SON DAKİKA
Hava Durumu

#Dünya Sağlık Örgütü

Söz Bursa - Dünya Sağlık Örgütü haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Dünya Sağlık Örgütü haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Sosyal medya bağımlılığı beyni çürütüyor Haber

Sosyal medya bağımlılığı beyni çürütüyor

Prof. Dr. Tuncay Dilci, dijital çağın hızla ilerlemesiyle dijital uyaranlara maruz kalanların beyinlerinde değişimler yaşandığını söyleyerek, beyinde daralma, tembelleşme ve beynin çürümeye benzer işlevsiz bir noktaya dönüşmesi ile karşı karşıya kalınabileceğini söyledi. Dijitalizm çağının hızla ilerlemesiyle birlikte teknolojinin insan beyni üzerindeki etkileri daha çok tartışılmaya başlandı. Yapılan MR, bilgisayarlı tomografi ve EFMR ölçümleri, dijital uyaranlara maruz kalan beyinlerde belirli bölgelerde değişimler yaşandığını ortaya koyuyor. Bilimsel bulgulara göre dijital uyaran yoğunluğu beynin gerçek hayat uyumunu zayıflatırken, işlem hacminde daralma ve fikri tembelliğe yol açabiliyor. Dijital ortamların sunduğu hızlı beğeni ve onay mekanizmaları, beynin zamanlama ve karar mekanizmalarında sapmalara neden olabiliyor. Ayrıca gri madde miktarındaki azalma, duygusal kontrol merkezlerinden biri olan amigdalanın işlevlerinin zayıflamasına yol açarak öfke patlamaları ve agresif tutumları artırabiliyor. Dikkat eksikliği, odaklanma problemi ve kişiler arası iletişimde zayıflama, artık günlük hayatta daha görünür şekilde hissediliyor. Dijital bağımlılığın fiziksel etkileri trafikte, sosyal ilişkilerde ve iletişimde somut şekilde kendini gösterebiliyor. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan Dijital Yaşam Enstitüsü Başkanı, Dijital Bağımlılıkla Mücadele Derneği Başkanı ve Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tuncay Dilci, dijital çağın beyin üzerindeki etkilerine dikkat çekerek, "Beynimiz dijital uyaranlara maruz kaldıkça gerçek hayatla kurduğu doğal uyum zayıflıyor. Bu da işlem hacminde daralma ve tembelleşmeye yol açıyor. Buna bağlı olarak beynin çürümesine benzer işlevsiz olma durumu ile karşı karşıyayız. Özellikle beyninde bu tür tembelleşme ve dışarı ile uyumlu çalışma becerisinde zayıflama olmaktadır" dedi. "BEYNİN İŞLEVSİZ OLMASI İLE KARŞI KARŞIYAYIZ" MR ve bilgisayarlı tomografi sistemleriyle beyinde davranışsal değişim yönünde bulgulara rastlanıldığını söyleyen Prof. Dr. Dilci, "Dijitalizm çağı içerisindeyiz ve bilinen yönleri var, bilinmeyen yönleri var. Dolayısıyla hayatımıza hızlı girişiyle beraber nerelerde ne derece etkileri olmakta henüz kestirilememekte. Bununla beraber MR ve bilgisayarlı tomografi sistemleriyle birlikte EFMR dediğimiz sistemlerle yapılan ölçümlerde birtakım değişimlere maruz kalan beynimizin sonuç olarak da bir davranışsal değişim döngüsü yaşadığı yönünde bulgulara rastlanmıştır. Buna bağlı olarak beynin çürümesi durumu ile karşı karşıyayız. Özellikle beyninde bu tür tembelleşme ve dışarı ile uyumlu çalışma becerisinde