SON DAKİKA
Hava Durumu

#Medicana Bursa Hastanesi

Söz Bursa - Medicana Bursa Hastanesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Medicana Bursa Hastanesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Yorgunluğunuz iki haftadan fazla sürüyorsa dikkat edin Haber

Yorgunluğunuz iki haftadan fazla sürüyorsa dikkat edin

 İç Hastalıkları Uzm. Dr. Serdal Baysal, bahar yorgunluğunun birçok kişinin sosyal ve iş hayatını olumsuz etkilediğine dikkat çekerek; halsizlik, yorgunluk gibi durumların iki haftadan uzun sürmesi halinde doktora başvurulması gerektiğini söyledi. Medicana Bursa Hastanesi İç Hastalıkları Uzm. Dr. Serdal Baysal, bahar yorgunluğunun belirtilerini şöyle anlattı: "Boyun, sırt, omuz ve yaygın eklem ağrıları, mide bağırsak sisteminde değişikliğe bağlı olarak mide ağrıları, şişlik, gaz, kabızlık ve ishal, iştah değişiklikleri, nöropsikiyatrik değişikliklere bağlı olarak sinirlilik, baş ağrısı, sıkıntı, uyku düzensizlikleri, cilt, kalp, tansiyon ve şeker hastalıklarında artış görülür. Bahar aylarında havadaki ısı, ışık, nem ve havadaki iyon değişikliklerine bağlı olarak insan metabolizmasında da değişiklikler olur. Hormonal değişikliklere bağlı olarak mide şikâyetlerinde artış veya mide hastalıklarının nüksü, tansiyon ve şeker regülasyonunda bozulma görülebilir. Yine bahar aylarındaki hareket ve beslenme alışkanlığındaki değişiklik de bahar yorgunluğunun ortaya çıkmasına neden olabilir." BAHAR YORGUNLUĞUNDAN KORUNABİLİRSİNİZ Uzm. Dr. Serdal Baysal, açık havada yürüyüş yaparak, günlük duş alarak, bol sıvı tüketerek, az ve sık aralıklarla beslenerek, vitamin ve mineral içeriği zengin içecek ve yiyecekler tüketerek, hobilerle uğraşarak, müzik dinleyerel, sigara, alkol ve kafein içeren gıda tüketimini azaltarak, bahar yorgunluğundan korunmanın mümkün olduğunu kaydetti. VÜCUDUNUZU SUSUZ BIRAKMAYIN Uzm. Dr. Serdal Baysal, şöyle devam etti; "Vücudun susuz kalması; susuzluğun düzeyi ile ait olmakla birlikte yorgunluktan komaya kadar değişen ciddi sağlık sorunlarına neden olur. Düzenli egzersiz olarak sabah veya akşam yürüyüşleri, bisiklet kullanma, jimnastik yapılabilir. Bahar aylarında vücudun vitamin ve mineral ihtiyacı arttığı için bol sebze ve meyve tüketilmeli. Sıcak havalarda artan su ihtiyacı nedeniyle günlük 2-3 litre sıvı alınmalı, alkollü ve kafeinli içecekler mümkün olduğunca az tüketilmeli, karbonhidratlı gıdalar yorgunluk ve dikkatsizliğe neden olduğu için az tüketilmeli. Ağır yemekler yerine sebzeli ve zeytinyağlı gıdalar tercih edilmeli, kavurma ve ızgara etler yerine de haşlama etler tüketilmelidir. Yorgunluk, bir hastalık değil bir şikâyettir. Birçok hastalıkta yorgunluk ilk bulgu olabilir, bu nedenle uzun süren yorgunluklarda mutlaka sağlık kuruluşuna başvurulmalı."

