SON DAKİKA
Hava Durumu

#Nev Sağlık Grubu

Söz Bursa - Nev Sağlık Grubu haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Nev Sağlık Grubu haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

“Sokak lezzetleri besin zehirlenmesi riskini artırıyor” Haber

“Sokak lezzetleri besin zehirlenmesi riskini artırıyor”

Nev Sağlık Grubu Gastroenteroloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Mustafa Özel, özellikle yaz aylarında artan sıcaklıklarla birlikte sokak lezzetlerinin besin zehirlenmesi riskini önemli ölçüde yükselttiğini belirterek vatandaşları uyardı. Özel, son dönemde yaşanan ve ölümle sonuçlanabilen ciddi vakalara dikkat çekerek, “Hızlı, ekonomik ve lezzetli olması nedeniyle tercih edilen sokak lezzetleri; uygun olmayan saklama koşulları ve hijyen yetersizliği nedeniyle tehlikeli hâle gelebilir” dedi. “Besin zehirlenmesi ciddi bir klinik tablo” Besin zehirlenmesinin, mikroorganizmalar veya toksinlerle kontamine olmuş gıdaların tüketilmesi sonucu ortaya çıkan bir klinik durum olduğunu belirten Dr. Özel, en sık rastlanan etkenleri şöyle sıraladı: “Salmonella, Staphylococcus aureus toksinleri, E. Coli, Clostridium perfringens, Norovirüs, Vibrio türleri (özellikle deniz ürünlerinde.” “Herkes risk altında ancak bazı gruplar daha savunmasız” Bağışıklık sistemi zayıf olan kişilerin besin zehirlenmesine karşı daha hassas olduğunu vurgulayan Özel, “5 yaş altı çocuklar, 65 yaş üzeri bireyler, hamileler, kronik hastalığı olanlar ve bağışıklık sistemini baskılayan ilaçları kullananlar daha ağır seyirli tabloyla karşılaşabilir” ifadelerini kullandı. Gıda zehirlenmesi bulaşıcıdır” Gıda kaynaklı enfeksiyonların bulaşıcı olduğuna dikkat çeken Dr. Özel, kusma ve dışkı yoluyla mikroorganizmaların çevreye kolayca yayılabileceğini, bu nedenle kapalı alanlarda hızlı bulaşma görüldüğünü belirtti. Sokak lezzetlerinde risk neden artıyor? Uzm. Dr. Mustafa Özel’e göre sokak lezzetlerinde riskin daha fazla olmasının başlıca sebepleri şunlar: Uygun Olmayan Saklama Koşulları “Et, tavuk ve deniz ürünleri tezgâhlarda uzun süre açıkta bekleyebiliyor. 5–60°C arası bizim ‘tehlikeli sıcaklık bölgesi’ dediğimiz aralıktır; bakteriler bu sıcaklıklarda hızla çoğalır.” 2. Hijyen Eksikliği “Satıcıların el hijyeni, kullandıkları bıçak, tahta ve ekipmanların temizliği kritik öneme sahiptir. Çiğ ve pişmiş gıdaların aynı ekipmanla hazırlanması ciddi risk oluşturur.” 3. Denetim Eksikliği “Sokak satıcılarının bir kısmı düzenli gıda güvenliği denetimlerinden geçmediği için risk fark edilmeden artabilir.” 4. Su Kaynaklı Riskler “Özellikle midye gibi ürünlerde deniz suyu temizliği çok önemlidir. Kirli sularda toplanan midyelerde ağır metal ve mikroorganizma riski yüksektir. Salata ve soslarda kullanılan suyun temiz olmaması da zehirlenmeye davetiye çıkarır.” En yüksek risk taşıyan sokak lezzetleri Uzm. Dr. Özel, en riskli besinleri şöyle sıraladı: Midye dolma / midye tava: Vibrio ve Salmonella riski yüksek. Tavuk döner / et döner: Yetersiz pişirme ve uzun süre sıcaklıkta bekleme nedeniyle tehlikeli. Kokoreç: İç organ temelli kontaminasyon ve hijyen sorunları. Kumpir ve garnitürlü ürünler: Mayonez ve salataların oda sıcaklığında beklemesi büyük risk. Balık ekmek ve kızartmalar: Çok kullanılan yağ ve çapraz bulaşma tehlikesi. Belirtiler genellikle 1–72 saat içinde başlıyor Belirtilerin çoğunlukla birkaç saat içinde ortaya çıktığını belirten Özel, şikâyetleri şöyle sıraladı: “Bulantı, kusma, karın ağrısı, kramp, sulu ishal, ateş, halsizlik ve nadiren kanlı ishal.” Ne zaman doktora başvurmalı? Dr. Özel, şu belirtilerin görüldüğü durumlarda gecikmeden hastaneye başvurulması gerektiğini de vurguladı: “24-48 saatten uzun süren kusma veya ishal, kanlı ishal, 38.5°C üzeri ateş, aşırı halsizlik, bayılma hissi, dehidratasyon bulguları (ağız kuruluğu, çökük gözler) ve risk grubundaki bireylerde herhangi bir belirti ortaya çıktığında.” “Basit önlemlerle kendinizi koruyabilirsiniz” Uzm. Dr. Mustafa Özel, sokak lezzetlerini seven vatandaşlara şu önerilerde bulundu: “Satıcı seçimine dikkat edin. Kalabalık ve sirkülasyonu yüksek tezgâhları tercih edin. Yemeğin hazırlığını gözlemleyin. Kullanılan ekipmanların temizliğine bakın. Sıcak-soğuk zincirine dikkat edilmeli. Sıcak yemek sıcak, soğuk yemek soğuk tüketilmelidir. Tezgâhta uzun süre beklemiş yiyeceklerden kaçının. El hijyeni çok önemli. Eller mutlaka yıkanmalı, mümkün değilse dezenfektan kullanılmalıdır. Midye, tavuk ve et ürünlerinde ekstra özen gösterilmeli. Kaynağı belli olmayan midyelerden uzak durulmalı. Tavuk ve et ürünlerinin tamamen pişmiş olduğuna dikkat edilmeli.”

