SON DAKİKA

Şeyh Said Yargılaması-2-

Yazının Giriş Tarihi: 29.12.2023 12:52
Yazının Güncellenme Tarihi: 29.12.2023 12:52

Önceki yazımda size İstiklal Mahkemeleri ve Şark İstiklal Mahkemesi’nin kuruluş aşamaları ile amaçlarından ve dönemin ruhundan bahsettim…

Bu yazımda ise Şeyh Said yargılamasından, isyanın yani suçun gerçekleşme şeklinden ve suça karşılık hükmün veriliş aşamalarından bahsedeceğim.

Detaylı bahsettiğim ilk yazımdan özetleyecek olursam;

Millî Mücadele döneminde çeteler halinde, soygun ve yağmacılık yapan asker kaçakları otoriteye zarar vererek, ülke düzeninin sağlanmasına engel olan şahısları yargılamak amacıyla İstiklal Mahkemeleri iki dönem görev yapmıştı.

İstiklal Mahkemelerinin üçüncü dönem görevine başlamasında en önemli gerekçelerden olan 13 Şubat 1925 tarihinde Şeyh Said ayaklanması sonrası Meclis kararı ile Şark İstiklal Mahkemesi kuruldu.

Ayaklanmayı anlatmaya başlamadan önce terörizmin terimsel tanımını yapmak isterim;

‘’Siyasal, dinsel ve/veya ekonomik hedeflere ulaşmak amacıyla sivillere, belirlenen hedef gruplara veya resmî, yerel ve genel yönetimlere yönelik baskı, yıldırma ve her türlü şiddet içeren yolun kullanımını ifade eden terim dünya üzerinde terörizm/terör olarak tanımlanmaktadır.’’

***

Hazırsak başlayalım;

Ülke düzenine karşı isyanın fitilinin ateşlendiği Piran Olayı…

Şeyh Said her sene dedesi Şeyh Ali Sebti’nin mezarını ziyaret etmek üzere ikamet ettiği Hınıs’tan doğum yeri olan Palu’ya gitmekteydi.

Aralık 1924’te de Hınıs’tan yola çıkan ve yol üzerinde birçok yere uğrayarak halka hükümetin İslam şeriatına aykırı hareket ettiği yönünde vaaz ve nasihatlerde bulunan Şeyh Said, kalabalık bir grup halinde yaklaşık iki ay sonra Piran’a geldi.

Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:

“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”

Şeyh Said’in maiyetinde bulunan ve onunla birlikte 13 Şubat 1925 tarihinde Piran’a gelen bazı kanun kaçaklarıyla, onları tutuklamak isteyen jandarmalar arasında çıkan çatışmayla isyanın fitili tutuştu.

Şeyh Said aynı hadise ile ilgili 27 Haziran 1925’te mahkemede yaptığı müdafaasında ise şu beyanda bulunmuştur:

“Ale’s-sabah Piran’a taraf gittik. Müstakbiller meyanesinde meğer on kişi mahkûm var imiş, bilmiyordum.”

Yukarıdaki ifadede anlatıldığına göre; Şeyh Said kendi maiyetinde olan mahkûmlardan haberdar değildir.

Ancak olay askeri raporda daha farklı anlatılmaktadır.

20 Şubat 1925 tarihli ortak rapora göre;

Piran’a gelen Şeyh Said tahmini 300 kişi ile birlikte buradaki askeri birliğin silah ve atlarını almak fikriyle hareket etmiş ve maiyetinde bulunan mahkûmlar, ‘’Salli Âlâ Muhammed” diyerek Şeyh’in emriyle askeri birliğe saldırılmıştır. Hatta bu raporda isyanın 20 Mart tarihinde yapılmasının planlandığı yazılmıştır. Raporda isyancıların civar köy ve kasabalara mektuplar yazarak ‘Şeriat istiyoruz’ perdesi altında ihtilal çıkarma amaçları olduğu da yazmaktadır.