zayıflama olmaktadır. Çünkü beynin aktivasyonu, gerçek hayata uyumu ve gerçek hayat üzerinden düşüncesi ile ilgili bir durumdur. Bu noktada stabil ya da kendi kolaycılığa kaçan beyinde ciddi anlamda bir yavaşlama ve işlem hacminde giderek daralma görülmektedir. Bunlardan özellikle ödül sistemindeki bozukluğa bağlı olarak beynin dopamin dengesinde bir bozukluk, bu bozukluğa bağlı olarak da stres ve kaygı düzeyinde bir artış olmakta. Özellikle beynin sürekli beğeni butonu veya onaylanma ihtiyacı peşinde koşması ve bunun zamanının doğru tayin edilememesinden kaynaklıdır" dedi. "SİSTEMİN BOZULMASINA SEBEBİYET VERİYOR" Dijital bağımlılığın duygusal kontrol becerilerini kontrol eden ve yönlendiren sistemin bozulmasına neden olduğunu belirten Dilci, "Yine prefrontal kortex dediğimiz beynin daha çok efektif bir şekilde düşünme becerilerine yönlendirildiği yerlerde erteleme, buna bağlı olarak stres düzeyinde artış, sosyal becerilerde zayıflama ve dürtü bozukluğu ile beraber dikkat dağınıklığı gibi davranışsal bozulmalara doğru bir evrilme olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan gri madde hacminde azalma ile beyinde bir nevi amigdala dediğimiz duygusal kontrol becerilerini kontrol eden ve yönlendiren sistemin bozulmasına sebebiyet vermektedir. Yani nerede nasıl tepki vereceğimizi kestiremeden anlık öfke patlamalarına kadar beyin üzerinde agresif tutumlar sergilemesine etki edecek nöro-kimyasal değişiklikler olabilmektedir. Dikkat dağınıklığına bağlı olarak narşiszme evrilen kişilik ve üstünlük kompleksi ile yani sürekli ekrana hükmetme duygusu, diğer taraftan bedenimizin veya beynimizin düşünce aktivasyonlarındaki zayıflıktan kaynaklı öfkelenme, sabırsızlık ve buna bağlı karşı tarafa şiddet söylem ve eylemleri şeklinde kendini gösteren bir durumla karşı karşıyayız" diye konuştu. "FİZİKİ OLARAK KENDİNİ GÖSTERMEKTEDİR" Dilci, bağımlılığın somut bir şekilde dürtü bozukluğuna dönüştüğünü ifade ederek, "Empati ve sosyal kaygı düzeyimizde olumsuz etkiler yapmaktadır. Empati becerisi duyarsızlaşma şeklinde, kişinin birden fazla olaylara maruz kalması ve bilgiyi kaçırma duygusu ile beraber sürekli bir şeyleri takip etmesi ve şiddet kültürü kayması dediğimiz olay kişide sürekli bir saldırganlık dürtüsüne erişmesine neden olmaktadır. Bağımlılık tütün, alkol bağımlılığı gibi beynimizde amigdala dediğimiz ve dopamin dengesinin bozulmasına bağlı olarak ortaya çıkan bir sonuçtur. Dolayısıyla biz bunu psikolojik bir rahatsızlık olarak veriyoruz. Dünya Sağlık Örgütü de DSM-5'i bağımlılık kapsamında değerlendirmektedir. Bunun fiziksel yönden kendini göstermesi artık trafikte, ikili ilişkilerimizde somut bir şekilde dürtü bozukluğuna evrildi ve sürekli dışarıda uyaran arama ihtiyacından kaynaklı odaklanma problemi, dikkat eksikliği ve kişiler arası iletişimde sürdürülebilir ve tatmin edici bir paylaşım yaşayamama şeklinde kendini somut ve fiziki olarak göstermektedir" şeklinde konuştu.

