SON DAKİKA
Hava Durumu

#Obezite

Söz Bursa - Obezite haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Obezite haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

MHRS’de rekor randevu trafiği: Günde 1.7 milyon kişi sisteme giriyor Haber

MHRS’de rekor randevu trafiği: Günde 1.7 milyon kişi sisteme giriyor

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ile günde ortalama 1.7 milyon hastaya randevu verildiğini açıkladı. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, MHRS ile günde ortalama 1.7 milyon kişiye randevu verildiğini belirterek, dünyada bu seviyede hizmet veren tek hastane planlama sistemi olduğunu söyledi. Randevu sorunları iddiaları hakkında konuşan Memişoğlu, "Randevu sorunu var deniliyor. Bugün ‘Randevu alamadım' diyen vatandaşımız varsa kendi aile hekimine gider, eğer gerçekten aile hekimi o hastanın herhangi bir hastanede randevu ihtiyacı varsa alabildiğini görecek. Şimdiye kadar 6 milyon vatandaşımıza aile hekimleri hastanelerden randevu alabildi" dedi. Yoğunluğun azaltmak için randevu talebi yüksek branşlarda poliklinik sayısının artırıldığını, mesai kaydırma uygulamalarının yaygınlaştırıldığını, vatandaşlara randevuların mesajla hatırlatıldığını ifade eden Memişoğlu, randevu problemini yüzde 90 azalttıklarını açıkladı. Memişoğlu, OECD'nin raporuna dikkati çekerek, "Hastaların yüzde 22'sinin bir-iki ay beklediği, yüzde 26'sının iki ay ile bir sene arasında beklediği görülüyor. Yüzde 4'ü de uzman hekimden randevu alabilmek için bir seneden fazla beklemek zorunda kalıyor" ifadelerine yer verdi. Aile hekimlerinde reçete yazmaya kısıtlama iddialarına cevap Aile hekimlerinde reçete yazmanın kısıtlandığı iddialarına yönelik Memişoğlu, "Yazdıkları reçetenin üçte biri antibiyotik, ağrı kesici ve mide koruyucu ilaçlardan oluşuyordu. Akılcı ilaç kullanımı doğrultusunda yapılan düzenlemelerle bu ilaçların kullanım oranı beşte bire kadar geriledi. Aile hekimlerinin düzenli aralıklarla kronik hastalık ve kanser taramaları yapmalarını teşvik edecek düzenlemelerle obezite, kardiyovasküler hastalık, diyabet, hiper-tansiyon gibi kronik hastalıklarının taramalarında büyük bir artış sağlandı. Son bir yılda toplam 105 milyon tarama ve izlem yapıldı" dedi. Sağlık Bakanı Memişoğlu, kamu hastanelerinde 438 MR ve 689 BT cihazıyla hizmet verildiğini ve 2025 yılının ilk altı ayında yaklaşık 16 milyon MR ve 17 milyon BT çekimi gerçekleştirildiğini açıkladı. Ayrıca Bakan Memişoğlu tetkikler için ortalama randevu süresinin USG'de 5 gün, MR'da 9 gün, BT'de ise 2 gün olduğunu belirterek, "Acil hastalarımıza gerekli tüm tetkikler ve görüntüleme hizmetleri anında verilmektedir" dedi. Memişoğlu, akılcı görüntüleme programı olan RADİS'i 2026 yılında devreye alacaklarını açıkladı. Hekimlerin yurt dışına gittiği iddialarına cevap Sağlık Bakanı Memişoğlu, hekimlerin yurt dışına gittiği iddialarına yönelik, "Toplam 233 bin hekimimizden 2025 yılında yurt dışına giden hekim sayımız sadece 412. Bunun yanında geçmiş yıllarda yurt dışına giden hekimlerimizden 249'u bu yıl ülkemize geri dönerek sağlık sistemimize katıldı. 2024 yılında 15 bin 382 hekimimiz tıp fakültelerimizden mezun olmuştur" ifadelerine yer verdi.