***

Piran Olayı sonrası ayaklanmaların gelişimi…

13 Şubat 1925 tarihinde yaşanan Piran olayı ile birlikte isyan hareketi başladı ve isyancılar hızlı bir şekilde civardaki yerleşim yerlerini ele geçirdi.

Ordu birlikleri hazırlıklarını yaparken 16 Şubat’ta Genç vilayetinin merkezi olan Darahini isyancıların eline geçti. Vali İsmâil Bey’le birlikte diğer mülkî yetkilileri ve jandarmalar esir alındı. Telgraf hatları tahrip edildi, hapishaneler açılarak mahkûmlar serbest bırakıldı.

Şeyh Said’in İslâm adına ilk bildirisi de bundan sonra ortaya çıktı.

“Emîrü’l-mücâhidîn Muhammed Saîd en-Nakşibendî” imzası ile yayımlanan bildirilerde merkezi hükümetin ve Mustafa Kemal’in uygulamalarının İslâm’a aykırı bulunduğu, hilâfetsiz Müslümanlığın olamayacağı ifade edilerek isyanının gerekçesi açıklanıyordu.

Açıkça görmekteyiz ki Şeyh Said olayı günümüzde her ne kadar ırk ideolojileri üzerinden tartışma konusu olsa da isyan asıl olarak şeri amaçlar üzerinde gerçekleştirilmiştir.

 

***

Şeyh Said birkaç gün burada kaldı ve burada isyanın cepheleri ile kumandanlarını netleştirdikten sonra isyancılar ile 19 Şubat’ta Lice’ye doğru harekete geçti.

21 Şubat’ta Lice isyancıların eline geçti.

Şeyh Said Darahini’de iken, Diyarbakır’dan Lice’ye gönderilen Yarbay Hüsnü emrindeki birlik, Fis Boğazı’ndan geçerken, Şeyh Said’in kardeşi Mehmed Mehdi ve beraberindeki isyancılardan baskına yiyince çekilmek zorunda kaldı.

Bunun üzerine Yarbay Hüseyin emrindeki birlik, 19 Şubat’ta Lice’ye gönderildi. 20 Şubat’ta bu birlik de asilerle girdiği muharebe sonrasında yenilgiye uğrayarak geri çekilirken Yarbay Hüseyin şehit düştü. Ayrıca 3 asker şehit olmuş, 2 asker yaralanmış, bir jandarma subayı ile 38 asker asilere esir düşmüştü.

Asiler Lice’ye beyaz, sarı ve kırmızı renkteki bayrakla girmiş ve “Kalkınız cennet kapıları açılmıştır. Tuttuğumuz şeriat ve hak yoludur” diyerek Şeyh Said’e katılmalarını istediler ve Diyarbekir’in alınması için halkı silahlı olarak sevke teşvik ettiler.

Hükümet 21 Şubat’ta Diyarbakır, Elazığ, Genç, Siverek, Mardin, Urfa, Siirt, Bitlis, Van, Hakkâri bölgeleriyle Erzurum’un bir kısmında sıkıyönetim ilân etti.

Şunu açıkça söyleyebiliriz ki Şeyh Said isyanı bir Türk-Kürt çatışması değil Şeriat -Cumhuriyet çatışmasıdır…

Mustafa Kemal Paşa bu durumu isyan bastırıldıktan sonra yaptığı Meclis açılış konuşmasında şu sözlerle dile getirmiştir;

Ordu; Cumhuriyet düşmanlarını süratle ve katiyetle tenkil etmiştir.