Besin tüketiminden sonra ilk 90 dakikaya dikkat Haber

Besin tüketiminden sonra ilk 90 dakikaya dikkat

Besin kaynaklı ürtikerin 90 dakikada kendini gösterdiğini söyleyen Medicana Bursa Hastanesi Dermatoloji Bölümü Uzm. Dr. Gülbiye Güler, bahar aylarında özellikle solunum yollarıyla vücuda alınan polenlerinürtikere yol açtığını söyledi. Uzm. Dr. Gülbiye Güler, "Ürtiker daha derin dokuları tutarsa buna anjiyoödem denir. Bunda dudaklarda, göz kapaklarında, el ve ayak tabanlarında şişmeler meydana gelir. Deri dışında sindirim sistemi ve solunum yolları tutulumu olursa karın ağrısı, midede dolgunluk hissi gelişir. Solunum yollarında ise seste çatallanma hissi, yutkunurken takılma hissi, nefes darlığı ve hastada panik hali görülür. Anjiyoödemde hayati tehlike olabildiğindenacil müdahale gerektirir. Çok nadiren de anafilaksi ve hipotansiyon oluşabilir’’ dedi. Bazı antibiyotiklerin, ağrı kesici, antiinflamatuvar ve kas gevşeticiler ile radyo kontrast maddelerin en sık ürtiker yapan nedenler arasında yer aldığını aktaran Uzm. Dr. Gülbiye Güler, "Özellikle ileri yaşta olan kişilerde sık gelişir ve ürtikerde ilaçlar mutlaka sorgulanmalıdır. Çocuk ve genç yaş gurubunda daha sık görülür. Besin alındıktan 90 dakikalık süre içinde genellikle gelişir. Paketli gıdalar, süt ve süt ürünleri, balık ve deniz ürünleri, yumurta, fındık, fıstık, çilek, muz, kivi, domates, çikolata ve baharatlar ürtiker yapan en sık karşılaştığımız gıdalardır’’ diye konuştu. Akut ürtiker tedavisinde temel ilacın antistaminikler olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Gülbiye Güler, "Akut atak nedeni belirlenebilirse bu tetikleyici faktör uzaklaştırılmalıdır. Antistaminik tedaviye yanıt vermeyen ürtikerlerde sistemik kortikosteroidler genellikle etkili olabilmektedir. Bazı olgulardahistamin 2 blokerleri kullanılabilir. Nadiren fototerapi ve kalsiyum kanal brokerleri kullanılabilir. Plazmaferez, İVİG ve kronik immünospresif tedavi verilebilir. Anjiyoödem tablosu varsa ve larinks tutulumu belirgin olan hastalarda antihistaminik ve sistemik kortikostoroid tedavisine cevap alınamıyorsa, anafilaktik şok riski nedeni ile sistemik adrenalin kullanılması gerekebilir. Fiziksel ürtikerlerin tedavisinde sürtünme, sıcak, soğuk, su ve güneş gibi etkenlerin uzaklaştırılması ile ürtiker kontrol altına alınabilir. Gıda ve gıda katkı maddelerinin ürtikeri tetikleyeceği belirtilerek diyet günlüğü tutması önerilebilir. Şüpheli besinlerin uzaklaştırılması diyeti yararlı olabilir. Uyku bozukluğu ile giden ürtikerlerde antidepresanlar da kullanılabilir. Yerel tedavide ılık veya soğuk banyo, duşlar, soğuk yaş pansuman sınırsız önerilir. Mentole benzer ferahlatıcı, kaşıntı dindirici losyonlar kullanılabilir" şeklinde konuştu.