Havuzda enfeksiyon riskine dikkat! Haber

Havuzda enfeksiyon riskine dikkat!

Yaz aylarında serinlemek için tercih edilen havuzlar, bazı enfeksiyonlara da davetiye çıkarabiliyor. Nev Sağlık Grubu Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünden Op. Dr. Neşe Solak, özellikle vajinal enfeksiyonlar açısından risk barındıran bu ortamlarla ilgili açıklamalarda bulundu. "Islak mayo ile uzun süre kalmayın" Dr. Solak, “Havuz sonrası ıslak mayo ile uzun süre kalmak, vajinal flora dengesini bozarak mantar ve bakteriyel enfeksiyon riskini artırır. Bu nedenle havuzdan çıkar çıkmaz mayo değiştirilmeli ve genital bölge iyice kurulanmalıdır. Nemli ve havasız ortamlar, mikroorganizmaların çoğalması için uygun zemini oluşturur” dedi. “Klor oranı yetersiz havuzlara dikkat!” Havuz hijyeninin kişisel önlemler kadar önemli olduğuna dikkat çeken Solak, “Klor seviyesi uygun olmayan, düzenli temizliği yapılmayan havuzlar, çeşitli mikroorganizmaların yayılması için risk taşır. Bu durum; mantar enfeksiyonları, idrar yolu enfeksiyonları, vajinit ve daha birçok soruna yol açabilir. Özellikle kapalı havuzlarda bu risk daha da artar. Tercih edilen havuzların, Sağlık Bakanlığı onaylı ve denetimli tesisler olması büyük önem taşıyor” ifadelerini kullandı. “Ortak eşya kullanımından kaçının” Dr. Neşe Solak, havuzlarda ortak kullanılan eşyaların da enfeksiyon yayılmasında etkili olduğunu belirterek şunları söyledi: “Havlu, terlik, oturma minderi gibi kişisel eşyaların ortak kullanımı kesinlikle önerilmez. Kişinin kendi havlusunu ve terliğini getirmesi hem cilt hem de genital enfeksiyonların önüne geçmek açısından koruyucudur. Ayrıca havuz kenarındaki oturma alanları da nemli ve mikroplarla temas etmiş olabilir; bu nedenle direkt temas yerine havlu sererek oturmak daha sağlıklı bir tercih olur.” “Hamile kadınlar daha dikkatli olmalı” Hamilelerin bağışıklık sistemlerinin daha hassas olduğunu hatırlatan Solak, “Gebelik döneminde bağışıklık daha zayıf çalışır. Bu durum, anne adaylarını enfeksiyonlara karşı daha savunmasız hale getirir. Hamileler mümkün olduğunca deniz tercih etmeli; havuza gireceklerse temizliğinden emin olunan, az kalabalık tesisleri seçmelidir. Ayrıca sudan çıktıktan sonra kurulanma ve mayo değişimi ihmal edilmemelidir” dedi. “Genital bölge temizliği nasıl olmalı?” Genital hijyenin yanlış uygulanmasının da enfeksiyon riskini artırdığını söyleyen Solak, “Kadınlar, havuzdan çıktıktan sonra genital bölgeyi sadece su ile yıkamalı, sabun veya parfümlü temizleyicilerden kaçınmalıdır. Bu ürünler, vajinanın doğal asit dengesini bozarak koruyucu bakterilerin azalmasına neden olabilir. Kurulama işlemi de hassas bir havlu ile, nazikçe yapılmalıdır” diye konuştu. “Belirtiler ortaya çıkarsa zaman kaybetmeyin” Havuz sonrası kaşıntı, akıntı, kötü koku, yanma veya idrarda rahatsızlık gibi belirtiler oluşması durumunda mutlaka bir uzmana başvurulması gerektiğini de vurgulayan Solak, “Basit bir mantar enfeksiyonu zamanında tedavi edilmezse daha ciddi sağlık sorunlarına dönüşebilir. Bu yüzden erken tanı ve tedavi çok önemlidir” şeklinde konuştu.

