SON DAKİKA
Hava Durumu

#Zafer Partisi

Söz Bursa - Zafer Partisi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Zafer Partisi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Cihat Gazi: Bursa susuzluğa mahkum edilemez! Haber

Cihat Gazi: Bursa susuzluğa mahkum edilemez!

Zafer Partisi Bursa İl Başkanı Cihat Gazi, susuzluk tehlikesiyle karşı karşıya kalan Bursa için çok sert ifadelerle uyarılarda bulundu. Barajlar kurudu, yeraltı suları tükendi, şehir susuzluğun eşiğine geldi! Zafer Partisi İl Başkanı Cihat Gazi, Bursa’nın ciddi bir su kriziyle karşı karşıya olduğunu belirterek yöneticilere sert çıktı. Gazi, şu ifadelerle kamuoyunu ve yetkilileri uyardı: “Yıllardır göz göre göre geliyorum diyen susuzluk artık kapımıza dayandı. Barajlar kurudu! Yetmedi, yeraltı suları barajlara basılarak tüketildi. Bugün şehrimizde gerçek anlamda susuzluk yeni başlıyor.” “Kaynaklar halk için değil, ticaret için kullanıldı!” Cihat Gazi, kentte faaliyet gösteren özel şirketlere dikkat çekerek, Bursa’daki 26 özel su paketleme firmasının yıllardır kentin kaynaklarını ticari kazanca dönüştürdüğünü ifade etti. Gazi, “Şehrimiz büyürken, bu büyümeye karşılık gelen baraj ve altyapı yatırımları yapılmadı! Sadece seyredildi, kaynaklar ticarileştirildi!” dedi. Zafer Partisi’nin çağrısı net: – Su, milletin yaşamsal hakkıdır! – Bursa’nın kaynaklarını tüketen düzene son verilecektir! – Milli, bilimsel ve uzun vadeli bir su stratejisi derhal devreye alınmalıdır! “Bu ihmalkârlığın bedelini halk ödeyemez!” Cihat Gazi, su krizinin çözümü için popülizme değil bilime, günü kurtarma politikalarına değil uzun vadeli stratejiye ihtiyaç olduğunu belirtti. “Zafer Partisi olarak söz veriyoruz: Bursa susuz bırakılmayacak!” Bursa’nın geleceğini ilgilendiren bu hayati konuda sessiz kalmayacaklarını belirten Cihat Gazi, tüm yetkilileri göreve çağırdı ve son sözü şöyle bitirdi: “Bu millet suya muhtaç bırakılmayacak! Rant için kaynaklarımızı satan düzen sona erecek! Bursa’nın suyu Bursalının olacak!”

Zafer Partisi: Yangınsız Türkiye Komisyonu kurulsun! Haber

Zafer Partisi: Yangınsız Türkiye Komisyonu kurulsun!

Zafer Partisi Genel Başkan Yardımcısı Esmaül Hüsna Aslan, devam eden orman yangınlarına ilişkin basın açıklaması düzenledi. TBMM’de Yangınsız Türkiye Komisyonu kurulması çağrısında bulunan Aslan, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, afetlere karşı gerekli tedbirleri alabilecek kadar zengin, kundaklama ve saldırılara karşı caydırıcı cezaları uygulayabilecek kadar adildir” ifadelerini kullandı. Kasten orman yakanların terör suçlusu olarak yargılanması gerektiğini belirten Zafer Partili Aslan, yangınlara karşı alınması gereken tedbirleri de sıraladı.Zafer Partisi Çevre, Şehir ve Kültür Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Esmaül Hüsna Aslan, Türkiye’nin dört bir yanını saran orman yangınlarına ilişkin bir basın açıklaması düzenledi. İktidara sert sözlerle yüklenen Aslan, Zafer Partisi adına çözüm ve politika önerilerini de sıraladı. “Yüreğimiz alev alev yanıyor. Son günlerde yurdumuzun dört bir yanında çıkan orman yangınları, yalnızca doğamızı değil; milletimizin geleceğini, nefesini ve bağımsızlığını da tehdit eden bir güvenlik sorunu haline gelmiştir. Biz, Zafer Partisi olarak Sakarya'dan Bilecik'e, Eskişehir'den İzmir'e, Karabük'ten Antalya'ya yurdun dört bir yanında çıkan yangınları bir tabiat felaketi değil, milli bir güvenlik meselesi olarak görüyoruz” diyen Esmaül Hüsna Aslan, ormanları bilinçli olarak yakan şahısların terör suçlusu olarak yargılanması gerektiğini ifade etti. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Yangınsız Türkiye Komisyonu kurulması için de çağrıda bulunan Aslan, açıklamasında şunları kaydetti: “Milli varlıklarımız yok oluyor”“Yanan her ağaç, küle dönen her karış orman, bu aziz vatanın geleceğinden, milletimizin bekasından çalınan bir parçadır. İktidarın vurdumduymazlığı, liyakatsizliği ve akıl dışı politikaları yüzünden milli varlıklarımız birer birer yok oluyor. Bugün burada, Türk Milleti'nin huzurunda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Yangınsız Türkiye Komisyonu’nun acilen kurulmasını talep ediyoruz. Bu komisyon göstermelik değil somut adımlar atmak, sorumlulardan hesap sormak ve bir daha böyle facialar yaşanmaması için gerekli tüm tedbirleri almak üzere faaliyet göstermelidir. Bu kapsamda Zafer Partisi olarak hazırladığımız somut önerileri milletimizle paylaşıyoruz: 81 ilde, disiplinli, hiyerarşik ve yüksek teknolojiyle donatılmış bir Ulusal Yangın Savunma Birliği kurulmalıdır. Kasten orman yakanlar, terör suçu kapsamında yargılanmalı ve ağırlaştırılmış müebbet cezası almalıdır. Türk adaleti, vatanına kasteden bu kansızları hak ettiği en ağır şekilde cezalandırmalıdır. Uydu üzerinden ısı haritalarıyla anlık izleme yapılmalı, yangın ihtimali yüksek olan bölgelerde yapay zekâ destekli erken uyarı sistemi kurulmalı. Teknolojik teçhizat ile donatılmış gözlem kuleleri stratejik bölgelere yerleştirilmeli. ‘Anayasa düzenlemesiyle 100 yıl boyunca yapılaşmaya izin verilmemeli’Anayasa’ya eklenecek maddeyle bölge yandıktan sonra 100 yıl boyunca hiçbir amaçla yapılaşmaya izin verilmemeli. Bu alanlar sadece yeniden ağaçlandırma ve doğaya bırakma amacıyla kullanılmalı. Her orman köyünde yangın eğitimli gönüllü birlikler kurulmalı. Bu köylere mini itfaiye araçları tahsis edilmelidir. Yaz sezonu boyunca tüm kanallarda zorunlu kamu spotları yayınlanmalı. Okullarda her yıl yangınla mücadele ve orman koruma dersi işlenmeli. ‘Vergiler orman yangın filosuna aktarılmalı’TRT payı, Şans oyunları vergileri ve çevre cezalarının bir bölümü orman yangın filosuna aktarılmalı. Bu fon, şeffaf bir denetim mekanizmasıyla yönetilmeli. Orman Kanunu’na ‘Yangın altyapı zorunluluğu’ maddesi eklenerek bu sistemlerin yeni orman alanlarında ve mevcut kritik alanlarda kurulması zorunlu hale getirilmeli. ASELSAN Bünyesinde ‘Milli Yangın Teknolojileri Enstitüsü’ kurulmalıdır. Türkiye’nin yangınla mücadelede yerli teknoloji geliştirme kapasitesini artırmalı, askeri Ar-Ge birikimini sivil savunmaya aktarılmalıdır. Yerli yangın söndürme dronları geliştirilmeli, termal kamera ve akıllı sensör sistemleri üretmeli, otonom kara aracı (robot itfaiyeci) prototipleri tasarlanmalıdır. Helikopter ve uçaklara yerli hedefleme, görüntüleme ve lazer yönlendirme sistemleri geliştirilmelidir. Yangın anında sinyal bozucu sabotajlara karşı elektromanyetik güvenlik sistemleri üretilmelidir. TEKNOFEST bünyesinde Yangın Teknolojileri Yarışması açılarak genç mühendislerin ve girişimlerin sürece katılması teşvik edilmelidir.Tarım ve Orman Bakanlığı, hava aracı filolarını şeffaf bir şekilde kamuoyu ile paylaşmalıdır. Orman Müdürlüğü, faize yatırdığı kar bütçesini yangın söndürme uçaklarının temini yahut kiralaması için kullanmalıdır.Türkiye Cumhuriyeti Devleti, afetlere karşı gerekli tedbirleri alabilecek kadar zengin, kundaklama ve saldırılara karşı caydırıcı cezaları uygulayabilecek kadar adildir. Milleti için var olan Türk Devleti’ni, Türk Milleti’ne geri kazandırana dek mücadelemiz sürecektir. Zafer Partisi’nin açık çağrısı nettir: TBMM’de Öcalan'a meşruluk ve özgürlük vermek için ‘Terörsüz Türkiye’ komisyonu kuracağınıza, ivedilikle ‘Yangınsız Türkiye Komisyonu’ kurun!”

