SON DAKİKA
Hava Durumu

Çalım sevdası

Yazının Giriş Tarihi: 27.11.2021 04:56
Yazının Güncellenme Tarihi: 27.11.2021 04:56

Gecenin ıssız karanlığı.

Yaz gecesi olmasına rağmen sessiz ve sakin ortalık.

Yaklaşık on kişiden oluşan arkadaş grubumuz farklı yaş ve ebatlarda!

Kimi üniversite sınavına girmek üzere, kimi ilkokuldan çıkıp ortaokulda “ne olacak halim” modunda…

Ay ışığının bile olmadığı gecede ilerleyen saatlerde, yürüyerek 15-20 dakikada ulaşabileceğimiz yan koydaki köye, kayıkla gitme sevdasına kapıldık.

Tabii ki malumunuz üzere kimsenin ana babasının bu parlak fikirden haberi yoktu.

Tahta, küçük bir kayığa doluşmak suretiyle yola çıktık.

Daha doğrusu ilk önce yola çıkamadık.

Hepimiz doluşunca zavallı kayık epeyce bir suya batıverdi.

Hadi sil baştan.

Herkes yerini değiştiriyor ama toplamda ağırlık aynı olduğundan fark eden bir şey olmuyordu.

Sadece kayık kanat çırpıyordu.

Umutsuzluk içinde birbirimize baktık. Başaramadığımız konu hayat memat meselesiydi.

O küçücük akıllarımızla uğraştığımız konu, ailelerimize çalım atma derdiydi aslında.

“Yapma” denileni yapma sevdasının tadından yenmez lezzetini bütün hücrelerimizde hissediyorduk.

Ceviz kabuğu gibi en ufak çırpıntıda sarsılan kayıkla yan koydaki köye gidince dünyalar bizim olacaktı.

Zafer kazanacaktık, zafer!

Hemen her davranışında köşeye sıkıştırılmış bir nesil olarak kendimizi ispatlama derdimiz, bu kadar minimalize olmuştu.

Hızlı çekimlerdeki gibi kayığa birimiz iniyor, birimiz biniyor ama sonuç değişmiyordu.

Sonunda birkaç kişi köye yürüyerek gitmeye karar kıldı.

Geriye kalanlar bile çok fazla olduğu halde kayığa doluşup yola çıktık.

Herkeste derin bir sessizlik hakimdi.

Ailelerimize karşı özgürlük bayrağını dikeceğiz derken burundaki karanlık ve kayalık sularda alabora olma tehlikemiz de vardı.

İliklerimize kadar korkarak ve kürek çekenlerin hatırı sayılır şekilde kas yaptığı bir ortamda karanlıkta görünmeyen kayalıkları döndük. Uzakta köyün ışıkları fark edilince hepimizi çılgınca bir sevinç sarmıştı.

Zannedersiniz ki Titanik’den filikalara bindik ve kara göründü.

Kürek çekildikçe sanki köy uzaklaşıyordu.

Bir kısım cesur vatandaş(!) daha yakın kumsala yanaşmayı teklif etti.

Kayığın sahibi ağabey karanlıkta ve uzakta kayığı bırakma taraftarı değildi.

Bırakın konuşmayı, kimse nefes bile almıyordu.

Özgürlük, cesaret öyle ucuz konular değildi.

Kayık hafifçe yalpa yapsa, kenarlara çarpan deniz hepimizi ıslatıyordu.

Zor bela kıyıya ulaştık.

Kayık kumsala değdi ama nasıl kenetlendiysek artık kimse de kımıldayacak hal kalmamıştı.

Dönüş vakti geldiğinde durum daha da karıştı.

Kimse kayığa binmek istemiyordu.

Herkes yürüyerek eve dönme derdinde olduğu için, kayığın sahibi bir anda yalnız kalıvermişti.

Sen kayığını ve kendini riske at, kayık suya teğet gitsin.

Ayağı karaya değen seni terk etsin.

Kaderin cilvesi!

Sonra birkaç kişi ikna oldu, kayığa doluşup gittiler.

Kayık sahibi de arkadaş kazığının ne olduğunu kestirmeden öğrenmiş oldu.

Hepimiz ailelerimize rağmen hayata çalım atacaktık. Kendimizi ispatlayacaktık ama kendi kendimizi yarı yolda bırakmıştık.

Bugün 50-60 yaş bandından olanlar hala kendini ispat etme derdinden muzdarip. Kendilerinden sonra gelen kuşağı bu kadar sıyırıp, salıvermelerinin sebebi de bu sanırım. Ortalama davranış biçimi geliştiremedik.

Giderken o kayıklara bindik efelenerek ama dönüşleri göze alamadık.

İspatlarımız yarım kaldı.

Yarım kalan hesaplarımızı çocuklarımız ödesin istedik.

Oysa onların kayık-kürek gibi dertleri yoktu ki.

Kendi hayatlarımızı onlarda temize çekerken, onların kayıklarını da biz yüzdürdük zaten.


 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.