Kül yağışı sağlığı tehdit ediyor! Haber

Kül yağışı sağlığı tehdit ediyor!

Nev Sağlık Grubu Göğüs Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Banu Özdemir Genç, özellikle küçük çocuklar, yaşlı bireyler, kronik solunum hastalığı olanlar ve hamile kadınların kül ve duman nedeniyle ciddi sağlık sorunlarıyla karşı karşıya kalabileceğine dikkat çekti. Genç, “Yangınlar, ormanları ve hayvanları yok ettiği gibi havayı da oldukça olumsuz etkiliyor. Yangın dumanındaki küçük ya da büyük partiküller havaya karışıyor. Özellikle küçük çocuklar, yaşlılar, astım, KOAH ve kalp hastaları yangın dumanından ve küllerinden en çok etkilenen gruptur” dedi. “Kül yağışı sonrası solunum sistemi zarar görebilir” Uzm. Dr. Banu Özdemir Genç, “Kül yağışı sonrası solunum yolları çeşitli şekillerde olumsuz etkilenebilir. Özellikle volkanik patlamalar, orman yangınları veya endüstriyel kazalar sonrası havaya karışan ince kül parçacıkları, solunum sistemi üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Orman yangını dumanından yayılan parçacıklar farklı boyutlarda olsa da yaklaşık %90’ı, saç telinin otuzda biri kadar küçük olan ince parçacıklardan (PM2.5 yani 2.5 mikron çapında veya daha küçük parçacıklar) oluşur” ifadelerine yer verdi. “Duman ve partiküller solunum ve kalp sağlığını etkiliyor” Genç, “Bu ince partiküllerin (PM2.5, PM10) solunması, burun, boğaz ve akciğerlere kadar ulaşabilir. Akciğer hastalığı olan kişiler her zamanki kadar rahat nefes alamayabilir; öksürük, balgam, göğüste rahatsızlık, hırıltı ve nefes darlığı gibi yakınmalar yaşayabilir. Kalp hastalığı olan kişilerde ise göğüs ağrısı, çarpıntı, nefes darlığı veya yorgunluk görülebilir. Uzun süreli maruziyet, kronik solunum hastalıklarının kötüleşmesine neden olabilir” dedi. “Alerjik reaksiyonlar şiddetlenebilir” Genç, “Bazı kişilerde kül, alerjik semptomları artırabilir. Hapşırık, burun akıntısı ve gözlerde yanma gibi belirtiler ortaya çıkabilir. Özellikle hassas bireylerde solunum kapasitesinde geçici ya da kalıcı azalma görülebilir” dedi. “Kül ve dumanın en çok etkilediği gruplar” “Kül ve dumanın etkilediği risk grubunda kronik solunum hastalığı olanlar (astım, KOAH), yaşlı bireyler, çocuklar ve bebekler, hamile kadınlar ile kalp-damar hastaları yer alır” diyen Uzm. Dr. Banu Özdemir Genç, “Yaşlı bireylerde solunum sistemi daha zayıf olduğundan etkilenme riski yüksektir. Çocukların ve bebeklerin akciğerleri hâlâ gelişme aşamasında olduğu için kül parçacıklarına karşı daha hassastırlar. Hamile kadınlarda ise solunan zararlı partiküller hem anne sağlığını hem de bebeğin gelişimini etkileyebilir. Kül partikülleri, sadece solunum sistemini değil, dolaylı olarak kardiyovasküler sistemi de olumsuz etkileyebilir” dedi. “Kendinizi ve sevdiklerinizi korumak için alınması gereken önlemler” “Bu nedenle korunma oldukça önemlidir” diyen Genç, “Özellikle risk grubundakiler dışarı çıkmaktan kaçınmalıdır. Maske takılmalı, tercihen N95 veya FFP2 tipi maskeler tercih edilmelidir. Cam ve kapılar kapalı tutulmalı, iç ortamda hava temizleyicileri kullanılmalıdır. Araç kullanılıyorsa iç hava sirkülasyonu moduna alınmalıdır. İç ortam hava kalitesinin düşük olduğu, yangından etkilenmiş yapılar veya yakınlarında duman ve kül kalıntısı olan yerlerde temizlik yapılırken, külü ve kalıntıları dağıtıp tekrar havaya karıştıracak eylemlerden uzak durulmalı; yeterli havalandırma ve diğer koruyucu önlemler alınmalıdır” açıklamalarında bulundu.