Her 8 kişiden biri diyabet hastası Haber

Her 8 kişiden biri diyabet hastası

Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Doç. Dr. Pınar Köksal, diyabetin hem Türkiye'de hem de dünyada hızla artan bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini belirterek, toplumun bu konuda bilinçlenmesi gerektiğini vurguladı. Diyabetin (şeker hastalığının) vücudun kan şekerini düzenleme yeteneğini bozan kronik bir metabolik hastalık olduğunu belirten Medicana Bursa Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Pınar Köksal, şunları söyledi: "Glukoz, vücudun temel enerji kaynağıdır. Ancak glukozun hücrelere girebilmesi için pankreas tarafından üretilen insülin hormonuna ihtiyaç vardır. Diyabetli bireylerde ya yeterli insülin üretilemez ya da üretilen insülin etkili bir şekilde kullanılamaz. Bu da kan şekerinin yükselmesine ve uzun vadede organ hasarına neden olur. Diyabet, yalnızca kan şekeri yüksekliği değil; kalp, böbrek, göz ve sinir sistemini etkileyen sistemik bir hastalıktır." "Türkiye, Avrupa'da diyabetin en yüksek görüldüğü ülkelerden biri" Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, 2024 itibarıyla dünya genelinde yaklaşık 540 milyon yetişkin diyabet hastası bulunuyor. 2045 yılına kadar bu sayının 780 milyona ulaşması bekleniyor. Doç. Dr. Köksal, Türkiye'nin Avrupa'da diyabetin en sık görüldüğü ülkeler arasında yer aldığını belirterek şu bilgileri paylaştı: "Ülkemizde her 8 yetişkinden 1'i diyabet hastası. Obezite, yanlış beslenme alışkanlıkları, stres ve hareketsizlik, özellikle Tip 2 diyabetin artışında büyük rol oynuyor. Bu nedenle toplumsal farkındalık ve yaşam tarzı değişiklikleri son derece önemli." Diyabetin neden olduğu sağlık sorunları Kontrol altına alınmayan diyabetin, uzun vadede birçok ciddi sağlık sorununa yol açabileceğini belirten Doç. Dr. Köksal şu uyarılarda bulundu: "Diyabet, kalp-damar hastalıkları, böbrek yetmezliği, görme kaybı, sinir hasarı ve diyabetik ayak gibi komplikasyonlara neden olabilir. Bu komplikasyonlar erken dönemde belirti vermediği için, düzenli doktor kontrolü ve laboratuvar takibi çok önemlidir." "Dengeli beslenme ve hareket en güçlü tedavi araçları" Diyabetin önlenebilir ve kontrol altına alınabilir bir hastalık olduğunu vurgulayan Köksal, yaşam tarzı değişikliklerinin tedavinin temelini oluşturduğunu söyledi: "Dengeli beslenme, düzenli fiziksel aktivite, kilo kontrolü ve düzenli sağlık kontrolleri diyabetin hem önlenmesinde hem de yönetiminde büyük fark oluşturuyor. Özellikle risk grubunda olan kişilerin - aile öyküsü, fazla kilo, yüksek tansiyon veya gebelik şekeri geçmişi olan bireylerin - kan şekeri ölçümlerini düzenli yaptırması gerekir." Medicana Bursa'dan çağrı: "diyabeti birlikte önleyebiliriz" Doç. Dr. Köksal, Medicana Bursa Hastanesi olarak diyabet farkındalığını artırmak amacıyla Kasım ayı boyunca bilgilendirme etkinlikleri düzenleyeceklerini belirterek şunları söyledi: "Diyabetle mücadele, bireysel değil toplumsal bir sorumluluktur. Erken tanı ve bilinçli yaşam tarzı değişiklikleri ile diyabetin önüne geçebiliriz. Tüm vatandaşlarımızı, kan şekeri ölçümü yaptırmaya ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını benimsemeye davet ediyoruz."