Her 8 kişiden biri diyabet hastası Haber

Her 8 kişiden biri diyabet hastası

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Doç. Dr. Pınar Köksal, diyabetin hem Türkiye'de hem de dünyada hızla artan bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini belirterek, toplumun bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini vurguladı. Diyabetin (şeker hastalığının) vücudun kan şekerini düzenleme yeteneğini bozan kronik bir metabolik hastalık olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Pınar Köksal, şunları söyledi: "Glukoz, vücudun temel enerji kaynağıdır. Ancak glukozun hücrelere girebilmesi için pankreas tarafından üretilen insülin hormonuna ihtiyaç vardır. Diyabetli bireylerde ya yeterli insülin üretilemez ya da üretilen insülin etkili bir şekilde kullanılamaz. Bu da kan şekerinin yükselmesine ve uzun vadede organ hasarına neden olur. Diyabet, yalnızca kan şekeri yüksekliği değil; kalp, böbrek, göz ve sinir sistemini etkileyen sistemik bir hastalıktır." "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en yüksek görüldüğü ülkelerden biri" Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2024 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 540 milyon yetişkin diyabet hastası bulunuyor. 2045 yılına kadar bu sayının 780 milyona ulaşması bekleniyor. Doç. Dr. Köksal, Türkiye'nin Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkeler arasında yer aldığını belirterek şu bilgileri paylaştı: "Ülkemizde her 8 yetişkinden 1'i diyabet hastası. Obezite, yanlış beslenme alışkanlıkları, stres ve hareketsizlik, özellikle Tip 2 diyabetin artışında büyük rol oynuyor. Bu nedenle toplumsal farkındalık ve yaşam tarzı değişiklikleri son derece önemli." Diyabetin neden olduğu sağlık sorunları Kontrol altına alınmayan diyabetin, uzun vadede birçok ciddi sağlık sorununa yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Köksal şu uyarılarda bulundu: "Diyabet, kalp-damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, görme kaybı, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi komplikasyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar erken dönemde belirti vermediği için, düzenli doktor kontrolü ve laboratuvar takibi çok önemlidir." "Dengeli beslenme ve hareket en güçlü tedavi araçları" Diyabetin önlenebilir ve kontrol altına alınabilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Köksal, yaşam tarzı değişikliklerinin tedavinin temelini oluşturduğunu söyledi: "Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kilo kontrolü ve düzenli sağlık kontrolleri diyabetin hem önlenmesinde hem de yönetiminde büyük fark oluşturuyor. Özellikle risk grubunda olan kişilerin - aile öyküsü, fazla kilo, yüksek tansiyon veya gebelik şekeri geçmişi olan bireylerin - kan şekeri ölçümlerini düzenli yaptırması gerekir." Medicana Bursa'dan çağrı: "diyabeti birlikte önleyebiliriz" Doç. Dr. Köksal, Medicana Bursa Hastanesi olarak diyabet farkındalığını artırmak amacıyla Kasım ayı boyunca bilgilendirme etkinlikleri düzenleyeceklerini belirterek şunları söyledi: "Diyabetle mücadele, bireysel değil toplumsal bir sorumluluktur. Erken tanı ve bilinçli yaşam tarzı değişiklikleri ile diyabetin önüne geçebiliriz. Tüm vatandaşlarımızı, kan şekeri ölçümü yaptırmaya ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemeye davet ediyoruz."