Ümit Özdağ: Süreç istendiği gibi ilerlemiyor! Haber

Ümit Özdağ: Süreç istendiği gibi ilerlemiyor!

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, sosyal medya platformu üzerinden yaptığı açıklamada, Suriye PKK’sı olan PYD tekrar silah bırakmayacağını açıkladı. PYD bu açıklamayı, MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin YPG ve onun siyasi kanadı PYD'yi "Terörsüz Türkiye" hedefi için başlatılan süreci "ağırdan almakla" eleştirmesi ve "gelişmeleri sakatlama arayışı kabul edilemez bir çirkefliktir" demesi sonrasında yaptı. Özetle PYD, Bahçeli’ye "silah bırakmıyoruz" diye cevap verdi. Öte yandan Bahçeli’nin 26 Temmuz’da yaptığı açıklama içindeki şu ifadeler Bahçeli’nin öncülüğünü yaptığı Öcalan ile müzakereler konusunda bir hayal kırıklığı yaşadığını gösteriyor olabilir. Bahçeli şöyle dedi: “Bu kapsamda; duygularımızla gerçekleri, olmasını istediklerimizle yapabileceklerimizi, bugünümüzle hayallerimizi hesaba katan bir yorum sentezine ulaşmak lazımdır.” Anlaşılan süreç bütün zorlamalara rağmen istendiği gibi ilerlemiyor. PKK terör şefleri bir yandan Türkiye’de anayasanın Kürtleri ayrı bir kurucu millet olarak tanımasını, Güneydoğu ve Doğu Anadolu’nun en azından özerk bölge olarak PKK yönetimine bırakılmasını Türkiye’yi ise birlikte yönetmeyi talep ediyorlar. Suriye’de ise PYD’nin bir özerk bölge olarak kalmasında ve Öcalan tarafından yönetilmesinde ısrarcılar. Bunun dışında her şey detay. Cumhur ittifakı ise bunu Türk Milleti'ne nasıl kabul ettireceğini bilmiyor.

Ümit Özdağ: Cumhuriyet tarihimizin en büyük tehdidi, en vahim durumu ile karşı karşıyayız Haber

Ümit Özdağ: Cumhuriyet tarihimizin en büyük tehdidi, en vahim durumu ile karşı karşıyayız