Kadınların Sessiz Problemi: Lipödem Haber

Kadınların Sessiz Problemi: Lipödem

“Alt karın, kalça, basen, kol ve bacaklarda anormal ve ağrılı yağ birikimiyle seyreden lipödem hastalığı, kadınların yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürüyor. Erken tanı ve doğru tedaviyle ilerlemesi kontrol altına alınabiliyor” diyen Atlı, lipödem ile ilgili önemli açıklamalarda bulundu. “Diyet ve egzersizle geçmeyen yağ birikimi varsa dikkat!” Op. Dr. Fahri Hayri Atlı, lipödemin, özellikle alt karın, kalça, basen, kol ve bacaklarda anormal yağ birikimiyle kendini gösterdiğini belirterek, hastalığın kronik, ilerleyici ve ağrılı bir bağ dokusu bozukluğu olduğunu söyledi. Atlı, “Lipödem hastalığı, genellikle ergenlik döneminde başlar. Neredeyse tamamen kadınlarda görülür ve genetik geçişli bir rahatsızlıktır. Kötü beslenme ve hormonal bozukluklarla birlikte ilerleme gösterebilir” dedi. “Lipödem zayıf bireylerde de görülebilir” Obezitenin lipödem riskini artırdığını ancak yalnızca kilolu bireylerde görülmediğini vurgulayan Atlı, “Lipödem, zayıf hastalarda da ortaya çıkabilir. Hastalar diyet yapsalar bile bu ağrılı yağ birikimi azalmamaktadır” diye konuştu. Dr. Atlı, “Genellikle hastaların gövdesi, el ve ayakları bu hastalıktan etkilenmezken; üst ve alt beden arasında belirgin bir uyumsuzluk göze çarpar. Üst beden daha küçükken, alt beden daha geniş bir yapıdadır. Bacaklarda elle hissedilen yumru şeklinde topaklanmalar oluşur. Bu bölgelerde ağrı, hassasiyet ve kolay morarma sıkça görülür” dedi. “Erken tanı ve doğru tedavi yaşam kalitesini artırıyor” Op. Dr. Fahri Hayri Atlı, lipödemin tanı sürecinde hastanın öyküsü (anamnez) ve klinik muayenenin önemli rol oynadığını belirtti. Atlı, “Tedavide, hastanın yeme alışkanlıklarının düzenlenmesi ve egzersiz programına dahil edilmesi büyük önem taşır. Bunun yanında, bacaklarda biriken yağ dokusunu parçalamaya yönelik ESWT (şok dalga tedavisi), pnömatik kompresyon cihazı ve lenfatik manuel masaj gibi yöntemler, lipödem tedavisinde etkili olduğu bilimsel olarak kanıtlanmış ve öncelikli kullanılan tedavi yöntemleridir” açıklamasında bulundu.

Gözde sessiz tehlike: ‘Retina dekolmanı’ belirtilerine dikkat! Haber

Gözde sessiz tehlike: ‘Retina dekolmanı’ belirtilerine dikkat!

“Retina dekolmanı, görme tabakamız olan retinanın yapışık olduğu göz küresinin iç yüzeyinden ayrılmasıyla oluşan ciddi bir göz problemidir” diyen Nev Sağlık Grubu Göz Hastalıkları bölümünden Op. Dr. Duygu Kunak Mart, retina dekolmanı hakkında açıklamalarda bulundu. Retina Dekolmanı Nedir? Op. Dr. Duygu Kunak Mart, “Retina dekolmanı, gözün arkasında bulunan ve görme işlevini sağlayan retina tabakasının, altındaki destek dokusundan ayrılması durumudur. Bu ayrılma sonucunda retina yeterli beslenemez ve ışığı algılama fonksiyonunu kaybedebilir. Durum tedavi edilmezse, görme yetisi kalıcı olarak kaybedilebilir” dedi. “Kimler Risk Altında?” “Orta yaş ve üzeri bireylerde daha sık görülmekle birlikte tüm yaş gruplarında görülebilir. Retinada oluşan yırtık ve delikler sebebiyle gelişir” diyen Mart, “Başlıca risk faktörleri arasında; yüksek miyop hastaları, 50 yaş üstü bireyler, göz travması yaşamış kişiler, diyabet gibi kronik hastalıkları olanlar, daha önce göz ameliyatı geçirenler ve ailede retina dekolmanı öyküsü yer almaktadır” ifadelerinde bulundu. “Belirtiler Neler?” “En sık görülen semptomları, gözde aniden oluşan ışık çakmaları, sinek uçuşması olarak tanımlanan siyah noktalar, görme alanında perde inmiş gibi bir kararma ve ani görme kaybıdır. Tespit edildiğinde tedavisi cerrahi olarak planlanmaktadır” diyen Mart, “Cerrahi müdahale ne kadar erken dönemde yapılır ise görme beklentisi o kadar iyi olmaktadır. Bu nedenle gözde ışık çakması, sinek uçuşması ve ani görme kaybı gibi şikayetleri olan tüm bireylerin mümkün olan en kısa süre içerisinde bir göz hekimi tarafından değerlendirilmesi büyük önem arz etmektedir” açıklamalarında bulundu.

"Bayramda et tüketiminde porsiyon kontrolü ve pişirme yöntemlerine dikkat!" Haber

"Bayramda et tüketiminde porsiyon kontrolü ve pişirme yöntemlerine dikkat!"