Dünya Sağlık Örgütü üyelerine Bursa tanıtıldı Haber

Dünya Sağlık Örgütü üyelerine Bursa tanıtıldı

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen DSÖ Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı’nın 2025 Yılı İş Toplantısı ve Teknik Konferansı tüm hızıyla sürerken, yerli ve yabancı katılımcılar kentin tarihi ve kültürel zenginliklerini tanıma fırsatı buldu. Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey, Bursa’da bulunan konukları ilk olarak teleferikle Uludağ’a çıkararak kenti kuşbakışı izlemelerini sağladı. Ardından Osmanlı’nın izlerini taşıyan Ulu Cami, Koza Han ve Hanlar Bölgesi’ni gezen konuklar, Bursa’nın köklü geçmişini büyük bir ilgiyle inceledi. Gezinin sonunda Başkan Mustafa Bozbey ve eşi Seden Bozbey, konukları Tarihi Belediye Binası’nda ağırladı. Öte yandan BUSKİ Genel Müdürlüğü’ne bağlı faaliyet gösteren SCADA Merkezi, Aktif Yaşam Merkezi, Doğu Bölgesi Entegre Katı Atık Bertaraf Tesisi, Sokak Hayvanları Rehabilitasyon Merkezi, Yeşil Kapsül, Trafik Yönetim Merkezi, BURULAŞ Raylı Sistemi, BESAŞ Ekmek Fabrikası’nı da ziyaret ederek çalışmaları yerinde inceleyen konuklar, Erdem Saker Botanik Parkı, Hayvanat Bahçesi, Hüdavendigar Kent Parkı, Cumalıkızık, Panorama 1326 Fetih Müzesi, Yeşil Külliye, Irgandı Köprüsü, İnkaya Çınarı, Misi Köyü, Gölyazı, Zindan Kapı, Tophane Parkı ve Bursa surları, Kent Müzesi, İznik Lefke Kapı, İznik Ayasofya Cami, Roma Tiyatrosu ve Su Bazilikası’nı gezdi.

Türkiye, DSÖ'nün sigara ile mücadele listesinde! Haber

Türkiye, DSÖ'nün sigara ile mücadele listesinde!

