SON DAKİKA
Hava Durumu

#Sağlık

Söz Bursa - Sağlık haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Sağlık haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Endüstriyel yemekte ucuzluk yarışı, toplum sağlığını tehdit ediyor Haber

Endüstriyel yemekte ucuzluk yarışı, toplum sağlığını tehdit ediyor

Son günlerde art arda yaşanan zehirlenme vakaları, toplu yemek hizmetinin bir maliyet kalemi değil, doğrudan toplum sağlığını etkileyen kritik bir alan olduğunu gösteriyor. Uzmanlar, özellikle okullar, yurtlar ve büyük işletmelerde düşük maliyetli tercihlerinin ciddi riskler taşıdığına dikkat çekiyor. Türkiye’nin farklı şehirlerinde ardı ardına yaşanan gıda zehirlenmeleri, toplu yemek hizmetinin maliyet odaklı bir kalemden çok daha fazlası olduğunu bir kez daha ortaya koydu. İstanbul'da 25 kişinin zehirlenme şüphesiyle hastaneye kaldırılmasıyla gündeme gelen süreç, Rize’de 40 öğrencinin, Bolu’da 14 üniversite öğrencisinin ve Eskişehir’de bir lise öğrencisinin benzer şikâyetlerle tedavi altına alınmasıyla devam etti. Uzmanlara göre tablo, özellikle okullar, yurtlar, kamu kurumları ve büyük işletmelerde yapılan düşük maliyetli tercihlerinin toplum sağlığı üzerinde ciddi riskler oluşturduğunu gösterdi. Toplu yemek hizmeti çoğu kurum tarafından hâlâ bir maliyet kalemi olarak görülse de, düşük maliyet baskısıyla yapılan seçimler, ham madde kalitesinin düşmesine, hijyen zincirinin zayıflamasına ve kritik süreçlerde kontrol kaybına yol açabiliyor. Bu durum kısa vadede tasarruf gibi görünse de, uzun vadede hem sağlık hem kurumsal itibar hem de hukuki yükümlülükler açısından ağır sonuçlar doğuruyor. Tam da bu sebepten dolayı, endüstriyel yemek üretiminde kalite standartlarını operasyonun merkezine alan firmalar sektör içinde ayrışıyor. Bursa’da 34 yıldır faaliyet gösteren Yankı Yemek, bu yaklaşımı benimseyen firmalar arasında öne çıkıyor. Yankı Yemek, üretim süreçlerinde ham madde güvenilirliğini birincil kriter olarak ele alırken, tüm malzemelerini analiz ve sertifikalarla doğrulanmış markalardan temin ediyor. Firmanın Kalite Sistem Sorumlusu Leman Yurttaş, endüstriyel yemek üretiminde düşük maliyet odaklı yaklaşımların kaliteyi zayıflattığını belirterek, üretimin hiçbir aşamasında düşük standartlı malzeme kullanılmadığını ifade etti. Yurttaş’a göre yemeklerin her gün aynı standartta sunulabilmesi, tam izlenebilir üretim altyapısı, el değmeden pişirme teknolojisi ve sürekli denetim kültürü gerektirdiğini sözlerine ekledi. "ENDÜSTRİYEL YEMEKTE UCUZLUK MODELİ ARTIK SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL" Leman Yurttaş, Türkiye’nin farklı şehirlerinde yaşanan zehirlenme vakalarının yalnızca yemek üreticileri için değil, bu hizmeti satın alan işletmeler, yurtlar, okullar ve sağlık kuruluşları için de önemli bir uyarı niteliği taşıdığını söyledi. Toplu yemeğin, maliyet baskısına sıkıştırılamayacak kadar kritik bir süreç olduğuna dikkat çeken Yurttaş, ham madde seçimi, üretim hattı, pişirme prosesleri ve sevkiyatın birbirine bağlı bir gıda güvenliği zinciri olarak yönetilmesi gerektiğini vurguladı. "YEMEDİĞİMİZİ YEDİRMİYORUZ" Çalı Sanayi Bölgesi’nde 4 bin 500 metrekare kapalı alanda faaliyet gösteren Yankı Yemek tesisleri, günlük 15 bin kişiye yemek sunarken ihtiyaç halinde üretim kapasitesini 25 bine kadar çıkarabiliyor. ISO 9001, ISO 22000 (HACCP), ISO 14001 ve OHSAS 18001 gibi uluslararası kalite belgelerine sahip olan firma, yıllık yaklaşık 5 milyon kişiye ulaşan üretim hacmini 'Yemediğimizi yedirmiyoruz' anlayışıyla güvence altına alıyor.

