SON DAKİKA

#Medicana Bursa Hastanesi

Söz Bursa - Medicana Bursa Hastanesi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Medicana Bursa Hastanesi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

İki böbreğinde tümör tespit edilmişti, kapalı cerrahiyle sağlığına kavuştu Haber

İki böbreğinde tümör tespit edilmişti, kapalı cerrahiyle sağlığına kavuştu

Bursa'da yaşayan 59 yaşındaki Muhlis Lordoğlu, iki yıl önce sol böbreğinde tespit edilen tümör nedeniyle birçok hastaneye başvurdu. Ancak görüştüğü tüm hekimler, sol böbreğinin tamamen alınması gerektiğini belirtti. Bu kararın hayat kalitesini ciddi biçimde etkileyeceğini düşünen Lordoğlu, farklı bir çözüm arayışına girdi. Bu süreçte Medicana Bursa Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Şahan ile tanıştı. Dr. Şahan, böbreğin tamamını almak yerine, yalnızca tümörlü kısmın çıkarılabileceğini belirterek umut verdi. 6 santimetrelik kitlenin zorlu bir bölgede yer aldığı sol böbreğe uygulanan laparoskopik (kapalı) cerrahi sayesinde sadece tümörlü doku çıkarıldı ve böbrek büyük ölçüde korundu. Lordoğlu, bu başarılı operasyonun ardından düzenli kontrollerle takip edildi. İki yıl sonra bu kez sağ böbreğinde 2 santimetrelik yeni bir kitle tespit edildi. Kitle, böbreğin içine gömülü ve ulaşılması zor bir konumda bulunuyordu. Yine Doç. Dr. Ahmet Şahan ve ekibi tarafından gerçekleştirilen kapalı operasyonla bu kitle de başarıyla çıkarıldı ve sağ böbrek de korundu. Ameliyat sürecine ilişkin bilgi veren Medicana Bursa Hastanesi Üroloji Uzmanı Doç. Dr. Ahmet Şahan, "Böbrek kanseri sinsi bir hastalıktır; genellikle son döneme kadar herhangi bir belirti vermez. Muhlis bey, iki yıl önce sol böbreğinde, oldukça zor bir bölgede yer alan 6 santimetrelik bir kitle ile başvurdu. Birçok merkezde bu kitlenin, böbrekle birlikte alınmasının uygun olacağı düşünülmüştü. Ancak biz, böbreği korumak amacıyla kapalı yöntem olan laparoskopik cerrahi ile sadece kitleyi çıkartıp böbreği yerinde bırakmayı tercih ettik. Hastayı düzenli aralıklarla takip ettiğimizde, ikinci yılın sonunda bu kez sağ böbreğinde, yine zor bir bölgede ve böbreğin içine gömülü 2 santimetrelik başka bir kitleyle karşılaştık. Bu kitlenin de yaklaşık 1-1,5 saat süren kapalı bir operasyonla sadece kitle çıkarılarak tedavisi gerçekleştirildi. Bu süreçte, kısmi çıkarımın böbrek fonksiyonlarını korumadaki önemini bir kez daha görmüş olduk. Hastamız kısa sürede toparladı ve günlük yaşamına geri döndü. Hem kanserinden kurtuldu hem de böbrek fonksiyonları korundu. Diyalize girme ihtiyacı olmadı" dedi. Medicana Bursa Hastanesi Üroloji Bölümü'nden Doç. Dr. Alkan Çubuk ise, "Böbrek kitlelerinin tedavisi zorlu ve dikkat gerektiren bir süreçtir. Kitlelerin böbrek içindeki lokalizasyonu, hastanın genel sağlık durumu ve kitlelerin tekrarlama ihtimali gibi faktörler, tedavi planlamasında büyük önem taşır. Elbette bazı standart kitleler, standart yöntemlerle tedavi edilebilir. Ancak zor lokalizasyonlarda bulunan, teknik olarak karmaşık kitlelerde, bu alanda uzmanlaşmış, tecrübeli ve kendini bu işe adamış bir ekibin müdahalesi kritik hale gelir. Hastamız iki yıl önce sol böbreğinde, zor bir bölgede yer alan bir kitleyle başvurmuştu. O dönemde kitlenin böbrekle birlikte tamamen alınması birçok merkezde önerilmişti. Ancak biz, böbreği korumayı hedefleyerek