SON DAKİKA
Hava Durumu

‘İstiklal Marşı’mız gibi milli olabilmek

Yazının Giriş Tarihi: 12.03.2022 14:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 12.03.2022 03:19

Evet, takvim bir 12 Mart’ı daha gösterdi.  

Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un yazdığı milli birlik ve beraberliğimizin yanı sıra bağımsızlığımızı anlatan ‘İstiklal Marşı’mızın TBMM’de milli marş olarak kabul edilmesinin 101. yıl dönümü.

O öyle bir şiirdir ki her kelimesi biz, her satırı milli mücadelemiz…  

Marşımızı Meclis’te ilk okuyan kişi milli hatip ve dönemin Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver’di.

O, Mehmet Akif Ersoy’un şiirinin kabul edilmesi için büyük çaba sarf etmişti.

İyi ki de etmiş…

Tam dört kez üst üste okumuştu milli marşımızı o gün.

Tanrıöver, milli duygularını en üst noktada yaşayan biri olarak Anadolu’yu; her zaman milli kültürün ayakta tutacağını savunmuştu.  

Elbette bir millete kimlik kazandıran ve diğer milletlerle arasındaki farkı belirleyen milli kültürdü.

***

Milli kültür; bir milletin dilinden, sosyal yaşamından tutun da ekonomisini, tarımını, eğitimini, sanatını, edebiyatını içine alan çok geniş bir kavramdır…

O zaman günümüzde biz ne kadar milliyiz?

Çok şükür milli marşımız var.

Dilimiz milli!

Peki, eğitim?

Öncelikle hatırlatmak isterim; Atatürk’ün daha savaş sürerken temelini attığı Türk Milli Eğitim Sistemi vardı;

Ulusal, bağımsız, bilime dayalı, uygulamalı, laik, disiplinli ve karma.

O, milli dil, milli tarih, milli sanat yani komple milli kültürün gelişmesine uygun bir eğitim sistemi oluşturulmasını istemişti.

1923’te Eskişehir’de yaptığı bir toplantıda şunları söylemişti:

“Bundan sonra eğitimde izlenecek yol, her an değişmeyen, belirli çizgisi olan eğitimdir. Bu eğitimden amaç, bilgiyi insan için bir süs, uygar bir zevk olmaktan çok, maddi hayatta başarı sağlayan pratik ve işe yarar bir araç haline getirmektir. İlk ve orta öğretim, mutlaka insanlığa, medeniyetin gerektirdiği bilim ve tekniği versin, fakat o kadar pratik ve zevkli versin ki çocuk okuldan çıktığı zaman aç kalmaya mahkûm olmadığına emin olsun. Çünkü maarifin gayesi sadece hükümete memur yetiştirmek değildir."

Ve şimdi;

Her an değişmeyen ve belirli çizgisi olan bir eğitim sisteminden, neredeyse her sene başka başka kurallarla yol yürünmeye çalışılan bir eğitim düzenine geçtik!

Ve her sene değişen ve denenen bir eğitim modelinde -tabiri caizse- denekler perişan oluyor!

***

Ya tarım?

Tarımda dünyanın kendi kendine yeten yedi ülkesinden biriydik eskiden.

Ne kıvanırdık ama!

Şimdilerde gençlerimiz Kanada’dan nohut, Rusya’dan buğday, Etiyopya’dan kuru fasulye yiyor. Gürcistan’dan saman, Hindistan’dan pamuk ve daha nicelerinden pek çok tarım ürününü ithal ediyoruz…

Tahıl ambarı olan ülke boş çuvala döndü!

Yine Atatürk’ün;

Arkadaşlar! Dünyada fetihlerin iki aracı vardır. Biri kılıç, diğeri saban… Zaferinin aracı yalnız kılınçtan oluşan bir millet, bir gün girdiği yerden kovulur, rezil edilir, sefil ve perişan olur. Öyle milletlerin sefaleti, perişanlığı o kadar büyük ve acı olur ki, kendi memleketinde bile esir bir halde kalabilir. Onun için gerçek fetihler yalnız kılınçla değil, sabanla yapılandır” uyarısını dikkate almadık…

***

Hayvancılığımıza ne oldu?

Sektörün temsilcileri sürekli uyarıyor:

Hayvancılık konusunda krizin eşiğindeyiz.

Şimdiye kadar pek çok ülkeden canlı hayvan ve et ithalatı yaptık.

Tutarlı bir politikamız yok ve artan maliyetler dört yanımızı sardı.

Dağları ve yayları ile meşhur cennet ülkemizde hayvancılık bi-ti-yor.

Sentetik et üretimi yolda!

***

Edebiyat ve sanatta da öyle aman aman iyiyiz, milliyiz diyemiyorum.

Elbette ülkemizde çok kıymetli sanatçılar yetişti bugüne kadar.

Ancak millet olarak sanatla bütünleşik değiliz.

Yerli kültür, milli sanat diyerek, yerli ve milli oyunları topluma izlettirmeye çalışarak, zannediyorum bu konuda milli kalmaya çalışıyoruz.

Ancak edebiyat ve sanatta da bir evirilme yaşanıyor!

***

Şimdilerde ben ve benim gibiler, yerli bulduğumuz her şeye doğal bir refleksle sımsıkı sarılmaya çalışıyoruz.

Nasıl bu hale geldik?

Ne yapmak lazım?

Gerçi söylesem tesiri yok ama sussam gönlüm razı değil!

Milli olmak adına; Memlekette etkili kalemlerin de aslında sürekli hatırlattığı ancak yönetim erkinin senelerdir dikkate almadığı çözümü tekrar edeceğim bendeniz de; Yeniden, üreten bir ülke olmak zorundayız.

Neden üretimden vaz geçtik?

Neden verileni tüketmeye alıştırıldık?

Sadece gıdada değil, neden teknolojinin, bilimin, sanatın, eğitimin hazırını tükettik?

“Veririz biz size” dediler, aldık.

Hâlbuki bizde vardı, olmayanı da üretecek kapasitedeydik!

Üreten toplum olma yolunda Atatürk’ün kurduğu modeli unuttuk! Atatürk’ün “Her fabrika bir kaledir” diyerek devlet eliyle açtığı fabrikaları kapattık.

Öyle öyle sonunda elimizde milli olan çok az şey kaldı.

Derhal yeniden üreten ama her konuda üreten bir millet olma yoluna girmek zorundayız.

Bunu nasıl başarabileceğimizin formülü ise; 7’den 70’e bilimsel, uygulamalı, bilinçli eğitim.

Yerli ve milli olabilmek için mücadele verecek yeni nesiller yetiştirilmeli!

Nasıl ki cumhuriyetimizin ilk yıllarında her şeyin yerlisi, millisi için büyük bir mücadele verildi.

Aynı bakış bugün de bizlere gerekli!

***

Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın” diyen Mehmet Akif Ersoy’u rahmetle anarken, İstiklal Marşı’mızın 101. yıl dönümü kutlu olsun.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.