Etin bolca tüketildiği Kurban Bayramı’nda, beslenme konusunda yapılan hatalar; mide rahatsızlıkları, kilo artışı ve tansiyon gibi sağlık problemlerine davetiye çıkarabiliyor. Kurban Bayramı’nda artan et tüketimiyle birlikte, sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıklarının sürdürülmesi hem sindirim sistemi sağlığı hem de genel vücut direnci açısından büyük önem taşıyor" diyen Nev Sağlık Grubu Beslenme ve Diyet bölümünden Uzm. Diyetisyen Seher Dallı Şen, Kurban Bayramı’nda sağlıklı beslenme ile ilgili açıklamalarda bulundu. “Kesilen et, tüketilmeden önce en az 24 saat bekletilmeli” “Etin sağlıklı tüketimi için öncelikle etin yağsız kısımları tercih edilmeli, günlük protein ihtiyacını aşmamak için porsiyon miktarına dikkat edilmeli” diyen Şen, “Et, demir, çinko, B12 vitamini açısından zengindir. Ama lif açısından fakirdir. Bu nedenle sebzelerle dengelenmelidir. Kesilen etin buzdolabında en az 24 saat bekletilerek tüketilmesi önerilir. Kavurma, kızartma geleneksel yöntemler olsa da yüksek ısıda pişirme etin besin değerini düşürebilir. En sağlıklı pişirme yöntemini söyleyecek olursak haşlama ve fırındadır” dedi. “Et tüketiminden hemen sonra çay kahve tüketilmemelidir” Uzm. Diyetisyen Seher Dallı Şen, “Et tüketiminden hemen sonra çay kahve tüketimi demir emilimini azaltır. Bu nedenle, özellikle demir eksikliği riski taşıyan bireylerin emilim sorunu yaşayan kişilerin bu duruma dikkat etmesi gerekir. Etle birlikte, C vitamini içeren besinler (örneğin limonlu salata, portakal suyu, domates) tüketilmesi faydalı olur. Bu sayede hem demir emilimi artar hem de sindirim daha sağlıklı şekilde desteklenmiş olur. Kırmızı etin yanında mutlaka tüketilmesi gereken besinler ise salata, limonlu yeşillikler, domates gibi C vitamini içeren besinler tüketilmelidir. Lif alımını artırmak için sebze yemekleri tam tahıllılar eklenebilir” dedi. “Et ağırlıklı öğünlerden sonra ne yemeliyiz” Şen, “Sindirimi kolay, hafif ara öğünler tercih edilmelidir. Tatlı tüketimi olduysa eğer o gün meyve tavsiye etmiyoruz. Tatlı tüketimi sonrası 20-30 dk yürüyüş yapmak, kan şekeri dengesine katkı sağlar. Bayramda öğün düzeninden bahsedersek, bir öğün fazla kaçarsa diğer öğünü hafifletmek gerekir. Akşam yemeğini çok yemeyin, akşam yemeğinden sonra sindirimi başlatacak herhangi bir besin tüketmeyin” ifadelerinde bulundu. “Kronik hastalığı olanlar dikkat!” Uzm. Diyetisyen Seher Dallı Şen, “Kronik hastalığı olan hastalar, Kurban Bayramı’nda beslenmelerine özellikle dikkat etmeli; et tüketimini sınırlayarak yağsız, sinirsiz ve iyi pişmiş etleri tercih etmeli, etleri haşlama ya da ızgara gibi sağlıklı yöntemlerle pişirmeli, etin yanında lif içeriği yüksek sebze ve tam tahıllı ürünlere yer vererek sindirim sistemini desteklemeli, aşırı tuz ve baharat kullanımından kaçınmalı ve genel olarak porsiyon kontrolünü elden bırakmadan dengeli ve düzenli beslenmeye özen göstermelidir” dedi. “Sıvı alımını ihmal etmemek önemli” Şen son olarak, “Kurban Bayramı’nda artan et tüketimiyle birlikte beslenme düzenine dikkat edilmesi büyük önem taşırken; etlerin dinlendirilerek tüketilmesi, kızartma gibi sağlıksız pişirme yöntemlerinden kaçınılması, yanında bol lif içeren sebze ve tam tahıllı besinlere yer verilmesi, yeterli miktarda su içilmesi ve aşırıya kaçmadan dengeli porsiyonlarla beslenilmesi, hem sindirim sisteminin korunmasına hem de bayram süresince sağlıklı bir şekilde yaşam kalitesinin sürdürülmesine katkı sağlamaktadır" ifadelerini kullandı.

Yazın spor keyfi kabusa dönmesin! Haber

Yazın spor keyfi kabusa dönmesin!