Hepiniz hatırlayacaksınız, 28 Mayıs 2023’te MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir. Öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez” demişti. Bugün yaşadıklarımızı Bahçeli haber vermişti. Değişimin Türkiye’ye vereceği zararlar konusundaki endişelerini de inşallah Türkiye değişmez şeklinde ifade etmişti. Türkiye’yi milli, üniter, laik devletten çok etnisiteli, adem-i merkeziyetçi bir modele sürükleyen, Türkiye’yi değiştiren, tehlikeye atan sürecin sözcülüğünü ve öncülüğünü Devlet Bahçeli yapmaktadır. “Erdoğan-Bahçeli-Öcalan modeli etnik ve mezhepsel kimliklerin siyasallaşmasını öngörmektedir.” Türkiye tehlikededir. Çünkü Cumhur ittifakı ile DEM’in kurduğu koalisyon Türkiye’yi Atatürk modelinden Erdoğan-Bahçeli- Öcalan modeline sürüklemek istemektedir. Erdoğan-Bahçeli- Öcalan modeli milli, üniter, laik devlet modelinin sonu olacaktır. Atatürk modelinin nihai olarak tasfiye edilmesi için yeni bir anayasanın gerektiğinden bahsedilmektedir. TSK’nın vesayetinde anayasa diye şikayette bulunanların şimdi ‘kurucu önder’ diye niteledikleri Öcalan’ın vesayetinde bir anayasadan rahatsız olmadıklarını görmek çok üzücüdür. Öte yandan açlıkla boğuşan Türk halkının ne Edirne’de ne Hakkari’de gündeminde yeni anayasa yoktur. Vatandaş sabah buzdolabında anayasa değil peynir, zeytin, tereyağı görmek istemektedir. Erdoğan-Bahçeli-Öcalan modeli etnik ve mezhepsel kimliklerin siyasallaşmasını öngörmektedir. Bahçeli bunu Cumhurbaşkanının iki yardımcısından birisinin alevi diğerinin Kürt olması teklifi ile gündeme taşımıştır. Bahçeli’nin önerdiği model halen Lübnan ve Irak’ta yaşanan siyasal sistemin etnisite ve mezhepler esasında şekillendirilmesi önerisidir. Lübnan modelinin temelinde ABD Büyükelçisinin Türkiye’ye önerdiği Osmanlı millet sistemi vardır. ABD Büyükelçisi birkaç gün önce İsrail’de bir açıklama yaptı ve İsrail’in çevresinde güçlü milli devletler istemediğini açıkladı. Bu çok doğru bir tespittir. İsrail, 1984’den buyana çevresindeki Irak ve Suriye başta olmak üzere milli-üniter devletleri parçalamaya dayalı bir güvenlik stratejisini takip etmektedir. İsrail bu stratejik hedefine Irak’ta ABD’yi kullanarak ulaşmıştır. Suriye’nin bölünmesi için Esad rejiminin devrilmesi için ise İsrail’e destek ABD, İngiltere ve Türkiye tarafından verilmiştir. Şimdi İsrail Suriye’nin parçalanması sürecini ilerletmek için çalışmaktadır. Evet, ABD Büyükelçisi İsrail’in milli üniter devletleri parçalamak istediğini söylerken haklıdır. Peki, Sayın Büyükelçi, milli-üniter ve laik devlet olan Türkiye’ye neden Osmanlı modelini önermektedir? Neden yurttaşlık zemininden padişahın tebaası anlayışı esasında şekillenen dini ve etnik gruplar zemininde şekillenen bir siyasal sistemi önermektedir? “İç cepheyi güçlendirelim derken iç cepheyi neden 3’e bölüyorsunuz?” ABD Büyükelçisinin etnisite ve din eksenli Osmanlı modelini önermesinden hemen sonra MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanının bir yardımcısının alevi diğer yardımcısının Kürt olması gerektiği önerisi sadece zamansal bir tesadüf müdür? Eğer Cumhurbaşkanlığı yardımcılıkları etnisite ve mezhep merkezli belirlenir ise hiç şüphesiz bakanlıklar, başkanlıklar, genel müdürlükler de etnisite ve mezhep merkezli atamalar yaşanacaktır. Cumhurbaşkanının Alevi yardımcısı Alevilerin hak ve menfaatlerini, Kürt yardımcısı Kürtlerin hak ve menfaatlerini savunacaklar ise Türk milletinin menfaatlerini kim savunacaktır? Etnik ve mezhepsel esaslarda şekillenmiş bir siyaset ve bürokrasi milli menfaatleri nasıl savunacaktır? Devlet Bahçeli 27 Mayıs 2025’de yapmış olduğu açıklamada “Gerçekten her şeyin bir vakti vardır. O vakit Türkiye Yüzyılıyla simgelenmekte, yeni bir milli kimlik ve kardeşlik asrıyla tebarüz etmektedir” demiştir. Bahçeli yeni milli kimlikten bahsederken Erdoğan’ın 12 Temmuz’da DEM ile yaptığı ittifakı açıklarken tam 17 kez Türk, Kürt, Arap diye vurgulayarak adeta yeni milli kimliğin paydaşlarını vurguladığını görüyoruz. İç cepheyi güçlendirelim derken iç cepheyi neden 3’e bölüyorsunuz? Evet, bu ülkede siyasi, ekonomik, sosyal ve kültürel kaderini Türk milletinden ayırmak isteyen azgın bir etnik ırkçı, Kürtçü grup var. Ancak bu grup vatansever Kürtleri temsil etmiyor. Öte yandan anadili Arapça olup Türk milletinin ayrılmaz bir parçası olan, kendilerini Türk milletinin parçası olarak gören yurttaşlarımızı niye “Siz Arap’sınız” diyerek ayrıştırıyorsunuz? “Yeni milli kimliğimiz nasıl bir milli kimlik olacaktır?” Erdoğan’ın Hürriyet Gazetesi’nin eski logosu olan “Türkiye Türklerindir” ifadesi ile ilgili olarak “Gazete yazmış Türkiye Türklerindir diye, ahlaksız bu hayasız. Türkiye’de sadece Türkler yaşamıyor. Türkiye’de Kürt’ü de var, Laz’ı ve Çerkes’i de var. Türkiye’de yaşayan herkes Türk’tür diyor. Olmaz öyle şey” dediğini hatırlayınca Türk milletinin tanımı konusunda ciddi sıkıntılar ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Yeni milli kimliğimiz nasıl bir milli kimlik olacaktır? Etnisite ve mezhep merkezli bir siyasal yapılanma gerçekleştirmeyi hedefleyen bir siyasi proje Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasanın 66. maddesinde ortaya koyduğu milli kimliğimizin yerine nasıl bir milli kimlik önermektedir? Birinci terörle müzakere sürecinde Anayasanın 66. maddesinin değiştirilmesinin planlandığını AK Parti yetkilileri ifade ettiler. AK Parti’nin Grup Başkanvekili olan