SON DAKİKA
Hava Durumu

Hamburger yerken biz!

Yazının Giriş Tarihi: 15.01.2022 17:09
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.01.2022 05:19

Şöyle der Orhun Abideleri Bilge Kağan Yazıtında:

“Tanrı lütfettiği için, benim de talihim olduğu için kağan olarak tahta çıktım. Tahta çıktıktan sonra yoksul ve fakir olan halkı tümüyle bir araya getirdim. Yoksul halkı zengin ettim, az olan halkı çoğalttım. Acaba bu sözümde yalan var mı?”

***

Bu cümleler; kadim Türk devlet geleneğinde beslenmeye verilen önem kadar, milletin açlığı ve fakirliğinin giderilmesi konusunda devlet idarecisinin sorumluluğunu da ortaya koyuyor.

Şimdilik devlet idarecisinin ödevini bir kenara bırakıp devam edecek olursak;

Devlet geleneği açısından “beslenme” konusunun üzerinde bu kadar hassasiyetle duruluyorsa o zaman nasıl ve neyle beslendiğimiz de önemli…

Örneğin 3 değil, 2 öğün beslenme gibi. Kuşluk vakti ve akşam yemeği şeklindeki bu kadim öğün geleneği Tanzimat’a kadar sürdürüldü. Ne yazık ki Avrupa’ya “uyum sağlayacağız” diye öğün sayısı 3’e çıkarılmış.

“Ne yenir ne içilirdi” diye soracak olursanız?

Oldukça zengin mutfak kültürümüzde; hareketli bir yaşamda dengeli yağ, protein ve karbonhidrat tüketimi esas alınırdı.

***

Elbette ki Türkler için en önemli besin kaynağı, özellikle de at, keçi ve koyun etiydi. İslam öncesi bile domuzu mutfağına sokmayan Türk milleti, yarı konar göçerliğinden olsa gerek eti yani protein ihtiyacını konserve olarak saklamayı da başardı. Kurutulmuş et, sucuk, kavurma (pişirilip yağında dondurulmuş et) ve pastırma gibi…

Kışın kavurma tüketilir, sefer ve seyahatlerde ise kurutulmuş et, sucuk ve pastırma tercih edilirdi. Taze et tüketimi ise ilkbaharda; ateşte çevrilerek ya da küle gömülerek veya kavurma şekliyle yapılırdı. Yine et yemeklerinden paça (topık sünğük) ve kelle sofraların vazgeçilmeziydi. 

***

Bu kadim beslenme kültürü Türkiye’de yaygın olarak 1980’li yıllara kadar sürdürüldü. Köyden kente göç yoğunlaşınca beslenme alışkanlıklarımız da değişti. Yaşı 50 ve üstü olanlar hatırlar; memleketten teneke ve tuluma basılan kavurma şehre getirilir, sonra parça parça pişirilen yemeklere katılırdı. Köyde yakını kalmayanlar ise şehirde koyun veya keçi kestirir, derin dondurucusu varsa orada, yoksa memleketinde yaptığı gibi kavurma şekliyle yıl boyunca çoluk çocuk tüketirdi. Aynı gelenek tulum peyniri ve kurut şekliyle süt ürünleri için de yapılırdı. Sonuçta bu gelenek; sağlıklı ve dengeli beslenme gibi aile ekonomisi de katkı sağlıyordu.

***

Geçenlerde Eskişehir'in Günyüzü ilçesine bağlı Gecek köyünde doğan yani, kadim beslenme kültürünün hala yaşatıldığı bir bölgenin insanı olan 56 yaşındaki BBP Genel Başkanı Mustafa Destici, “Kasaptan et almıyorum, hayvan kestirip toplu et alıyorum” deyince ortalık karıştı.

Nasıl bir kültür erozyonudur bu!

Son 40 yılda küresel kitle kültürü olarak “Fast food yemek tarzı”na teslim olmuş şu ülkede siyasetin malzemesine bak arkadaş…

Evet anlaşılan o ki içine ne katıyorlar bilmiyorum ama hamburgerle beslene beslene, beynimizi de yakmışız…

***

Evet gelelim Orhun Abidelerinde taşa kazınan beslenme konusundaki devlet idarecilerinin sorumluluğuna:

Türk devletini yönetenler; kadim töre ve geleneklerimizi rafa kaldırıp, eğitimden tarıma, sağlıktan kültüre her başlıkta çareyi; onun bunun yapısal reformlarında aradığı günden beri, bu millet hep aç, hep yoksul…

Bilmem farkında mısınız?

Adı Türk, rengi Türk, bayrağı Türk olan şu memleketin “yapısal reformlarla” mankurtlaştırılan yurttaşları olarak, yasak elmayı yedikleri için cennetten kovulan Adem ve eşi gibiyiz!

***

Geçenlerde BBP Genel Başkan Yardımcısı Ekrem Kalafat paylaşmış:

Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır. (Aliya İzzetbegoviç)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.