Guguklu saat gibi her saat başı planlanmış bir hayattan çıkış için, planlanmamış zamanlar lazım bize. Kusursuz plan yok nasıl olsa!
Tutarız bir uçurtmanın kuyruğundan, bizi nereye bırakırsa…
Hava kapalı bu sabah ama olsun.
Uçurtmaların gökyüzünde dalgalanacağı günler de gelecek elbette.
Rüzgârın yaprakları kovaladığı bir sabah, gölgem benden önce gelmiş Halit Paşa Mahallesi’nin geçmiş zaman sokaklarına!
Takvime bakarsam aylardan mayıs… Ama… Hissedilen bir kış sabahı.
Mekânın sahipleri kediler, köpekler ve şarkıları hiç bitmeyen martılar.
Deniz kenarına indikçe rüzgâr insanın iliklerine işliyor. Serin falan değil, bildiğiniz soğuk.
Deniz de kış denizi zaten.
Zaman zaman martılar dalgalarla buluşuyor. Bazen de dalgaların köpükleri, yalı olmaya gücü yetmemiş deniz kenarı evlerinin duvarlarını dövüyor.
Yemin etsem başım ağrımaz, halis muhlis bir kış sabahı!
Coğrafik olarak mümkün değil ama bir ara tabelalara bakınca hızımı alamayıp “Yunan Adaları’na mı vardım?” dedim.
Bomboş sokaklarda kendi gölgemin hızına yetişemiyorum.
Üşümeye başladım artık.
Bir bardak dumanı üzerinde çay olsa hiç fena olmayacak galiba.
Körün istediği bir göz misali, bir de simit buldum çayın yanına.
Fırından yeni çıkmış, eski sokak simitlerinden.
İçine şarküteri malzemelerinin katılmadığı simitlerden. Yani ne tereyağlı ne de sütlü. Simit çok tanıdık geldi bana.
Çocukluğumdan izler taşıyordu, simit olmanın yanı sıra.
Karnım tok, sırtım pek, tekrar yola koyuluyorum.
Mütareke evinin kapıları da sonuna kadar açık.
Güvercinler sadece yiyip içmekten uçmayı unutmuşlar.
Biraz üzerlerine gidince, eteklerini toplayıp bir koşu koparıyorlar.
Günde on bin adımı geçiyorlardır diye düşünüyorum.
Boş şişeleri boyamışlar, saksıda bir ağacın dallarına asmışlar. Sabahın ayazında çıkardıkları melodi insanı keyiflendiriyor.
Halit Paşa Mahallesi’ndeki deniz kenarı evleri film platosu gibi…
Renklerinden duvar süslerine kadar hepsi hayal ürünü sanki.
Kediler sokaklarda, rüzgârın önüne katıp kovaladığı naylon parçalarının peşinden koşuyorlar. Çünkü açlar. Naylon parçalarına, kıpırdayıp kaçtıkları için yiyecek muamelesi yapıyorlar. Onların yiyecek olmadığını anlayan bir kedinin bir naylon parçasıyla ofsayttan gol attığına şahit bile oldum.
Kimi duvarlardan taşan sarmaşıklar, rüzgârda ahenkle dans ediyorlar.
Bu soğuğa rağmen, bahara ayıp olmasın diye açan bir sürü çiçek de var!
Havalar ısınınca kutlama için pasta kesmelerini bekliyorum.
Martılar el ele tutuşmuş, bağrışıyorlar.
Belki de kutu kutu pense oynuyorlar…
Olmaz mı?
Nereden biliyorsunuz?
Bir bardak çayla bu kadar gezilmez, hele size hiç anlatılmaz.
Çınaraltı beni bekler.
Sonbaharda da gelmeli buraya.
O zaman, ömrünü tamamlamış ve toprağa karışmalarına ramak kalmış yaprakların rüzgârla dansını da anlatmalıyım bir ara.
Martılar da bütün yaz biriktirdikleri dedikoduları kim bilir nasıl anlatacaklar? Onlara da simit getirmek lazım. Dedikoduları bedava paylaşmayabilirler benimle.
Arada sırada, benim gibi gecekondu zamanlar yaratın kendinize.
Evden kaçıp, deniz kenarına gelin.
Hatta bundan sizin bile haberiniz olmasın!
Yoksa kendinize görevlerinizi hatırlatmaya başlarsınız, o zaman da uçurtma kuyruğuna tutunup uçamazsınız.
