SON DAKİKA
Hava Durumu

Diyarbakır’da Göçmen Mezar Taşları

Yazının Giriş Tarihi: 22.05.2024 10:32
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.05.2024 10:32

Diyarbakır’daki göçmenler hakkında yazılarıma biraz da sondan başlamak istiyorum. Şairin dediği gibi “Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir;”

Gerek Bismil ve gerekse diğer ilçe yollarında yerlerini terk etmiş Bulgaristan göçmenlerinin, 1937-39’da yerleştirildiği, bugün terkedilmiş köyler var.

Diyarbakır merkezde Kosova ve Sancak göçmenlerine rastladım. Elazığ tarafında Boşnak, Kosova ve yine Bulgaristan göçmenlerine daha önceden rast gelmiştim.

İkinci Dünya Savaşı öncesinde Bulgaristan’dan gelenlerin, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bükreş Büyükelçiliği döneminde o zaman Romanya’ya ait olan yerlerden “zorunlu göçle” geldiklerini düşünmüştüm.  Atatürk’ün hedefi olan, Türk dış politikasının da temelini oluşturan “komşudaki soydaşları yerinde muhafaza et ve iyi yaşamalarını sağla” anlayışı beni buna yöneltti ama gelenlerin konuşmaları bana işin aslının hiç de öyle olmadığını gösterdi.

Kovancılar hariç!

Issız bırakılmış, şenlendirilememiş veya şenlendirildikten sonra umutsuzluğa ya da yok olmaya terk edilmiş göçmen köylerinde en güzel hatıralar, en güzel destanlar “köylerdeki muhacirlere ait mezar taşlarında” yazılıdır.

Daha önce Ahlat’ta, Selçuklu mezar taşlarını göstererek “bunlar Ermeni taş ustalarının eserleri” diye tanıtmaya çalışan ve kendisine “rehber” diyen bir kişi aklıma geldi.

Doğrudur. Ermeniler taş ustalığında, Süryaniler gümüş ustalığında makul seviyededirler ama dünyadan tasını tarağını toplayanın hatırası olarak kimliğinin kazındığı mezar taşının sahibine de saygı duymak gerek.

Mezar taşları ölümdür. Öyle bir ölümdür ki kendinden sonra geleni de yanına çağırır.

Kaçmakla kurtulamazsın. Kurtulman tek yolu bunu bilerek o taşın sahibini hatırlayıp ölümsüzlüğün sırrını anlamakla, kimliğine yerinde sahip çıkmakla olur.

Aynı zamanda mezar taşları tapu senetleri üzerindeki tamgadır. Gelecektir. Hayattır. En güzel kardelenler mezarlıkta baharı müjdeler. Onu mor zambaklar, susam çiçekleri takip eder. Genç yaşta hayata veda edenlerin mezarlarında boynu bükük lale vardır. Çocuklar emaneten büyüklerin koynuna bırakılmıştır.

Defin yerlerine son zamanlara kadar pek ağaç dikilmedi. Yalnız kalmak için midir neden bilinmez, son zamanlarda mezar üzerine o tamgaları gölgeleyen meyvesiz ağaçlar dikilir oldu.

Bazen iğde ve badem de dikerler.

Mezar taşının sahibinin yakınının, uzaklara gideceği kolay kolay gelemeyeceğini, diktiği ağaçların suya dayanıklı olması açık açık söyler. 

Göçmenler volkanik taşlar kullanır mezar taşlarında. Şumnu’dan, Yeni Pazar’dan, Varna’dan, Burgaz’dan, Kırcaali’den buralara geldiğini söyler mezar taşları.

Kendinden önce buralardan gidenlerin, Ermenilerin, Süryanilerin ve belki mübadele ile uçan kuşların yerine, “mahsun bıraktıkları köyleri şenlendirsin” diye “göçmenler” gelmişler.

Zaman, kendilerinden önce gelip gidenlerin mezar taşlarını sökmüş atmış. Onlar artık yok.

Ya dedelerinin mezarlarını Deliorman’da, babalarının mezarlarını Akkoyunlu, Artuklu diyarı Diyarbakır’da bırakıp köksüzlüğe kanat çırpanlara ne demeli.

Ah Rumeli, evlatlarını İstanbul keşmekeşine, Bursa’nın kapitalist çarklarına kaptıran Rumeli.

Ah Rumeli, sahi hayalinde Rumeli var mı senin?

Orada silinen kaybolan yok olan mezar taşları üzerindeki Ay-Yıldızları ortaya çıkarmak için nefesin yeter mi?

Ya da bağrından çıkardığın kahramanın Anadolu’ya ektiği kardelenleri, zambakları ve gülleri hayata bağlayacak gücün var mı?

Haydi keyfin kaçmasın,

Salonlarda hep kahramansın,

Adın anılıyor yüksek sesle,

Sevin.

Lakin bil ki;

Bir mezar taşı ile kesilecek nefesin.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.