Günümüzde her ne kadar söz konusu olay kutuplaştırmaya dayalı farklı konu başlıklarıyla sembolize edilmeye çalışılsa da, bu tarz oyunlara gelmemeniz için sizi tekrardan uyarıyorum…

***

Devam edelim;

Şeyh Said ve asiler işgallere devam ederken öte yandan, bir diğer isyancı

Şeyh Şerif, 20 Şubat’ta üç yüz kadar silahlı asiyle birlikte Mirahmed Köyüne ulaşmıştı. Bu sırada Gökdere köylerinin de isyana katıldığına dair haberler duyuldu. İsyancılar yaklaşık bin kişi ile 21 Şubat akşamı Çapakçur-Palu yolunu takiben iki koldan saldırıya geçti.

21 Şubat’ta işgalin ardından Palu yaklaşık bir ay asilerin elinde kaldı.

Elaziz (Elazığ) Cephesinde ise Palu’nun işgali sonrasında Şeyh Şerif komutasındaki asiler 24 Şubat’ta Elaziz’i ele geçirdi. Ancak asilerin şehri yağmalamaya başlaması sonucu halkın direnişi ile karşılaşarak şehri boşaltmak zorunda kaldılar.

***

Piran, Hani, Lice istikametinde asileri takip için görevlendirilen Süvari Tümeni, 21 Şubat’ta kısa bir çarpışmadan sonra Hani’ye girdi. Ancak asileri takibe başlayan tümenin bir kısmının şehirden ayrılması sonrası asiler bir baskınla tekrardan Hani’ye saldırarak oradaki kuvvetleri esir aldılar. Ardından Şeyh Said 26 Şubat sabahı Hani’ye giriş yaptı.

Öte yandan,

Muş Cephesinde ise Şeyh Abdullah, Muş cephesini tutarak vilayetin irtibatını kesmiş, Varto’yu alarak Erzurum’a doğru ilerlemeye başlamıştı. Ergani de Piran hadisesinden sonra asilerin eline geçmişti.

***

Ayaklanmaların bastırılması…

24 Şubat tarihli Meclis görüşmelerinden sonra Mustafa Kemal Paşa, Çankaya Köşkü’nde Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak, İkinci Başkan General Kazım ve İnönü ile birlikte isyanın bastırılmasına yönelik askerî tenkil planını hazırladı.

Plana göre isyan bölgesi kısa süre içinde sarılacak; Erzurum, Erzincan, Sivas, Diyarbekir ve Mardin üzerinden askerî birlikler sevk edilerek isyancıları uzaklaştırma planı uygulanacaktı.

7 Mart’ta Diyarbekir asiler tarafında kuşatılmıştı. Asiler şehrin dört kapısından birden saldırıya geçtiler.

23 Şubat’tan itibaren alınmaya başlanan askeri tedbirler sonrasında Şeyh Said, 7 Mart Diyarbekir saldırısı sonucunda ilk önemli mağlubiyetini aldı ve geri çekilmeye başladı

Şiddetli çarpışmalar sonrasında asilerin bir kısmı şehre girmiş olmasına rağmen 8 Mart sabahında tamamen bozguna uğrayarak çekilmek zorunda kaldılar. Bu, isyancıların almış olduğu ilk önemli yenilgiydi. İsyancılar 11 Mart’ta tekrardan Diyarbekir’e saldırmak istemişlerse de başarılı olamadılar.

***

Askeri harekâtlar ile isyancılar büyük yenilgi almış olsa da, asilerin diğer cephelerde farklı isyancı liderler ile saldırıları devam etmekteydi

Seferberlik ilanı ile birlikte ordu birlikleri hızlı bir şekilde Erzurum, Mardin, Diyarbekir ve Malatya bölgelerinde yığınak yapmaya devam etmekteydi. Bu arada Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa, 9 Mart tarihinde yayınladığı beyanname ile hareket ordusunun hazırlıklarını tamamladığını duyurdu. İsyana katılanların şiddetli bir şekilde cezalandırılacağını söyledi ve bölge halkına ikaz etti.

Beyannamede askeri harekâtın masum ahali ile bir alakasının olmadığı ve Cumhuriyet’e sadık olan köylerin bir an evvel hükümete gelerek sadakatlerini bildirmeleri isteniyordu.