Ayşenur Bahçekapılı, 66. madde kalkmaz ise demokratikleşmenin gerçekleşmeyeceğini açıkladı. AK Parti milletvekili Yaşar Yakış, “Anasayada ırka dayalı tanımlar zaman dışı kaldı” iddiasında bulundu. Oysa Fransız Anayasasında Fransız halkı 5 kez, Alman Anayasasında Alman halkı 45 kez, İspanyol anayasasında İspanyol halkı 20 kez geçmektedir. İkinci terörle müzakere dönemi sonunda yapılmak istenen anayasadan yine Türk ve 66. madde kalkacak mıdır? Türk yargısı yerine Türkiye yargısı mı gelecek? Yargı, Türk milleti değil Türkiye milleti adına mı karar verecek? Büyük Türkiye milleti önünde mi ant içeceğiz. Bu yeni milli kimlik, Türk, Kürt ve Arapların birleştirilmeye çalışıldığı Türkiyelilik midir? Yerel demokrasi kılıfı giydirilerek ülkemiz üniter devletten adem-i merkeziyetçi özerk veya federe modele mi kaydırılmak istenmektedir? “Türkiye, Irak gibi devlet görevlerinin etnisite ve mezheplere göre paylaşıldığı bir ülkeye dönüşür.” Bazıları buna ‘Olur mu öyle şey, Erdoğan ve Bahçeli bunu kabul etmezler’ diyebilir. 2011 seçimlerinden önce yayınladığım “İkinci Tek Parti Dönemi-Yumuşak Hegemon Parti Projesi” adlı kitabımın 191. sayfasında şöyle demiştim, “Artık hegemon parti olan AKP nihai hedefine çok yakın olacaktır. Bu hedef demokratik, parlamenter sistemin ve milli-üniter devletin tasfiye edilmesi, başkanlık sistemi ile yönetilen etnik/federal bir devletin kurulmasıdır.” Başkanlık sistemi gerçekleşti şimdi sırada milli/üniter devletin tasfiyesi var. Unutmayalım Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Mayıs 2015’de CNN Türk’te yaptığı açıklama da “2023’de başbakan olsaydım eyaletlere geçerdim” demiş ve kendisini eleştirenleri tarih bilmemekle suçlamıştı. Öte yandan bu günlerde siyasi partileri ziyaret ederek Öcalan süreci hakkında bilgi veren MİT Başkanı İbrahim Kalın milli-üniter devlete inanmakta mıdır? 2009’da Nicholas Birch’e verdiği demeçte İbrahim Kalın “Şahsen ulus-devlet modeline eleştirisel bakıyorum” demiştir. Ulus-devlet modeline eleştirisel bakan bir akademisyen-MİT müsteşarı Öcalan ile görüşmeleri yürütüyor ise sonunda ortaya ulus-devlet modelini devam ettirecek bir model çıkar mı? Evet, Türkiye tehlike de hem de hiç olmadığı kadar tehlike de. Bir an için Öcalan ve PKK’nın isteklerinin kabul edildiğini düşünelim. Nasıl bir Türkiye’de yaşarız? Türkiye’nin Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgesinde 22 il özerk veya federe Kürdistan olur. Türkiye, Yugoslavya, Çekoslovakya, Irak gibi siyasi ve idari parçalanmış bölgelere ayrılır. Türkiye, Lübnan gibi siyasette, bürokraside etnik kotaların oluşturduğu bir ülke olur. Türkiye, Irak gibi devlet görevlerinin etnisite ve mezheplere göre paylaşıldığı bir ülkeye dönüşür. “Siyonizm’in hizmetkarlığı ancak bu kadar açık ifade edilebilir.” PKK ve DEM’in ve onların arkasındaki emperyalist güçlerin amaçları Türk milletinin barışa ulaşması, Kürtlerin, Zazaların mutluluğu değildir. Emperyalistlerin amacı bizim kanımız ve gözyaşlarımız üzerinden Ortadoğu’da su kaynaklarını elinde tutan zayıf bir Kürdistan oluşturup, bu Kürdistan’ı İsrail’in müttefikini yapmaktır. Müslüman bir İsrail’i su kaynaklarımızı bizden alacak şekilde kurmaktır. Bakın DEM’li bir politikacı Sezai Temelli ne diyor? “Bugün bu topraklar Türkiye’nin en verimli toprakları. Buralar topraklar vaat edilmiş topraklar. Musa bütün ömrünü bu toprakları arayarak geçirdi. Türkler geldiler bu toprakları da kuruttular.” Siyonizm’in hizmetkarlığı ancak bu kadar açık ifade edilebilir. 1980’ler ve 90’larda Yunan ordusunun uzantısı olan PKK bugün ise YPG adı altında Amerikan ordusunun bir uzantısıdır. Ve şimdi İsrail’in hizmetine girmek için yanıp tutuşmaktadır. Hilal ve haçın savaşında PKK hiçbir zaman hilalin yanında değil hem Haçlıların yanında onların at uşağı olmuştur. Evet, Türkiye tehlikededir. Bu emperyalist oyunu birlikte bozalım. Devletimizi ve milletimizi bu alçakça projeye karşı birlikte savunalım. Türkiye tehlikededir. Ancak Türk Milleti nasıl tarihi boyunca birçok büyük tehlikeyi aştı ise bu büyük tehlikeyi de aşacaktır. Biz Öcalan ile müzakere sürecinin mevcut eksen üzerinde ülkemizi bir parçalanmaya sürüklendiğini ifade edince bize “Siz terör sona ersin, kan akmasın istemiyor musunuz?” diye cevap veriyorlar. Evet, 1984’den buyana 15 bin asker, polis, jandarma, korucu, devlet memuru ve vatandan PKK terör örgütünün saldırıları sonucunda hayatını yitirdi, şehit oldu. 35 bine yakın PKK terör örgütü mensubu ise terörle mücadele operasyonları sırasında öldürüldü. Ancak PKK terörü ile mücadelede verilen kayıplar PKK terör örgütünün isteklerini kabul ederek teröre son vermesini sağlamak şeklinde bir politikanın gerekçesi olamaz. Ülkemizde PKK’nın kurulduğu 1978’den buyana trafik kazalarında 253.009 kişi hayatını kaybetmiş, 7.466.607 kişi yaralanmıştır. Bu büyük kayıplardan ötürü kara yolu trafiğini sona erdirmeyi, otomobilleri yasaklamayı düşünüyor muyuz? Hayır! PKK terörüne şehit veriyoruz diye de PKK terörü ile mücadeleyi PKK’nın isteklerini kabul ederek sona erdiremeyiz. PKK terörü muhakkak durdurulmalıdır. Ancak bu PKK’nın ileri sürdüğü talepleri kabul ederek olmaz. “Zafer Partisi, CHP’ye de çağrıda bulunmaktadır.” AK Parti ve MHP’ye buradan her şeye rağmen iyi niyetle sesleniyoruz. Öcalan ile müzakereler konusunda acele etmeyin. Suriye PKK/YPG’nin İsrail ile birlikte Suriye’yi parçalayacağı bir savaşa hızla sürüklenebilir. Bu