zorlu bir cerrahiyle sadece kitlenin çıkarılmasını sağladık. Eğer o dönemde böbrek tamamen alınsaydı, bu kez sağ böbreğinde ortaya çıkan yeni kitle nedeniyle hastamız çok daha riskli bir süreçle karşı karşıya kalacaktı. Ancak iki yıl önce yapılan cerrahinin sağladığı avantajla, bu kez de sağ böbrekteki kitlenin dikkatli bir cerrahiyle çıkarılması mümkün oldu ve yine böbrek korunmuş oldu" diye konuştu. Yaşadığı süreci anlatan hasta Muhlis Lordoğlu, "İki yıl önce sol böbreğimde tümör tespit edildi. Bu süreçte birçok hastaneye başvurdum. Ancak görüştüğüm tüm hekimler, sol böbreğimin tamamen alınması gerektiğini söyledi. Bu durum beni oldukça endişelendirdi. Sonrasında Doç. Dr. Ahmet Şahan ile tanışma fırsatım oldu. Kendisi bana, böbreğimin tamamını değil, yalnızca tümörlü kısmını alarak böbreği koruyabileceğini söyledi. Bu yaklaşım bana çok umut verdi. Nitekim ameliyat başarıyla gerçekleşti ve sol böbreğim büyük oranda korunmuş oldu. Aradan iki yıl geçtikten sonra bu kez sağ böbreğimde, kömür gibi tarif edilen sert bir kitle tespit edildi. Yine Ahmet Hocam ve ekibi, bu zorlu ameliyatı da kapalı yöntemle son derece başarılı bir şekilde gerçekleştirdiler. Sağ böbreğim de korunmuş oldu. Tüm bu süreçte hocamızın bilgi ve tecrübesi, ekibinin titizliği sayesinde hem kanserden kurtuldum hem de diyalize girmek zorunda kalmadım. Eğer o zaman Ahmet Hocamla yollarımız kesişmemiş olsaydı, bugün büyük ihtimalle böbrek fonksiyonlarımı kaybetmiş ve diyalize bağımlı bir hasta haline gelmiş olacaktım. Bu tür zor vakaların üstesinden başarıyla gelen başta Doç. Dr. Ahmet Şahan olmak üzere tüm ekibine teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum" ifadelerini kullandı. Hastanın oğlu Musa Lordoğlu da, "İki yıl önce babamın böbreğinde bir tümör tespit edildi. Ben de bir doktor olarak bu süreçte birçok hastane ve hekimle görüşme fırsatı buldum. Görüştüğüm hekimlerin büyük fazlalığı, böbreğin tamamen alınması gerektiğini söylüyordu. Ancak bu yaklaşımın, ileride yaşanabilecek nüks riskleri ya da böbrek yetmezliği gibi durumlar açısından ciddi sonuçları olabileceğini düşündüğüm için daha fazla araştırmaya başladım. Alternatif görüşler almak istedim. Bu arayış sürecinde Doç. Dr. Ahmet Şahan ile tanıştım. Kendisinin hem daha önce yaptığı başarılı vakaları hem de sürece olan hakimiyeti ve kendine güveni bize büyük bir güven verdi. Bu sayede, babamın o dönemdeki ameliyatını parsiyel nefrektomi şeklinde gerçekleştirdik. O ameliyat sonrası iki yıl boyunca çok şükür hiçbir sorun yaşanmadı. Ancak düzenli kontroller sırasında bu kez diğer böbrekte yeni bir tümör tespit edildi. Bu tümör bir önceki kadar büyük olmasa da, bulunduğu konum itibarıyla çok daha zorlu bir cerrahiydi. Şimdi dönüp baktığımda, eğer ilk ameliyatta böbrek tamamen alınmış olsaydı ve bu yeni tümör de diğer tek böbrekte çıkmış olsaydı, bugün büyük ihtimalle diyalize hazırlık yapıyor ya da böbrek nakli araştırıyor olacaktık. Ama şu an çok şükür böyle bir durumla karşı karşıya değiliz. Babam, Ahmet Hoca'nın hem önceki hem de bu son ameliyatı sayesinde sağlıklı, diyaliz ihtiyacı olmadan yaşamını sürdürüyor. İkinci ameliyat da başarıyla geçti. Bu süreçte Ahmet Hoca'ya ve ekibine minnettarım. Ellerine, emeğine sağlık. Babam şu an hem sağlıklı hem de yaşam kalitesi yüksek bir şekilde hayatına devam ediyor" dedi.

