Kafkas İslam Ordusunun ayak tozlarını hissettiğim Gence’deyim.
Gence, 1918’de kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk başkenti. Tiflis’te verilen kararın Gence’de ete kemiğe bürünmüş hali. Ankara’yı Erzurum ve Sivas’ta anlamak için Gence’yi görmek gerekir. Ankara kadar çok kalabalık olmayan şehirde trafik anarşisi de yok.
Gence merkezinde adımladığınız her köşe dünde sizi saklıyor. Gence Devlet Üniversitesinde okuyan Türkiye’den gençlerle sıkça karşılaşıyorsunuz. Biraz haylazlar! Açıkçası üniversite eğitimi, biraz da “takılmak” için buradalar.
Gence Hanlığı’nın kurucusu Cevat Han’ın mezarının hemen yanında Şah Abbas Camisi var. Biraz yukarıya doğru Han Bağı var. Yeşil alan. Türkiye’de park diyorlar. Ne güzel isim Han Bağı. Han Bağı içinde yerle bir edilen Gence Kalesi kalıntısı hüzünlü. Yine yürüme mesafesiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulduğu bina var. İhtişamı ile duruyor. Çatısında şanlı Azerbaycan Bayrağı. Karşısına ise Kurtuluş Müzesi yapmışlar.
Gence’de biraz avare, biraz da derin hislerle yürürken Çökek Hamamı’nın önüne geldim. İşte orada karşılaştım o meçhul gençle. Tertemiz kıyafetleriyle kardeşi yanında. Okuldan döndükleri kıyafetlerinden belli olan 12-13 yaşında o gençle. Yer Türkçe, gök Türkçe. “Merhaba” dedim. Durdu. Gülümsedi. “Türkiye’den misiniz?” diye sordu. “Evet” dedim. “Haradan” diye devam etti. “Ankara” dedim. Sanki geceyi aydınlatan idare lambalarını bir derece artıran göz ışıldamasını gözbebeklerinde gördüm. “Sen Genceli misin?” diye sual edince; “Ağdamlıyım” karşılığı geldi. “Gence’de Çökek Hamamı varmış, nerede?” diye adres tarifi istedim. Durdu, düşündü karar veremedi. Camiye baktı. Türbeye baktı. Tuvaletler tarafına baktı. Karar veremedi. “Bak bakalım benim arkamdaki binada ne yazıyor?” dedim. “Çokək Hamam”. Üzülme meçhul genç bana da Konya’da Sultan Hamamı’nı sormuşlardı. Ben de bilememiştim.Sonra unutmadım.
Biraz üzüldü. Kucaklaştık. Kardeşinin elini tuttu ve uzaklaştı. Caminin yanında Türk Şehitliği de var. Burada adettendir her halde Azerbaycan ve Türk Bayraklarını her yerde aynı yükseklikte ve yanyana. Özellikle şehitliklerde.
Gence’de en çok beğendiğim yerlerden biri de alt geçitler. Nizami Gencevi’nin beyitleri süslüyor. O kadar hoş ki!
“Pis-yahşi neyin var, demek malındır. Lakin sana vacip öz kemalindir…”. Keşke salonlara, resmi dairelerin içine hapsedilen güzel mefküre yüklü beyitlrimizi Kızılay’ın göbeğinde görsek. Şah İsmail, Karakoyunlu, Akkoyunlu her yerde karşınıza çıkıyor.
Meçhul Genç asıl sana bir sır vereyim. Rusların 1917 devrimi ile kendi dertlerine düşmesini fırsat bilen İngilizlerin sadece “neft” için Bakü’ye bütün kutsallarımıza hücum edişini unutma. Onların Aras Nehri’ni araya koyarak bugün dahi uzaktan uzağa el sallayan güneydeki kandaşlarını unutma. Ha bir de bel kemiği Anadolu’dan, katılımları Azerbaycan’dan olan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nu unutma. Aynı müttefik cephede yer aldığımız Almanların neft aşkı ile Bakü’ye saldırıları karşısında oluşturulan kurtuluş ordusuna. İşte Gence’de baharın açan laleler o ordunun kalpağında yer alan al rengine benzetilir. Laleler türküsü odur. Bolca söyle.
Bir de her karşılaştığım insanımızın Bursa’da “dotluk maçında” Azerbaycan Bayrağı’nın toplatılmasına çok kızan büyüklerine söyle o bayrakları toplatanların bilgisi dışında Ağdam’a, Hankendi’ye, Şuşa’ya gönderdik.
Hadi Traktör takımının maçta attıkları sloganları ile yazımızı bitirelim.
“Bakü, Tebriz, Ankara biz hara Farslar hara”
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Abdullah ULUYURT
Meçhul Gence Mektup
Hava buz kesiyor, aralık ayının ilk günleri…
Kafkas İslam Ordusunun ayak tozlarını hissettiğim Gence’deyim.