Bakan Memişoğlu duyurdu: Fazla kilolular tespit edilecek Haber

Bakan Memişoğlu duyurdu: Fazla kilolular tespit edilecek

Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, "Fazla kilolu kişiler tespit edilerek Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezlerine yönlendirilecek. Bu sayede kişilere diyetisyenler tarafından beslenme danışmanlığı ve takip hizmeti sunulacak" dedi. Sağlık Bakanı Kemal Memişoğlu, fazla kilonun zararlarına yönelik 3 ayda 10 milyon kişiye ulaşacak uygulama ile ilgili sosyal medya hesabından paylaşımda bulundu. Yaptığı paylaşımda vatandaşların sağlığı için 3 ayda 10 milyon kişiye ulaşma hedefiyle yeni bir uygulamanın hayata geçirildiğini belirten Bakan Memişoğlu, "81 ilimizde eş zamanlı olarak başlattığımız program ile sağlık personelimiz, vatandaşlarımızın yoğun olduğu meydanlarda, kamusal alanlarda ve etkinlik noktalarında boy, kilo ve vücut kitle indeksi (VKİ) ölçümleri gerçekleştirecek. Fazla kilolu kişiler tespit edilerek Sağlıklı Hayat Merkezleri ve Aile Sağlığı Merkezlerine yönlendirilecek. Bu sayede kişilere diyetisyenler tarafından beslenme danışmanlığı ve takip hizmeti sunulacak" ifadelerini kullandı. Bakan Memişoğlu, şöyle devam etti: "Süreç; İl Sağlık Müdürlüklerimiz, ilgili kamu kurumlarımız ile Kızılay, Yeşilay ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarımızla iş birliği içinde yürütülecek. Hedefimiz, 10 Mayıs-10 Temmuz 2025 tarihleri arasında 10 milyon vatandaşımıza ulaşmak. Fazla kilonun zararları konusunda farkındalık oluşturmak ve sağlıklı yaşam kültürünü yaygınlaştırmak. Gerek sağlık okuryazarlığı düzeyini artırmaya yönelik eğitim programlarımız gerek sağlıklı yaşam alışkanlıklarını teşvik edecek saha uygulamalarımızla 'hastalanmadan sağlığını koruyan bir toplum' hedefi için çalışmaya devam edeceğiz."

Fast-food sağlığı ciddi şekilde tehdit ediyor! Haber

Fast-food sağlığı ciddi şekilde tehdit ediyor!

Günümüzde obezitenin yalnızca bireysel değil, aynı zamanda toplumsal sağlığı da tehdit eden çok boyutlu bir halk sağlığı sorunu haline geldiğini belirten BHT CLINIC İstanbul Tema Hastanesi’nden Uzm. Diyetisyen Eda Mancoğlu, "Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), obeziteyi sağlık açısından risk oluşturan anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlamaktadır. En temel neden ise alınan enerji miktarının, harcanan enerjiden fazla olması; yani alınan ve harcanan enerji arasındaki dengesizliktir" dedi. DÜNYA GENELİNDE OBEZİTE ORANLARI ÜÇ KAT ARTTI Uzm. Dyt. Mancoğlu, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine dikkat çekerek obezitenin ulaştığı boyutun endişe verici olduğunu şu sözlerle vurguladı: "Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 1975 yılından bu yana dünya genelinde obezite oranları neredeyse üç kat artış göstermiştir. 2016 yılında 18 yaş ve üzerindeki 1,9 milyardan fazla yetişkin fazla kilolu olarak değerlendirilmiş, bu kişilerin 650 milyondan fazlası obez olarak sınıflandırılmıştır. Aynı yıl, 5-19 yaş grubunda 340 milyondan fazla çocuk ve ergenin fazla kilolu ya da obez olduğu belirlenmiştir. 2020 yılında ise 5 yaş altındaki 39 milyon çocuğun fazla kilolu veya obez olduğu kayıtlara geçmiştir." Reklamlar ve sosyal medya tüketimi artırıyor Fast-food tüketiminin özellikle büyük şehirlerde yaşayan bireylerde ciddi şekilde arttığını belirten Uzm. Dyt. Mancoğlu, "Hızlı yaşam temposu, zamansızlık, kolay ulaşım ve görece düşük maliyet, bireyleri fast-food tüketimine yönlendirmektedir. Bunun yanı sıra, sosyal medya ve televizyonlar aracılığıyla yapılan agresif pazarlama çalışmaları da bu tüketimi tetiklemektedir" dedi. FAST-FOOD SAĞLIĞI CİDDİ ŞEKİLDE TEHDİT EDİYOR Fast-food ürünlerinin düzenli tüketiminin sağlık üzerinde son derece olumsuz etkiler oluşturduğunu vurgulayan Uzm. Dyt. Mancoğlu, "Bu tür besinleri sık tüketen bireylerin doymuş yağ ve şeker alımları artmakta, beslenme kaliteleri zamanla düşmektedir. Bu da diyabet, hipertansiyon ve kalp-damar hastalıkları başta olmak üzere birçok kronik rahatsızlığa zemin hazırlamaktadır" şeklinde konuştu. Sağlıklı alternatifler tercih edilmeli Uzm. Dyt. Mancoğlu, fast-food alışkanlığını bırakmak isteyen bireylerin sağlıklı ve pratik alternatifler geliştirmesi önerisinde bulunarak, "Evde kısa sürede hazırlanabilen sebzeli omlet, yulaf ezmesi, yoğurtlu meyve kaseleri, tam tahıllı sandviçler, kuru yemişler ve ev yapımı granola barlar gibi seçenekler, fast-food ürünlerine göre hem daha sağlıklı hem de uzun vadede daha ekonomik çözümler sunmaktadır" şeklinde konuştu. ÇOCUKLARA DOĞRU BESLENME EĞİTİMİ VERİLMELİ Çocukluk döneminde edinilen beslenme alışkanlıklarının ileri yaşlarda da devam ettiğini hatırlatan Dyt. Mancoğlu, ailelerin çocuklara sağlıklı beslenme konusunda örnek olması gerektiğini söyledi. Mancoğlu, "Evde birlikte yemek pişirmek ve ailece yemek yemek, çocukların beslenme alışkanlıklarını olumlu yönde etkiler. Ayrıca, okul kantinlerinden veya otomatlardan alınan sağlıksız yiyecekler yerine, evden hazırlanan sağlıklı beslenme çantaları tercih edilmelidir" diye konuştu. PLANLI BESLENME BAŞARIYI BERABERİNDE GETİRİYOR Uzm. Dyt. Mancoğlu, haftalık yemek planlarının sağlıklı yaşamın sürdürülebilirliğini sağladığını vurgulayarak şu önerilerde bulundu: "Haftalık öğün planları sayesinde hem zaman kazanılır hem de dengesiz ve plansız beslenmenin önüne geçilir. Dışarıda yemek yenilecekse, kızartmalar yerine ızgara ürünler tercih edilmelidir. Beyaz ekmek yerine tam tahıllı ekmek kullanılmalı, salatalarda soslar ayrı istenmeli ve gazlı içecekler yerine su ya da ayran gibi sağlıklı içecekler seçilmelidir. Bireyler, günlük yaşamlarında yapacakları küçük ama etkili değişikliklerle beslenme alışkanlıklarını dönüştürebilir ve sağlıklarını koruyabilirler."