Sınav öncesi, çocuğunuza nasihat vermeyin Haber

Sınav öncesi, çocuğunuza nasihat vermeyin

Üniversite sınava girecek çoğu genç stresli günlerden geçirdiğini ifade eden Medicana Bursa Hastanesi Psikolog Başak Mutlu, "Bu süreç yalnızca öğrenciler için değil, ebeveynler için de zorlayıcı olabiliyor. Birçok ebeveynin zihni, 'Çocuğum sınava yeteri kadar hazır mı?', 'Sınavda heyecan yapar mı?', 'Ona nasıl yaklaşmalıyım?' sorularıyla meşgul. Hatta öyle ki çoğu zaman ebeveynler bu endişeli hallerini farkında olmadan çocuklarının omuzlarına yükleyebiliyor. Masumca söylenen motivasyon cümleleri bile çocuklarda baskı oluşturabiliyor. Bu süreçte izlenecek en iyi yol ebeveynlerin nasihat vermekten uzak durmaları ve çocuğun duygularına alan açmasına imkan tanımaları olacaktır. Yargılamadan dinlemenin, çözüm sunmaya çalışmadan yanında durmanın gücü tahmin edilenden daha büyüktür" dedi. Sınavla ilgili düşünceleri, hisleri konuşmak kadar sınav dışı konuları konuşmak da faydalı olacağını belirten Başak Mutlu "Çünkü aile içi sohbetlerin sürekli sınava bağlanması, sınavı çocuğun tüm yaşamına yayar. Onun hobilerine, ilgi alanlarına, mizahına yer açmak sınavı hayatın tek ekseni olmaktan çıkarır. Küçük bir dokunuş, başını okşamak, birlikte yürüyüş yapmak bazen söylenen tüm sözlerden daha güven vericidir. Bir genç sınav endişesi yaşıyorsa, bu onun disiplinsiz veya tembel olduğu anlamına gelmez. Aksine çoğu zaman bu endişenin altında, potansiyelini sergileyememe korkusu, aileyi hayal kırıklığına uğratma endişesi, mükemmeliyetçilik gibi durumlar yatar. Bu yüzden onu rahatlatmaya çalışırken başarısından çok çabasını takdir edin. Fiziksel sağlığın yerinde olması psikolojik sağlığı olumlu yönde etkiler. Evde sevilen sağlıklı yiyeceklerin pişirilmesi, uyku ve dinlenme saatlerine özen gösterilmesi önemlidir. Rutinlerde büyük değişimlere gidilmemesi de çocuğa güven ve kontrol duygusu verir" şeklinde konuştu. Üniversite sınavı, her ne kadar önemli ve belirleyici gibi görünse de tekrarı olan bir deneyim olduğunu ifade eden Başak Mutlu, "Ancak sınav sürecinde ebeveynin çocukla kurduğu ilişki, gösterdiği anlayış ya da baskı çocuğun hafızasında uzun vadeli bir duygusal iz bırakır. Eğer çocuğunuzda aşırı kaygı, uykusuzluk, sinirlilik, iştah problemleri veya aşırı içe kapanma gibi belirtiler varsa bu dönemde bir ruh sağlığı uzmanından destek almak oldukça değerlidir. Bu desteğin sadece sınava değil, çocuğunuzun kendisini algılama biçimine de katkısı olur" dedi.

