Hava kararmış, gün perdelerini ertesi sabaha kadar kapatmıştı. Günün sıkıcı saatleri başlamıştı işte. Yemek sonrasında haberler, haberlerden sonra büyüklere dizi ya da filmler ve kapanışla birlikte benim için boşa geçen vakit olan uyuma vakti. Çocuk aklımla bıktığım bu rutinde ne talep etmiştim de olmamıştı, şimdi bilemiyorum. Sadece evden ayrılmaya karar verdiğimi hatırlıyorum , hem de gece vakti! Şehir dışında, lojmanda oturduğumuz için gece pencereden bakmaya korktuğum zamanlardı. Dışarısı zifiri karanlıktı. Sadece bahçeyi aydınlatan sokak lambaları vardı. Ana yola bakan kısımlar karanlıktı. Bahçeden ilerlesem, kapıda bekçi olduğu için bu yolculuğun gerisini getiremeyecektim. En iyisi kavaklarla kaplı alandan karanlıkta geçip tel örgülere ulaşmaktı. Sonrası ver elini anayol. Daha sonrası ’’ Allah kerim’’ modundaydı. İlk hedef ve özgürlük tel örgülere ulaşmaktı. Kaçış yolculuğunda yorulacağım için bir sandalyeye ihtiyacım olacağını düşündüm. Gece yola çıkacağım içinde üşüme ihtimalim üzerine bir de hırka lazım olacaktı. Oldukça minimalist ihtiyaçlarımı bir çırpıda hazırlayıp evin kapısına yönelmiştim. Sandalye iki mislim büyüklükte olduğu için ayak bağı olacağını hemen fark etmiştim. Geriye suç ortağı olarak hırkam ve ben kalmıştım. Bir lokma bir hırka modundaydım ama lokma yoktu ortalıkta. Annem, benim sandalyeyi sürükleyerek kapıya yöneldiğimi görünce ‘’ Hayrola nereye?’’ dedi. ‘’Gidiyorum’’diye cevap verdim. Annem çok ilginç bir soğukkanlılıkla ‘’Tamam ama istersen yarın sabah yola çık, karanlıkta zor olur ‘’ dedi. Pencereden bakıp zifiri karanlığı görünce için için tırstıysam da yine de belli etmemeye çalıştım. Karanlık, köpek havlamaları, sanki boyu uzamış kocaman ağaçlar … Gerçekten de gece bu işe girişmek pek akıllıca görünmüyordu. Dünden razıymışım ki teklifi hemen kabul ettim. Yalnız, yarın sabah yola çıkacağımı da vurguladım ! Annem gayet sakin ‘’Sandalyeyi yerine koy da takılmayalım ‘’ dedi. Bu isteği de yerine getirdim. Oysa çok kararlıydım ve karşımdakini de inandırdığımı düşünüyordum. Bugün kendimi
annemin yerine koyuyorum. Karşıma bacak kadar bir çocuk dikilip, kendinden büyük bir sandalye ve hırka ile kaçma teşebbüsünde bulunsa ben ne yapardım acaba? Gerçek anne olmak zor zanaat. Sadece karnını doyurup, temel ihtiyaçlarını alarak anne baba olunmuyor galiba. O’nun gözünden dünyaya bakmak, ne anlatmaya çalıştığını anlamak ve en önemlisi hayatlarında yapabilecekleri önemli hatalardan ustaca manevralarla vazgeçirebilmek çok daha değer kazanıyor sanırım. Her tökezlediğinde ve düştüğünde koşup yerden kaldırmakla sorunlar çözülmüyor aslında. Kendi kendine düşünme yeteneğini yitirmiş, her probleminin çözülmesine alışmış bir güruhla karşı karşıya kalıyoruz sonunda. Kendi sorunlarını çözmeyi beceremeyenler evlendiklerinde yine kurtarıcılarını bekler durumda oluyorlar. Böylece koloni halinde yaşayan ve hiçbir sorununu çözemeyen kocaman ekipler oluşuyor. Boşuna denmiyor yabancılarda evlilik tangoya benzer iki kişiyle yapılır, bizde ise halaya benzer diye. Bizim toplumumuzda bütün mahalle birlikte evlenir, birlikte çocuk doğurur ve askere gider. Herkes her şeyin içinde ve her kafadan ayrı ses çıkar. Kendi başına evini kuramayan gençler, hayatlarının gidişatına da karar veremezler genelde. Sonra gelsin fırından yeni çıkmış, çıtır çıtır taze sorunlar.Çözüm kimde? Tabii ki aile büyüklerinde, komşu amca ve teyzelerde. Üst üste yığılan sorunlar, çocuklar yüzünden sürdürülen garip evliliklerle hayat kör dövüşü şeklinde sürüp gider.