durumda Türkiye PKK/YPG’nin kontrol ettiği alana müdahale etmek zorunda kalacaktır. Suriye’de yaşanan gelişmelerin İsrail’in tam da istediği istikamette gitmektedir. Beşar Esad’ın devrildiği 2024 Aralık ayında zafer çığlıkları atanların bugün gerçekleri bir nebze de olsa artık görmesi gerektiğini düşünüyoruz. Suriye’de zafer İsrail tarafından kazanılmıştır. Daha doğrusu Cumhur ittifakının yanlış Suriye politikası Suriye’yi İsrail’e hediye etmiştir. Suriye iç savaşının tekrar başlaması durumunda Öcalan ile müzakerenizin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Bu noktada Zafer Partisi CHP’ye de çağrıda bulunmaktadır. TBMM’deki komisyona katılmayın. DEM’in ahlaksız şantajına boyun eğmeyin. Bu komisyonu katılımınız ile meşrulaştırmayın. Öcalan’ın amacı siyasi meşruluk kazanmaktır. Bu komisyona katılmanız Öcalan’a istediği siyasi meşruluğu verecektir. CHP asla Öcalan’a siyasi meşruluk sağlamanın aracı olmamalıdır. Bu noktada İYİ Parti’nin komisyona katılmama kararı çok doğrudur. Zafer Partisi terörle müzakereler ile ilgili bütün gerçekleri Türk halkına ısrarla izah etmeye devam edecektir. Orman yangınlarının devam ediyor. Geçen hafta İzmir’deki yangından zarar gören köylerin ziyaret ettim. Yangınların çıkmaması için gereken hazırlıklar yapılmadığı gibi söndürmek için gereken hazırlıklarda yeterli şekilde gerçekleştirilmemiş. Halihazırda da Bilecik ve Sakarya’da yangınların devam ediyor. Yurttaşlarımız yeterli mücadele olmadığını adeta içi acıyarak haykırıyor. Zeytinliklerin madencilik faaliyetlerine açılmasını da içeren torba kanun teklifinin 19 Temmuz'da Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda kabul edildi. Bu yasa bir milli felakettir. Üç beş sermayedarın küçük kazançları için gelecek nesillerin haklarına tecavüz edilmektedir. Yasa "kamu yararı değil maden ve enerji şirketlerinin çıkarlarını gözettiği", kanunun Türkiye'nin doğasını, meralarını, tarım alanlarını, temiz su kaynaklarını, ormanlarını koruyabilmek için cumhuriyet tarihi boyunca çıkarılan tüm kanunları ve imzaladığı uluslararası sözleşmeleri ihlal etmektedir. Zeytinin stratejik bir tarım ürünüdür. Gelişmiş ülkelerde zeytinlikleri korumak için madencilik faaliyetlerinin sıkı denetim altındadır. Büyük Türk Milleti, bu yapılanların hesabının mahkemelerde bir gün muhakkak verileceğinden emin olmalıdır. Ekonominin günden güne kötüye gitmektedir. Gelir dağılımın iyice bozulmuştur. Art arda özellikle tekstil alanında konkordatoların gelmektedir. Her iflas ve konkordatonun beraberinde tedarik zincirlerinin de iflasına yol açmakta, uygulanan ekonomik programın insanları açlık sınırı olan 26.115 TL’nin altında bir rakama mahkum etmektedir. Nitekim yeni zamlarla birlikte en düşük emekli maaşının 16.881 TL’ye yükseltilmiştir. Bu rakamı alan 4 milyon emekliye adeta açlıktan ölmesi için davetiye çıkarılmıştır. Emekli ve sabit gelirli yurttaşlarımız açlıkla boğuşmaktadır. Emekli yurttaşlarımız yıllarca bu ülke için çalıştıktan, vergilerini namusları ile verdikten sonra yaşamlarının son dönemini huzur içinde geçirmek isterken aç ve açıkta kalmamak için yeniden çalışmaya zorlanmaktadırlar. Çalışamayanlar ise perişan olmaktadır. Diğer yandan Kamuda Tasarruf Paketi kapsamında ihtiyaç fazlası taşıtların satışından Ocak-Haziran döneminde 5 milyon 109 bin lira Hazine’ye gelir olarak kaydedilmiştir. Aynı dönemde 161 milyon 182 bin lira taşıt alımlarına harcanmış, diğer bir deyimle, 1 aracın satılıp yerine 31 yeni araç satın alınmıştır. İsraf son hız devam etmektedir. Bu politikalar ile ekonomik kriz aşılmaz derinleşir. İşsizlik ve açlık artar ve artmaktadır. Sefalet artmaktadır. Bazıları Lale devrini yaşarken halk büyük bir sefalet içinde yaşam savaşı vermektedir. “Ahmet bütün Türk Milletinin evladıdır.” Türkiye tehlikede. Ahmet Minguzi’yi sadece zevk için yapabileceklerini göstermek için sokak ortasında katleden şeytanlar çetesi toplum için büyük bir tehdittir. Cinayet sonrasında katil ve suç ortaklarının en ufak bir pişmanlık göstermemesi aksine işledikleri cinayetle övünmeleri, Ahmet’in annesi ve avukatını tehdit etmeye devam etmeleri, organize suç örgütlerinin Türkiye için oluşturduğu tehdidin ne kadar büyük olduğunu göstermiştir. Bu çetelere Ahmet’in katiline sahip çıkarak ve Ahmet’in ailesini tehdit ederek devlete ve topluma meydan okumaktadır. Çeteler böylece çete içinde sahiplenme ve “biz güçlüyüz” duygusunu takviye ederken devlet ve toplum için ne kadar büyük bir tehdit olduklarını ortaya koymaktadırlar. Devlet bu çetelere ve çete mensuplarına karşı caydırıcı şiddet oluşturmalıdır. Verilecek ceza ve cezanın uygulanma şekli bu yaratıkları korkutmalı devletle şaka yapılmayacağını anlatmalıdır. Öte yandan Zafer Partisi olarak Ahmet Minguzzi’nin ailesinin yanındayız ve yanında olmaya devam edeceğiz. Ahmet bütün Türk Milletinin evladıdır. Zafer Partisi ülkemizin geleceğini tehlikeye atan politikalar karşısında güvenebileceğin son kaledir. Atatürk Cumhuriyeti’nin yıkılmasına izin vermeyeceğiz. Olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Hiçbir vatanseverin kenara çekilip izleme, seyirci olma hakkı yoktur. Daha önce hangi partiye oy vermiş olursanız olun şimdi sizleri Zafer Partisi saflarında yer almaya davet ediyorum. Gücünü Türk Milletinden alan kadrolarımız ile ülkemize yapılan saldırılara karşı en kararlı şekilde direneceğiz ve kazanacağız. Geleceğe Ümit ile bakın.