Yayınlanan bu beyanname etkisini gösterdi ve isyan sahasındaki birçok köy ahalisi hükümete müracaat ederek sadakatlerini bildirmeye başladı.

Yığınakların tamamlamasından sonra 26 Mart 1925 tarihinde ordu birlikleri Varto, Elazığ ve Diyarbekir istikametinden harekete geçti. 31 Mart’ta Hani, 1 Nisan’da Silvan ve Lice, 5 Nisan’da da Palu ve Piran geri alındı.

***

İsmet Paşa 7 Nisan tarihinde yani göreve gelmesinden bir ay sonra, Meclis’te isyanla ilgili bir açıklama yaptı:

İzahta, asilerin ele geçirmiş oldukları yerlerden ve hükümetin işe başladığı zaman vaziyetin ciddi olduğundan, daha sonra başlatılmış olan askeri harekâtın henüz tamamlanmadığını, asilerin dağlık mıntıkalara çekildiğini ancak tamamen yok edilmediklerini söyledi. Ayrıca askeri harekâtın bitiminden hemen sonra hem isyan bölgesinde hem de dine dayanarak siyasi aldatmaların yapılmasına müsait olan yerlerde bu tür durumların önüne geçmek için idari ve adli tedbirlerin alınacağını bildirdi.

***

Köprüden önce son çıkış…

Kaçamayacaklarını anlayan asiler, Varto’da Osman Nuri Paşa’ya teslim olmaya karar verdiler. Ancak Şeyh Said köprü üzerine geldiklerinde teslim olmaktan vazgeçti ve kendi başına kaçmaya karar verdi.

Şeyh Said’in bu niyetini anlayan Binbaşı Kasım Bey ve adamları, Şeyh Said ve yanındakilerini yakalayarak Osman Nuri Paşa’nın yanına götürdüler.

Böylece 13 Şubat 1925 tarihinde Piran’da başlayan isyan, Şeyh Said’in 15 Nisan 1925’te Başarısız kaçma girişimi sonucunda Abdurrahmanpaşa Köprüsü üzerinde yakalanması ile son buldu.

***

Suçlular cezalarını buluyor…

12 Nisan 1925’te Diyarbekir’e gelen Şark İstiklal Mahkemesi 13 Nisan’da yargı sahası dâhilinde bulunan on dört il ve iki kazada ki bütün halka hitaben bir beyanname yayınladı. Beyannamede: ‘’Suçsuz olanların veya zorla bu cereyana kapılanların mahkemenin adalet ve merhametine mazhar olacağı, ancak İnkılap ve Cumhuriyet’in ruh ve gayesini rencide edenlerin mahkemenin kahhar pençesinden yakasını kurtaramayacağı’’ ilan edilmişti.

12 Nisan’da Diyarbekir’e gelen mahkeme 30 Haziran’a kadar burada kaldı ve bu süre içerisinde toplamda 70 dava dosyasını karara bağlayarak 183 kişi hakkında çeşitli cezalar verdi.

***

Şeyh Said Yargılaması…

Savcı Ahmed Süreyya, Şeyh Said ve 37 kişi hakkında hazırlamış olduğu 70 numaralı iddianameyi, 23 Mayıs’ta mahkemeye sundu,

Şeyh Said ve 37 sanığın muhakemesi 26 Mayıs’ta başladı

Şeyh Said'in sorgusu yapıldı. Sorgunun bir kısmını okumanızı istiyorum;

Mahkeme reisi sordu;

İsyan harekâtını nasıl düşündünüz, nasıl buldunuz, sizi teşvik edenler mi vardı? Yoksa ilham mı vaki oldu?

-Haşa ilham. İlham vaki olmadı. Kitaplarda gördük. İmam ne vakit şeriatın ahkâmını icra etmezse üzerine kıyam vaciptir. Hükumete şeriat meselesini anlatmak istedik. Hiç olmazsa bir kısmının icrasını talep edecektik. Allah'ın kaderi beni bu işe düşürdü. İçine bir düştüm, bir daha çıkamadım.