Dünyada ve Türkiye'de her 9 Şubat 'Dünya Sigarayı Bırakma Günü' olarak kutlanıyor. Bu önemli günde sigaranın insan sağlığına zarar verdiği gibi çevreyi de kirlettiğine dikkat çeken Yeşilay Bursa Şube Başkanı M. Suat Arvas bir dal sigaranın 600 litre suyu kirlettiğini belirterek, "1 pakette 20 adet olduğunu düşünürsek bir paket sigara 12 bin litre suyu tek başına kirletiyor" dedi. Sigara bağımlığının sadece bireysel değil toplumsal bir sorun olduğuna dikkat çeken Arvas, DSÖ'nün son verilerine göre Türkiye'nin sigara ile mücadelede gerilediğini, 10 yıl aranın ardından sigara ile mücadelede destek verilmesi gereken 10 ülke arasında gösterildiğini söyledi. Sigaraya alternatif olarak sunulan elektronik sigaraların da en az sigara kadar zararlı olduğuna dikkat çeken Arvas, bu ürünlerin bağımlılığı ortadan kaldırmadığını ve ciddi sağlık riskleri barındırdığını ifade etti. Arvas, "Elektronik sigara masum bir alternatif değildir. İçeriğindeki nikotin, damar sertliğine yol açarak kalp krizi riskini artırmaktadır. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü de Türkiye'nin sigarayla mücadelede gerileme yaşadığına dikkat çekerek, ülkemizi 10 yıl aradan sonra yeniden 'desteklenecek ülkeler' listesine dahil etti. Bu da sigarayla mücadelede daha etkin politikalar geliştirmemiz gerektiğini gösteriyor" diye konuştu. "Bir gün değil, bugün" sloganıyla sigara kullanıcılarını bırakmaya davet ettiklerini belirten Yeşilay Bursa Şube Başkanı M. Suat Arvas, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) verilerine göre, dünya genelinde 1,3 milyar insan tütün ürünü kullanıyor ve her yıl 8 milyondan fazla kişi sigaranın yol açtığı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor. Türkiye'de de sigara, başta solunum yolu hastalıkları, kalp-damar rahatsızlıkları ve kanser olmak üzere birçok hastalığın temel nedenlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Bu tablo, sigarayla mücadelenin yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir zorunluluk olduğunu ortaya koyuyor." "YEŞİLAY DANIŞMANLIK MERKEZİ (YEDAM) VE 'BIRAKABİLİRSİN' UYGULAMASI SİGARAYI BIRAKMAK İSTEYENLERİN YANINDA" Sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenler için birçok destek mekanizması bulunduğunu belirten Arvas, Yeşilay Danışmanlık Merkezi'nin (YEDAM) ücretsiz psikolojik destek hizmeti sunduğunu hatırlattı. Uzman psikologlar ve danışmanlar aracılığıyla sigara bırakma sürecinin yönetildiğini belirten Arvas, dijital platformlar üzerinden de önemli bir desteğin sağlandığını ifade ederek, "Yeşilay olarak sigarayı bırakmak isteyen herkesin yanında olmaya devam ediyoruz. 'Bırakabilirsin' mobil uygulamamız, sigarayı bırakmak isteyen kişilere rehberlik ediyor. 2024 yılı itibarıyla 231 bin 300 kişi bu uygulamayı indirerek sigarayı bırakma yolunda önemli bir adım attı. Uygulama sayesinde kullanıcılar bırakma sürecini takip edebiliyor, ihtiyaç duyduklarında YEDAM'a başvurabiliyorlar. Bu süreçte psikolojik destek almak, sigara bırakmada başarı oranını artırıyor" dedi. "HER BİR İZMARİT 600 LİTRE SUYU KİRLETİYOR" Sigaranın yalnızca bireysel sağlığı değil, çevreyi de olumsuz etkilediğine dikkat çeken Arvas, Yeşilay Bursa Şubesi olarak farkındalık oluşturmak amacıyla çeşitli etkinlikler düzenleyeceklerini belirtti. Sigaranın sadece insan sağlığını değil, aynı zamanda doğayı da ciddi şekilde kirlettiğini belirten Arvas, "Her yıl dünya genelinde milyonlarca izmarit doğaya atılıyor ve her bir izmarit, 600 litre suyu kirletiyor. Bir pakette 20 dal sigaranın olduğunu düşünürsek 12 bin litre kirletilmiş su demek. Bunun yanında tütün üretimi için her yıl ormanlarımızın yüzde 5'i yok ediliyor. Bu duruma dikkat çekmek için 9 Şubat Dünya Sigarayı Bırakma Günü kapsamında gönüllülerimizle birlikte Bursa'nın çeşitli bölgelerinde izmarit toplayacağız. Topladığımız izmaritleri, üzerinde sigaranın çevresel etkilerine dair mesajlar bulunan poşetlerle sergileyerek farkındalık oluşturmayı hedefliyoruz" dedi. "BAĞIMSIZLIK SEFERBERLİĞİ" İLE BAĞIMLILIKLARA KARŞI MÜCADELE DEVAM EDİYOR Yeşilay'ın yalnızca sigarayla değil, tüm bağımlılıklarla mücadelede kapsamlı çalışmalar yürüttüğünü belirten Arvas, Yeşilay'ın "Bağımsızlık Seferberliği" anlayışıyla hareket ettiğini ve toplumun bağımlılıklardan uzak sağlıklı bir yaşam sürmesini amaçladığını ifade etti. Arvas, "Yeşilay olarak, sigara, alkol, madde, kumar ve teknoloji bağımlılığı ile mücadelede önleyici ve rehabilite edici çalışmalar yürüttüklerini, Türkiye genelinde 120 Yeşilay şubesi ve 107 YEDAM ile bağımlılıktan kurtulmak isteyen bireylere ücretsiz psikososyal destek sağladıklarını, ayrıca, Bursa ve Diyarbakır'da hizmet veren Yeşilay Rehabilitasyon Merkezleri ile alkol ve madde bağımlılarına yatarak tedavi imkanı sunduklarını aktardı. "BIRAKABİLİRSİN" DİYEREK SAĞLIKLI BİR YAŞAMA ADIM ATIN! Sigarayı bırakmanın bireysel ve toplumsal faydalarına da dikkat çeken Arvas, tüm sigara kullanıcılarını 9 Şubat'ta bırakmaya davet etti. Arvas, "Sigarayı bırakmak, sağlığınızı korumanın yanı sıra çevrenizi ve sevdiklerinizi de olumlu etkileyen bir adımdır. Yeşilay olarak herkese 'Bırakabilirsin' diyoruz. Bugün, sigarayı bırakmak için en doğru zaman! Daha sağlıklı bir gelecek için bu adımı atın. Yeşilay, sigara bağımlılığından kurtulmak isteyenlere yönelik bilinçlendirme çalışmalarını bu özel günde de sürdürecek ve toplumun sağlıklı bir yaşama yönelmesine katkı sağlamaya devam edecek" diye konuştu.