Bahar aylarındaki göz alerjisi görme kaybına yol açabilir Haber

Bahar aylarındaki göz alerjisi görme kaybına yol açabilir

Bu dönemde alerjik bünyede olan pek çok kişinin gözlerinde kırmızılık, sulanma, batma ve kaşınma yaşayabildiğini ve bu durumun kısa sürede geçeceğini düşündüğünü ifade eden Op. Dr. Adnan İpçioğlu, bahar döneminde göz sağlığı konusunda uyarılarda bulundu. Bahar aylarında en çok görülen hastalıklar arasında başı çeken göz alerjileri, alerjik bünyedeki kişileri olumsuz etkiliyor. Medicana Bursa Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Op. Dr. Adnan İpçioğlu, bahar aylarında yoğunlaşan polenlerin ve gözle görülmeyen tozların gözlerde alerjiye yol açtığını belirterek, bunun tedavi edilmediğinde görme kaybına kadar uzanan ciddi sorunlara sebep olabileceğini söyledi. Göz alerjilerinden korunmak için birkaç püf nokta olduğunu belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, "Öncelikle alerjik bünyesi olan kişilerin tozlu ortamlardan uzak durması gerekir. Bu süreçte, gözlerde yanma, batma ve kaşıntı şeklinde ortaya çıkabilmektedir. Özellikte gözdeki meydana gelen kaşınma, bazı kimselerde gözün önündeki saydam tabaka olan korneanın yapısında bozulmalara sebep olur. Kesinlikle kaşıntı durumunda göze dokunulmamalıdır. Çünkü basit bir kaşıntının neden olduğu en ciddi sorun, görme kaybına yol açan keratokonustur" diye konuştu. GÜNEŞE KARŞI KORUNMAK GEREKİR Güneşin de gözdeki alerjiyi tetiklediğine dikkat çeken Op. Dr. Adnan İpçioğlu, "Güneşteki ultraviyole, yanmayı, batmayı, kızarıklığı artırır. Bunun için güneşin yoğun olduğu saatlerde dışarı çıkılmaması; çıkmak gerekiyorsa da korunmak gerekir. UV korumalı güneş gözlüğü kullanmak, alerjik konjonktivitlerden ciddi bir şekilde korumaktadır" dedi. Göz alerjisinin tedavisinin başlarda hafif ilaçlarla yapıldığını belirten Op. Dr. Adnan İpçioğlu, "Daha ciddi vakalarda yoğun ilaç kullanımı da gerekebilir. Onun için doktor kontrolü bu noktada çok önemlidir. Kişilerin göz alerjisini anladığı anda göz hekimine başvurması büyük önem taşımaktadır" şeklinde uyardı.

Ramazan ayında çay ve kahve tüketimine dikkat Haber

Ramazan ayında çay ve kahve tüketimine dikkat

Ramazan ayında günde 14 saati bulan susuz kalma durumu, bazı kişilerde böbrek taşı oluşma riskini arttığı için sahur ve iftar vakitlerinde yeterli su tüketimine özen gösterilmesi gerektiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Nefroloji Uzmanı Uz. Dr. Burak Canver, "Ramazan ayındaki uzun açlık ve susuzluk sürelerinin böbrek sağlığını tehdit etme riski her zaman vardır. Özellikle de yaşlı, kalp ve damar sorunları olan, yüksek kan şekeri ve kan basıncı değerleri nedeniyle çok sayıda ilaç kullanan hastalarda ve zaten belli bir derecede böbrek hastalığı olan kişilerde bu risk daha da fazladır. Bu nedenle de dikkat edilmesi gerekir" diyor. Uz. Dr. Burak Canver, iftar ve sahur arasında sıvı alımına önem verilmesi gerektiğini söylerken nelere dikkat edilmesi gerektiğini sıraladı; "Özellikle sahurda idrar artırıcı yiyecekler ve içecekler tüketilmesi, kişiyi susuz bırakarak taş oluşum riskini arttırabilir. Ayrıca sıcak saatlerde günlük aktivitelerin azaltılması, ağır işlerden ve tuz tüketiminden kaçınılması oldukça önemlidir. Yine su tüketiminin yetersiz olması yavaş yavaş ve ilerleyici bir şekilde böbrek fonksiyonlarının azalmasına yol açabilir. Sahurda birden fazla yumurta, aşırı süt ve süt ürünlerinin tüketilmesi, konserve yiyecekler, sakatat, muz, kavun, kuruyemiş ve içeriği tam bilinmeyen bitki çaylarının tüketiminden kaçınılmalıdır. Kafein içeren çay ve kahve gibi içecekler, domates, patlıcan ve sarımsak gibi yiyecekler susuzluğu artıracağı için fazla tüketilmemelidir. Kafein içeren içecekler tüketilecekse bile su içiminin artırılması gerekiyor."