Bu halin imamdan vukuunda bir Müslüman kıyam mı eder?

-Benim de niyetim böyle değildi. Bil mecburiye oldu.

Kıyamınızın esbabı nedir, onu söyleyiniz?

-Şeriat meselesi. Bir de Sebilürreşad'ın yazdıkları hiddetimizi artırıyordu, bizi teşvik ediyordu. Biz bu fikri yazı ile halletmek için gidip münakaşa-i ilmiye yapayım dedim ve bazı rüfeka bulmak istiyordum. Fakat kader-i ilahi beni Piran'a sürükledi.

Şeyh efendi bunları bırakın kıyamınızın sebeplerini muhtasaran söyleyiniz.

-Kıyamımızın esbabı Piran'da bir vak'a oldu, müsademe oldu. Taraflardan mecruhlar oldu. Bu da bana atfolundu. Hâlbuki ben, mülazım efendiye üç kere rica ettim yemin etmişler, ısrar etmeyiniz, diye rica ettim. Sonra sekiz tanesini bırakmış iki tanesini tevkif etmiş.

Piran 'a gelmezden evvel de din meselesinden dolayı kıyamı tasavvur ediyordunuz değil mi?

-Kalbimde tasavvur ediyordum, lakin muharebe suretiyle değil. Risale yazıp şeriat ahkâmını tasrih edip kanunları da şer 'a mutabık bir şekilde talep etmek istedik. Meclis-i Mebusan’a göndermek istedim.

Ne için yapmadınız böyle, Bir risale yazmadınız?

-Allah’ın kaderi bırakmadı Piran vakası çıktı önünü alamadık.

Şeriat ahkâmı icra edilmiyor diye isyan ettiniz demek.

-İmam şeriat ahkâmını icra etmezse, dedim. Bu isyanın cevazına delildir. Vakta ki vuku buldu işte şeriat da vaciptir, diyor hiç olmazsa günahkâr olmayız, dedim.

Şeyh efendi siz buyurdunuz ki; Müslümanlar birbirinin kardeşidir. Müslümanı Müslüman üzerine kıtale sevk etmek caiz midir?

- Evet, yekdiğerinin kardeşidir. İmama kıyam etmek muharebeyi intaç etmez mi? Kitap öyle diyor.

İslamlar mademki kardeştiler. Nasıl oldu da siz Müslümanları birbiri üzerine kıtale sevk ettiniz?

-Ya Hazreti Ali? Muharebe ettikleri adam Müslüman değil miydi? Yine kardeş kalır

Siz icmai ümmet ile intihap edilmiş bir reisicumhur, bir meclis-i mebusan ve bir de heyet-i vekile varken, bunlara dinde gördüğünüz kayıtsızlığı bildirmeden Müslümanları ne için kıt'ale sevk ettiniz?

-E Kıt’ale ben sevk etmek istemedim. Bu zevata da yazamadım, niyette kaldı, kader bırakmadı. Kavgaya düştük, iş elimize geçti.

Bu kıyamınızı vacip görüyorsunuz İslam beldelerini çiğnerken cihat nedir?

- O da cihattır. Farzdır evet, belli.

Yunan bütün memleketimizi çiğnerken ne için bu topladığınız dört bin kişi ile Yunan üzerine yürümediniz?

- O zaman yine giderdik, vaktimiz yoktu…

Size tabi olanlar arasında geçen bir söz vardır. O da; Diyarbekir' i aldıktan sonra Şeyh efendi Cizre üzerinden İngilizlerle temas edecek ve muavenet temin edilecektir. Bu nasıldır?