Gence, 1918’de kurulan Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ilk başkenti. Tiflis’te verilen kararın Gence’de ete kemiğe bürünmüş hali. Ankara’yı Erzurum ve Sivas’ta anlamak için Gence’yi görmek gerekir. Ankara kadar çok kalabalık olmayan şehirde trafik anarşisi de yok.
Gence merkezinde adımladığınız her köşe dünde sizi saklıyor. Gence Devlet Üniversitesinde okuyan Türkiye’den gençlerle sıkça karşılaşıyorsunuz. Biraz haylazlar! Açıkçası üniversite eğitimi, biraz da “takılmak” için buradalar.
Gence Hanlığı’nın kurucusu Cevat Han’ın mezarının hemen yanında Şah Abbas Camisi var. Biraz yukarıya doğru Han Bağı var. Yeşil alan. Türkiye’de park diyorlar. Ne güzel isim Han Bağı. Han Bağı içinde yerle bir edilen Gence Kalesi kalıntısı hüzünlü. Yine yürüme mesafesiyle Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurulduğu bina var. İhtişamı ile duruyor. Çatısında şanlı Azerbaycan Bayrağı. Karşısına ise Kurtuluş Müzesi yapmışlar.
Gence’de biraz avare, biraz da derin hislerle yürürken Çökek Hamamı’nın önüne geldim. İşte orada karşılaştım o meçhul gençle. Tertemiz kıyafetleriyle kardeşi yanında. Okuldan döndükleri kıyafetlerinden belli olan 12-13 yaşında o gençle. Yer Türkçe, gök Türkçe. “Merhaba” dedim. Durdu. Gülümsedi. “Türkiye’den misiniz?” diye sordu. “Evet” dedim. “Haradan” diye devam etti. “Ankara” dedim. Sanki geceyi aydınlatan idare lambalarını bir derece artıran göz ışıldamasını gözbebeklerinde gördüm. “Sen Genceli misin?” diye sual edince; “Ağdamlıyım” karşılığı geldi. “Gence’de Çökek Hamamı varmış, nerede?” diye adres tarifi istedim. Durdu, düşündü karar veremedi. Camiye baktı. Türbeye baktı. Tuvaletler tarafına baktı. Karar veremedi. “Bak bakalım benim arkamdaki binada ne yazıyor?” dedim. “Çokək Hamam”. Üzülme meçhul genç bana da Konya’da Sultan Hamamı’nı sormuşlardı. Ben de bilememiştim. Sonra unutmadım.
Biraz üzüldü. Kucaklaştık. Kardeşinin elini tuttu ve uzaklaştı. Caminin yanında Türk Şehitliği de var. Burada adettendir her halde Azerbaycan ve Türk Bayraklarını her yerde aynı yükseklikte ve yanyana. Özellikle şehitliklerde.
Gence’de en çok beğendiğim yerlerden biri de alt geçitler. Nizami Gencevi’nin beyitleri süslüyor. O kadar hoş ki!
“Pis-yahşi neyin var, demek malındır. Lakin sana vacip öz kemalindir…”. Keşke salonlara, resmi dairelerin içine hapsedilen güzel mefküre yüklü beyitlrimizi Kızılay’ın göbeğinde görsek. Şah İsmail, Karakoyunlu, Akkoyunlu her yerde karşınıza çıkıyor.
Meçhul Genç asıl sana bir sır vereyim. Rusların 1917 devrimi ile kendi dertlerine düşmesini fırsat bilen İngilizlerin sadece “neft” için Bakü’ye bütün kutsallarımıza hücum edişini unutma. Onların Aras Nehri’ni araya koyarak bugün dahi uzaktan uzağa el sallayan güneydeki kandaşlarını unutma. Ha bir de bel kemiği Anadolu’dan, katılımları Azerbaycan’dan olan Nuri Paşa komutasındaki Kafkas İslam Ordusu’nu unutma. Aynı müttefik cephede yer aldığımız Almanların neft aşkı ile Bakü’ye saldırıları karşısında oluşturulan kurtuluş ordusuna. İşte Gence’de baharın açan laleler o ordunun kalpağında yer alan al rengine benzetilir. Laleler türküsü odur. Bolca söyle.
Bir de her karşılaştığım insanımızın Bursa’da “dotluk maçında” Azerbaycan Bayrağı’nın toplatılmasına çok kızan büyüklerine söyle o bayrakları toplatanların bilgisi dışında Ağdam’a, Hankendi’ye, Şuşa’ya gönderdik.
Hadi Traktör takımının maçta attıkları sloganları ile yazımızı bitirelim.
“Bakü, Tebriz, Ankara biz hara Farslar hara”