Ramazan ayında reflü ve mide problemlerinden korunmanın yolları Haber

Ramazan ayında reflü ve mide problemlerinden korunmanın yolları

 Uzun süreli açlıktan korunmak için, mutlaka sahur yapılmalı; ağır yağlı, baharatlı, acılı gıdalar yerine daha hafif olan çorba tercih edilmelidir. Ayrıca sahur ve iftarda süt ürünleri, sebze ve zeytinyağlı yemekler tüketilmelidir. Sahur ve iftarda alınan gıda miktarı azaltılmalı; iftardan sonra yaklaşık bir buçuk saat aralıklarla iki ara öğün alarak yeme düzeni oluşturulmalıdır" dedi. Oruç tutarken mide sağlığını korumak için sahur ve iftarda sağlıklı beslenmek, ara öğünleri ihmal etmemek ve bol sıvı tüketmek gerekiyor. Ramazan’da sık görülen sindirim sistemi sorunlarını pratik tedbirler önleyebiliyor. Medicana Bursa Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Murat Keskin, Ramazan’da reflü ve mide problemlerinden korunma yöntemleri hakkında bilgi verdi. Uzun süren açlık ve ardından kontrolsüzce yenilen yemeklerin midede ağrı, yanma, gaz, şişlik, hazımsızlık, kramplar ve reflüyü tetikleyebileceğini belirten Dr. Öğr. ÜyesiMurat Keskin, "Ramazan’da sağlıklı beslenme alışkanlıklarına devam edilmesi sindirim sistemi sorunlarından korunmak için önemlidir. Uzun süreli açlıktan korunmak için, mutlaka sahur yapılmalı; ağır yağlı, baharatlı, acılı gıdalar yerine daha hafif olan çorba tercih edilmelidir. Ayrıca sahur ve iftarda süt ürünleri, sebze ve zeytinyağlı yemekler tüketilmelidir. Sahur ve iftarda alınan gıda miktarı azaltılmalı; iftardan sonra yaklaşık bir buçuk saat aralıklarla iki ara öğün alarak yeme düzeni oluşturulmalıdır. Tüm öğünlerde gıdalar iyice çiğnenerek ve yavaş yavaş yenilmeli, hızlı yemekten kaçınılmalıdır. Bunun yanında şerbetli tatlılardan uzak durulup; sütlü veya meyveli tatlılar tercih edilmelidir" dedi. KIZARMIŞ YİYECEKLERDEN TÜKETMEYİN Kızartılmış ve kavrulmuş besinlerin mide ve bağırsaklarda rahatsızlığa neden olabileceğine değinen Dr. Öğr. Üyesi Murat Keskin, "Bunun yerine haşlanmış, fırında ve ızgarada yapılmış yemekler tüketilmelidir. İftara hafif yemeklerle başlanmalı, ardından az yağlı sebze veya et yemeğine salata eşlik etmeli. Ayrıca öğünlerde alınan sıvı miktarı arttırılmalı, günde en az 2-2,5 litre su ile beraber taze sıkılmış meyve suları, sebze suları, ayran gibi içecekler tüketerek vücudun sıvı ihtiyacı karşılanmalıdır" şeklinde konuştu. ÖĞÜNLERDEN SONRA EGZERSİZ ÖNERİSİ Sahur ve iftarda büyük porsiyonlar yerine, küçük porsiyonlar tüketilmesi gerektiğine dikkat çeken Dr. Öğr. Üyesi Murat K eskin, şöyle devam etti: "Ramazan’da az az, sık sık yeme şekli tercih edilmelidir. Hareketsizlikten özellikle kaçınılmalı, öğünlerden sonra kısa süreli yürüyüşler, hafif egzersizler yapılmalıdır. Özellikle reflüden korunmak için, sahurda yemekten hemen sonra değil en az yarım saat sonra yatılmalıdır. Mide ve karındaki gaz ve şişkinliğini, aynı zamanda kabızlığı engellemek için sebze, meyve, kepekli ekmek, kuru baklagiller gibi yüksek lifli gıdaların alınmasına özen gösterilmelidir."

Bebeklerde burun akıntısına dikkat! Haber

Bebeklerde burun akıntısına dikkat!

Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Dilara Yılmaz ailelere yaptığı uyarıda şu cümlelere yer verdi; "RSV, çocuklar arasında en yaygın görülen solunum yolu enfeksiyonlarından biridir ve hemen hemen her çocuk ilk iki yıl içinde en az bir kez bu virüsün neden olduğu hastalıklara yakalanır. RSV enfeksiyonunun genellikle üst solunum yolu enfeksiyonu olarak başlar. Ancak yüzde 20-30 oranında alt solunum yolu enfeksiyonlarına, yani bronşiyolit ve zatürreye yol açabilir. RSV'nin özellikle bir yaş altındaki bebeklerde alt solunum yolu enfeksiyonlarının en sık sebeplerinden biridir. Burun akıntısı, soğuk algınlığı gibi görünen belirtiler, zatürreye yol açabilir. Bu sebeple ebeveynler, belirtiler konusunda dikkatli olmalı ve herhangi bir solunum güçlüğü, oksijen seviyesinin düşmesi gibi durumlarda mutlaka bir doktora başvurmalıdır. Prematüre doğmuş bebekler, kronik akciğer hastalığı, kalp hastalıkları ve bağışıklık sistemi zayıf olan çocuklar RSV enfeksiyonlarına karşı daha savunmasızdır. Bu çocuklarda enfeksiyon daha ağır seyredebilir ve hastaneye yatış gerektirebilir. Ancak sağlıklı çocuklarda da hastalık ciddi boyutlara ulaşabilir. Beslenme bozukluğu, oksijen satürasyonlarında düşüş veya solunum zorluğu varsa, hastaneye yatırmak gerekebilir." VİRÜS BULAŞTIĞI YÜZEYDE SAATLERCE KALABİLİR RSV'nin insandan insana yayıldığını belirten Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, "Virüsün en çok öksürme, hapşırma ve nefes alıp verme yoluyla, enfekte olmuş kişinin salyası ve burun akıntısı ile bulaşır. Aynı zamanda, ellerde 30 dakika kadar canlı kalabilir ve bulaşabileceği yüzeylerde de saatlerce varlığını sürdürebilir. Bu yüzden sık sık el yıkama, maske kullanımı ve hijyen önlemlerine dikkat edilmelidir. RSV için rutin bir aşı yok. Prematüre bebekler ve doğuştan kalp hastalığı olan bebeklere yönelik koruyucu olarak antikor tedavisinin kullanılabilir. Bu tedavi, Ekim-Mart ayları arasında risk altındaki bebeklere uygulanmakta ve RSV enfeksiyonlarının ciddi boyutlara ulaşmasını engellemektedir. Sonuç olarak, RSV’ye karşı ebeveynlerin uyanık olmaları ve hijyen kurallarına titizlikle uymaları büyük önem taşımaktadır. Erken teşhis ve doğru tedavi, çocukların sağlıklı bir şekilde bu dönemi atlatmalarına yardımcı olacaktır" dedi. RSV’DE ANTİBİYOTİĞE GEREK YOK RSV enfeksiyonunun tanısının genellikle hasta yakınmaları, muayene belirtileri ve yapılan testlerle koyulduğunu belirten Uz. Dr. Dilara Yılmaz, "Bu testler, enfeksiyon etkenlerini ayırt etmek ve gereksiz antibiyotik kullanımını önlemek açısından önemlidir. RSV enfeksiyonlarının tedavisi genellikle destekleyicidir. Antibiyotik kullanımına virüs kaynaklı enfeksiyonlarda gerek kalmamaktadır. Ancak, ikincil bakteriyel enfeksiyonlar, örneğin orta kulak iltihabı veya zatürre gelişirse, antibiyotik tedavisi gerekebilir" şeklinde görüş verdi.

Sünnet için en ideal zaman yarıyıl tatili Haber

Sünnet için en ideal zaman yarıyıl tatili

Cerrahi işlemin hastane şartlarında yapılmasının en doğru seçim olacağını belirten Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Cerrahisi Uzmanı Op. Dr. Perihan Topçu, "Genel anestezi ya da lokal anestezi ile sünnet gerçekleştirilebilir. Günümüzde bu tarz operasyonlar çok daha hızlı ve kolay yapılabilmekte, sonrasında çocukta da herhangi bir travmaya sebep olmamakta. Çocukların sağlığı ve enfeksiyon riskinin çok düşük olması sebebiyle yarıyıl tatilinde çocukların sünnet ettirilmesini tavsiye ediyoruz" diye konuştu. Topçu, "Sünnet, zor olmayan ve rahat tolere edilebilen bir cerrahi işlemdir. Cerrahi işlem standartlarına uyularak yapılan sünnet sonrası istenmeyen durumlardan kaçınmak mümkündür. Mutlaka deneyimli bir uzman, tercihen çocuk cerrahisi yada çocuk üroloji uzmanı tarafından yapılmalıdır. Ayrıca, sünnetin ya 2 yaşından önce, ya da 6 yaşlarından sonra yapılması gerektiğini unutmamak gerekiyor. Sünnet, cerrahi bir işlem olduğu için hastanede ve hatta ameliyathanede yapılması en doğru seçimdir" dedi. Sosyal olarak yarıyıl tatilleri çocuklar için uygun bir sünnet dönemi olduğunu yineleyen Topçu, "Havaların soğukluğundan dolayı ev dışı aktivasyonlar kısıtlıdır. Sonuç olarak çocuk daha uygun şartlarda, evinde dinlenerek rahat bir sünnet sonrası dönem geçirecektir. Sünnet sonrasında ilk hafta aşırı hareketlilikten kaçınmak da yarar vardır" şeklinde konuştu.

