Aziz vatandan aziz vatana yolculukları ayrılıkta ağıt olmuştur.
Kavuşmada ise mutluluk.
İşte gemilerle başlayan yolculuk Anadolu’ya tren yolu ile olmuştur.
Bunlardan biri de Elazığ’a gelen insanlarımızdır. Onlar tren ile Elazığ merkezine kadar gelmiş, yerleşecekleri yerlere ise bir iki ay sonra yaylı arabalarını kendileri yaparak ulaşmışlardır.
Yıllar önce Elazığ’da karşılaştığım Recep Amca o günlerle ilgili hatırasını söyle anlatıyordu:
“İstanbul’dan Elazığ’a giden trenin geçtiği yerlerde ağaç sayısı azalmıştı. Sonra yok olmuştu. Kilometrelerce uzunluğunda bozkır. Vagonların ray eklem yerleri ve makas yerlerinde çıkardığı sesler bize yeni bir hayat, yeni bir kalp atışı ritmi veriyordu. Vatanın terk edilmiş yerinden bir başka köşesine gidiyorduk. Vardığımız yerde bize ‘urumeliden gelmişler, padişahımız göndermiş’ diyorlardı”
Bir başka sözü de “Ne kendimiz ne de başkası bize ‘göçmen’ dedi. Bu sözün yaygınlaşması sonrakilerin aklı evveliğinden olsa gerek.”
Tren yolları tamamen asker taşıma üzerine Almanlarca kurulmuştu. Ama sonra hasret ve vatan taşıdı. Kolay olmadı.
Trenlerin sesi yavaş yavaş kesildi. Yolculuk boyunca çıkardığı o tıkırtılar, insanı uyanık tutan tıkırtılar kesildi. Yavaş yavaş Anadolu’yu ezberleten ulaşım zamanla hızlı ve sessiz gidişlere yerini terk etti.
Zamanın, Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanı rahmetli Alaaddin Korkmaz’ın döneminde ODTÜ’de öğrenci iken Belgrat-İstanbul Demiryolu isimli kitabın tashihini yapmıştım.
Balkanları anlatan en güzel kitaplardan biridir.
Kemal Karpat’ın Köstence’den İstanbul’a trenle gelişi ve Cisri Mustafa Paşa tren istasyonunda birkaç gün kalışı 1940’larda Rodop bölgesi ile ilgili güzel bir veridir.
Yıllar önce bir On Kasım öncesi Ankara’dan başlayan ve folklor ekipleri, sanatçılar ve parlamenterlerin katılımı ile Hasköy, Filibe, Sofya, Üsküp, Selanik, İskeçe, Gümülcine kültür trenine ne demeliydi.
TRT neden bu programını bitirdi. Anlamadım.
Eşi ile yolculuğa katılan Yılmaz Karakoyunlu’nun akşamları TRT saz sanatçılarından rica ettiği ve beni sanat müziğine aşk ettiği şarkıları, Manisa eksi Milletvekili Ali Serdengeçti’nin “haydi bir kez daha Çırpınırdı Karadeniz” demesi ve diğer milletvekillerinin “Ali Bey Tuna’dan geçtik, Vardar Ovası’na ulaştık” demeleri…
Gittiğimiz yerlerde karşılanış.
İstasyonlarda folklor ekipleri.
On Kasım Atayı Anma Programına katılmanın engellenmesi için otobüsün Selanik sokaklarında öncü Yunan polislerince gezdirilmesi.
O trenle ilk kez Yunanistan’a girmiştim. İskeçe’de soydaşların heyecanını unutmam. Hele içlerinden biri beni alıp Şahin bölgesine çıkarmıştı.
Burası sakıncalı ve kısıtlı bölgeydi o zamanlar.
Götürenler beni “Ecevit’in danışmanı trenle İskeçe’ye geldi. Şimdi de Şahin’de” diye tanıtıyorlardı.