Kışın beslenmenin 7 altın kuralı Haber

Kışın beslenmenin 7 altın kuralı

Kışın kapalı ortamlarda daha fazla vakit geçirilmesi ve gecelerin uzaması sebebiyle fiziksel aktivitenin azaldığını belirten Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Hande Güngör, "Bu duruma yağlı ve şekerli besin tercihleri de eklenince pek çok kişi kışın kilo alıyor" dedi. Güngör, kış aylarına özel beslenme önerilerini şöyle sıraladı: "Ev yapımı tarhana ve turşu sağlık deposu Kışın tüketimi artan ev yapımı geleneksel gıdalar da tam bir şifa deposudur. Yapay koruyucu ve katkı maddesi içermeyen ev yapımı salça, turşu, tarhanaya öğünlerde mutlaka yer verilmeli. Kış aylarında azalan hava sıcaklığı sebebiyle vücut ısısının korunması için yeterli sıvı almak çok önemli. Günde en az 2-2.5 litre su içilmeli. Ayrıca sıvı alımının karşılanmasında ıhlamur, adaçayı, kuşburnu çayı gibi bitki çayları da tercih edilmeli. Kış aylarında yüksek yağlı besin tüketiminden kaçınılmalı; margarin yerine sağlıklı yağ asitleri içeren zeytinyağı, uygun miktarda tereyağı, yağlı tohumlar, kuruyemişler uygun ve yeterli porsiyonda tüketilmelidir. Her gün 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketin Kışın artan soğuk algınlığı ve diğer enfeksiyonlara karşı A, C, D ve E vitamininden zengin beslenmenin bağışıklık sistemine katkısı oldukça fazladır. Mevsimine uygun, günde en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze tüketilmesi önerilmektedir. Bu aylarda havuç, brokoli, kabak, lahana, karnabahar, pırasa, maydanoz gibi sebzelerin; portakal, mandalina, elma gibi meyvelerin tercih edilmesi önerilmektedir. Beyin fonksiyonları için balık tüketin Kemik ve diş sağlığı açısından önemli olan D vitamini güneş ışınlarıyla deri tarafından üretilen bir vitamindir. Ancak kış aylarında mahrum kalınan güneş ışınları, vücudun D vitamini ihtiyacının karşılanamamasına sebep olmaktadır. D vitamini besinlerden aktif olarak karşılanamıyor olsa da balık; D vitamini ile beyin fonksiyonlarının gelişimi için gerekli çoklu doymamış yağ asitleri (omega 3), kalsiyum, fosfor, selenyum, iyot mineralleri ve E vitamini içerir. Bu sebeple kış aylarında haftada 2-3 kez balık tüketilmelidir. Şekeri sınırlandırın Bu mevsimde basit karbonhidrat içeren şekerli besinlere ve tatlılara yönelimin arttığı görülmektedir. Dünya Sağlık Örgütü önerisine göre günlük şeker alımı, toplam enerji alımının en fazla yüzde 10'u kadar olmalıdır. Sağlıklı yaşam biçiminde basit şekerler yerine kompleks karbonhidratlardan olan tam buğday ekmek, bulgur gibi tahıllar, kurubaklagiller, meyveler ve şekeri azaltılmış sütlü ya da meyveli tatlılar tercih edilmelidir. Haftada 2-3 kez sofrada kurubaklagil yemeği olmalı E vitamini kaynakları olan kurubaklagiller ve kuruyemişler de kış beslenmesinin içinde, yeterli ve dengeli biçimde mutlaka yer almalıdır. Haftada 2-3 kez nohut, kuru fasulye, mercimek, barbunya gibi kurubaklagiller, günde 20-30 gram kadar ceviz, badem, fındık gibi kuruyemişler tüketilmelidir."