Rahim ağzı kanserinin erken teşhis yöntemleri Haber

Rahim ağzı kanserinin erken teşhis yöntemleri

Medicana Bursa Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Müzeyyen Uyanik, Human Papilloma Virus (HPV), dünya genelinde en sık rastlanan cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlardan biri olup, özellikle kadınlarda rahim ağzı kanserine yol açabildiğini söyledi. Prof. Dr. Müzeyyen Uyanık, “HPV, erken teşhis ve korunma yöntemleriyle önlenebilir bir sağlık sorunudur. HPV tarama testleri ve aşıları, bu enfeksiyona karşı etkili bir koruma sağlamaktadır. HPV’nin cilt ve mukoza yoluyla bulaşan bir virüs grubudur. Bugüne kadar 200’den fazla HPV tipi tespit edilmiştir. Bu tiplerden bazıları, özellikle tip 16 ve 18, rahim ağzı kanseri gibi ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilir. Bazı türler ise genital siğillere yol açabilir. HPV enfeksiyonu, hem kadınlar hem de erkekler için ciddi bir risk oluşturmaktadır” şeklinde konuştu. HPV aşısının rahim ağzı kanseri riskini büyük ölçüde azalttığını ve genital siğiller dahil olmak üzere HPV’nin sebep olabileceği diğer kanser türlerine karşı da etkili bir koruma sağladığını ifade eden Dr.Müzeyyen Uyanık, “HPV aşısı, en sık görülen 9 HPV tipine (6, 11, 16, 18, 31, 33, 45, 52, 58) karşı etkili olup, 10 yıllık verilere göre genital siğil oranında yüzde 90’lık bir azalma sağlanmıştır. Aşı 9-14 yaş arası bireylerde iki doz (0. ve 6. aylar), 15 yaş ve üzerindeki bireylerde ise üç doz (0., 2. ve 6. aylar) şeklinde uygulanır. Ayrıca aşı öncesi HPV testi yapılmasının gerekli değildir. HPV aşısının rahim ağzı kanserine karşı yüzde 90, genital siğillere karşı yüzde 90, vulva kanserine karşı yüzde 85-90, vajina kanserine karşı yüzde 80-85 ve anal kansere karşı yüzde 90-95 oranında koruma sağlamaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri (CDC) tarafından aşının güvenli olduğu onaylanmıştır. Toplumun HPV aşısı konusunda bilinçlenmesi gerekiyor. HPV aşısı ve düzenli tarama testleri, özellikle rahim ağzı kanseri başta olmak üzere HPV kaynaklı sağlık sorunlarının önlenmesinde kilit bir rol oynamaktadır" dedi. Hastane yönetimi, etkinliğin amacının rahim ağzı kanserinin önlenebilir bir sağlık sorunu olduğunu topluma anlatmak ve bireyleri erken teşhis için düzenli kontrol alışkanlığı kazanmaya teşvik etmek olduğunu açıkladı. Standı ziyaret eden katılımcılara bilgilendirici materyaller dağıtıldı ve uzmanlar soruları yanıtladı.