O zamanlar Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’a danışmanlık yapıyordum. Ama Kıbrıs fatihi olarak görülen Ecevit’in ismiyle tanıtıyorlardı.
İşte trende siz ne olursanız ne derseniz deyin, karşınızdaki sizi nasıl görmek istiyorsa öyle görür sözünün vuku bulduğu yer olduğunu gördüm.
İşte bundan dolayı dün hüzün taşıyan trenlerin yerini “umut trenleri almalı”. Yine bazı trenler yasak savan hızlı akşam yemekleri gibi değil, saatlerce süren muhabbet sofraları gibi yavaş olmalı.
Anadolu’ya ve Rumeli’ye umut taşımalı.
İnsanımız yoklukta var olduğumuz, ama varlık içinde yok edildiğimizi görmeli. Bir gecede trenle Deliorman’dan kaldırılıp,
Karabaş’a getirilen Ayşe validemizin koynunda getirdiği tohumları ne mücadele ile yetiştirmeye çalıştığını,
Üzüntü ile verem olduğunu, öldüğünü ve Diyarbakır kimsesizler mezarlığında ölümsüzlüğe kavuştuğunu,
Bu fakirin kaleminde dahi yaşadığını bilmeli.
Artık şu matemi ve acıları bırakın.
Onlar dedelerimizin yaşadığı acılarıydı.
Onlar bizim kadar anlatmazdı.
Biz şimdi hatıralar üzerine mutluluk inşa etmeliyiz.
Sonra Macaristan’a “Turan”ı kaptırdığımız gibi, birilerine de “Balkan”ı kaptıracağız.
Kalın sağlıcakla…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
“Bir başka Tren”
Köstence, Varna ve Girit limanlarından dert taşımıştır gemilerimiz.
O gemiler hatıralar yüklüdür. Gelenler, köklerinden sökülerek saksıda yetiştirilmek istenen çınarlar misali savrulmuşlardır.
Aziz vatandan aziz vatana yolculukları ayrılıkta ağıt olmuştur.
Kavuşmada ise mutluluk.
İşte gemilerle başlayan yolculuk Anadolu’ya tren yolu ile olmuştur.
Bunlardan biri de Elazığ’a gelen insanlarımızdır. Onlar tren ile Elazığ merkezine kadar gelmiş, yerleşecekleri yerlere ise bir iki ay sonra yaylı arabalarını kendileri yaparak ulaşmışlardır.
Yıllar önce Elazığ’da karşılaştığım Recep Amca o günlerle ilgili hatırasını söyle anlatıyordu:
“İstanbul’dan Elazığ’a giden trenin geçtiği yerlerde ağaç sayısı azalmıştı. Sonra yok olmuştu. Kilometrelerce uzunluğunda bozkır. Vagonların ray eklem yerleri ve makas yerlerinde çıkardığı sesler bize yeni bir hayat, yeni bir kalp atışı ritmi veriyordu. Vatanın terk edilmiş yerinden bir başka köşesine gidiyorduk. Vardığımız yerde bize ‘urumeliden gelmişler, padişahımız göndermiş’ diyorlardı”
Bir başka sözü de “Ne kendimiz ne de başkası bize ‘göçmen’ dedi. Bu sözün yaygınlaşması sonrakilerin aklı evveliğinden olsa gerek.”
Konya’dan Ankara’ya gidene “göçmen mi” diyorsunuz da Vidin’den gelene “göçmen” diyorsunuz.
Tren yolları tamamen asker taşıma üzerine Almanlarca kurulmuştu. Ama sonra hasret ve vatan taşıdı. Kolay olmadı.
Trenlerin sesi yavaş yavaş kesildi. Yolculuk boyunca çıkardığı o tıkırtılar, insanı uyanık tutan tıkırtılar kesildi. Yavaş yavaş Anadolu’yu ezberleten ulaşım zamanla hızlı ve sessiz gidişlere yerini terk etti.