Özdağ: "AKP-MHP-DEM ittifakı resmen açıklandı" Haber

Özdağ: "AKP-MHP-DEM ittifakı resmen açıklandı"

Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, partisinin Kocaeli İl Başkanlığı hizmet binasının açılışında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. İl ve ilçe teşkilatlarını kutlayan Özdağ, konuşmasında hem mevcut siyasi iktidarı hem de Türkiye'nin içinde bulunduğu sosyoekonomik tabloyu sert sözlerle eleştirdi. Konuşmasında Türkiye’nin dört bir yanında Zafer Partisi'nin büyüyen örgütlenme yapısına dikkat çeken Özdağ, “Kocaeli’de, Samsun’da, Ankara’da, İstanbul’da, Van’da… Türk milletinin zaferi için başlayan yürüyüşümüz hız kesmeden sürecek” dedi. "BU MİLLET UMUTSUZLUĞA KAPILMAYACAK" Toplumda artan ekonomik bunalım ve karamsarlığa karşı da bir mesaj veren Özdağ, “Bu millet işgal altındayken Mustafa Kemal yürümeyi bırakmadı. Biz de Atatürk çizgisinde Türk milliyetçileri olarak zafer inancımızı kaybetmeden yolumuza devam edeceğiz” sözleriyle partililerine moral verdi. "AKP-MHP-DEM İTTİFAKI RESMEN AÇIKLANDI" Kocaeli’ye gelirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasına denk geldiğini belirten Özdağ, Erdoğan’ın AK Parti, MHP ve DEM Parti'nin fiili bir ittifak içinde olduğunu ilan ettiğini öne sürdü. Bu yeni siyasi denkleme karşı kararlı duracaklarını vurgulayan Özdağ, “Tek başıma kalsam da bu ittifakın karşısında duracağım. Ama biliyorum ki Türk milleti bizimle olacak” dedi. EKONOMİYE ELEŞTİRİ: "77 MİLYON AÇLIKLA MÜCADELE EDİYOR" Ekonomik krize ilişkin çarpıcı veriler paylaşan Özdağ, Türkiye’de 77 milyon insanın açlık sınırının altında yaşadığını ifade etti. Sosyal adaletsizliğin derinleştiğine dikkat çeken Özdağ, “Bir grup rantiye lüks otellerde tatil yaparken milyonlarca emekli, işsiz, çiftçi temel ihtiyaçlarını bile karşılayamıyor. Bu bir sömürü düzenidir” dedi. "ÜRETEN TÜRKİYE’Yİ KURACAĞIZ" Konuşmasında üretim ekonomisinin önemine de vurgu yapan Özdağ, tarım ve hayvancılığın yeniden canlandırılması gerektiğini söyledi. “Devlet Planlama Teşkilatı’nı yeniden kurmak zorundayız. Türkiye yalnızca kendini değil, komşularını da besleyen bir ülke hâline gelmelidir” ifadelerini kullandı. SIĞINMACI POLİTİKASI: "SURİYELİLERİ DOST OLARAK UĞURLAYACAĞIZ" Konuşmasının sonunda sığınmacı meselesine de değinen Özdağ, Suriyeli ve Afgan göçmenlerin “hukuka uygun şekilde, dostluk çerçevesinde” ülkelerine gönderileceğini yineledi. İran’ın Afgan uyruklu göçmenlerle yaşadığı güvenlik krizine dikkat çeken Özdağ, “Aynı hatayı biz yapmayacağız. Türkiye’nin istikrar adası olmasını istiyorsak bu meseleyi çözmeliyiz” dedi.

Özdağ, 'MİT mensuplarını ifşa' davasından beraat etti Haber

Özdağ, 'MİT mensuplarını ifşa' davasından beraat etti

MİT mensuplarının kimliklerini ifşa ettiği gerekçesiyle hakkında 7 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açılan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, suçun yasal unsurları oluşmadığı gerekçesiyle beraat etti. Ankara 26. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen duruşmaya Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ ile avukatları katıldı. Mahkeme Başkanı bu celse dosyayı karara bağlayacaklarını söylemesi üzerine Özdağ'a söz verdi. "ŞEHİTLERİMİZE "ALLAH RAHMET EYLESİN" DEDİM DİYE YARGILANIYORUM" Libya'da şehit olan 2 MİT mensubu haberini basından öğrendiğini söyleyen Özdağ, "Cumhurbaşkanı şehitlerden bahsederken "1-2 şehit" dedi. Ben de TBMM'de basın toplantısı yaptım. MİT mensuplarının isimlerini alarak "Türk tarihine kahramanlar olarak geçmiştir, Allah rahmet eylesin" dedim. Bu isimleri sosyal medyadan buldum. Ben, TBMM'nin tahsis ettiği odada konuştum. Orada herhangi birisi gelip konuşma yapamaz. Genel Kurul odasında bir dönem milletvekili, "Bizim topraklarımızda baraj inşa ediyorsunuz, bunu da bize pahalı satıyorsunuz. Bunu yapamazsınız" dedi. O kişi yargılanmıyor, ama ben şehitlerimize "Allah rahmet eylesin" dedim diye yargılanıyorum. Amacım çok açık; ben devlet sırrı nedir, çok iyi bilirim. "Allah rahmet eylesin" dedim. MİT benim hakkımda bir suç duyurusunda bulunmadı. Burada zaten ifşa edilmiş bir şey vardır; tekrar bu ifşa edilemez. Bu bir suçlama değildir. Savunmam bu şekildedir" dedi. Avukatlarda sanık Özdağ'ın beraatini talep etti. Beyanlarının ardından, esas hakkındaki mütalaasını açıklayan savcı, sanığın yapmış olduğu açıklamadan önce MİT personeline ait bilgilerin sosyal medyada yayımlandığını belirtti. Bu nedenle sanığın üzerine atılı suçu işleyemeyeceğini ve suçun yasal unsurlarının oluşmadığını ifade etti. Sanığın beraatine karar verilmesini talep eden savcılık, söz konusu bilgileri ilk kez yayınlayanlara ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na ihbarda bulunulmasına karar verilmesini talep etti. Söz verilen sanık Özdağ, "Uzun zamandan beri Anayasa 10. maddesinin uygulandığını görüyorum. Bu madde bütün yurttaşların mahkeme önünde eşit olduğudur. Savcının mütalaasını değerli buluyorum. Bu insanların nasıl kahramanlar olduğunu biliyorum. Onların şahadetini anmak benim için bir şereftir" ifadesinde bulundu. Mahkeme, suçun yasal unsurları oluşmadığı için gerekçesiyle Ümit Özdağ'a beraat kararı verdi.

Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı’ndan 19 Mayıs Mesajı: “Türk Milleti Yalnız Değildir!” Haber

Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı’ndan 19 Mayıs Mesajı: “Türk Milleti Yalnız Değildir!”

İl Başkanlığı tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Ümit Özdağ yalnız değildir, Türk milleti yalnız değildir! Zulme karşı susan dilsiz şeytansa, biz konuşan Türk milliyetçileriyiz!” Bu davanın bir şahsa değil, Türk milletinin onur mücadelesine ait olduğunu belirten açıklamada, gençlerin hem bugünün hem de yarının temel taşı olduğu vurgulandı. “Türk gençliği, fikri hür, vicdanı hür, iradesi çelik gibi gençtir. Zafer Partisi olarak, gençliğin bilimle, özgürlükle ve milli şuurla büyümesini savunuyoruz. Bugün ülkemizi içine sürüklendiği buhrandan çıkaracak olanlar yine gençlerimizdir.” GENÇLİĞE ÇAĞRI: UMUTSUZLUĞA YER YOK! Zafer Partisi, gençlerin işsizlik, eğitimde fırsat eşitsizliği ve geleceğe dair umutsuzlukla mücadele ettiğini ancak Türk milletinin geçmişinden aldığı güçle yeniden ayağa kalkacağını belirtti. “Karamsarlığa yer yok! Bu topraklarda bir defa ayağa kalkmış bir milletin evlatları olarak yeniden doğrulacağız. Atatürk’ün izinde, çağdaş ve bağımsız bir Türkiye’yi gençlerle birlikte inşa edeceğiz.” Ulusal Değerlere Sahip Çıkma Vurgusu Açıklamanın sonunda, Türk milletine ve özellikle gençlere, vatanına, bayrağına, diline ve kültürüne sahip çıkma çağrısı yapıldı. 19 Mayıs’ın bağımsızlık ve direniş ruhunu yeniden alevlendirme günü olduğuna dikkat çekildi: “Ne mutlu Türk’üm diyene! Yaşasın Türk milleti, yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Yaşasın Zafer Partisi!” Zafer Partisi Bursa İl Başkanlığı, başta gençler olmak üzere tüm halkı, Atatürk’ün gösterdiği yolda yeniden bir dirilişe ve milli uyanışa davet etti.