Pala: “Ortaya atılan iddialar eğitim sisteminin geldiği vahim durumu gözler önüne seriyor!” Haber

Pala: “Ortaya atılan iddialar eğitim sisteminin geldiği vahim durumu gözler önüne seriyor!”

Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Milletvekili ve TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi Prof. Dr. Kayıhan Pala, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının Mayıs ayında yürüttüğü soruşturmada BTK ve YÖK yetkililerinin elektronik imzalarının kopyalanarak sahte diplomalar düzenlendiği ve bu yolla yaklaşık 400 akademisyenin usulsüz atandığı iddialarının yükseköğretimde ciddi bir güven kaybı yarattığını belirtti. Pala, “Ortaya atılan iddialar bireysel ihmallerin bir sonucu değil, AKP iktidarının yıllardır içini boşalttığı eğitim sisteminin geniş çaplı bir resmidir.” dedi. Prof. Dr. Pala, yaşananların akademik atama süreçlerinde ciddi denetim zafiyetlerini ortaya koyduğunu, bunun da yükseköğretim kurumlarındaki liyakat ilkesini derinden zedelediğini ifade ederek Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e konu hakkında bir soru önergesi iletti. Milletvekili Pala’nın açıklama talebine karşın Bakan Tekin, kendisine 18 Ağustos 2025 tarihinde iletilen soru önergesine Anayasanın 98. maddesi uyarınca öngörülen on beş günlük yasal süre dolmasına rağmen yanıt veremedi. “Usulsüzlüklere zemin hazırlayan mevcut sistem, doğrulama esasıyla yeniden inşa edilmelidir!” Pala, atama ve yükseltme süreçlerindeki zorunlu belge doğrulama adımlarının, kullanılan sistemlerin ve e-imza güvenlik protokollerinin ayrıntılarıyla açıklanmasını istedi. Pala ayrıca her akademisyen için tutulan akademik dosyalarda hangi belgelerin, zaman damgalarının ve görevli imzalarının yer aldığı ile kanıt beyanı olmadan diploma kaydı açma yetkisinin hangi hukuki gerekçeyle verildiğinin kamuoyuna duyurulması gerektiğini de vurguladı. “Akademik atama süreçlerinde değerlendirilen belgeler doğrulanabilir ve baştan sona izlenebilir değilse, usulsüzlüklerin ortadan kaldırılmasından söz edilemez.” dedi. CHP’li Pala, soruşturma dosyasında adı geçen ve bilgisi ile rızası dışında kimlik bilgileri kullanıldığı öne sürülen yöneticilerin göreve başlama tarihleri ile sorumluluk alanlarının netleştirilmesini, usulsüz atandığı iddia edilen kişilerin kimliklerinin ve çeşitli yönetici kadrolarıyla olası yakınlık ilişkilerinin şeffaf biçimde ortaya konulmasını talep etti. “Sorumlular tespit edilmeli, kamuoyu karşısında hesap vermelidir!” Pala, usulsüz kadroya alındığı iddia edilen kişilerin ulusal ve uluslararası yayınlarının dökümünün ve hakemlik süreçlerinde güvenilirliğin nasıl sağlandığının paylaşılmasını istedi. Türkiye’deki yükseköğretim kurumlarında başarı kaybı ve akademisyen göçüne dikkat çekerek “Kurumlarda akademik yetkinlik ile atama sağlanmadıkça üniversitelerin itibarı kalıcı biçimde zarar görmeye devam edecektir. Bu ülkemiz için bir utanç tablosudur; konunun sorumluları ivedilikle tespit edilmeli ve unvanları ellerinden alınmalıdır.” diyerek Bakan’dan tüm personel için geriye dönük tarama yapılmasını ve sonuçlarının kamuoyuyla paylaşılmasını talep etti. Pala, söz konusu kişilerin bağlı oldukları kurumlar, bölümler, projeler ve çalışmaların listelenmesini de talep etti. “Sahte diplomalarla hak etmedikleri konumlarda bulunan bu kişiler tıp, mühendislik ve birçok alanda vatandaşın hayatını tehlikeye atabilir. Kamuoyu bilgilendirilmeli, kamu zararı daha da büyümeden önlem alınmalıdır.” diye Bakan’a çağrıda bulundu.