Zamanın, Kültür Bakanlığı Yayımlar Dairesi Başkanı rahmetli Alaaddin Korkmaz’ın döneminde ODTÜ’de öğrenci iken Belgrat-İstanbul Demiryolu isimli kitabın tashihini yapmıştım.
Balkanları anlatan en güzel kitaplardan biridir.
Kemal Karpat’ın Köstence’den İstanbul’a trenle gelişi ve Cisri Mustafa Paşa tren istasyonunda birkaç gün kalışı 1940’larda Rodop bölgesi ile ilgili güzel bir veridir.
Yıllar önce bir On Kasım öncesi Ankara’dan başlayan ve folklor ekipleri, sanatçılar ve parlamenterlerin katılımı ile Hasköy, Filibe, Sofya, Üsküp, Selanik, İskeçe, Gümülcine kültür trenine ne demeliydi.
TRT neden bu programını bitirdi. Anlamadım.
Eşi ile yolculuğa katılan Yılmaz Karakoyunlu’nun akşamları TRT saz sanatçılarından rica ettiği ve beni sanat müziğine aşk ettiği şarkıları, Manisa eksi Milletvekili Ali Serdengeçti’nin “haydi bir kez daha Çırpınırdı Karadeniz” demesi ve diğer milletvekillerinin “Ali Bey Tuna’dan geçtik, Vardar Ovası’na ulaştık” demeleri…
Gittiğimiz yerlerde karşılanış.
İstasyonlarda folklor ekipleri.
On Kasım Atayı Anma Programına katılmanın engellenmesi için otobüsün Selanik sokaklarında öncü Yunan polislerince gezdirilmesi.
Başkonsolosun kriz geçirmesi, Karakoyunlu’nun hayran olduğum sükûneti.
İşte bizim trenlerimiz buydu.
***
O trenle ilk kez Yunanistan’a girmiştim. İskeçe’de soydaşların heyecanını unutmam. Hele içlerinden biri beni alıp Şahin bölgesine çıkarmıştı.
Burası sakıncalı ve kısıtlı bölgeydi o zamanlar.
Götürenler beni “Ecevit’in danışmanı trenle İskeçe’ye geldi. Şimdi de Şahin’de” diye tanıtıyorlardı.
O zamanlar Devlet Bakanı Abdulhaluk Mehmet Çay’a danışmanlık yapıyordum. Ama Kıbrıs fatihi olarak görülen Ecevit’in ismiyle tanıtıyorlardı.
İşte trende siz ne olursanız ne derseniz deyin, karşınızdaki sizi nasıl görmek istiyorsa öyle görür sözünün vuku bulduğu yer olduğunu gördüm.
İşte bundan dolayı dün hüzün taşıyan trenlerin yerini “umut trenleri almalı”. Yine bazı trenler yasak savan hızlı akşam yemekleri gibi değil, saatlerce süren muhabbet sofraları gibi yavaş olmalı.
Anadolu’ya ve Rumeli’ye umut taşımalı.
İnsanımız yoklukta var olduğumuz, ama varlık içinde yok edildiğimizi görmeli. Bir gecede trenle Deliorman’dan kaldırılıp,
Karabaş’a getirilen Ayşe validemizin koynunda getirdiği tohumları ne mücadele ile yetiştirmeye çalıştığını,
Üzüntü ile verem olduğunu, öldüğünü ve Diyarbakır kimsesizler mezarlığında ölümsüzlüğe kavuştuğunu,
Bu fakirin kaleminde dahi yaşadığını bilmeli.
Artık şu matemi ve acıları bırakın.
Onlar dedelerimizin yaşadığı acılarıydı.
Onlar bizim kadar anlatmazdı.
Biz şimdi hatıralar üzerine mutluluk inşa etmeliyiz.
Sonra Macaristan’a “Turan”ı kaptırdığımız gibi, birilerine de “Balkan”ı kaptıracağız.
Kalın sağlıcakla…