2035’te her dört kişiden biri obez olabilir Haber

2035’te her dört kişiden biri obez olabilir

 Vücutta aşırı yağ birikimi ile tanımlanan ve kronik bir hastalık olan obezite, dünya genelinde hızla yayılıyor. Genel Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Diyabet, kalp hastalıkları, hipertansiyon, uyku apnesi, eklem rahatsızlıkları ve bazı kanser türleri gibi birçok hayati hastalığa davetiye çıkaran obezite, tüm bunların yanı sıra yaşam kalitesini düşürerek psikolojik problemlere de yol açabilir” dedi. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre vücut kitle indeksi 30 ve üzeri olan bireylerin obez olarak tanımlandığını belirten Doç. Dr. Kartal, “Bu değerin 40 ve üzeri olması ileri derece anlamına gelen morbid obez olarak kabul edilir. Tedavi ise hastanın durumuna göre diyet ve egzersiz, ilaç veya cerrahi olarak değişebilir. Obezite cerrahisi, vücut kitle endeksi 40 ve üzeri olan ya da 40’tan az olsa bile obeziteye bağlı sağlık sorunları yaşayan hastalara önerilir” dedi. ÇEVRESEL FAKTÖRLER KADAR GENETİK DE ÖNEMLİ Ailesinde obezite öyküsü bulunanların hastalığa daha yatkın olacağını dile getiren Doç. Dr. Abdulcabbar Kartal, “Genetik yatkınlık dışında sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam tarzı da obezitenin gelişiminde önemli bir yere sahip. Hastalık boyutuna ulaşmış şişmanlığın en yaygın nedenleri arasında; aşırı kalori alımı, düşük fiziksel aktivite, hormonal dengesizlikler, insülin direnci, hipotiroidi ve metabolik sendrom gibi sağlık sorunları bulunuyor. Dengeli beslenme, düzenli egzersiz, stres yönetimi, sağlıklı uyku düzeni, vitamin ve mineral desteği ve rutin sağlık kontrolleri bu rahatsızlıkla mücadelede kritik rol oynuyor” diye konuştu. Doç. Dr. Kartal, obezite tanısı konduktan sonra uygun tedavi hastanın durumuna göre planlanır ancak buradaki önemli nokta önlenebilir bir sağlık sorunu olduğunun unutulmaması gerektiğini belirterek, "Obezite cerrahisi, uygun hastalar için etkili bir tedavi şansı sunarken, dengeli beslenme ve düzenli egzersiz gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarının benimsenmesi de kalıcı başarı için olmazsa olmazdır” dedi. Obezite cerrahisinin etkili kilo kaybına yardımcı olduğunu ancak ameliyattan sonra hastanın diyetine ve yaşam tarzına dikkat etmemesi durumunda verilen kiloların geri alınabileceğini vurgulayan Kartal, işlem sonrası hastaların düzenli egzersiz yapması, protein ağırlıklı beslenmesi ve porsiyon kontrolüne dikkat etmesi çok kıymetli. Ayrıca her cerrahi işlemde olduğu gibi obezite ameliyatlarında da kanama, enfeksiyon, beslenme eksiklikleri ve mide bağırsak problemleri gibi komplikasyonlar görülebileceğini kaydetti.