BTÜ Konuşmaları'nın konuğu Dr. Ahmet Özkul: "Hayatın içinde olun iz bırakın" Haber

BTÜ Konuşmaları'nın konuğu Dr. Ahmet Özkul: "Hayatın içinde olun iz bırakın"

BTÜ Konuşmaları'nın konuğu Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul, "Gerçek başarı, işletmeleri kurumsallaştırarak yönetimi ikinci kuşaklara devredebilmekten ve topluma katkı sağlayacak projelerde var olmaktan geçer. Dolayısıyla hayatın içinde olun, iz bırakın" dedi. Bursa Teknik Üniversitesi (BTÜ) tarafından her hafta çarşamba günü düzenlenen BTÜ Konuşmaları'nın 5'nci sezon 46'ncı bölüm konuğu, Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul oldu. Mimar Sinan Yerleşkesi Turkuaz Salon'da gerçekleşen programa; BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Beyhan Bayhan ve Prof. Dr. Sinan Uyanık, akademisyenler ve öğrenciler katıldı. "Sağlığa ve Topluma Adanmış Bir Ömür" başlıklı konuşmasını yapan Dr. Ahmet Özkul, Hayat Hastanesi'nin ve Türkiye Hayat Sağlık Vakfı'nın kuruluş ve büyüyüş serüvenini, sosyal sorumluk çalışmalarını öğrencilerle paylaştı. HAYAT HASTANESİ'NDEN HAYAT SAĞLIK GRUBU'NA UZANAN YOLCULUK Dr. Ahmet Özkul, 1978 yılında temelleri atılan Hayat Hastanesi'nin bugün Hayat Sağlık Grubu çatısı altında büyüdüğünü anlattı. Dr. Özkul, "Hedefim her zaman işlerimi ikinci nesle aktardıktan sonra sosyal sorumluluk alanlarında yer almak, bir vakıf kurarak topluma katkı sağlamaktı. Bu amaçla 2014 yılında Türkiye Hayat Sağlık Vakfı'nı kurduk. Çünkü birikimi,topluma fayda sağlayacak projelere dönüştürmek çok önemli" dedi. "GERÇEK ÖĞRENME YAŞARKEN BAŞLAR" Girişimcilik ve sosyal sorumluluk üzerine deneyimlerini öğrencilere aktaran Dr. Özkul, "Gerçek başarı, işletmeleri kurumsallaştırarak yönetimi ikinci kuşaklara devredebilmekten geçer" dedi. Dr. Özkul, iş hayatına erken yaşta adım atmanın önemine vurgu yaparak, "Üniversiteyi bitirince hayatla karşılaşıyorsunuz. Bu nedenle mezun olduktan sonra değil, öğrencilik yıllarınızdan itibaren iş hayatına adım atmalısınız. Çevre ilişkilerinizi iyi kurar, kendi mesleğinizle ilgili çalışmalar yaparsanız hayata bir adım önde başlarsınız. Çünkü gerçek öğrenme, yaşarken başlar" diye konuştu. "YAZIN, ÜRETİN, İZ BIRAKIN" Dr. Özkul, öğrencilere not tutmanın, yazmanın ve düşüncelerini kayıt altına almanın önemini hatırlatarak,"Kitap yazmak, günlük tutmak çok değerli. Yazmak, insanın tecrübesini ortaya koyar. Geliştirerek, çalışarak siz de güzel şeyler yazabilecek hale gelebilirsiniz. Bugün Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinde öğrenim görüyorsunuz. Bu nedenle sıkı durun, hedeflerinizi yüksek tutun.Okuduğunuz meslekle ilgili alanlarda aktif olun, hayatın içinde olun" ifadelerinde bulundu. "SOSYAL SORUMLULUK KALICI BİR İZ BIRAKIR" Toplum yararına yapılan çalışmaların önemine değinen Özkul, "Sosyal iz bırakan çalışmalar içinde olmak çok önemli. Çevre ilişkileri ve altyapı bir yere kadar geliştirilebilir ama asıl ilerleme büyük düşünmekle olur" dedi. Girişimcilikte başarının temelinde adanmışlık, sabır ve amaç sahibi olmanın yattığını belirten Özkul, "Girişimci; kendine güvenen, ısrarcı, çalışkan ve sorun çözücü olmalı. Sosyal alanlarda yer almak insana çok şey kazandırır" dedi ve BTÜ'de karşılaştığı vizyondan çok etkilendiğini ifade ederek konuşmasını sonlandırdı. Soru-cevap bölümüyle devam eden program, BTÜ Rektörü Prof. Dr. Naci Çağlar'ın,Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ahmet Özkul'a plaket takdiminin ardından toplu fotoğraf çekimiyle son buldu.

