Bursa, bilhassa Türk tarihi açısından özel bir yere sahiptir. Genel olarak bilinen yüzüyle, coğrafi unsurları, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olması, yine sahip olduğu kültürel ve tarihi mirasıyla Bursa, ulusal ve uluslararası bilinirliği en üst seviyede olan şehirlerimizdendir.
Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti'ne imza ettirilen Mondros Mütarekesi’nden hareketle itilaf devletlerinin Anadolu’da başlattıkları işgal hareketlerinin sonucu Bursa, 8 Temmuz 1920'de İngiliz’in silahına mermi olan Yunan kuvvetlerince ele geçirilmiştir. Bu işgal hem Bursa halkı hem de Türk milletini yasa boğmuştur. Bursa gibi önemli bir şehrin düşman işgaline uğraması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın, Millî Mücadele’nin seyrini de değiştirmiştir.
Bursa'nın işgalinde, Yunanistan Başbakanı Venizelos’un katliam ordusunda görevli oğlu Binbaşı Sofoklis Venizelos’un, Türk milletinin hassasiyetlerini hiçe sayarak girdiği Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi’nin türbesinde; kanlı çizmelerini sandukaya dayayıp küstahça Türklere meydan okuması hala akıllardadır. Hele Atina’dan özel olarak getirttiği fotoğrafçıya sanduka başında “çek bakalım bir Bursa hatırası” demesi, yalnızca Bursa halkını değil, tüm Anadolu’yu derinden yaralamıştır. Venizelos’un bu davranışı, Türk milletinin haysiyetine yapılmış bir hakaret olarak hafızalara kazınmış, kurtuluş mücadelesini daha da güçlendiren bir olay olarak tarihe geçmiştir.
***
Bursa'nın düşman eline geçmesi, Osmanlı mirasının önemli bir parçasının da kaybedildiği anlamına geliyordu. Bu sembolik anlam, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) derin bir üzüntüyle karşılanmıştır. İşgalin ardından, TBMM kürsüsüne "puşide-i siyah" (siyah örtü) serilmiştir. Bu örtü, sadece fiziksel bir nesne değil, aynı zamanda milletin yasını ve kaybedilen toprakların derin acısını sembolize etmiştir. Kürsüye örtülen bu siyah örtü, Bursa’nın düşman işgali altında ve de bu durumun Türk milletinin onuruna yapılan büyük bir saldırı olduğunu hatırlatıyordu.
Bu olay, aynı zamanda milletin ve Meclis’in direncini simgeleyen güçlü bir sembol olarak tarihe geçmiştir. Siyah örtü, Bursa’nın kurtarılmasına kadar kürsüde kaldı ve şehrin kurtuluşu ile kaldırılmıştır. TBMM’nin bu sembolik eylemi, Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Kuvayı Milliye unsurlarının manevi motivasyonlarından birini oluşturmuştur.
***
Tüm bunlarla birlikte Bursa Yunan işgaline uğradıktan sonra şehirde direniş, örgütlenmesinin ne derece önemli olduğu idrak edilmiştir.
Özellikle Harmancık, Keles, Orhaneli, Büyükorhan ve İnegöl yöresinde yani Uludağ ve arkasındaki bölgede faaliyete geçen milis güçler ve çeteler hem haber alma hem düşmanı yıpratma hem de ilerlemesini geciktirme yönünde önemli başarılar elde etmiştir. Yunan kuvvetlerinin lojistik ve operasyonel faaliyetlerine karşı, yerel halktan oluşan bu müfrezeler düşmana ağır kayıplar verdirmiştir. Coğrafyanın avantajını kullanıp, gerçekleştirdikleri ani baskınlar gibi ilerleme güzergahlarındaki taarruzlarıyla düşmanı yıpratmışlardır. Özellikle Dağakça bölgesinde konumlanan Çemişgezekli Binbaşı Haydar Bey komutasındaki Dağ Müfrezesi ve bağlı efelerin yöredeki faaliyetleri, Bursa’nın kurtuluşuna giden yolda büyük katkılar sağlamıştır. Bu faaliyetler, işgal süresince her çeşit zulmün reva görüldüğü Bursa halkına moral olduğu gibi yöre halkının direniş duygularını da güçlendirmiştir.