Hayat kalitesini düşüren fibromiyalji, yönetilebilecek bir hastalık Haber

Hayat kalitesini düşüren fibromiyalji, yönetilebilecek bir hastalık

Fibromiyalji, vücudun birçok yerinde uzun süre devam eden yaygın ağrı ve hassasiyet ile kendini gösteren kronik bir hastalıktır. Bu hastalık, kaslarda, eklemlerde ya da kemiklerde yapısal bir hasar olmadan, kişinin sürekli ağrı hissetmesine yol açar. Fibromiyalji, sadece fiziksel değil, aynı zamanda ruhsal olarak da kişiyi etkileyebilir. "Fibromiyalji, toplumda sık görülmesine rağmen çoğu zaman teşhis konulması geciken, hastaların yaşam kalitesini ciddi şekilde etkileyen bir hastalıktır" diyen Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Büşra Yeşil, fibromiyaljinin belirtileri ve tedavi yöntemleri hakkında önemli bilgiler paylaştı. Medicana Bursa Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Dr. Büşra Yeşil, fibromiyaljinin en belirgin özelliğinin yaygın kas ve iskelet sistemi ağrısı olduğunu belirterek, "Hastalar genellikle ‘her yerim ağrıyor’ diyerek başvurur. Özellikle boyun, sırt, omuz ve kalça bölgesinde yoğunlaşan bu ağrılar, günlük yaşamı zorlaştırır. Yorgunluk, sabah dinlenmemiş uyanma, uyku sorunları ve zihinsel bulanıklık gibi şikayetler de tabloya eşlik eder" ifadelerini kullandı. Hastalığın kadınlarda daha yaygın görüldüğüne dikkat çeken Dr. Büşra Yeşil, "Fibromiyalji genellikle 30-50 yaş arası kadınlarda daha sık teşhis edilir. Ancak bu, erkeklerde veya gençlerde görülmeyeceği anlamına gelmez" dedi. Dr. Büşra Yeşil, fibromiyalji teşhisinin laboratuvar testleriyle değil, detaylı hasta hikayesi ve fizik muayene ile konduğunu belirterek, şunları söyledi: "Fibromiyalji, diğer hastalıkları dışlayarak tanı konulan bir hastalıktır. Yani elimizde onu direkt gösteren bir kan testi ya da röntgen yok. Ancak doğru hekim değerlendirmesiyle teşhis mümkündür." Tedavi sürecinin bireye özel planlanması gerektiğini vurgulayan Dr. Yeşil, şu önerilerde bulundu: "İlaç tedavisi ile ağrı ve uyku sorunları kontrol altına alınabilir. Egzersiz, fibromiyalji tedavisinde temel yaklaşımlardan biridir. Yüzme, yürüyüş ve germe hareketleri çok faydalıdır. Stresin azaltılması, uyku düzeninin sağlanması ve sağlıklı beslenme de tedavinin vazgeçilmez parçalarıdır. Fibromiyalji kronik bir hastalıktır. Ancak yaşam kalitesinin doğru yöntemlerle ciddi oranda artırılabilir. Fibromiyalji ile yaşamak mümkündür. Hastalarımızla iş birliği içinde, hem fiziksel hem de ruhsal açıdan iyilik halini artırmak için çalışıyoruz. Bilinçli hasta, doğru tanı ve kişiye özel tedavi planıyla bu süreci yönetmek mümkün."

Hayat kurtaran ellerden müzik ziyafeti Haber

Hayat kurtaran ellerden müzik ziyafeti

Spor ve sanatla ilgili birçok projenin öncüsü olan Medicana Bursa Hastanesi, bugüne kadar birçok kişinin hayatına dokunan doktor, hemşire ve birim sorumlularıyla sahneyi paylaştı. Medicana Türk Halk Müziği Korosu, BAOB Oditoryumu'nda gerçekleştirdiği konserle Anadolu'nun eşsiz ezgilerini dinleyicileriyle buluşturdu. Spordan beslenmeye, kültür sanattan sosyal sorumluluk projelerine kadar birçok alanda yer alan sağlık çalışanları, Şef Kemal Kamalı yönetiminde koro ve solo eserlerden oluşan konserle dinleyenleri mest etti. Birbirinden eşsiz eserlerin dinleyicilerle buluştuğu konserde Medicana Bursa Hastanesi İcra Kurulu Üyesi Dr. Engin Bozkurt, Medicana Sağlık Grubu İcra Kurulu Üyesi Tıbbi Hizmetler Sorumlusu Dr.Necip Kozali , Medicana Bursa Hastanesi Genel Müdürü Dr.Özcan Akan, Başhekim Dr. Burak Canver , Mesul Müdür Dr. Abidin Sağlam, Medicana Sağlık Grubu Hukuk Müşaviri Av. Murat Davarcı, Medicana Bursa Hastanesi Genel Müdür Yardımcıları Mehtap Koçak ve Ayhan Yörük, CHP Milletvekili Orhan Sarıbal ve İl Müdürleri sağlıkçıları bu güzel gecede yalnız bırakmadı. Konser öncesi mutluluğunu paylaşan Medicana Bursa Hastanesi Genel Müdürü Dr. Özcan Akan, "Bugün Medicana Bursa Hastanesi olarak, Türk Halk Müziği Korosu için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Biliyorsunuz Ocak ayında da Türk Sanat Müziği ile ilgili bir çalışmamız vardı. Bu konuda hastanemizde farklı departmanlarda çalışan sağlık çalışanlarımızın kurduğu bir koro. Bu arkadaşlarımız büyük bir özveriyle kendi mesleklerini icra ederken aynı zamanda da bir sosyal sorumluluk projesinde de yer almış oldular. Heyecanlı ve mutluyuz. Dinleyicilerimizi eğlendirebilirsek ne mutlu bize" ifadelerini kullandı.