ADD’den 10 Kasım mesajı: “Cumhuriyetimizi ve Devrimlerimizi sonsuza dek yaşatacağız” Haber

ADD’den 10 Kasım mesajı: “Cumhuriyetimizi ve Devrimlerimizi sonsuza dek yaşatacağız”

Açıklamada, “Kurtarıcımız, kurucumuz, değişmez önderimiz Büyük Atatürk’ü yalnızca bir gün değil, her gün anıyor, anlamaya çalışıyoruz.” denilerek, Atatürk ilke ve devrimlerine yönelik saldırılara dikkat çekildi. “Cumhuriyeti ve devrimi koruyacağız” Dernek açıklamasında, son yıllarda artan gerici ve bölücü girişimlere karşı şu ifadelere yer verildi: “Cumhuriyeti ve Devrimi, din kisvesi altındaki karanlık odaklardan, ülkeyi bölmeye çalışan iç ve dış güçlerden mutlaka koruyacağız. Ülkemizi şeyhler, dervişler, müritler memleketi yapmaya çalışanları bir kez daha hüsrana uğratacağız.” “10 Kasım’ı gölgede bırakmak isteyenlere karşı dimdik ayaktayız” Atatürkçü Düşünce Derneği, 10 Kasım anma törenlerini gölgede bırakmaya yönelik girişimlerin farkında olduklarını belirterek şu çağrıda bulundu: “Bu klasik oyunlara asla geçit vermeyeceğiz. Eğitim İş sendikamızın öncülüğünde, okullar kapalı olsa da 10 Kasım Pazartesi günü saat 09.05’te halkımızla, öğrencilerimizle birlikte Atatürk’ü ve devrimlerini anacağız. Halkımızı okullarımıza davet ediyoruz.” “Cumhuriyet mucizesi yoktan var edildi” Açıklamada, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkıntıları arasından doğan Cumhuriyet’in “dünyanın en ahlaklı, en namuslu devleti” olarak tanımlandığı vurgulandı: “12 milyon nüfusun yarısı hastalıklarla pençeleşirken, 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu. Kadınlar nüfustan sayılmıyor, halkın çoğu okuma yazma bilmiyordu. Atatürk ve devrim kadroları cehaleti, yoksulluğu ve bağımlılığı yenerek Türkiye’yi ayağa kaldırdı.” Dernek, Cumhuriyetin “bir mucize” olduğunu belirterek, Atatürk’ün eğitim, sanayi, sağlık ve tarım devrimlerinin ülkeyi kısa sürede çağdaş bir seviyeye taşıdığını hatırlattı. “Kemalist devrim yolumuzu aydınlatıyor” Derneğin açıklamasında 1950 sonrasındaki politikalar da eleştirilerek, Atatürk’ün akıl ve bilim temelli devlet anlayışının terk edilmesinin ülkeyi fakr ü zaruret içinde bıraktığı ifade edildi: “Eğitim, sağlık, üretim, hukuk sistemi yozlaştırıldı. Yargı bağımsızlığı ve laik eğitim yok sayıldı. Ancak biz, bu ahval ve şerait içinde dahi görevimizin bilincindeyiz. Yeniden Atatürk Cumhuriyeti’ne ulaşacağız.” “Terör örgütlerine ve bölücü zihniyete karşı uyarı” Açıklamada, bölücü terör örgütlerinin ve işbirlikçilerinin Cumhuriyetin temelini hedef aldığına dikkat çekilerek, Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası’na yönelik saldırıların asla kabul edilemeyeceği vurgulandı: “Cumhuriyete başkaldıran, Sevr’i savunan hainlerin izinden gidenler bugün yeniden sahnededir. Terör örgütlerinin açıklamaları, Lozan’ı ve Cumhuriyetimizi hedef almaktadır. Bu hain planları boşa çıkaracağız.” “Atatürk’ün yolundan asla dönmeyeceğiz” Açıklamanın sonunda, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin kuruluş manifestosuna atıfta bulunularak şu ifadeler yer aldı: “Atatürk devrim ve ilkelerinin gelecekte de egemen olmasına katkıda bulunmak ve onlara bekçilik yapmak zorundayız. Bu görev bugün her zamankinden daha önemlidir.