***
Evet;
Türk milletinin zafer yürüyüşü, Büyük Taarruz ile hız kazandı. 26 Ağustos 1922’de başlayan bu taarruz, Yunan ordusunun Anadolu’daki varlığını büyük ölçüde sona erdirdi. Başbuğ Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Türk Ordusu, başarılı bir strateji ile Yunan kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı. Nihayetinde;
11 Eylül 1922’de Bursa, Büyük Millet Meclisi ordularının zaferiyle yeniden Türk bayrağına kavuştu.
Bu vesileyle;
Bursa gibi kutlu vatanda Yunan işgalinin sona erdirilmesi için mücadele eden ve Anadolu’da kazanılan Hürriyet Zaferi’nin baş mimarları olan isimli isimsiz tüm kahramanları saygıyla, rahmetle anıyor ve hayırla yad ediyoruz.
Ve bu yazıyı;
Vatan Şairi Namık Kemal’in “Murabbâ”sından şu iki kıta ile noktalamak istiyorum:
Mahveder bülbül bile kendini hürriyet için
Çekilir mi bu bela sıkıntılı dünya için?
Din için, devlet için, can çekişen millet için,
Azme engel mi olurmuş bu çürük ten kafesi?
Memleket bitti, yine bitmedi hâlâ sen ben.
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen.
Düşman eline düşmüşüz Allah için ey ehl-i vatan!
Yetişir terk edelim gayri hevâ vü hevesi.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Aybars YILMAZ
İşgal, Direniş ve Kurtuluş!
Bursa, bilhassa Türk tarihi açısından özel bir yere sahiptir. Genel olarak bilinen yüzüyle, coğrafi unsurları, Osmanlı Devleti’nin ilk başkenti olması, yine sahip olduğu kültürel ve tarihi mirasıyla Bursa, ulusal ve uluslararası bilinirliği en üst seviyede olan şehirlerimizdendir.
Ancak I. Dünya Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti'ne imza ettirilen Mondros Mütarekesi’nden hareketle itilaf devletlerinin Anadolu’da başlattıkları işgal hareketlerinin sonucu Bursa, 8 Temmuz 1920'de İngiliz’in silahına mermi olan Yunan kuvvetlerince ele geçirilmiştir. Bu işgal hem Bursa halkı hem de Türk milletini yasa boğmuştur. Bursa gibi önemli bir şehrin düşman işgaline uğraması, Türk Kurtuluş Savaşı'nın, Millî Mücadele’nin seyrini de değiştirmiştir.
Bursa'nın işgalinde, Yunanistan Başbakanı Venizelos’un katliam ordusunda görevli oğlu Binbaşı Sofoklis Venizelos’un, Türk milletinin hassasiyetlerini hiçe sayarak girdiği Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi’nin türbesinde; kanlı çizmelerini sandukaya dayayıp küstahça Türklere meydan okuması hala akıllardadır. Hele Atina’dan özel olarak getirttiği fotoğrafçıya sanduka başında “çek bakalım bir Bursa hatırası” demesi, yalnızca Bursa halkını değil, tüm Anadolu’yu derinden yaralamıştır. Venizelos’un bu davranışı, Türk milletinin haysiyetine yapılmış bir hakaret olarak hafızalara kazınmış, kurtuluş mücadelesini daha da güçlendiren bir olay olarak tarihe geçmiştir.