Sağlıklı kilo için doğru diyet Haber

Sağlıklı kilo için doğru diyet

Midenin ne yenilirse yenilsin 4 saat içinde boşaldığına dikkat çeken Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Dyt. Veysel Ciğerli, "Bir sonraki öğününüzde fazla yemeyi engellemek için 2-2,5 saatte bir beslenmenizde fayda vardır. Kan şekerinin dengelenmesi için ‘3 ana, 3 ara’ öğün şeklinde beslenme kuralına uymak gerekmektedir" dedi. Düzenli kahvaltı edinme alışkanlığının sağlıklı bir yaşam için şart olduğunu vurgulayan Uz.Dyt. Ciğerli, "Metabolizma uyandıktan hemen sonra kahvaltı yapınca metabolizma hızlanmaya başlayacaktır. Aksi takdirde kahvaltı yapmadan öğle yemeğine kadar aç kalınırsa yavaşlamış metabolizma hızı ile birlikte diğer öğünümüzde daha fazla yemek kaçınılmaz olacağından kilo almakta beklenen bir sonuç olacaktır. Sabahın erken saatlerinde dengeli bir kahvaltı ile güne başlamak metabolizmamızın hızlanmasını sağlayarak daha rahat kilo vermemize yardımcı olacaktır" diye bilgi verdi. Ekmeksiz diyet yapmayın! Zayıflamak için yemek tabaklarının ve çorba kâselerinin küçültülmesi tavsiyesinde bulunan Medicana Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Uz. Dyt. Ciğerli, şöyle devam etti; "Böylece ‘sadece 1 kase çorba’ diye kendinizi kandırmazsınız. Psikolojik olarak o tabaktaki yemekleriniz bittiği zaman kendinizi doymuş hissedersiniz. Bir diğer önemli nokta da ekmek tüketimidir. Ekmek ve yerine geçen tahıl ürünleri yemeden zayıflamak söz konusu olduğunda ne yazık ki işin sağlık boyutundan hiç bahsedilmiyor. Bu denli bilinçsizce yapılan öneriler bireylerde birçok hastalığın artışına sebep olabiliyor. Tam tahıllı ekmek içeren diyet, lif oranı yüksek olduğundan dolayı acıkmayı geciktirir ve uzun süre tok kalmanıza yardımcı olur. Karbonhidrat kaynağı bir besin olan ekmeğin sindirimi ağızda başlar ve çok kısa sürede beyne tokluk sinyallerini iletir. Öğününüze 1 parça ekmeği çiğneyerek başlayın. Böylece daha kontrollü bir öğün geçirerek tokluk hissi sağlamış olacaksınız. Ayrıca tam tahıl ekmeği B12 vitamini hariç bütün B grubu vitaminlerinin temel kaynağıdır." Liflerin sadece bitkisel kökenli besinlerde bulunduğumu belirten Uz. Dyt. Ciğerli, "Lifler sindirim sisteminden parçalanmadan geçmektedir. Bu da kişinin uzun süre tok kalmasını sağlayarak daha az yemek yenmesini sağlamaktadır. Lifler, kandaki kötü kolesterolün düşürülmesine yardımcı olup, sindirim sisteminin daha aktif çalışmasını sağlamaktadır. Ayrıca lifli besinler kabızlığın geçmesini, hemoroid problemlerinin giderilmesini, vücudun şeker seviyesinin dengelenmesini sağlar, aynı zamanda kalp sağlığını koruma açısından da önem arz etmektedir. Yapılan araştırmalar lifli besin tüketenlerin, tüketmeyenlere göre daha fazla kilo verdiklerini ortaya koymuştur" dedi. Dyt. Ciğerli, lif içeren yiyecekleri de buğday kepeği, kepekli çavdar unu, arpa unu, yulaf, kuru erik, armut, narenciye ürünleri, elma, muz, fasulye, nohut, sarı ve yeşil mercimek, yeşil yapraklı sebzeler, karnabahar, lahana, brokoli, yeşil fasulye, salatalık, kereviz, soğan, domates, biber, patlıcan ve havuç olarak sıraladı. Hazır gıdalardan uzak durun Uz. Dyt. Ciğerli, sağlıklı bir zayıflama için paketli olarak satılan hazır gıdalardan da uzak durulması gerektiğini ifade etti. Bu ürünlere gıdanın dayanıklılığını artırmak için katkı maddeleri, gıda boyaları ve kimyasal içeren yiyecekler konulduğuna dikkat çeken Uz.Dyt. Ciğerli, "Evde yapılmayan, organik olmayan ve marketlerden alınan hemen hemen tüm paketli ürünler hazır gıdalar sınıfına girmektedir. Hazır gıdaları daha az tüketmek için domates salçası, biber salçası, turşu ve tarhana gibi bütün bir yıl tüketilebilecek besinleri evde yapabilirsiniz. Hazır bulyonları kullanmak yerine et, tavuk ve balık sularını evde hazırlamak, yemeğinize daha az katkı maddesinin girmesini sağlar" dedi. Günde en az 2,5 litre su "Tatlı krizlerinizde tercihinizi meyve ve kuru meyvelerden yana kullanın" diyen Uz. Dyt. Veysel Ciğerli, sözlerini şöyle tamamladı; "Tatlı ve şeker tüketimini azaltmak veya ortadan kaldırmak için mutlaka diyete doğal şeker içeren kuru meyveler, taze meyveler, meyveli yoğurtlar eklenmelidir. Bu besinleri ara öğün olarak tüketebilirsiniz. Artan sıcak havaların etkisiyle terleme sonucu sıvı kaybı artacağından su tüketimi arttırılmalıdır. Su, metabolizmanın hızlanmasına katkı sağlar, böbreklerdeki toksik maddelerin atımına yardımcı olur. Su içmek için susamayı beklemeyiniz. Ortalama yetişkin bir insanın 2-2,5 litre su tüketmesi, her mevsim ve yaş için önerilir. Metabolizmayı hızlandıran en temel faktör fiziksel aktivitenin arttırılmasıdır. Günlük hayatta yakın mesafelere araba ile gitmek yerine yürüyüşü tercih etmek, asansör kullanmak yerine merdivenleri kullanmak gibi fiziksel aktivitelerle ya da dans etmek gibi eğlenceli aktivitelerle hem kendinizi daha iyi hissedebilir hem de daha sağlıklı bir vücuda sahip olabilirsiniz. Düzenli uyku ile kilo kaybınızın ve diyete olan uyumunuzun direk ilişkili olduğunu unutmayın. Düzenli uyku zihinsel gelişim ve dinlenmeyi olumlu yönde etkileyerek metabolizma hızının artmasına yardımcı olur."