“Havaların ısınmasıyla birlikte açık havada yapılan spor aktiviteleri artarken, spor yaralanmaları da beraberinde geliyor” diyen Nev Sağlık Grubu Ortopedi ve Travmatoloji bölümünden Op. Dr. Bangin Bekir Candan, yaz aylarında artan spor yaralanmaları ile ilgili açıklamalarda bulundu. “Doğru ve bilinçli spor yapmak çok önemli” Candan, “Artık sıcaklar başladı ve yaz geldi diyebiliriz. Her yıl yaz aylarında, güzel havalarla birlikte spora olan ilginin de bir hayli arttığını görüyoruz. Bunda kuşkusuz, her yaşta insanın hekimler tarafından spora yönlendirilmesinin payı da büyüktür. Ayrıca yazın fit görünme isteği de bu aylarda spora olan ilgiyi artırıyor ve bu oranı iyice yükseliyor. Ancak spora olan ilginin artmasının yanında, bilinçsiz yapılan spor aktiviteleri, yaralanmaları da beraberinde getirebiliyor. Bu yüzden, doğru ve bilinçli spor yapmak çok önemli” dedi. “Isınma hareketleri de sporcu sağlığı açısından çok önem taşıyor” Op. Dr. Bangin Bekir Candan, “Spor yaparken sakatlıkların önüne geçebilmek ya da en aza indirebilmek adına spora başlanmadan önce sağlık taraması ile spora engel bir durumun olup olmadığı belirlenmelidir. Daha önceden bilinen sağlık problemi olanlar ise, spor yapmaya karar vermeden önce doktoruyla görüşmeli, riskli sporlardan uzak durmalıdır. Bunun yanında, ısınma hareketleri de sporcu sağlığı açısından çok önem taşıyor. Nitekim ısınma hareketleri, çalışan kaslardaki kan akışını hızlandırıp kas gerilmesini azaltarak, sakatlanma riskinizi azaltır ve performansı geliştirir. Spor öncesi ısınmanın bir de psikolojik faydası vardır. Yoğun harekete hazırlanma evresi olan ısınma hareketleri, motivasyonu yükselterek, kişiyi havaya sokar ve böylece başarı şansı da artmış olur” ifadelerinde bulundu. “En sık görülen spor yaralanmaları nelerdir?” Dr. Candan, “Spor yaralanmalarında en sık kas zorlanmaları, yırtılmaları, menüsküs ve kıkırdak yaralanmalarının eşlik ettiği çapraz bağ yaralanmaları, ayak bileği bağ yaralanmaları ve tendon yaralanmaları görülmektedir. Bu yaralanmalar ileri yaş, antrenman disiplininden uzaklaşan kişiler ve kadınlarda daha sık görülüyor. Spor yaralanması gerçekleşmesi durumunda, yapılan spor hemen bırakılmalıdır. Sonra sakatlanan bölgeye kompresyon bandajı ve üstünden buz kompresi uygulanmalıdır. Eğer alt ekstremitede sorun varsa, asla üzerine ağırlık verilmemelidir. Ekstemite elevasyona alınmalı yani kalp hizasından yükseğe alınmalıdır. Ardından mutlaka bir doktora görünmeli ve daha sonra, ciddi problem yaratabilecek zedelenmelerin acilen ve kısa sürede tedavisi yapılmalıdır. Spor her zaman hayatın bir parçası olmalıdır, özellikle de yaz aylarının vazgeçilmezi olan spor faaliyetleri kontrollü ve bilinçli yapıldığı zaman sağlık açısından çok faydalı olacaktır” açıklamalarında bulundu.