Gecenin karanlık vaktinde bir sarhoş şarkı söylüyor.
Belki de derdini anlatıyor. Arada bir mola veriyor, ama şarkıya, ama hayata…
Hayat şartları insanları zorladıkça herkes kendine göre bir çıkış yolu arıyor.
Trafikteki kalabalık Allah’ın ciddi bir cezalandırma yöntemi gibi
Biri size “maalesef” dediğinde ne anlıyorsunuz?
“Az önce bitti”nin Türkçesi sanki değil mi?
En azından son zamanlara kadar böyle olduğunu düşünüyordum!
Ama sıkı durun şimdi!
‘Gümbür gümbür gelen Z kuşağının iletişim sorunlu olduğu, dijital dünyaya hapis olmalarında
En sevdiğim cümle “Biz senin iyiliğini düşündük hep, senin hayat tecrüben bunu anlamaya yetmez.”
Hayatlarımızın çevrelendiği çemberlerin yönetmenleri ebeveynlerimiz, kendilerinden çok da eminler üstelik.
Sonuç, enkaza dönüşmüş bir hayat da olsa, onlar en iyisini yapmışlardır.
Her şey bizim istediğimiz gibi olsa ve hatta hayat bayram olsa.
Evrendeki herkes ve her şey bizim istediğimiz gibi davransa ne var yani?
Ama herkesin kafasından geçenler farklı farklı.
Bu sefer kim kimin istediğine göre davranacak?
Beğenin ya da beğenmeyin, ait olduğunuz evren düzeninin
Gecenin ıssız karanlığı.
Yaz gecesi olmasına rağmen sessiz ve sakin ortalık.
Yaklaşık on kişiden oluşan arkadaş grubumuz farklı yaş ve ebatlarda!
Kimi üniversite sınavına girmek üzere, kimi ilkokuldan çıkıp ortaokulda “ne olacak halim” modunda…
Ay ışığının bile olmadığı ge
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
E. Gülhan AKBABA
Bir sabah vakti Mudanya
Bazen hayata mola vermek gerekiyor…
Guguklu saat gibi her saat başı planlanmış bir hayattan çıkış için, planlanmamış zamanlar lazım bize. Kusursuz plan yok nasıl olsa!
Tutarız bir uçurtmanın kuyruğundan, bizi nereye bırakırsa…
Hava kapalı bu sabah ama olsun.
Uçurtmaların gökyüzünde dalgalanacağı günler de gelecek elbette.
Rüzgârın yaprakları kovaladığı bir sabah, gölgem benden önce gelmiş Halit Paşa Mahallesi’nin geçmiş zaman sokaklarına!
Takvime bakarsam aylardan mayıs… Ama… Hissedilen bir kış sabahı.
Mekânın sahipleri kediler, köpekler ve şarkıları hiç bitmeyen martılar.
Deniz kenarına indikçe rüzgâr insanın iliklerine işliyor. Serin falan değil, bildiğiniz soğuk.
Deniz de kış denizi zaten.
Zaman zaman martılar dalgalarla buluşuyor. Bazen de dalgaların köpükleri, yalı olmaya gücü yetmemiş deniz kenarı evlerinin duvarlarını dövüyor.
Yemin etsem başım ağrımaz, halis muhlis bir kış sabahı!
Coğrafik olarak mümkün değil ama bir ara tabelalara bakınca hızımı alamayıp “Yunan Adaları’na mı vardım?” dedim.
Bomboş sokaklarda kendi gölgemin hızına yetişemiyorum.
Üşümeye başladım artık.
Bir bardak dumanı üzerinde çay olsa hiç fena olmayacak galiba.
Körün istediği bir göz misali, bir de simit buldum çayın yanına.
Fırından yeni çıkmış, eski sokak simitlerinden.
İçine şarküteri malzemelerinin katılmadığı simitlerden. Yani ne tereyağlı ne de sütlü. Simit çok tanıdık geldi bana.
Çocukluğumdan izler taşıyordu, simit olmanın yanı sıra.
Karnım tok, sırtım pek, tekrar yola koyuluyorum.
Mütareke evinin kapıları da sonuna kadar açık.
Güvercinler sadece yiyip içmekten uçmayı unutmuşlar.
Biraz üzerlerine gidince, eteklerini toplayıp bir koşu koparıyorlar.
Günde on bin adımı geçiyorlardır diye düşünüyorum.