Çocuklarda D vitamini eksikliğine dikkat Haber

Çocuklarda D vitamini eksikliğine dikkat

Çocuklarda D vitamini eksikliği, kemik yoğunluğunu olumsuz etkileyerek raşitizm gibi hastalıklara yol açabildiğini belirten Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzm. Dr. Mesut Arslan, "Oysa D vitamini ihtiyacı doğal yoldan güneş sayesinde karşılanabiliyor. Bunun yanında tüketilen besinler deD vitaminiaçısından oldukça önemli oluyor. D vitamininin en fazla somon, uskumru, sardalye gibi yağlı balıklarda, karaciğer ve yumurta sarısında, maydanoz, brokoli, süt ve süt ürünlerinde bulunmaktadır. D vitamininin başlıca kaynağı, ciltte güneş ışınlarının etkisiyle aktifleşen D3 formudur. Normal şartlar altında insan vücudunda bulunan D vitaminin yüzde 90 ile 95’i güneş ışınlarının etkisi ile deride sentez edilir. D vitamini eksikliği, vücudun tüm sistemlerini etkilemekte ve pek çok hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Günümüzün hayat şartları, kapalı ortamlarda çalışmak, açık havada az zaman geçirmek, yetersiz beslenme D vitamini eksikliğini artırmaktadır. D vitamini eksikliği, her yaş grubunu etkileyen ve önemli sağlık sorunlarının ortaya çıkmasına sebep olan bir etkendir" dedi. D vitamini eksikliğinin büyüme ve gelişmede geriliğe sebep olabildiğini belirten Uzm. Dr. Mesut Arslan, D vitamini eksikliği belirtilerini şöyle anlattı; "Sık enfeksiyon geçirme, ishal, saçlı deride pullanma, cilt yaralarının geç iyileşmesi, diş çürümesi, yorgunluk, halsizlik, baş ağrısı, kemik ağrısı, davranış bozuklukları, mafsallarda şişme, gözaltı morlukları, aşırı terleme, kilo vermekte güçlük çekme ve sürekli üşüme diğer yaygın belirtilerdir. D vitamini eksikliği kişilerde, kanser, kronik yorgunluk, diyabet, hipertansiyon, depresyon, romatizma ve kalp hastalıkları gibi rahatsızlıklara yol açabilir. D vitamini eksikliği, kemik yoğunluğunu da olumsuz etkiler ve çocuklarda raşitizm denen hastalığa sebebiyet verebilir. Raşitizm, D vitamini eksikliğinden dolayı kemiklerin yumuşaması ve zayıflaması anlamına gelir. Bu hastalık, bacaklarda eğrilik, el ve ayak bileklerinde kalınlaşma, büyüme geriliği, göğüs kemiği bozulması gibi kemik yapısında kalıcı bozukluklara sebep olabilmektedir." D vitamini takviyesinde uygun doza hekim karar vermeli Yüksek D vitamini seviyesinin de, organlarda ve yumuşak dokularda kalsiyum birikmesine sebebiyet verdiğini ifade eden Uzm. Dr. Mesut Arslan, "D vitaminifazlalığıkanda kalsiyum yükselmesine, böbrek hastalıklarına, böbrek taşlarına ve damar sorunlarına yol açabilmektedir. Fazla D vitamini, zehirlenmelere yol açabilmekte ve bu zehirlenme sonucunda gelişen böbrek yetmezliği ve kalp yetmezliği ölüme sebep olabilmektedir. Bu sebeple D vitamini tedavisi almadan önce mutlaka doktora danışılmalı ve kişiye uygun D vitamini eksikliği tedavisi uygun dozlarda yapılmalıdır" diye konuştu.