Sağlıklı ve gür saçlar için beslenme tiyoları Haber

Sağlıklı ve gür saçlar için beslenme tiyoları

Yapılan araştırmalarda günlük bin kalori ve altında uygulanan diyetlerde saç dökülmelerinin 1 ile 6 ay içerisinde başladığının gözlendiğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Oğuz Küçükçakır, diyetin normale döndürülmesiyle saç büyümesinin de normale döndüğü açıkladı. Proteinden fakir beslenmek negatif nitrojen dengesine yol açarak saç dökülmesine yol açtığını belirten Küçükçakır, "Protein alımının arttırılmasıyla dökülme durmakta veya azalmaktadır. Günde bin kaloriden düşük diyetle beslenenlerde zamanla bazal metabolizma yavaşlamakta, bu da tiroid bezlerinin çalışmasını yavaşlatmakta ve sonucunda saç dökülmelerine sebep olmaktadır. Ayrıca uzun süreli açlık durumlarının erkeklik hormonunun yarı ömrünü uzatarak yıkım süresini uzattığı ve sonucunda erkek tipi kelliğe sebep olduğu bildirilmiştir. Vücudumuzun sentezleyemediği ve diyetle almamız gereken omega-3, 6, 9 denilen esansiyel yağ asitlerinin eksikliği durumda 2-4 ay içinde saçlarda dökülme başlar. Omega-3 içeren besinlerin en çok bilinenleri somon balığı, torik balığı, uskumru balığı, palamut balığı, kabak çekirdeği, keten tohumu ve semiz otudur. Yine topikal omega-6 içeren ürünlerin uygulanmasının saçlı derideki kepeklenme ve kızarıklığı 3 haftada, saç değişikliklerini ise 3 ayda düzelttiği gözlenmiştir" dedi. Demir eksikliği saç kaybı ile ilişkili en çok suçlanan faktörlerin başında gelmekte olduğunu ifade eden Küçükçakır, "Saç dökülmesi, demir eksikliğinin anemi gelişmeden önce görülen erken belirtilerindendir. Demir eksikliğinde depo demir ve doku demirinde azalma anemi gelişiminden önce gözlenmektedir. Sağlıklı bir kıl büyümesinin sağlanabilmesi için depo demiri (ferritin) düzeyinin 40 mikrogram litre olması gerekmektedir. Başlıca demir içeren gıdalar kırmızı et, karaciğer, hindi, tavuk eti, ıspanak ve lahana gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler, ton balığı, sardunya, uskumru, mezgit, nohut ve kuru fasülye gibi kurubaklagiller, antep fıstığı, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, badem gibi kuruyemişler, kuru üzüm, kuru erik, kuru incir gibi kurutulmuş meyveler, yumurta ve pekmezdir" diye konuştu. Çinko minerali, saç köklerinin gelişmesinde önemli fonksiyonları olan çok sayıda enzimin sağlıklı işlev görmesini sağlayacağını belirten Küçükçakır, "Çinko eksikliğinde saç dökülmesi, saçların beyaz, seyrek, kısa ve kırılgan bir hal alması gözlenir. Karides, istiridye, balık, et, karaciğer, buğday tohumu, kabak çekirdeği, ayçiçeği çekirdeği, tüm tahıllar, ceviz, badem, yumurta, peynir ve süt çinko içeren yiyecekler arasındadır. Bakır eksikliği özellikle uzun süreli sütten oluşan diyetlerde yetersiz alıma bağlı olarak veya kronik beslenme bozukluğu olanlarda veya bazı genetik hastalıklarda görülür. Saç köklerinin yetersiz gelişimine neden olarak birçok saç anomalisine ve saçların beyazlamasına neden olabilir. Bakır minerali, zeytin, fındık, ceviz, badem, üzüm, arpa, esmer ekmek, brokoli, pancar, pekmez, bal, portakal, pekmez, kuzu ciğeri, fasulye, bezelye gibi gıdalardan alınabilir" şeklinde konuştu. Saç köklerimizin sağlıklı büyümesi için gerekli diğer bir vitamin ise biotin olduğunu ifade eden Küçükçakır, "Eksikliğinde saçlarda seyrelme, kırılma ve dökülmeler başlar. Özellikle yumurta akının fazla tüketilmesinde ya da genetik kökenli bazı hastalıklarda biotin eksikliği gözlenmektedir. Biotin en sık yumurta sarısı, fındık, fıstık gibi kabuklu yemişlerde, baklagillerde bulunur. C vitamini eksikliğinde de özellikle kıllarda kıvrılmalar başlar ve tirbüşon kıl denilen saçın birçok bölgesinden bükülmeler başlar. Özellikle yaşlılarda, alkoliklerde, sigara içenlerde, kortizonlu ilaçların uzun süreli kullanımında ,taze sebze veya meyvelerin yetersiz tüketimine bağlı gelişir. Taze sebze ve meyveler C vitamini içeren besinler olarak gerekli C vitamini ihtiyacımızı karşılarlar. Limon, greyfurt, portakal, çilek, kivi, frenk üzümü, en çok C vitamini içeren meyveler arasındadır. Lahana, domates, kuşburnu, karnabahar, ıspanak, maydanoz, turp, patates, yeşil biber gibi sebzeler en fazla C vitamini içeren sebzeler olarak C vitamini kaynakları arasında yer alırlar" dedi.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.