Bir arkadaşımın dediği gibi ‘’ Bir insanın hayattaki en büyük şansı iyi bir annesi olmasıdır’’ Gecenin karanlığını bahane edip, çocuğunu gündüz vakti kaçmaya ikna edip sonra da bugün bile neden kaçmak istediğini unutturan anneler olduğu sürece hayat daha kolay ve güzel yaşanır. İyi yetişmiş bir çocuk bir evliliği kurtarabilir. O evlilik de toplumun yaralarını sarmayı ve iyileştirmeyi deneyebilir belkide.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
E. Gülhan AKBABA
Başarısız kaçış planı
Hava kararmış, gün perdelerini ertesi sabaha kadar kapatmıştı. Günün sıkıcı saatleri başlamıştı işte. Yemek sonrasında haberler, haberlerden sonra büyüklere dizi ya da filmler ve kapanışla birlikte benim için boşa geçen vakit olan uyuma vakti. Çocuk aklımla bıktığım bu rutinde ne talep etmiştim de olmamıştı, şimdi bilemiyorum. Sadece evden ayrılmaya karar verdiğimi hatırlıyorum , hem de gece vakti! Şehir dışında, lojmanda oturduğumuz için gece pencereden bakmaya korktuğum zamanlardı. Dışarısı zifiri karanlıktı. Sadece bahçeyi aydınlatan sokak lambaları vardı. Ana yola bakan kısımlar karanlıktı. Bahçeden ilerlesem, kapıda bekçi olduğu için bu yolculuğun gerisini getiremeyecektim. En iyisi kavaklarla kaplı alandan karanlıkta geçip tel örgülere ulaşmaktı. Sonrası ver elini anayol. Daha sonrası ’’ Allah kerim’’ modundaydı. İlk hedef ve özgürlük tel örgülere ulaşmaktı. Kaçış yolculuğunda yorulacağım için bir sandalyeye ihtiyacım olacağını düşündüm. Gece yola çıkacağım içinde üşüme ihtimalim üzerine bir de hırka lazım olacaktı. Oldukça minimalist ihtiyaçlarımı bir çırpıda hazırlayıp evin kapısına yönelmiştim. Sandalye iki mislim büyüklükte olduğu için ayak bağı olacağını hemen fark etmiştim. Geriye suç ortağı olarak hırkam ve ben kalmıştım. Bir lokma bir hırka modundaydım ama lokma yoktu ortalıkta. Annem, benim sandalyeyi sürükleyerek kapıya yöneldiğimi görünce ‘’ Hayrola nereye?’’ dedi. ‘’Gidiyorum’’diye cevap verdim. Annem çok ilginç bir soğukkanlılıkla ‘’Tamam ama istersen yarın sabah yola çık, karanlıkta zor olur ‘’ dedi. Pencereden bakıp zifiri karanlığı görünce için için tırstıysam da yine de belli etmemeye çalıştım. Karanlık, köpek havlamaları, sanki boyu uzamış kocaman ağaçlar … Gerçekten de gece bu işe girişmek pek akıllıca görünmüyordu. Dünden razıymışım ki teklifi hemen kabul ettim. Yalnız, yarın sabah yola çıkacağımı da vurguladım ! Annem gayet sakin ‘’Sandalyeyi yerine koy da takılmayalım ‘’ dedi. Bu isteği de yerine getirdim. Oysa çok kararlıydım ve karşımdakini de inandırdığımı düşünüyordum. Bugün kendimi
annemin yerine koyuyorum. Karşıma bacak kadar bir çocuk dikilip, kendinden büyük bir sandalye ve hırka ile kaçma teşebbüsünde bulunsa ben ne yapardım acaba? Gerçek anne olmak zor zanaat. Sadece karnını doyurup, temel ihtiyaçlarını alarak anne baba olunmuyor galiba. O’nun gözünden dünyaya bakmak, ne anlatmaya çalıştığını anlamak ve en önemlisi hayatlarında yapabilecekleri önemli hatalardan ustaca manevralarla vazgeçirebilmek çok daha değer kazanıyor sanırım. Her tökezlediğinde ve düştüğünde koşup yerden kaldırmakla sorunlar çözülmüyor aslında. Kendi kendine düşünme yeteneğini yitirmiş, her probleminin çözülmesine alışmış bir güruhla karşı karşıya kalıyoruz sonunda. Kendi sorunlarını çözmeyi beceremeyenler evlendiklerinde yine kurtarıcılarını bekler durumda oluyorlar. Böylece koloni halinde yaşayan ve hiçbir sorununu çözemeyen kocaman ekipler oluşuyor. Boşuna denmiyor yabancılarda evlilik tangoya benzer iki kişiyle yapılır, bizde ise halaya benzer diye. Bizim toplumumuzda bütün mahalle birlikte evlenir, birlikte çocuk doğurur ve askere gider. Herkes her şeyin içinde ve her kafadan ayrı ses çıkar. Kendi başına evini kuramayan gençler, hayatlarının gidişatına da karar veremezler genelde. Sonra gelsin fırından yeni çıkmış, çıtır çıtır taze sorunlar.Çözüm kimde? Tabii ki aile büyüklerinde, komşu amca ve teyzelerde. Üst üste yığılan sorunlar, çocuklar yüzünden sürdürülen garip evliliklerle hayat kör dövüşü şeklinde sürüp gider.
Bir arkadaşımın dediği gibi ‘’ Bir insanın hayattaki en büyük şansı iyi bir annesi olmasıdır’’ Gecenin karanlığını bahane edip, çocuğunu gündüz vakti kaçmaya ikna edip sonra da bugün bile neden kaçmak istediğini unutturan anneler olduğu sürece hayat daha kolay ve güzel yaşanır. İyi yetişmiş bir çocuk bir evliliği kurtarabilir. O evlilik de toplumun yaralarını sarmayı ve iyileştirmeyi deneyebilir belkide.