Gözlerimizi korumanın 10 yolu Haber

Gözlerimizi korumanın 10 yolu

Dünya Görme Günü, önlenebilir körlük ve görme kusurları konusuna dikkat çekmek için tüm dünyada her yıl Ekim ayının ikinci Perşembe günü kutlanıyor.   Dünya Sağlık Örgütü ve Uluslararası Körlüğü Önleme Ajansı işbirliği ile düzenlenen etkinlikler ve farkındalık artırma çalışmalarıyla kutlanan Dünya Görme Günü  kapsamında göz hekimleri ve uzmanlar, her bireyin göz sağlığını koruması için farkındalık ve bilinçlendirme çalışmaları yürütüyor.  GÖZLERİMİZİ KORUMANIN 10 YOLU Türk Oftalmoloji Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Huban Atilla, Dünya Görme Günü’nün tüm dünyada göz hekimleri, uzmanlar ve gönüllüler tarafından kutlandığını belirtti. Atilla, dünyada neredeyse herkes yaşamı boyunca bir göz sağlığı sorunu yaşıyor, ancak dünya çapında bir milyardan fazla insan, göz sağlığı veya tedavisi için gereken hizmete erişemiyor. Herkes, gözlerini sevmek ve korumak için gerekli bu 10 kuralı uygulamalı ve çevresindekileri haberdar etmeli, diyerek önerilerini paylaştı.  1. 20/20/20 kuralını uygulayın. Ekrana bakarken, göz yorgunluğunu ve baş ağrısını önlemek için her 20 dakikada bir 20 saniye boyunca 6 metre uzaktaki bir şeye bakın. 2. Dışarıda vakit geçirin. Çocuklar günde en az iki saat dışarıda vakit geçirmelidir. Bu gözlerinin sağlıklı bir şekilde gelişmesine yardımcı olur ve miyop olmalarını önler. 3. Dışarıda güneş gözlüğü takın. Güneş ışınlarının gözlerinize zarar vermesini önlemek için güneş gözlüklerinizin UVA ve UVB koruması sağladığından emin olun. 4. Gerekliyse numaralı gözlük takın. Net görmek, göz yorgunluğunu ve baş ağrısını önlemek için numaralı gözlüklerinizi takın. 5. Göz enfeksiyonlarını önlemek için kozmetik ürünlerinizi kontrol edin. Göz enfeksiyonlarına neden olabilecek bakteri oluşumunu önlemek için göz makyajı malzemelerinizin son kullanma tarihini kontrol edin ve fırçalarınızı düzenli olarak değiştirin. 6. Düzenli egzersiz yapın. Düzenli egzersiz yapmak, diyabet veya yüksek tansiyon gibi görme sağlığınızı olumsuz etkileyebilecek durumların gelişme riskini azaltır. 7. Sağlıklı beslenin. Dengeli beslenme, sağlıklı gözleri korumak için gerekli olan vitamin ve minerallere sahip olmanızı sağlar. 8. Sigara içmeyin. Sigara içmek, ciddi göz rahatsızlıkları ve kalıcı görme kaybı geliştirme riskinizi artırır. 9. Sorunlar ortaya çıkmadan önce tespit etmek için bir göz muayenesi yaptırın. Göz muayenesi, gözdeki sorunları şikayetleriniz artmadan önce tespit edebilir, bu nedenle gözlerinizde bir sorun olmadığını düşünüyorsanız bile muayene olun.  10. Gözlerinize öncelik verin, tüm hayatınız boyunca onlara ihtiyacınız var. Düzenli göz kontrolleri için takviminize hatırlatıcılar koyun. 1-2 yıl aralarla gözlerinizi kontrol ettirin.