Zafer Partisi’nden PKK’nın fesih bildirisine dair flaş açıklama Haber

Zafer Partisi’nden PKK’nın fesih bildirisine dair flaş açıklama

Şehirlioğlu’nun açıklaması şöyle: “PKK terör örgütünün 5-7 Mayıs 2025 tarihlerinde sözde 12’nci kongresini yaptığı haberleri basında yer almaktadır. 12 Mayıs 2025 sabahı, anılan sözde kongre kararı olduğu ifade edilen bir metin basına servis edilmiştir. Bu metinde PKK terör örgütünün sözde örgütsel yapısını feshedileceği ve PKK adıyla silahlı mücadeleye son vereceği ifade edilmektedir. Terör örgütünün kendisini nasıl feshedeceği ve silahlarını devletimize nerede ve nasıl vereceği ve terör örgütü unsurlarının nerede teslim olacağı metinde açıkça belirtilmemiştir. PKK daha önce de kendisini feshetmiş, KADEK veya KONGRA-GEL adıyla yeniden yapılanıp faaliyete devam etmiştir. Bu bakımdan fesih ve silah bırakma hususu tamamen şüpheli ve karanlıktır. Unutulmamalıdır ki; Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir hukuk devletidir ve silah bırakma ve teslim olmanın hukuki yolu bellidir. Bunun dışında bir yol meşru değildir. Terör örgütü sözde fesih kararını, PKK’nın Kürt halkı üzerindeki inkar ve imha siyasetini parçaladığı ve Kürt sorununu demokratik siyaset yoluyla çözüm noktasına getirdiğini dile getirerek almaktadır. Öncelikle ifade etmek gerekir ki; Türkiye Cumhuriyeti hiçbir etnik yapı veya mezhep temeli üzerine inşa edilmemiştir. Anayasamızın 66’ncı maddesindeki vatandaşlık bağı ilkesi, özgürlükçü ve çağdaş ulus-devletimizin birleştirici temelini oluşturmaktadır. Bugün bu ortak bağı reddedip, bir etnik veya mezhep bağı üzerinden çözüm aramak çağ dışılıktır, gericiliktir ve ırkçılıktır. Çözüm yerine çatışma getirir. Ayrıca, PKK terör örgütünün anılan bildiriyi, adeta sözde bir savaş kazanmış edasıyla kaleme aldığı dikkat çekmektedir. İfade etmek gerekir ki, ortada bilinen tanımıyla bir savaş yoktur. Türk Silahlı Kuvvetleri muharebe sahasında yenilmemiştir. PKK terör örgütü bir zafer kazanmamıştır. Böylesi bir ortamda barıştan bahsetmek de olası değildir. Diğer taraftan terör örgütleri yasal ve hukuki bir varlık olmadıkları için PKK’nın demokratik siyasete kapı aralayabilecek hakkı ve hukuku da bulunmamaktadır. Bu niteliğiyle PKK terör örgütü, büyük Türk Milletine ders verebilecek, çözüm dayatabilecek bir yapı değildir. Değerli Yurttaşlarımız; PKK’nın ne karşılığında 2’nci açılım sürecine girdiği ve neyi hedeflediği anılan metinde açıkça cevaplanmaktadır. Buna göre PKK: Kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef aldığını açıkça ilan etmektedir. Terör eylemleri ile Kürt varlığını ve Kürt sorunu kabul ettirmeyi amaçlamaktadır. Mücadele sonunda bir “diriliş devrimi” hedef alınmıştır. Bu devrim 1924 Anayasasını reddedip, Kürt-Türk halklarının kurucu öğe olduğu “demokratik ulus anlayışını” gerçekleştirmeyi hedef almaktadır. Bunun için Türk ve Kürt halkları arasındaki ilişkilerin yeniden düzenlenmesi gerektiği ifade edilmektedir. Değerli vatandaşlarımız; Bu bildiri, bir çözüm metni değildir. Bu bildiri, İstiklal Harbimizde yapılan büyük fedakarlıkların ürünü olan devletimizin tapusu Lozan Antlaşması’na savaş ilanıdır. Bu bildiri, 1924 Anayasası ile kurulan milli-üniter devlete savaş ilanıdır. Bu bildiri, sözde ‘demokratik ulus’ anlayışı ile ulus-devlet yapımızı hedef alan açık bir bölücülük çağrısıdır. “Demokratik ulus” dedikleri şey; ulus-devletin feshedilip etnik ve mezhep yapılanması ile yeni bir siyasi yapıya geçişi ifade etmektedir. Bu bildiri ile “Terörsüz Türkiye” dedikleri sözde çözüm yolu, Kurtuluş Savaşı ile kurulan milli-üniter devletin parçalanmasıdır. Sevgili Yurttaşlarım, PKK Terör örgütü, Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi veya sözcüsü değildir. Türkiye’de bir Türk-Kürt savaşı yoktur. Şerefli güvenlik güçlerimizin terörle mücadelesi vardır. PKK terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni Kürt kökenli vatandaşlarımıza baskı, inkar ve imha politikaları ile suçlamaktadır. Oysa biliyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendi vatandaşına saldırmaz ve onu imha etmez. Aslında Kürt kökenli vatandaşlarımıza saldıran, onu “silahlı Propaganda dönemi” dedikleri aşamada kundaktaki masum bebekler dahil katleden PKK terör örgütünün kendisidir. Diğer yanda, Anayasa ve hukuk önünde tüm vatandaşlarımız, Cumhuriyetin kurulduğu ilk günden beri hukuken ve siyasi olarak eşittir. Bugüne kadar hiçbir yurttaşımız etnik kökeni nedeniyle ayrıma tabi tutulmamıştır. Şimdi, PKK terör örgütü, Lübnan veya Irak gibi etnisite temelli yeni bir siyasi yapıyla yani sözde 8’nci kongreden beri “Demokratik Konfederalizm” ile Türkiye’yi bölmeyi amaçlıyor. Zafer Partisi olarak buradan kamuoyuna ve tüm siyasi partilerimize sesleniyoruz: PKK tarafından, ulus-devlet ve üniter-devlet yapımız hedef alınıyor. “Terörsüz Türkiye” dedikleri bu süreç, bölücü tuzaklar içermektedir. Anayasal vatandaşlık ve etnik kimlik tanımlı siyasi yapılanma Türkiye’yi bölünmeye götürür. Bu bakımdan 84 milyon bu bölücü ve tuzaklarla dolu sürece topluca ve ortak akılla karşı çıkmalıdır. Çünkü Türkiye’de Türk-Kürt savaşı yoktur ve bunun üzerine sözde bir barış kurulamaz. Tekrar vurgulamak gerekirse, PKK Kürt kökenli vatandaşlarımızın temsilcisi değil, öncelikle Kürt kardeşlerimize saldıran ve onları katleden, emperyalizmin bölgedeki vekil terör örgütü ve aparatıdır. PKK memleketimizde kardeşlik değil kalleşlik peşindedir ve bu toprakların insanlarına değil emperyalizme hizmet etmektedir. Bugün siyasete ve özellikle muhalefete düşen görev, cumhuriyetimize ve Türk Milletine, Ulus-devlet ve üniter devlet yapımıza sahip çıkmak olmalıdır. Sevgili yurttaşlarım, Bilmelisiniz ki, Zafer Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Ümit Özdağ, ikinci açılıma karşı çıktığı için tutuklandı. Ulus-devleti ve milli üniter devletimizi savunduğu için cezaevine kapatıldı. Daha ikinci açılım başlamadan “Yeni Anayasa diyerek Türk Milleti kavramını silmek istiyorlar. Bu bir ‘etnik federasyon’ projesidir.” dediği için tutsak edildi. Ümit Özdağ çok önceden bugünleri görerek başka ne demişti? Ümit Özdağ, “Türkiye Cumhuriyeti milli-üniter devlet olarak 1924 Anayasası ile kuruldu. 1921 Anayasası diyerek devleti yeniden kurmayı tasarlayanları ikaz ediyoruz” diyerek adeta bugünlere seslenmişti. Ümit Özdağ “Birinci açılımda Habur, Oslo, Dolmabahçe yaşandı. Şimdi ikincisi geliyor. Bu kez sığınmacılar üzerinden ve Anayasal düzlemde yapılacak” diyerek, daha 2021’de Anayasa üzerinden ulus devletin tasfiyesi girişimlerini gördü. Sonuç olarak; Genel Başkanımız Ümit Özdağ ve Zafer Partisi kadrolarında devlet aklı ve sorumluluğu hakimdir. Devletimizin güvenliği, büyük Türk Milletinin esenlik ve refahı, Ümit Özdağ liderliğinde Zafer Partisi kadrolarının ana çalışma sahasıdır. Zafer Partisi olarak, Genel Başkanımız Ümit Özdağ rehin tutulduğu Silivri’de cezaevinde, bizler ise vatanın her köşesinde, milli devletimize ve birliğimize sahip çıkmaya devam ediyoruz. NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!”

logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.