Boş şişeleri boyamışlar, saksıda bir ağacın dallarına asmışlar. Sabahın ayazında çıkardıkları melodi insanı keyiflendiriyor.
Halit Paşa Mahallesi’ndeki deniz kenarı evleri film platosu gibi…
Renklerinden duvar süslerine kadar hepsi hayal ürünü sanki.
Kediler sokaklarda, rüzgârın önüne katıp kovaladığı naylon parçalarının peşinden koşuyorlar. Çünkü açlar. Naylon parçalarına, kıpırdayıp kaçtıkları için yiyecek muamelesi yapıyorlar. Onların yiyecek olmadığını anlayan bir kedinin bir naylon parçasıyla ofsayttan gol attığına şahit bile oldum.
Kimi duvarlardan taşan sarmaşıklar, rüzgârda ahenkle dans ediyorlar.
Bu soğuğa rağmen, bahara ayıp olmasın diye açan bir sürü çiçek de var!
Havalar ısınınca kutlama için pasta kesmelerini bekliyorum.
Martılar el ele tutuşmuş, bağrışıyorlar.
Belki de kutu kutu pense oynuyorlar…
Olmaz mı?
Nereden biliyorsunuz?
Bir bardak çayla bu kadar gezilmez, hele size hiç anlatılmaz.
Çınaraltı beni bekler.
Sonbaharda da gelmeli buraya.
O zaman, ömrünü tamamlamış ve toprağa karışmalarına ramak kalmış yaprakların rüzgârla dansını da anlatmalıyım bir ara.
Martılar da bütün yaz biriktirdikleri dedikoduları kim bilir nasıl anlatacaklar? Onlara da simit getirmek lazım. Dedikoduları bedava paylaşmayabilirler benimle.
Arada sırada, benim gibi gecekondu zamanlar yaratın kendinize.
Evden kaçıp, deniz kenarına gelin.
Hatta bundan sizin bile haberiniz olmasın!
Yoksa kendinize görevlerinizi hatırlatmaya başlarsınız, o zaman da uçurtma kuyruğuna tutunup uçamazsınız.
Arada sırada keyif hediye edin ruhunuza…
Bunu bir sabah vakti Mudanya‘da yapın mesela.
Kendinize bu kadar borcunuz yok mu yoksa?
Köprüden önceki son çıkış
29.10.2021 11:55Gecenin karanlık vaktinde bir sarhoş şarkı söylüyor. Belki de derdini anlatıyor. Arada bir mola veriyor, ama şarkıya, ama hayata… Hayat şartları insanları zorladıkça herkes kendine göre bir çıkış yolu arıyor. Trafikteki kalabalık Allah’ın ciddi bir cezalandırma yöntemi gibi
Maalesef!
05.11.2021 01:10Biri size “maalesef” dediğinde ne anlıyorsunuz? “Az önce bitti”nin Türkçesi sanki değil mi? En azından son zamanlara kadar böyle olduğunu düşünüyordum! Ama sıkı durun şimdi! ‘Gümbür gümbür gelen Z kuşağının iletişim sorunlu olduğu, dijital dünyaya hapis olmalarında
"X Kuşağı"nın çilesi
12.11.2021 04:43En sevdiğim cümle “Biz senin iyiliğini düşündük hep, senin hayat tecrüben bunu anlamaya yetmez.” Hayatlarımızın çevrelendiği çemberlerin yönetmenleri ebeveynlerimiz, kendilerinden çok da eminler üstelik. Sonuç, enkaza dönüşmüş bir hayat da olsa, onlar en iyisini yapmışlardır.
Kedi Tarçın ve Fıtratı
20.11.2021 01:40Her şey bizim istediğimiz gibi olsa ve hatta hayat bayram olsa. Evrendeki herkes ve her şey bizim istediğimiz gibi davransa ne var yani? Ama herkesin kafasından geçenler farklı farklı. Bu sefer kim kimin istediğine göre davranacak? Beğenin ya da beğenmeyin, ait olduğunuz evren düzeninin
Çalım sevdası
27.11.2021 04:56Gecenin ıssız karanlığı. Yaz gecesi olmasına rağmen sessiz ve sakin ortalık. Yaklaşık on kişiden oluşan arkadaş grubumuz farklı yaş ve ebatlarda! Kimi üniversite sınavına girmek üzere, kimi ilkokuldan çıkıp ortaokulda “ne olacak halim” modunda… Ay ışığının bile olmadığı ge