İnegöl’ün rekor bebeği: 6 kilo 150 gramlık mucize Haber

İnegöl’ün rekor bebeği: 6 kilo 150 gramlık mucize

Avukat Murat Tunç Bircan (32) ve özel sağlık merkezi Müdürü Ece Bircan (28) çiftinin ikinci çocukları olan Ali Atilla, 6 kilo 150 gram ağırlığında 59 santim uzunluğunda doğarak hem ailesini hem de sağlık görevlilerini hayrete düşürdü. Doğum, İnegöl’de özel bir hastanede Kadın Doğum Uzmanı Dr. İbrahim Yaşa tarafından gerçekleştirildi. Sezaryen yöntemiyle 37 haftalık olarak dünyaya gelen Ali Atilla'nın doğum sürecinde doktor ve sağlık ekibi ekstra hassasiyet gösterdi. Normal doğum ortalaması 3-3,5 kilogram arasında seyrederken, Ali Atilla’nın kilosu neredeyse iki kat fazla oldu. Doğumdan sonra yapılan kontrollerde bebeğin sağlık durumunun iyi olduğu belirlendi. Kadın Doğum Uzmanı Dr. İbrahim Yaşa, "Bebek Bircan tarafımdan takip edildi. Birkaç gün önce de doğumu gerçekleşti. Sıkıntılı bir takip vardı. Bebek çok hızlı kilo alıyordu. 6 kilo 150 gram ağırlığında erkek bebek doğurttuk. 2024-2025 taramalarında Türkiye’deki en büyük bebek. Geçen sene İspanya’daki 6 kiloluk bebek Avrupa’da gündem olmuştu. Bundan birkaç ay önce doğuda bir ilimizde 5 kilo 250 gram doğan bir bebekle baya sansasyonel olmuştu. Bizim bebeğimiz aynı zamanda 37 haftalık bir bebekti. Literatüre girmeye aday bir bebek. Annemizi bir iki gün hastaneye yatırdık fakat ağrılar artmaya başlayınca normal doğum süresinden 3 hafta önce de olsa sezeryanla almaya karar verdik" ifadelerini kullandı. Baba Murat Bircan," Teşekkür ederiz. Mutluyuz, bütün çocuk doktoru hocamıza da teşekkür ediyoruz Kadın doğum İbrahim hocamıza, çocuk doktoru Kahraman hocaya da teşekkür ediyoruz, sağ olun. Sevindik mutlu olduk, çok şükür" dedi. Anne Ece Bircan ise, "Biz aslında bekliyorduk, çünkü ultrasonda her hafta, her ay kontrollerinde belliydi kilolu gittiği, önden gittiği. İbrahim hocam söylüyordu ama biz tabii ki 5 kilo civarında beklerken birden 6 kilo 150 gram doğması bizi de şaşırttı. Sağlıklı olması çok şükür güzel bir şey. İnşallah da böyle devam eder"dedi.