***
Bursa'nın düşman eline geçmesi, Osmanlı mirasının önemli bir parçasının da kaybedildiği anlamına geliyordu. Bu sembolik anlam, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) derin bir üzüntüyle karşılanmıştır. İşgalin ardından, TBMM kürsüsüne "puşide-i siyah" (siyah örtü) serilmiştir. Bu örtü, sadece fiziksel bir nesne değil, aynı zamanda milletin yasını ve kaybedilen toprakların derin acısını sembolize etmiştir. Kürsüye örtülen bu siyah örtü, Bursa’nın düşman işgali altında ve de bu durumun Türk milletinin onuruna yapılan büyük bir saldırı olduğunu hatırlatıyordu.
Bu olay, aynı zamanda milletin ve Meclis’in direncini simgeleyen güçlü bir sembol olarak tarihe geçmiştir. Siyah örtü, Bursa’nın kurtarılmasına kadar kürsüde kaldı ve şehrin kurtuluşu ile kaldırılmıştır. TBMM’nin bu sembolik eylemi, Türk Kurtuluş Savaşı'nın ve Kuvayı Milliye unsurlarının manevi motivasyonlarından birini oluşturmuştur.
***
Tüm bunlarla birlikte Bursa Yunan işgaline uğradıktan sonra şehirde direniş, örgütlenmesinin ne derece önemli olduğu idrak edilmiştir.
Özellikle Harmancık, Keles, Orhaneli, Büyükorhan ve İnegöl yöresinde yani Uludağ ve arkasındaki bölgede faaliyete geçen milis güçler ve çeteler hem haber alma hem düşmanı yıpratma hem de ilerlemesini geciktirme yönünde önemli başarılar elde etmiştir. Yunan kuvvetlerinin lojistik ve operasyonel faaliyetlerine karşı, yerel halktan oluşan bu müfrezeler düşmana ağır kayıplar verdirmiştir. Coğrafyanın avantajını kullanıp, gerçekleştirdikleri ani baskınlar gibi ilerleme güzergahlarındaki taarruzlarıyla düşmanı yıpratmışlardır. Özellikle Dağakça bölgesinde konumlanan Çemişgezekli Binbaşı Haydar Bey komutasındaki Dağ Müfrezesi ve bağlı efelerin yöredeki faaliyetleri, Bursa’nın kurtuluşuna giden yolda büyük katkılar sağlamıştır. Bu faaliyetler, işgal süresince her çeşit zulmün reva görüldüğü Bursa halkına moral olduğu gibi yöre halkının direniş duygularını da güçlendirmiştir.
***
Evet;
Türk milletinin zafer yürüyüşü, Büyük Taarruz ile hız kazandı. 26 Ağustos 1922’de başlayan bu taarruz, Yunan ordusunun Anadolu’daki varlığını büyük ölçüde sona erdirdi. Başbuğ Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki Türk Ordusu, başarılı bir strateji ile Yunan kuvvetlerini geri çekilmeye zorladı. Nihayetinde;
11 Eylül 1922’de Bursa, Büyük Millet Meclisi ordularının zaferiyle yeniden Türk bayrağına kavuştu.
Bu vesileyle;
Bursa gibi kutlu vatanda Yunan işgalinin sona erdirilmesi için mücadele eden ve Anadolu’da kazanılan Hürriyet Zaferi’nin baş mimarları olan isimli isimsiz tüm kahramanları saygıyla, rahmetle anıyor ve hayırla yad ediyoruz.
Ve bu yazıyı;
Vatan Şairi Namık Kemal’in “Murabbâ”sından şu iki kıta ile noktalamak istiyorum:
Mahveder bülbül bile kendini hürriyet için
Çekilir mi bu bela sıkıntılı dünya için?
Din için, devlet için, can çekişen millet için,
Azme engel mi olurmuş bu çürük ten kafesi?
Memleket bitti, yine bitmedi hâlâ sen ben.
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen.
Düşman eline düşmüşüz Allah için ey ehl-i vatan!
Yetişir terk edelim gayri hevâ vü hevesi.