Obezite cerrahisi ile aşırı kilolarınızdan kurtulun Haber

Obezite cerrahisi ile aşırı kilolarınızdan kurtulun

Obezite, çağımızın en büyük sağlık sorunlarından biri. Birçok hastalığın oluşumunda önemli bir risk faktörü olan obezitenin tedavisinde cerrahi seçenekler son dönemde sık sık gündeme geliyor. “Obezite günümüzde toplum sağlığını tehdit eden en önemli hastalıklardan biridir” diyen Nev Sağlık Grubu Genel Cerrahi bölümünden Doç. Dr. Mutlu Şahin, obezite cerrahisi hakkında önemli bilgiler verdi. “Obezite, sigaradan sonra önlenebilir ölümlerin ikinci sebebidir” Şahin, “1998 yılında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ-WHO) tarafından, bu yüzyılın en önemli sorununun obezite olacağı öngörülmüş olmasına ve birçok önlem alınmasına rağmen obezite hızla büyüyen bir sorun olmaya devam etmektedir. Obezite, sigaradan sonra önlenebilir ölümlerin ikinci sebebidir. Yani obeziteden kurtulmak, sigarayı bırakmak gibi insan sağlığı açısından birçok iyileşme sağlar. Obezite cerrahisi sonrasında, ölüme veya devamlı ilaç kullanmaya sebep olan birçok kronik hastalıkta büyük gerilemeler ve hatta büyük bir kısmında tamamen iyileşmeler olur. Obezite ameliyatı yapılan birçok hasta ilaçlarını bırakır” dedi. “Asıl sorumluluk, hastanın kendisinde” “Obez olarak geçirilen uzun yıllardan sonra hayata yeni bir başlangıç yapar” diyen Şahin, “Önemli olan bu yeni başlangıca psikolojik olarak en iyi şekilde hazırlanmış olmak ve eski günlere dönmemektir. Hayatta her zaman, her konuda ikinci şansınız olmayabilir. Ama obezite cerrahisi insana bu şansı sunmaktadır. Cerrah obezite ameliyatı ile hastanın midesini küçülterek bu şansı başlatır, ancak ikinci şansı kullanmada asıl sorumluluk hastanın kendisine aittir. İkinci hayata başlanan ilk yıldaki yeme alışkanlıklarını bundan sonraki hayatına yayarsa ömür boyu sağlıklı ve mutlu olacağı aşikardır” ifadelerinde bulundu. “Obezite ameliyatları” Doç. Dr. Mutlu Şahin, “Sadece ABD’de 2011 ve 2017 yılları arasında 1,3 milyonun üstünde obezite ameliyatı yapılmıştır. Türkiye’de ise yılda 15-20 bin obezite ameliyatı yapıldığı tahmin edilmektedir. En sık yapılan ameliyat tüp mide ameliyatı olarak bilinen “Sleeve gastrektomi” ameliyatıdır. Bunu ise “Gastrik By-pass” ameliyatı takip eder. Bunların dışında “Mini gastrik by-pass”, “Duodenal Switch” ve “Transit Bipartisyon” gibi ameliyat yöntemleri de mevcuttur. Tüp mide ameliyatının en sık uygulanan ameliyat olmasının birçok sebebi vardır. Bunlardan ilk ve en önemli olanı bu ameliyat ile sindirim sisteminde büyük çapta değişim yapılmamasıdır. Böylece hastanın 6 ay ile 1 yıl arasında büyük miktarda kilo vermesi sağlanırken, aynı zamanda en az zarar vermeye çalışılır. Diğer ameliyatlarda daha hızlı kilo verilebilmesine rağmen, hastada birçok vitamin eksiklikleri ve hipoglisemi atakları gibi problemler ortaya çıkabilmektedir” dedi. “İkinci sıklıkla yapılan ameliyat olan ‘Gastrik By-pass’ obezite cerrahisinde birçok merkez tarafından ‘altın standart’ yöntem olarak kabul edilmektedir” diyen Şahin, “Özellikle şeker hastalığı tedavisinde öne çıkan metabolik cerrahi yöntemlerinden bir miktar az oranda etkilidir.  “Duodenal Switch” ve “Transit Bipartisyon” gibi yöntemlerle şeker hastalığının düzelme ihtimali %95’in üzerindeyken, “Gastrik By-pass” ile bu oran %85-87 arasındadır. Ancak bu ameliyata çok benzer ameliyatlar özellikle mide kanseri hastalarında uzun yıllardır uygulanmaktadır. Bu nedenle de bu ameliyata bağlı uzun dönemde ortaya çıkabilecek riskler ile ilgili bilgimiz yeterlidir. Ancak “Duodenal Switch” ve “Transit Bipartisyon” gibi ameliyatlar ilk olarak 1980’lerde tanımlanmış olsa da son 20 yıldır daha sıklıkla uygulanmaya başlanmıştır. Birçok merkez tarafından halen uzun dönem etkileri ile endişeler bildirilmektedir. Giderek artan sayıdaki çalışmalar sayesinde bu konudaki tereddütler yavaş yavaş ortadan kalkmaktadır” açıklamalarında bulundu.