BUİKAD’tan Meme Kanseri farkındalığına güçlü destek Haber

BUİKAD’tan Meme Kanseri farkındalığına güçlü destek

Bursa İş Kadınları ve Yöneticileri Derneği (BUİKAD), meme kanseri farkındalık ayı kapsamında Hayat Hastanesi’nin ev sahipliğinde düzenlenen “Cumartesi Biz Bize Sohbetleri” buluşmasında, kadın sağlığı ile meme kanserinde erken teşhisin önemine ve dayanışmanın gücüne dikkat çekti. BUİKAD, gelenekselleşen “Cumartesi Biz Bize Sohbetleri” programının bu ayki buluşmasını Hayat Hastanesi’nde gerçekleştirdi. Programa, Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Ahmet Özkul, Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı ve Medikal Direktörü Uzm. Dr. Fatih Özkul, Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Betül Kabalar, BUİKAD Başkanı Şeyda Şençayır, Hayat Hastanesi Müdürü ve BUİKAD Üyesi Nurten Molla, Hayat Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Servet Yetgin, BUİKAD Üye İlişkileri Komisyonu Başkanı Nihayet Kırbaş, BUİKAD Yönetim Kurulu ve Üyeler katılım sağladı. "FARKINDALIKLA HAREKET ETMELİYİZ" Ekim ayının “Meme Kanseri Farkındalık Ayı” olması dolayısıyla düzenlenen özel buluşmada, “Erken tanı hayat kurtarır!” mesajı öne çıktı. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan BUİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Şeyda Şençayır, kadınların hem iş yaşamında hem de kişisel hayatlarında sağlığın önemini unutmaması gerektiğini vurguladı. Başkan Şençayır, "Bugün burada bir arada olmamızın, özellikle Meme Kanseri Farkındalık Ayı’nda bu bilinçle buluşmamızın çok anlamlı olduğunu düşünüyorum. Biz iş kadınları ve tüm kadınlar olarak sadece iş dünyasında değil, yaşamın her alanında sağlığımıza dikkat etmeli ve farkındalıkla hareket etmeliyiz. Erken teşhis hayat kurtarır; bu nedenle düzenli kontrollerimizi yaptırmak, kendimizi ihmal etmemek büyük önem taşıyor. Hayata gülümseyerek, sağlıkla ve umutla devam edebilmek dileğiyle, katılım gösteren tüm üyelerimize ve bizleri ağırlayan Hayat Hastanesi ailesine teşekkür ediyorum" dedi. "BU ETKİNLİĞİ ÇOK ÖNEMSİYORUZ" Etkinlikte daha sonra söz alan Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Uzm. Dr. Ahmet Özkul, konuşmasında, “Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı olarak, öncelikle BUİKAD ailesine hoş geldiniz demek istiyorum. Böyle anlamlı bir etkinlikte siz değerli iş kadınlarını hastanemizde ağırlamaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Sağlık, hepimizin hayatının merkezinde yer almalı. Bizler sağlık çalışanları olarak, toplumun her kesiminde farkındalık yaratmanın sorumluluğunu taşıyoruz. Meme kanseri farkındalık ayı da bu bilinci güçlendirmek açısından çok değerli bir dönem. Doktorlar olarak her dönemde, her koşulda çözümler üretmeye, insanlara umut olmaya devam ediyoruz. Önemli olan, bireylerin farkında olarak, düzenli kontrollerini yaptırarak kendilerini korumalarıdır. BUİKAD ile gerçekleştirdiğimiz bu iş birliğini çok önemsiyoruz. Çünkü sizler toplumda fark yaratan, örnek olan kadınlarsınız. Birlikte bu farkındalığı büyütmek, daha çok insana ulaşmak bizler için de kıymetli. Katılımınız ve desteğiniz için teşekkür ediyorum. Etkinliğimizin verimli ve farkındalık dolu geçmesini diliyorum. Sağlıkla kalın" ifadelerini kullandı. "ZORLUKLARIN ÖNÜNE GEÇMEK MÜMKÜN" Hayat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Betül Kabalar ise, "BUİKAD ailesine, Hayat Hastanesi olarak hoş geldiniz demek istiyorum. Davetimizi kabul edip bugün burada bizimle olduğunuz için gerçekten çok mutluyuz. Meme Kanseri Farkındalık Ayı kapsamında her yıl olduğu gibi bu yıl da olabildiğince çok kadına ulaşarak, erken teşhisin önemini hatırlatmak istiyoruz. Sizler gibi güçlü ve rol model kadınların hem kendileri hem de çevresindekiler için farkındalık yaratması çok kıymetli. Elbette kendi sağlık kontrollerimizi düzenli yaptırmak çok önemli ama çevremizdeki kadınlara da bu konuda hatırlatıcı olmalıyız. Çünkü meme kanseri erken fark edildiğinde tedavi edilebilir bir hastalık. Bu süreci hiç kimsenin yaşamasını istemeyiz, ama erken teşhisle birçok zorluğun önüne geçmek mümkün. Bugün burada sizlerle bir arada olmak bizim için çok değerli" şeklinde konuştu. "SEN FARKEDERSEN ÇOK ŞEY DEĞİŞİR" Etkinlikte açılış konuşmalarının ardından Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Servet Yetgin “Meme Kanseri ve Kadın Sağlığı” konulu sunumuyla erken teşhisin önemine dikkat çekti. Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Yetgin, "Bugün burada olmanız bizler için çok kıymetli; çünkü Ekim ayı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından uzun yıllar önce ‘Meme Kanseri Farkındalık Ayı’ olarak ilan edildi. Her yıl ülkemizde 20 ila 30 bin arasında yeni vaka tespit ediliyor ve bu nedenle erken farkındalık hayati önem taşıyor. Unutmayın, ‘Sen fark edersen çok şey değişir’ çünkü erken tanı, tedavi başarısının en büyük anahtarıdır" dedi. BUİKAD’ın geleneksel hale gelen ‘Cumartesi Biz Bize’ kahvaltı programlarında rutin olarak gerçekleştirdikleri üyelerin kendilerini tanıttığı konuşmalar bölümünde bu hafta BUİKAD üyesi Avukat Beyza Bayrakçı, sahibi olduğu Fizyoboon Sağlıklı Yaşam Merkezini tanıtarak fizyoterapinin tedavi sürecindeki etkilerinden bahsetti. Pembe kıyafetleriyle farkındalık ayına anlamlı bir destek veren BUİKAD üyeleri daha sonra Hayat Hastanesi önünde meme kanserine farkındalık oluşturmak adına pembe balonlar uçurdu. BUİKAD, etkinlik sonunda ise yeni üye Dilek Könker’in rozet takdimini ve Ekim doğumlu üyelerin kutlamasını keyifli bir kahvaltı eşliğinde gerçekleştirdi.