Nev Sağlık Grubu’ndan Balıkesir’e büyük yatırım Haber

Nev Sağlık Grubu’ndan Balıkesir’e büyük yatırım

Sağlık sektöründe ülkemizi daha da ileriye taşıma noktasında çalışmalarını kararlılıkla sürdüren Nev Sağlık Grubu, önemli bir satın alma gerçekleştirdi. Bursa başta olmak üzere Güney Marmara Bölgesi’nde sağlık alanındaki yatırımlarıyla öne çıkan Nev Sağlık Grubu, çok değerli bir anlaşmaya imza atarak, Balıkesir’in en büyük özel sağlık grubu olan Sevgi Hastanelerini satın aldı. Stratejik yatırımlarla Güney Marmara’da büyüyor Nev Sağlık Grubu, Bursa’daki üç sağlık merkezinin (Nev Esentepe, Nev Anadolu, Nev FSM) ardından, Bandırma’da 2023 yılında 200 milyon TL yatırımla hayata geçirdiği Nev Bandırma ve Görüntüleme Merkezi ile bölgenin sağlık altyapısına önemli bir katkı sağlamıştı. Şimdi de Balıkesir’in köklü sağlık kuruluşları olan Özel Sevgi Hastaneleri’ni (Özel Sevgi Hastanesi- Balıkesir/Karesi), (Özel İzmiryolu Sevgi Hastanesi Balıkesir/Altıeylül) büyük yatırımla bünyesine katan Nev Sağlık Grubu, Güney Marmara’daki etki alanını daha da genişletiyor. Yapılan anlaşmanın ardından bölgedeki hastaneler Nev Balıkesir ve Nev Altıeylül ismiyle çalışmalarını sürdürecek. Satın alma anlaşması kapsamında, iki özel hastane, iki imarlı arsa ve 1,5 MW kapasiteli güneş enerji santrali (GES) de Nev Sağlık Grubu’nun portföyüne eklendi. Bu yatırım, Nev Sağlık Grubu’nun sürdürülebilir ve çevreci sağlık hizmetleri vizyonunu da destekliyor. Balıkesir’in sağlık altyapısına modern dokunuş Balıkesir Özel Sevgi Hastanesi, 2009 yılından bu yana bölge halkına kaliteli sağlık hizmeti sunan, tam teşekküllü laboratuvar ve acil servisiyle 24 saat hizmet veren bir hastane olarak biliniyor. 13200 m2 üzerinde, 8000 m2 kapalı 3400 m2 açık otopark alanlı ve 104 yatak kapasitesi ile hizmet veren tesis, açık kalp cerrahisi, yoğun bakım üniteleri ve ileri görüntüleme teknolojileriyle öne çıkıyor. Özel İzmiryolu Sevgi Hastanesi ise şehir merkezindeki stratejik konumuyla geniş bir hasta kitlesine ulaşıyor. Nev Sağlık Grubu, bu satın alma ile birlikte hastanelerin mevcut altyapısını daha da geliştirerek, Bursa ve Bandırma’daki başarılı iş modelini Balıkesir’e taşımayı hedeflerken; yenilenen teknolojik donanım, uzman kadro ve hasta odaklı hizmet anlayışıyla bölgenin sağlık standartlarını da yükseltmeyi amaçlıyor. “Balıkesir Türkiye’de çok kıymetli” Balıkesir’de gerçekleşen basın toplantısında, yapılan yatırımla ilgili detaylı bilgiler basın toplantısında aktarıldı. Nev Sağlık Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Op. Dr. Ergin Kopal, gerçekleştirilen yatırımdan duyduğu heyecanı dile getirerek, anlaşmanın hayırlı olmasını diledi. Op. Dr. Ergin Kopal, konuyla ilgili şu açıklamalarda bulundu: “Nev Sağlık Grubu olarak, Güney Marmara Bölgesi’nde kaliteli ve kesintisiz sağlık hizmeti sunma misyonumuz doğrultusunda yatırımlarımızı sürdürüyoruz. Bandırma’daki yatırımımızın ardından şimdi de Balıkesir’in köklü sağlık kuruluşlarını bünyemize katarak, bölgedeki varlığımızı güçlendiriyoruz. Bu satın alma, sadece bir büyüme hamlesi değil, aynı zamanda Balıkesir halkına daha modern ve erişilebilir sağlık hizmeti sunma taahhüdümüzün bir göstergesidir. Önümüzdeki dönemde de teknoloji, insan kaynağı ve hasta memnuniyeti odaklı yatırımlarımızı sürdüreceğiz.” Balıkesir ve Bursa’nın köken, davranışsal ve yaşam şekli olarak birbirine çok benzediğini belirten Kopal, “Her zaman burada olmak istemiştik, çalışmalara Bandırma ile başladık. Bursa'da sağladığımız hasta ve çalışan odaklı sağlık hizmetini buraya taşımak temel amacımız. Çok kısa sürede etkilerini göreceksiniz. Tekrardan hayırlı olsun” dedi. “Aynı hizmet kalitesini Balıkesir ile buluşturacağız” Toplantıda konuşan Nev Sağlık Grubu CEO’su Dr. Seyhun Yavuz ise “Bu yatırım aslında bir bayrak devri oldu. Umarım her şey Balıkesir için iyi olur. Sağlık hizmeti aslında bir kamu hizmeti. Balıkesir’in değerlerine saygı duyarak, kaliteli sağlık hizmetine devam edeceğiz. Balıkesir’in ülkemizdeki öneminin farkındayız. Bölgenin ihtiyaçlarını hep beraber değerlendirerek en iyi hizmeti sunmayı amaçlıyoruz. Hayırlı olsun” dedi.

Safra kesesi taşları neden oluşur? Tedavisi nedir? Haber

Safra kesesi taşları neden oluşur? Tedavisi nedir?