Obezite ile mücadelede yanlışlar, doğrular... Haber

Obezite ile mücadelede yanlışlar, doğrular...

Obeziteyle mücadelede yanlış alışkanlıkların terk edilmesi gerektiğini belirten Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Betül Demirbaş, "Yeterli ve dengeli beslenmenin yanında düzenli olarak yapılan fiziksel aktivite ideal vücut ağırlığına ulaşılmasında, obezitenin ve obeziteye eşlik eden hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde en etkili yaklaşımdır" dedi. İstanbul Atlas Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Betül Demirbaş, 4 Mart Dünya Obezite Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada obeziteyle mücadelede yapılması gerekenlere ilişkin tavsiyelerde bulundu. Demirbaş, günlük hayatta farkında olmadan yapılan düzensiz öğünler, şekerli içeceklerin aşırı tüketimi, bilinçsiz uygulanan yanlış diyetler gibi bazı yanlış alışkanlıkların terk edilmesini önerdi. OBEZİTE SADECE KİLO FAZLALIĞI DEĞİL Obezitenin günümüzde tüm dünyada ve ülkemizde en önemli sağlık sorunlarından biri olduğunu belirten Demirbaş, "Dünya Sağlık Örgütü’ne göre obezite, bireyin sağlığını olumsuz etkileyebilecek anormal veya aşırı yağ birikimi olarak tanımlanır. Ancak obeziteyi sadece kilo fazlalığı olarak görmek, doğru bir yaklaşım değildir. Obezite, sadece fiziksel görünümü etkilemekle kalmayıp aynı zamanda ciddi sağlık sorunlarına yol açarak beraberinde birçok hastalığa zemin hazırlar ve bireylerin yaşam kalitesini düşürebilir" uyarısında bulundu. OBEZİTE, SAĞLIK SORUNLARINA YOL AÇIYOR Obezitenin bireyin fiziksel, psikolojik ve sosyal yaşam kalitesini olumsuz etkileyen ciddi sağlık sorunlarına yol açabildiğini kaydeden Demirbaş, "Obeziteye eşlik eden hastalıklara örnek olarak tip 2 diyabet, hipertansiyon, kardiyovasküler hastalıklar, inme ve bazı kanser türleri (meme, kolon, rahim kanseri gibi) verilebilir. Ayrıca kemik-eklem hastalıkları, uyku apnesi, solunum problemleri, depresyon, anksiyete ve düşük benlik saygısı gibi sağlık sorunları ile de yakından bağlantılıdır" dedi. GENEL YAŞAM KALİTESİNİN İYİLEŞTİRİLMESİ DE HEDEFLENMELİDİR Toplumsal önyargılar ve fiziksel kısıtlılıkların sosyal izolasyona ve bağımsızlık kaybına da neden olabileceğini belirten Demirbaş, "Tüm bu fiziksel ve psikolojik sonuçlar bireyin sosyal hayatını ve iş yaşamını olumsuz etkileyerek yaşam kalitesinin azalmasına sebep olabilir. Unutulmamalıdır ki DSÖ tanımına göre sağlık, vücutta sadece bir hastalık ya da sakatlık olmaması durumu değil, aynı zamanda fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Bu nedenle, obeziteyle mücadelede sadece ağırlık kaybı değil, genel yaşam kalitesinin iyileştirilmesi de hedeflenmelidir" diye konuştu. YAŞAM TARZI DEĞİŞİKLİĞİ ŞART Obezite ile mücadelede en önemli konunun yaşam tarzı değişikliği olduğunu ifade eden Demirbaş, "Yaşam tarzı değişikliği de hem sağlıklı beslenmeyi hem de fiziksel aktiviteyi içeren geniş bir yelpazedir. Yeterli ve dengeli beslenmenin yanında düzenli olarak yapılan fiziksel aktivite ideal vücut ağırlığına ulaşılmasında, obezitenin ve obeziteye eşlik eden hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde en etkili yaklaşımdır. Bu sebeple beslenme ve fiziksel aktiviteyi birlikte ele almak genel bir ‘yaşam tarzı değişikliği’ oluşturmak obezite