Cilt yeniliğinde yeni dönem… Haber

Cilt yeniliğinde yeni dönem…

Dermatoloji Uzmanı Dr. Mediha Yılmaz, cilt sağlığını desteklemek ve yaşlanma belirtilerini geciktirmek isteyenlerin tercih ettiği gençlik aşısının aslında bir mezoterapi yöntemi olduğunu söyledi. Açıklamasında gençlik aşısının klasik mezoterapilere kıyasla daha yoğun içeriklere ve daha derin uygulama alanına sahip olduğunu belirten Dr. Mediha Yılmaz, “Gençlik aşısı, deri altına çok ince iğnelerle enjekte edilen yoğun hyaluronik asit içerir. Hyaluronik asit, markaya göre kollajen sentezini uyaran kalsiyum hidroksiapatit ve çeşitli peptidlerle de desteklenebilir” dedi. Cilt Kalitesi Artıyor, İnce Kırışıklıklar Azalıyor Gençlik aşısının temel amacının cilt kalitesini artırmak ve yaşlanma sürecini yavaşlatmak olduğuna dikkat çeken Dermatoloji Uzmanı Dr. Yılmaz, “Uygulama sonrası cilt daha parlak, daha sağlıklı görünür. İnce kırışıklıklarda azalma sağlanır. Ayrıca hyaluronik asidin etkisiyle cilt nem desteği kazanır” şeklinde konuştu. 2-3 Seanslık Uygulamayla Kalıcı Etki Mümkün Gençlik aşısının etkin sonuçlar vermesi için birkaç seansın gerektiğini ifade eden Hayat Hastanesi Dermatoloji Uzmanı Dr. Mediha Yılmaz, “Bir ay arayla 2 ila 3 seans uygulanmalıdır. Elde edilen etki kalıcıdır ancak yaşlanma devam eden bir süreç olduğu için yılda bir kez hatırlatma seansları öneriyoruz” diyerek düzenli bakımın önemini vurguladı. Estetik kaygıların ötesinde, sağlıklı ve canlı bir cilt görünümüne kavuşmak isteyen herkesin bu uygulamayı değerlendirebileceğini belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Mediha Yılmaz, doğru zamanda ve doğru uzman eliyle yapılan işlemlerin cilt sağlığı açısından önemli kazanımlar sunduğunu söyledi.

Dermatologlar uyarıyor: Doğal, her zaman zararsız demek değildir! Haber

Dermatologlar uyarıyor: Doğal, her zaman zararsız demek değildir!

Sosyal medyada yetkisiz kişilerce "tüm cilt sorunlarını çözdüğü" iddia edilen doğal karışım ve formüller, uzmanların uyarılarına rağmen giderek daha fazla ilgi görüyor. Dermatologlar, "Doğal, zararsız demek değildir" diyerek vatandaşları, bilimsel çalışması yapılmamış bu ürünler konusunda uyarıyor. Toplumda yaygın olan "doğal olan her şey faydalı ve zararsızdır" algısının insanları kritik hatalara sürüklediğini belirten Dermatoloji Uzmanı Dr. Babür Süer, "Hastalarımızın önemli bir kısmı artık muayene sonrası 'Bana ilaç yazmayın, doğal bir formül verin' diye talepde bulunuyor. Oysa ki doğal bir ürün, tedavi için gereken etkiyi göstermeyebilir. Üstelik yanlış dozda, yanlış şekilde kullanıldığında veya kişinin cilt yapısına uygun olmadığında tahmin edemeyeceğimiz kadar büyük zararlara yol açabilir." dedi. "İlaçlar Zaten Doğal Kaynaklardan Geliyor" Dr. Babür Süer, önemli bir ayrımın altını çizdi: "İlaçların pek çoğu zaten doğada bulunan moleküllerden, bitkilerden veya minerallerden elde ediliyor. Ancak kritik fark şu: Bu moleküller laboratuvarlarda saflaştırılıyor, standart dozlara getiriliyor, yan etkileri binlerce hatta milyonlarca kişi üzerinde yıllarca süren klinik araştırmalarla test ediliyor ve ancak onay aldıktan sonra ilaç olarak kullanıma sunuluyor. Sosyal medyada gördüğünüz, 'kim tarafından, hangi koşullarda üretildiği belli olmayan' bir karışımın içinde ne olduğunu, ne dozda etken madde içerdiğini, nasıl bir alerjik reaksiyona veya başka bir soruna yol açacağını bilemezsiniz." Uluslararası Tıp Dünyası da Uyarıyor: "Dermatit Vakaları Artıyor" Bu durum sadece Türkiye'ye özgü değil. Dünyanın önde gelen tıp dergilerinden JAMA Dermatology'de yayınlanan bir araştırma, internette satılan "doğal" ve "organik" etiketli cilt ürünlerinin, alerjik kontakt dermatit vakalarında önemli bir artışa neden olduğunu ortaya koydu. Araştırmada, bu ürünlerde sıklıkla kullanılan ve alerji riski yüksek olan bitkisel özler ve uçucu yağlara dikkat çekiliyor. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), "tamamen doğal" etiketiyle pazarlanan ancak içeriklerinde yüksek düzeyde tehlikeli bitkisel alkaloidler, ağır metallar veya beklenmedik alerjenler bulunan takviyeler ve kremler konusunda sık sık uyarı yayınlıyor. Örneğin, "doğal ağrı kesici" olarak satılan ürünlerde eczanelerde kullanılan konsantre dozun çok üzerinde, kontrolsüz miktarda ardıç yağı veya kafuru bulunması, ciddi karaciğer hasarına ve toksik reaksiyonlara yol açabiliyor. "Dünyanın En Güçlü Zehirleri de Doğaldır" Dr.Babür Süer, sözlerini şu çarpıcı ifadelerle sonlandırdı: "Unutmayalım ki dünyadaki en güçlü zehirlerin kaynağı da tamamen doğaldır. Bir mantar türü, bir yılanın zehri veya bir bitkinin özü ölümcül olabilir. Bir ürünün doğal olması, her zaman güvenli olduğu anlamına gelmez. Doktorunuzun reçete ettiği ve Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış ürünler dışında, kullanımı kanıtlanmamış herhangi bir şeyi cildinize uygulamak veya vücudunuza almak, sağlığınızla tehlikeli bir kumar oynamaktır. Lütfen bu tuzağa düşmeyin, sağlık okuryazarlığınızı geliştirin ve en değerli varlığınızı, sağlığınızı riske atmayın."

