Belirsizliğin olduğu ortamda insanlar gelecek planlarını rahatça yapamazlar ve ona göre davranırlar.
Bu ortamdaki davranışlar telaş, korku, panik ve stres etkisi altındadır.
Bilimsel olarak belirsizliğin üç nedeni olabileceği vurgulanır:
Birincisi; daha önce karşılaşılmamış yeni bir durum söz konusu olabilir.
İkincisi; bilinenin sayısı birden çok olduğu için ortada çelişkili bir durum söz konusu olabilir.
Ve üçüncüsü; Farklı kaynaklardan farklı bilgiler edinildiği için ortaya çelişkili bir durum çıkmış olabilir.
Bir ülkede belirsizlik egemen olmuş ise insanlar geleceklerinin nasıl olacağını ve neye göre yargılanacaklarını bilemezler.
Aslında ülkemizde mevzuat bellidir. Uygulama açısından içtihat haline gelmiş Yargıtay kararları da vardır.
Fakat tüm bunlara rağmen hatalı kararlar verilebilmektedir. Bu hatalı kararları istinaf dairesi hatta temyiz dahi hatalı görmeyebilir.
Verilen hatalı kararlar geçmişten bugüne daha da artmakta ve daha da fahiş bir hale gelmektedir.
Artan belirsizlikle beraber avukata duyulan güvensizlik de artmaktadır.
Artık avukatlar ise hiçbir davaya kesin kazanırız gözüyle bakamamaktadır. İhtimaller dengesiz bir hal almıştır.
Bu belirsizlik ortamında avukatlar;
Farkında olmadan ya da farkında olarak
Dava sonunda çıkabilecek kararlar hakkında müvekkillere olumlu konuşarak davayı kaybetme ihtimaline karşılık risk almak durumundadır.
Ya da olumsuz ihtimallerden bahsederek müvekkili kaybetme ihtimaline karşı risk almak durumundadır.
İki durumda da avukatların stres yaşaması kaçınılmazdır.
Ve bu mücadele hiç de kısa sürmez.
***
Uzayıp giden yargılama süreçlerine gelecek olursak;
Kanun yolu aşamalarının hepsinin tamamlanmasının 5-10 yıl sürdüğü hatta bazen daha uzun sürebildiği,
Duruşma tarihlerinin bir yıl sonrasına verildiği, Ankara’dan Siirt duruşmasına yürüyerek yetişebildiğiniz,
Dava açtıktan 27 ay sonra tanık dinletebilme gibi durumların yaşandığı ülkemizde;
En başta davalık olduğu için psikolojisi iyi olmayan ve bu konularda çok bilgisi bulunmayan vatandaşın veya yakınlarının muhatap aldığı tek kişi avukattır.
Dolayısıyla sistemdeki türlü hataları, mantıksızlıkları, aksaklıkları onlara izah etme görevini bu uzun süreler zarfında avukat sırtlamaktadır.
Bu uzun süreler boyunca vatandaşların şikayetlerini ve isyanlarını dinleme, onları telkin etme bir nevi eyleme görevi de otomatik olarak avukata yüklenmektedir.
İşini mükemmel şekilde yapmış olsun olmasın işlemeyen adalet sisteminin ilk ve hatta tek muhatabı çoğu zaman avukat olur.
Fatura avukata kesilir.
Ve bu faturayı çoğu zaman bilinçli kişiler kesmez.
***
Peki ya avukat-müvekkil ilişkileri?
Vatandaşların çoğu hukukun işleyişi konusunda tecrübesizdir. Avukat ile nasıl çalışması gerektiğini bilmez.
Avukatını nasıl ve neye göre belirleyeceğini, ondan ne beklemesi gerektiğini bilmez.
Ülkemizde vatandaşlar arasında yerleşmiş bir avukatlık kültürü yoktur.
İnsanımızın çoğu, avukatı veya mahkeme ortamını dizilerde filmlerde gördüğü gibi sanmaktadır.
Bir tanıdığından kulaktan dolma duyduğu bir avukat varsa onu baz alır. Falanca davayı böyle kazanmış, falanca davayı böyle kaybetmiş gibi sadece sonuç odaklıdır.
Yine ülkemizde psikolog/psikiyatriste gitme kültürü olmadığından bu hizmetin de avukattan beklenildiği durumlar sıkça yaşanmaktadır.