ile mücadelede en etkili yöntemdir" dedi. YANLIŞ ALIŞKANLIKLARA VEDA EDİLMELİ Günlük hayatta farkında olmadan yapılan bazı alışkanlıkların, obeziteye davetiye çıkarabileceği uyarısında bulunan Demirbaş, "Düzensiz öğünler, fast food tüketimi, şekerli içeceklerin aşırı tüketimi, uzun süre hareketsiz kalmak, psikolojik nedenlerle aşırı yemek yeme ve özellikle son zamanlarda sosyal medyada yer alan beslenme uzmanı olmayan kişilerin önerilerini uygulamak ve bilinçsiz uygulanan yanlış diyetler, ağırlık kazanımımı tetikleyebilir. Bu davranışların farkında olmak, bilinçli tercihler yapmak, beslenme önerileri konusunda beslenme alanında çalışan ve eğitim almış diyetisyenlerin önerilerini dikkate almak sağlıklı bir yaşam için oldukça önemlidir" açıklaması yaptı. BİREYSEL VE TOPLUMSAL BOYUTTA ÖNLEM ALINMASI GEREKİYOR Obeziteyle mücadelenin hem bireysel hem de toplumsal boyutta ele alınabileceğini ifade eden Dr. Öğretim Üyesi Ayşe Betül Demirbaş, sözlerini şöyle tamamladı: "Bireysel olarak sağlıklı ve dengeli beslenme alışkanlıkları kazanmak, düzenli egzersiz yapmak, uyku düzenine dikkat etmek ve stresten uzak durmak önemlidir. Toplumsal olarak ise sağlıklı beslenme bilincinin yaygınlaştırılması, fiziksel aktiviteyi teşvik eden politikaların oluşturulması ve sağlıklı besin seçeneklerine erişimin artırılması gibi önlemler alınmalıdır. Obezite, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorundur. Sağlıklı bir yaşam için bilinçlenmek ve sağlıklı yaşam alışkanlıklarını hayatımıza dahil etmek, obeziteyle mücadelede en etkili adımlardan biri olacaktır."

Obezite merkezi şifa dağıtıyor Haber

Obezite merkezi şifa dağıtıyor

Dünya Obezite Günü çerçevesinde açıklamalarda bulunan Doç. Dr. Nizameddin Koca, obezitenin çağın en önemli hastalıklarından biri olmasına mukabil toplum tarafından bir hastalık olarak görülmediğine ve bu durumun obezitenin teşhis ve tedavisini geciktirdiğine dikkat çekti. Türkiye’de yaklaşık yüzde 60 civarında yüksek kilolu ve obez bireyin mevcut olduğunu vurgulayan Doç. Dr. Koca, "Obezite, diyabet, hipertansiyon, metabolik sendrom, koroner arter hastalığı gibi en fazla sağlıkta morbidite ve mortalitenin olduğu hastalıklar için en önemli sebeplerden biri. Bu nedenle obeziteyle mücadele bu hastalıklarla mücadelede en önemli merkezimiz haline gelmelidir. Obezite tek bir branşın hastalığı değildir. Obezite sadece endokrinolojinin, dâhiliyenin, genel cerrahinin hastalığı değildir. Obezite bütün toplumun beraber seferber olması gereken çok önemli bir hastalıktır" şeklinde konuştu. Bursa Şehir Hastanesi’nde 2024 yılının Ekim ayında hizmete giren obezite merkezinde yapılan çalışmalara da değinen Doç. Dr. Koca, "Bugüne kadar bin 726 hastamıza hizmet verdik. bin 143 hastamızı diyetisyenle buluşturduk. 422 hastamızı egzersiz önerileri için fizyoterapiste yönlendirdik ve 520 hastamızı da psikolog görüşmeleriyle obezitesine yönelik farkındalığını arttırmaya çalıştık. Görüldüğü gibi obezite tek başına bir branşın yönetebileceği bir hastalık olmaktan ziyade multidisipliner bir hastalıktır. Obeziteyi ilk başta psikolojik olarak kabullenmek, böyle bir sıkıntının hastalığın olduğunun farkındalığına erişmek sonrasında da tedavi alternatiflerini profesyonellerden yardım alarak değerlendirmek gerekmektedir" dedi.