Gece aniden başlayan öksürük krup hastalığının habercisi olabilir! Haber

Gece aniden başlayan öksürük krup hastalığının habercisi olabilir!

“Çocuklarda ses kısıklığı, gürültülü nefes alma ve huzursuzluk krup hastalığının önemli belirtileri arasında yer alıyor” Nev Sağlık Grubu Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uzm. Dr. Mustafa Konur, krup hastalığı ile ilgili açıklamalarda bulundu. “Krup hastalığının en belirgin özelliği, havlar tarzda öksürüktür. Özellikle geceleri aniden başlayan boğulur gibi öksürük, ses kısıklığı, nefes alırken gürültülü ses, huzursuzluk ve nefes almakta zorlanma gibi belirtilere dikkat edilmesi gerekir” diyen Konur, ateşin ise her zaman yüksek olmayabileceğini söyledi. “Küçük bir ödem bile hayati olabilir” Konur, krupun neden önemli olduğunu şu sözlerle açıkladı: “Krup, üst solunum yollarında şişlik yaparak nefes almayı zorlaştırabilir. Çocukların hava yolu erişkinlere göre daha dar olduğu için, küçük bir ödem bile solunumu ciddi şekilde etkileyebilir. Bu yüzden ailelerin çok dikkatli olması gerekir.” “Evde uygulanabilecek basit yöntemler” Hafif vakalarda çocukların evde de rahatlatılabileceğini söyleyen Konur, “Çocuğun sakin kalmasını sağlamak çok önemlidir çünkü ağlamak solunumu daha da zorlaştırır. Serin ve nemli hava solutmak, örneğin pencereyi açıp kısa süre dışarıdan hava aldırmak faydalı olabilir. Ayrıca burun tıkanıklığı varsa tuzlu su damlalarıyla açmak çocuğu rahatlatabilir” dedi. “Bu belirtiler varsa vakit kaybetmeyin!” Uzm. Dr. Mustafa Konur, ailelerin hangi durumlarda acilen doktora başvurması gerektiğini de paylaştı: “Nefes alırken göğüs ve boyun çekilmeleri, morarma, huzursuzluk veya dalgınlık, sık ve gürültülü nefes alma, su içememe ya da beslenememe gibi belirtiler varsa hiç vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna gidilmelidir.” “Hastanede nasıl tedavi ediliyor?” Konur, hastaneye başvuran çocuklarda uygulanan tedavilere değinerek, “Nefes yolunu rahatlatıcı buhar tedavisi yapılabilir, gerekirse kortizonlu ilaçlar verilebilir. Çok ağır durumlarda oksijen veya nefes açıcı ilaçlar da kullanılabilir. Çoğu çocuk, uygun tedaviyle kısa sürede toparlar” diye konuştu. Krupun ebeveynler için ürkütücü olabileceğini vurgulayan Konur, “Bu hastalık genellikle korkutucu bir tabloya yol açsa da doğru müdahalelerle hızlıca düzelir. Önemli olan belirtileri tanımak ve ağırlaşma bulgularında vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmaktır” açıklamalarında bulundu.

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.