Bunlar müvekkil seçecek lüksü olmayan veya eşini dostuna hayır diyecek lüksü olmayan avukatların sıkça karşılaştığı durumlardır.
Ve bu lükse erişmek hiç de kolay olmaz.
***
Ve son olarak maddi manevi külfet başlığına değinecek olursak;
Avukatların hukuki sorumluluğu olduğu gibi hayatını sürdürebilmesi için para kazanması da gerekmektedir.
Çoğu avukat aldığı eğitimin, verdiği emeğin, harcadığı zaman ve paranın ve de üstlendiği sorumluluğun karşılığını maddi ve manevi olarak alamaz veya zamanında alamaz.
Aç kalmamak için sürekli daha düşük fiyat veren meslektaşların bulunması,
Yıllar süren davanın sonunda ancak ücret alabilmek,
Eşten dosttan ücret alamamak fakat çoğunlukla eşten dosttan iş gelmesi,
Çalışmak ile para kazanmanın her zaman doğru orantıda olmaması,
Alması gerektiği halde davayı kaybettiği için ücret alamaması vb. gibi durumlar…
Avukatların maddi külfetine dair birkaç örnektir.
Çoğu meslektaş avukatlık yanında başka işlere yönelmektedir veya mesleği bırakmayı düşünmektedir.
Alternatifi olmayan ise mecburen mutsuz şekilde mesleğine devam etmektedir.
Tüm bunlarla başa çıkabilmenin,
Sağlıklı, mutlu ve uzun ömürlü bir meslek hayatı yaşayabilmenin sırrı;
Her şeyden önce başarılı bir stres yönetimidir.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Av. Arda BARUTCU
Günah Keçisi Avukat!
Ülkemizde hak, hukuk ve adaletin öngörülemezliği…
Yıllarca süren mahkemeler…
Bilinçsiz vatandaşlar…
Maddi manevi külfet….
Sırtında hepsinin kamburuyla savaşan avukat,
Fakat günah keçisi yine avukat…
***
Bu cümleleri biraz açmak gerekirse;
Öngörülemeyen Adalet: Kanun belli, mevzuat belli.
Bir çay koy ince belli, yaz dilekçeni…
“Avukat Bey kesin kazanırız davayı değil mi?”
Gaybı ancak Allah bilir…
Hukuk başta olmak üzere yaşamın bütün alanlarında doğru kararlar almak için en önemli unsur öngörülebilirliktir.
Öngörülebilirliğin zıttı ise belirsizliktir.
Belirsizlik, olayların gerçekleşme olasılığının bilinmemesi durumudur.
Belirsizliğin olduğu ortamda insanlar gelecek planlarını rahatça yapamazlar ve ona göre davranırlar.
Bu ortamdaki davranışlar telaş, korku, panik ve stres etkisi altındadır.
Bilimsel olarak belirsizliğin üç nedeni olabileceği vurgulanır:
Birincisi; daha önce karşılaşılmamış yeni bir durum söz konusu olabilir.
İkincisi; bilinenin sayısı birden çok olduğu için ortada çelişkili bir durum söz konusu olabilir.
Ve üçüncüsü; Farklı kaynaklardan farklı bilgiler edinildiği için ortaya çelişkili bir durum çıkmış olabilir.
Bir ülkede belirsizlik egemen olmuş ise insanlar geleceklerinin nasıl olacağını ve neye göre yargılanacaklarını bilemezler.
Aslında ülkemizde mevzuat bellidir. Uygulama açısından içtihat haline gelmiş Yargıtay kararları da vardır.
Fakat tüm bunlara rağmen hatalı kararlar verilebilmektedir. Bu hatalı kararları istinaf dairesi hatta temyiz dahi hatalı görmeyebilir.
Verilen hatalı kararlar geçmişten bugüne daha da artmakta ve daha da fahiş bir hale gelmektedir.
Artan belirsizlikle beraber avukata duyulan güvensizlik de artmaktadır.
Artık avukatlar ise hiçbir davaya kesin kazanırız gözüyle bakamamaktadır. İhtimaller dengesiz bir hal almıştır.
Bu belirsizlik ortamında avukatlar;
Farkında olmadan ya da farkında olarak
Dava sonunda çıkabilecek kararlar hakkında müvekkillere olumlu konuşarak davayı kaybetme ihtimaline karşılık risk almak durumundadır.
