, 1975, 3.Baskı, İhya Yayınları; Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği, İstanbul, 2013, Togan Yayınları, s.67-68.

[2] Kitabı Mukaddes: Eski Ahit; Tevrat; Zekeriya, 14.Bölüm, 9.Cümle, s.899.

[3] Tevrat; Huruç, 19/6, s.73.

[4] Tevrat; İşaya; 42/8, s.704.

[5] Kitabı Mukaddes: Yeni Ahit; İncil; Yuhanna; 1/12-13. cümleler, s.92.

[6] Tevrat; Çıkış; 15/3, s.68

[7] Tevrat; Çıkış; 4/ 22-23, s.57.

[8] Bkz. Kitabı Mukaddes: Eski Ahit; Tevrat; Tekvin; 6/4, s.5; Tevrat; Eyüp; 1/6, ve Eyüp; 38/7; Kitabı Mukaddes: Yeni Ahit; İncil; Yuhanna; 8/41.

[9] Tevrat; Yoel; 2;28. cümle.

[10] Tevrat; Yoel; 3/9,10. cümleler.

[11] “Siyon Kızı” ve “Yeruşalaym Kızı” deyimleri İbrani dilinde “İsrail oğulları” anlamındadır. Bkz. Doç.Dr. Yaşar KUTLUAY, Siyonizm ve Türkiye, İstanbul, 1967, Selçuk Yayınları, s.10.

[12] Tevrat; Mika; 5/13. cümle.

[13] Ziya UYGUR, Tarih Boyunca Devrimler İhtilâller ve Siyonizm, İstanbul, İhya Yayınları; Sedat ŞENERMEN, Dinler ve Dünya Egemenliği, s.261-262.

[14] Kitabı Mukaddes: Yeni Ahit; İncil; Matta; 28/18.cümle, s.34.

[15] İncil; Markos; 16/15-16, s.55.

[16] Lionel TİGER–Michael McGUİRE, Tanrı Beyni Beyin Neden İnanç Üretir? (Çeviren: Ayşe Seda TOKSOY), İstanbul, 2011, Alfa Yayınları, s.12.

[17] İncil; Yuhanna; 18/36, s.115.

[18] İnciller; Matta, 28/18 ve Markos, 16/15-16.

[19] İncil; Markos; 16/34, s.54.

[20] İncil; Luka; 3/ 23-38, s.60-61.

[21] Vaaz ediyordu. = eğitim ve öğretim yapıyordu, Talim ediyordu…

[22] İncil; Luka; 19/47-48, s.83.

[23]-[24]-[25]-[26]-[27]-[28]-[29] Harun YAHYA, Yeni Dünya Düzeni ya da Yeni Masonik Düzen (Dünyanın 500 Yıllık Gerçek Tarihi ve Dünya Düzeninin Gizli Yöneticileri), İstanbul, 1996, Vural Yayıncılık, s.827, 828, 829, 830, 831.               

[30] Mehmet Ali GÜLLER, Kuşak ve Yol Büyük Avrasya Ortaklığı, İstanbul, 2022, Kırmızı Kedi Yayınları, s.33.

[31] Fethi AKKOÇ, Ekose Etekli Levrek, İstanbul, 2015, Milenyum Yayınları.

[32] Mehmet Ali GÜLLER, Amerikan Hegemonyasının Sonu, İstanbul, 2019, Kırmızı Kedi Yayınları, s.13 ve Arka Kapak’tan.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.