Makyaj yaparken göz sağlığınızdan olmayın Haber

Makyaj yaparken göz sağlığınızdan olmayın

Bilinçsiz göz makyajının alerji, göz enfeksiyonları ve tahrişe bağlı cilt hastalıkları gibi pek çok soruna yol açabildiğini ifade eden Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şermin Ünal İpçioğlu, "Makyaj malzemeleri kişiye özel olmalıdır. Makyaj ürünleri açıldıktan sonra genellikle 3-4 ay içinde tüketilmelidir, aksi halde bakteriler oluşabilir. Göz makyajı yapılırken, eyeliner ve göz kalemi gibi ürünler gözün iç kısmına sürülmemelidir" dedi. Kozmetik ürün kullanımında pek çok hata yapıldığını ve bunlardan birinin de makyaj malzemelerinin başkalarıyla paylaşılması olduğunu söyleyen Medicana Bursa Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Şermin İpçioğlu, "Göz enfeksiyonu geçirmekte olan bir kişiye makyaj malzemenizi verirseniz, gözünüz enfeksiyon kapabilir. Mağazalarda veya ortak kullanım alanlarında bulunan deneme ürünleri de göz sağlığınızı tehdit edebilir. Her kozmetik ürünü gibi makyaj malzemelerinin de belirli bir kullanım süresi olduğuna dikkat edilmeli. Makyaj malzemeleri açıldıktan sonra belli bir süre içinde kullanılmalıdır. Bu süre genel olarak 3 ya da 4 ay olarak kabul edilmekle birlikte, makyaj malzemesinin özelliğine göre süre değişebilir. Kullanım süresi dolan malzeme bitmese bile atılmalıdır. Çünkü süresinden daha fazla kullanılan makyaj malzemelerinin hemen hemen hepsinde bakteri ürediği kanıtlanmıştır" diye konuştu. GÖZDEKİ YAĞ BEZLERİ TIKANABİLİR Makyaj malzemelerinde bulunan etkin ve koruyucu maddelerin alerjik bünyesi olan kişilerde göz alerjisine neden olabileceğini vurgulayan Op. Dr. Şermin Ünal İpçioğlu, şu bilgileri verdi; "Alerjik bir bünyeniz varsa ve birden çok kozmetik ürünü aldıysanız, bunları sırayla denemeli ve alerji yapmadığına emin olduğunuz ürünleri kullanmaya devam etmelisiniz. Kirpik diplerinde göz sınırlarını belirgin hale getirmek için eyeliner veya göz kalemi kullanırken, kirpiklerin göze yakın olan iç kısmına değil, dışına sürmeye dikkat etmelisiniz. Çünkü kirpiklerin göze yakın olan iç kenarlarında gözyaşına katkıda bulunan meibomian yağ bezleri bulunur. Bu bezler, makyaj yapılırken tıkanırsa gözyaşı kalitesizleşir ve gözde batma, yanma, kızarma gibi rahatsızlıklara sebep olabilir. Hatta göz kapağında arpacık gibi enfeksiyonlar gelişebilir. Rimel, kalem, far gibi göz makyajı ürünlerini uygularken, uygulama yönü gözden dışarıya (uzağa) doğru olmalıdır. Böylece ürünleri sürmek için kullandığınız fırça, kalem gibi araçların saydam tabakaya (kornea) batma inhtimali azalır. Makyaj yaparken bir ürün gözünüze batarsa önce bol suyla yıkamalı, gözde rahatsızlık devam ederse göz hekimine danışılmalıdır."