- Böyle bir şeyden haberim yoktur. Bilsem söylerim. Fakat kimseye iftira etmem. Ve yalan söylemem…

***

Savcı Ahmed Süreyya söze girerek Şeyh Said’in müdafaasını yaparken kullandığı bazı ifadelere itirazla, Şeyh Said’in daha önce verdiği ifadelerle muhakeme sırasındaki ifadeleri arasında bazı çelişkiler olduğunu söyledi, ifadeler okundu, ardından Savcı Ahmet Süreyya Bey’in, Şeyh Said’e bazı sorular yöneltmesiyle o gün Şeyh Said’in sorgusu tamamlandı.

Şeyh Said ile aynı davada sanık olarak toplam 92 kişi yargılandı. Yargılama sonunda suçları ispatlanan 47 kişi idam edilmiş, 9 kişi hakkında çeşitli cezalar verilmiş, 30 kişi de beraat etmiştir. Ayrıca 6 kişinin dosyası da ayrıca görülmek üzere ayrılmıştır.

Şeyh Said, Türkiye Cumhuriyeti’nin yönetim şekline karşı, devlet düzenine karşı, askerine ve vatandaşına karşı, şeriat anlayışıyla ayaklanma gerçekleştirmiş, suç işlemiş ve dönemin kanunlarına göre adil bir şekilde yargılanıp idam edilmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca bu ve buna benzer birçok ayaklanma, kalkışma yaşamıştır ve bu gidişle daha da yaşayacaktır.

Fakat Türkiye Cumhuriyeti payidar kalmış ve ilelebet payidar kalacaktır…

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)

Cumhuriyet’in 100. yılında Türk Hukuk Devrimi

26.10.2023 15:48

Cumhuriyet’imizin 100. yılını kutladığımız bugünlerde, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinin kurucu bölümünü oluşturan ve adeta Cumhuriyet’in sigortası olan Türk Hukuk devriminden bahsetmek gerekiyor… Büyük Önder, Cumhuriyet’in kuruluş aşamasında hukuku ulusun vicdanı ve iradesine başarılı bi

Uluslararası Hukuka Göre Savaş Suçları

30.10.2023 11:48

Yüzlerce hatta binlerce yıldır insanlığın acı gerçeklerinden biri savaş… Yapılan bir araştırmaya göre, 5 bin 560 yıllık insanlık tarihi boyunca 14 bin 531 savaş meydana gelmiş. Bunun anlamı; Söz konusu tarih diliminde yaşamış olan 175 kuşak, savaşla tanışmış ve her yıl ortalama 2 savaş gerçekleşm

Yapay Zekâ, avukatların yerini alabilir mi?

02.11.2023 12:01

Kulağa bilim kurgu filmi gibi geliyor değil mi? Asla olmaz demeyin, gelin bu efsanenin gerçek olma ihtimalini biraz tartışalım… İnsanlar ile robotların savaşı yıllarca filmlere konu oldu. Yapay zekâ insanları ele geçirecek güce henüz(!) sahip olmasa dahi, hayatımızın her noktasına sirayet etmiş dur

Kara Para Nedir?

06.11.2023 18:33

Tenceresinin dibi kara olan, paranın kara kaşına kara gözüne kanan insanların tercihi, Karanlık işler sonrası kara haber tez duyulunca; kara kara düşünüp, hayatlarını karartmalarının sebebi… Ülke gündemine tekrar kara kedi gibi giren o tabir: Kara Para Peki nedir bu kara para ve bu kara para akl

Atatürk’ü Atatürk Gibi Anmak

10.11.2023 18:09

Tarih yine 10 Kasım… Boğazımızda düğüm düğüm hasret. Arıyoruz, anıyoruz aynı zamanda anlıyoruz… Çünkü Atatürk’ü anmak için önce onu anlamak gerekir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak ve Gazi’yi ona layık olarak anmak için size bizzat Atatürk’ün aziz şehitlerimizi nasıl hatırladığını bizlere g

Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
logo
Söz Bursa En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.