Düzensiz uyku hastalıklara davetiye çıkarıyor! Haber

Düzensiz uyku hastalıklara davetiye çıkarıyor!

Yapılan bir araştırma, her gece tavsiye edilen süre kadar uyusalarda, düzensiz uyku alışkanlığına sahip bireylerin, belirli bir düzen içinde uyuyan kişilerle karşılaştırıldığında, yüksek tansiyon riskinin kayda değer ölçüde daha fazla olduğunu ortaya koymaktadır. Dr. Şekip Altunkan’a göre, Hypertension dergisinde paylaşılan bu çalışmada, hafta sonları geç saatlere kadar uyanık kalan veya hafta içerisinde farklı uyku-uyanma saatleri uygulayan bireylerin, daha düzenli uyku alışkanlıklarına sahip olanlara göre hipertansiyon riskinin arttığı bulunmuştur. Bu araştırmanın yazarları, yalnızca toplam uyku miktarının değil, düzenli bir uyku düzenine sahip olmanın da kardiyovasküler sağlık için önem arz ettiğini vurgulamışlardır. Amerikan Kalp Derneği, yetişkinlere kalp-damar sağlığını korumak için günde yedi ila dokuz saat uyumalarını önermektedir. Çeşitli çalışmalar, ortalama olarak her gece altı saatten daha az uyuyan bireylerin yüksek tansiyon, obezite, kalp-damar hastalıkları ve erken ölüm gibi risklerle karşı karşıya kaldığını göstermiştir. Aşırı uyuyanlar, yani her gece ortalama dokuz saatten fazla uyuyanlar ise yüksek tansiyon, felç, diyabet ve artan ölüm riski ile karşılaşmaktadırlar. Bahsedilen araştırmanın yazarları uyku süresi, uyku alışkanlıklarındaki günlük dalgalanmalar ve hipertansiyon arasındaki ilişkilere ek olarak, yatma vakti 90 dakikadan fazla değişen bireylerin, uyku zamanında sabit kalanlara göre yüksek tansiyon riskinin %92 daha yüksek olduğunu buldular. Hatta yatma saati sadece 30 dakika ya da biraz fazla değişenlerde bile hipertansiyon riskinin %32 daha fazla olduğu saptandı. Geç yatmanın hafif bir risk faktörü oluşturmasına rağmen, bu riskin düzensiz uykuya oranla daha düşük olduğu belirlenmiştir. Sonuç olarak, önceki araştırmaların da işaret ettiği gibi, bu analiz az uyuma veya fazla uyuma durumlarının yüksek tansiyonla bağlantılı olabileceğini göstermiştir. Yedi saatten az ya da dokuz saatten fazla uyuyan bireylerin yüksek tansiyon geliştirme olasılığı %20-%30 oranında artmaktadır. Uyku süresi geceden geceye iki saatten fazla değişen bireylerin hipertansiyon riskinin ise her gece aldığı uyku süresinde bir saatten az varyasyon yaşayanlara kıyasla %85 daha fazla olduğu saptandı. Dr. Şekip Altunkan'a göre, iş programları ve diğer sebeplerle düzenli uyku alışkanlıklarını sürdürmek zor olsa da, bu araştırmanın bulguları, insanların uyku konusunda özenli olmaya çalışmasının önemini doğrulamaktadır. Bu bağlamda, bireylerin ellerinden gelenin en iyisini yapmaları, kardiyovasküler sağlık açısından büyük önem taşımaktadır.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.