“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var” Haber

“Maymun çiçeğinin gölgesinde çiçek hastalığı ve biyolojik silah endişesi var”

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından maymun çiçeği ile ilgili yapılan son uyarılar ve küresel salgın riskinin yükselmesi, bilim dünyasında derin yankı buldu. Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi İnfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Levent Doğancı ise Maymun Çiçeği ile ilgili gelişmelerinden yola çıkarak, “Sadece Maymun Çiçeği değil, stratejik olarak daha büyük bir tehlike olan çiçek hastalığı da gündemimizde olmalı” şeklinde konuştu. “3 yerde saklanıyor, bu durum virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesini doğuruyor” Dünya genelinde artan sosyal çalkantılar, terör ve savaşlarla birlikte, biyolojik tehditlerin önemini vurgulayan Prof. Dr. Levent Doğancı, 1978'de dünyadan sökülmüş gibi görünen çiçek hastalığı virüsünün, aslında DSÖ'nün Cenevre'deki stoklarında, Moskova'daki bir laboratuvarda ve ABD'nin Walter Reed Askeri Araştırma Laboratuvarı gibi belirli noktalarda saklandığını söyledi. Bu durumun virüsün potansiyel bir biyolojik silah olarak kullanılabileceği endişesi doğurduğunun altını çizen Prof. Dr. Doğancı, gelişmeleri farklı bir perspektiften ele aldı. Doğancı, Maymun Çiçeği'nin özellikle immün yetmezliği olan bireyler için tehlike oluşturduğunu kabul etmekle birlikte, çiçek hastalığının daha büyük bir risk taşıdığını vurgulayarak sözlerine şöyle devam etti: “ABD'de MVA-Nordic suşu olarak bilinen ve en güvenilir çiçek aşısının üretilmesi, bu riske karşı bir önlem olarak sunuluyor. Ancak bu aşının sadece ABD'de tek bir firma tarafından üretiliyor olması ve Amerikan halkına yaygın olarak uygulanmaya başlanması, küresel bir endişe kaynağı. Dünya artık çok küçük bir coğrafya. Bir ülkede yaşayan belli bir popülasyonun, kitlesel olarak çiçek gibi tehlikeli bir hastalığa karşı kolaylıkla immün olabilecek potansiyele sahip olması; diğer ülkelerin bağışıklığı olmayan genç- orta yaşlı büyük sayıda nüfuslarının bulunması tedirgin edici bir durum. ABD kendi halkına ve dünyaya DSÖ ve kendi federal sağlık örgütleri üzerinden mesaj veriyor; ‘gidip aşı olabilirsiniz' ve ‘MVA aşısı son derece güvenilir bir aşıdır' şeklinde. Amaçlarının genellikle immün yetmezlikli HIV veya transplantlılar için risk olan maymun çiçeği olduğunu iyi niyetli bir yaklaşımla söylüyorlar; eradike edilmiş insan çiçeği için kendi genç nüfusunu da immün hale getirmek istiyorlar. Ama Walter Reed' USARIID laboratuvarının çok ciddi bir çiçek laboratuvarı mevcut ve orda vahşi virüs üretimi kolaylıkla yapılabiliyor. Kozmik klirensle girilebilen bir laboratuvar. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım.” “Türkiye için stratejik hazırlık şart, 1980'den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında” Altınbaş Üniversitesinden Prof. Dr. Doğancı, Türkiye'nin de bu biyolojik tehditlere karşı hazırlıklı olması gerektiğini belirterek, “MVA suşu elimizde olduktan sonra, iki üç ayda tüm nüfusumuza yetecek aşıyı üretebilecek bir potansiyele sahibiz. Türkiye'nin bu aşıyı stoklayarak hızlı bir şekilde üretime geçmesi gerekiyor. Özellikle 1980'den sonra doğan nüfusun yüzde 100 çiçek riski altında. Kimin neyi planladığını asla tahmin edemeyiz. Çiçek hastalığı çok etkili bir biyolojik silah ve ABD Kongresi, BM'in biyolojik silah konvansiyonunu 20 yıldır halen imzalamadı. Bu perspektifi de düşünmek ve daha kriz başlamadan Ankara suşumuzu getirip, üretip-depolamak gerektiği kanısındayım" dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.