Ya da olumsuz ihtimallerden bahsederek müvekkili kaybetme ihtimaline karşı risk almak durumundadır.
İki durumda da avukatların stres yaşaması kaçınılmazdır.
Ve bu mücadele hiç de kısa sürmez.
***
Uzayıp giden yargılama süreçlerine gelecek olursak;
Kanun yolu aşamalarının hepsinin tamamlanmasının 5-10 yıl sürdüğü hatta bazen daha uzun sürebildiği,
Duruşma tarihlerinin bir yıl sonrasına verildiği, Ankara’dan Siirt duruşmasına yürüyerek yetişebildiğiniz,
Dava açtıktan 27 ay sonra tanık dinletebilme gibi durumların yaşandığı ülkemizde;
En başta davalık olduğu için psikolojisi iyi olmayan ve bu konularda çok bilgisi bulunmayan vatandaşın veya yakınlarının muhatap aldığı tek kişi avukattır.
Dolayısıyla sistemdeki türlü hataları, mantıksızlıkları, aksaklıkları onlara izah etme görevini bu uzun süreler zarfında avukat sırtlamaktadır.
Bu uzun süreler boyunca vatandaşların şikayetlerini ve isyanlarını dinleme, onları telkin etme bir nevi eyleme görevi de otomatik olarak avukata yüklenmektedir.
İşini mükemmel şekilde yapmış olsun olmasın işlemeyen adalet sisteminin ilk ve hatta tek muhatabı çoğu zaman avukat olur.
Fatura avukata kesilir.
Ve bu faturayı çoğu zaman bilinçli kişiler kesmez.
***
Peki ya avukat-müvekkil ilişkileri?
Vatandaşların çoğu hukukun işleyişi konusunda tecrübesizdir. Avukat ile nasıl çalışması gerektiğini bilmez.
Avukatını nasıl ve neye göre belirleyeceğini, ondan ne beklemesi gerektiğini bilmez.
Ülkemizde vatandaşlar arasında yerleşmiş bir avukatlık kültürü yoktur.
İnsanımızın çoğu, avukatı veya mahkeme ortamını dizilerde filmlerde gördüğü gibi sanmaktadır.
Bir tanıdığından kulaktan dolma duyduğu bir avukat varsa onu baz alır. Falanca davayı böyle kazanmış, falanca davayı böyle kaybetmiş gibi sadece sonuç odaklıdır.
Yine ülkemizde psikolog/psikiyatriste gitme kültürü olmadığından bu hizmetin de avukattan beklenildiği durumlar sıkça yaşanmaktadır.
Bunlar müvekkil seçecek lüksü olmayan veya eşini dostuna hayır diyecek lüksü olmayan avukatların sıkça karşılaştığı durumlardır.
Ve bu lükse erişmek hiç de kolay olmaz.
***
Ve son olarak maddi manevi külfet başlığına değinecek olursak;
Avukatların hukuki sorumluluğu olduğu gibi hayatını sürdürebilmesi için para kazanması da gerekmektedir.
Çoğu avukat aldığı eğitimin, verdiği emeğin, harcadığı zaman ve paranın ve de üstlendiği sorumluluğun karşılığını maddi ve manevi olarak alamaz veya zamanında alamaz.
Aç kalmamak için sürekli daha düşük fiyat veren meslektaşların bulunması,
Yıllar süren davanın sonunda ancak ücret alabilmek,
Eşten dosttan ücret alamamak fakat çoğunlukla eşten dosttan iş gelmesi,
Danışmanlık ücretinin varlığının ispat edilememesi,
Çalışmak ile para kazanmanın her zaman doğru orantıda olmaması,
Alması gerektiği halde davayı kaybettiği için ücret alamaması vb. gibi durumlar…
Avukatların maddi külfetine dair birkaç örnektir.
Çoğu meslektaş avukatlık yanında başka işlere yönelmektedir veya mesleği bırakmayı düşünmektedir.
Alternatifi olmayan ise mecburen mutsuz şekilde mesleğine devam etmektedir.
Tüm bunlarla başa çıkabilmenin,
Sağlıklı, mutlu ve uzun ömürlü bir meslek hayatı yaşayabilmenin sırrı;
Her şeyden önce başarılı bir stres yönetimidir.