Sağlıklı bir nefes için alerjilere karşı bilinçli olun Haber

Sağlıklı bir nefes için alerjilere karşı bilinçli olun

Özellikle polen gibi alerjenlerin etkisiyle gelişen bu durum, çocuklar başta olmak üzere her yaş grubunu etkileyebiliyor. Medicana Bursa Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, alerjik hastalıkların son yıllarda artış gösterdiğini belirterek, her 5 çocuktan 2'sinin bu durumdan etkilendiğini vurguladı. Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, "Polenler, ev tozu akarları, küf sporları ve hayvan tüyleri gibi alerjenlere karşı bağışıklık sisteminin gereksiz bir savunma başlatması sonucu alerjik reaksiyonlar meydana gelir" dedi. İklim değişikliği alerjileri tetikliyor Alerjik hastalıkların artışında iklim değişikliği ve hava kirliliğinin de etkili olduğunu belirten Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, atmosferdeki karbondioksit seviyesindeki artışın polen ve küf oranlarını artırdığını söyleyerek, "Bu durum, özellikle sıcak, rüzgârlı ve güneşli günlerde alerjik bireylerde şikâyetlerin artmasına neden olmaktadır" açıklamasını yaptı. Ateş olmaz ama enfeksiyon riski artabilir Alerjik rinitin; burun ve gözlerde kaşıntı, hapşırma, burun tıkanıklığı ve akıntısı gibi belirtilerle kendini gösterdiğini belirten Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, bazı hastalarda boğaz, kulak ve damak kaşıntısı, gözlerde kızarıklık, koku ve tat kaybı, horlama gibi şikâyetlerin de görülebileceğini söylerken, "Enfeksiyöz bir hastalık olmadığı için genellikle ateş beklenmez, ancak burun ve geniz akıntısı enfeksiyon riskini artırabilir. Tanı sürecinde semptomların görülme zamanı, aile öyküsü, deri testleri ve IgE düzeyleri değerlendirilir. Tedavideyse antihistaminikler, burun spreyleri, mast hücre stabilizatörleri, immunoterapi ve gerekiyorsa inhaler tedaviler kullanılabilir. Tedavi, çocuğun yaşına, alerji tipine ve şikayetlerin şiddetine göre planlanmalıdır" dedi. Polen yoğunluğu olan saatlerde camları kapatın Alerjik reaksiyonlardan korunmak için bazı önlemlerin alınmasının önemine değinen Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, şu önerilerde bulundu: "Polen yoğunluğunun fazla olduğu günlerde kapı ve pencereleri kapalı tutun. Sabah erken saatlerde ve rüzgârlı havalarda dışarı çıkmaktan kaçının. Dışarıdan geldikten sonra kıyafetleri değiştirin ve yüzünüzü yıkayın. Güneş gözlüğü kullanarak gözleri koruyun. Evde HEPA filtreli hava temizleyiciler ve çamaşır kurutma makineleri kullanın. Alerji sezonu başlamadan 1-2 hafta önce ilaç kullanımına başlayın." Doğru tedavi ile sağlıklı bir nefes mümkün Uzm. Dr. Dilara Yılmaz, alerjik rinitin yaşam kalitesini olumsuz etkileyebileceğini ancak doğru tedavi ve önlemlerle kontrol altına alınabileceğini belirterek, "Alerjik rinit hayat kalitesini bozabilir, ama bilinçli davranarak ve doğru tedaviyle sağlıklı bir nefes almak mümkün" şeklinde görüş verdi.

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.