Safra kesesi taşları, özellikle gelişmiş ülkelerde sıkça karşılaşılan bir sağlık sorunudur ve yaş ilerledikçe görülme sıklığı artar. “Safra kesesi, karaciğerde üretilen safranın depolandığı ve yoğunlaştığı bir organ olup, taş oluşumu bu sıvının yoğunlaşması sonucu meydana gelir” diyen Nev Sağlık Grubu Genel Cerrahi bölümünden Doç. Dr. Mutlu Şahin, konuyla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. Şahin, “Safra kesesi taşı (kolelitiazis), safra kesesinde sertleşmiş madde birikimlerinden oluşan küçük taşlardır. Safra kesesi, karaciğerin altında bulunan ve safra adı verilen bir sıvıyı depolayan bir organdır. Safra, yağların sindirimine yardımcı olur. Safranın içeriğinde bulunan kolesterol, kalsiyum ve diğer maddeler bir araya gelip taş oluşturabilir” dedi. Safra kesesi taşlarının belirtileri nelerdir? “Safra kesesinde taş saptanan hastalarda ameliyat kararı almak için bazı kriterler vardır. Bunlar içerisinde en önemli kriter hastada taşa bağlı semptomlar oluşmasıdır” diyen Şahin, “Karın sağ üst kısmında veya göbek üst kısmında ağrı, bulantı, kusma, sağ kürek kemiği altında ağrı, şişkinlik şikayetleri olan hastalarda ultrasonda safra kesesi taşı da saptanırsa, “Akut Taşlı Kolesistit” atağı geçirmiş olarak kabul edilir. Laparoskopik kolesistektominin (kapalı safra kesesi ameliyatının) en sık uygulanma sebebi budur” ifadelerinde bulundu. Doç. Dr. Mutlu Şahin, “Akut taşlı kolesistit, semptomların başlamasından sonraki tercihen ilk 72 saat içinde laparoskopik olarak tedavi edilebilir. Son yıllardaki bilimsel yayınlarda önerilen tedavi şekli de budur. Bu 72 saatlik süre dışında ilk 7 gün içinde de tecrübeli cerrahlar tarafından operasyon uygulanabilir. Ancak ilk 7 günün ardından çevre dokulardaki inflamatuar değişiklikler nedeni ile aşırı yapışıklıklar oluşacağından ameliyat daha zor hale gelmektedir. Bu da açık ameliyat dönüşme olasılığını %25'e çıkarabilir. Bu nedenle, 7 günden sonra hasta seçimi iyi yapılmalı ve eğer acil bir durum yoksa ameliyat 6-8 hafta sonrasına ertelenmelidir” dedi. “Asemptomatik (sessiz) safra taşı olan hastaların çoğunda kolesistektomi endike değildir” diyen Dr. Şahin, “Çünkü bu hastaların sadece %2-3'ü her yıl semptomatik hale gelir. Elektif kolesistektomi endikasyonlarının doğru bir şekilde belirlenmesi için, ameliyatın getirdiği risk (bireysel hasta yaşı ve yandaş hastalıklar dikkate alınarak), ameliyat yapılmazsa komplikasyon ve ölüm riskine karşı tartılmalıdır. Bağışıklığı baskılanmış, organ allotransplantasyonunu bekleyen veya orak hücre hastalığı olan hastalarda komplikasyon gelişme riski daha yüksektir ve semptomların varlığı veya yokluğuna bakılmaksızın tedavi edilmelidir” dedi. Koruyucu laparoskopik kolesistektomiyi için ek nedenleri Şahin, “Özellikle safra kesesi kanseri oranının yüksek olduğu coğrafi bölgelerdeki bireylerde çapı 3 cm'den büyük taşlar, Kronik tıkalı sistik kanal, çalışmayan safra kesesi, kalsifiye (porselen) safra kesesi, 10 mm'den büyük veya hızlı boyut artışı gösteren safra kesesi polipi, safra kesesi travması, safra kesesi kanseri riskinin çok yüksek olması nedeniyle, ortak safra kanalının (CBD) kistik dilatasyonu olmadan pankreas ve safra kanallarının anormal birleşimi” şeklinde nedenlerini açıkladı. Şahin, “Morbid obezite, yüksek kolesistopati ile ilişkilidir ve hızlı kilo kaybı sırasında kolelitiazis (safra kesesi taşı) gelişme riski artar. Roux-en-Y gastrik bypastan (RYGB) önce rutin profilaktik laparoskopik kolesistektomi tartışmalıdır, ancak safra kesesi patolojisi öyküsü olan hastalarda laparoskopik kolesistektomi açıkça RYGB'den önce veya aynı anda yapılmalıdır” dedi. 3D laparoskopik kolesistektomi Şahin, 1992'de Ulusal Sağlık Enstitüleri (NIH) bildirisinde, laparoskopik kolesistektominin semptomatik safra taşı olan çoğu hasta için güvenli ve etkili bir tedavi sağladığını ve birçok hasta için tercih edilen tedavi haline geldiğini söyledi. Kapalı ameliyatların yani laparoskopinin kazanımlarını aktaran Şahin, “Ameliyat sonrası postoperatif ağrıyı azaltır, ameliyat sonrası ağrı kesici ihtiyacını azaltır, hastanede kalış süresini 1 haftadan 24 saatin altına indirir, hastayı 1 hafta içinde tam aktivitesine döndürür (açık kolesistektomi sonrası 1 ay ile karşılaştırıldığında), laparoskopik kolesistektomi, açık kolesistektomi ile karşılaştırıldığında daha iyi kozmetik görünüm ve daha iyi hasta memnuniyeti sağlar” şeklinde açıklamalarda bulundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.