SON DAKİKA
Hava Durumu

Nereden nereye!

Yazının Giriş Tarihi: 24.12.2025 12:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 24.12.2025 12:03

Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür alanındaki en büyük inkılâplarından biri, şüphesiz millî tarih çalışmaları olmuştur. 1930-1937 yıllarında Atatürk’ün öncülüğünde, Prof. Dr. Afet İnan’ın sorumluluğunda olgunlaştırılan “Türk Tarih Tezi”, gerçekte Batı’nın “ırkçı/soykırımcı ve sömürgeci tarih anlayışı”na bir başkaldırı idi.

Çünkü sömürgeci Batı; Afrika ve Amerika kıtasında olduğu gibi “sömüreceği coğrafyada yaşayan insanları önceden barbar ve vahşi ilan ediyor, ardından işgal ve soykırımı” kendinde hak görüyordu.

Bir asır önce aynı ‘bakışla” Anadolu’yu işgal eden ama boyunun ölçüsünü alan Batı’ya “kimin medeni, kimin barbar olduğunu” bilimle anlatmak/öğretmek gerekiyordu. Özetle Atatürk’ün Türk Tarih Tezi; Batı’nın topuyla tüfeğiyle desteklediği “kültür faşizmi”ne karşı Anadolu’da bilimsel bir savunma hattı oluşturmak anlamına geliyordu.

***

İşte bu süreçte Atatürk, Afet İnan’ın hazırladığı “Türk’ün Tarifi” adlı tezini okuyup, bir sayfanın kenarına el yazısıyla şu notu düşüyordu:

“Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne en az 7000 senelik Türk beşiğidir…” (1)

“Entelektüel kimliğiyle” Atatürk’ün “vatan coğrafyasıyla olan güçlü bağımızı” vurgulamak adına yazıya döktüğü bu savında ne kadar haklı olduğu sonradan yürütülen bilimsel çalışmalarla da ortaya çıkıyordu.

Öyle ki; Günümüzde daha antik çağlardan itibaren Anadolu’ya gelerek yerleşen kavimler arasında Turani ya da Türklük ve Türklerle bağlantılı “Aziyenik” tabir edilen çok sayıda kavmin yer aldığını kanıtlamış durumda. (2)

Bu gerçeğin fiziki kanıtlarının varlığını da Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, şu cümlelerle dile getiriyor:

“Türklerin Anadolu'ya 1071’de geri dönüşünün sembolik olarak çok önemi var ancak bu tarihten binlerce yıl önce de Türklerin Anadolu'da olduğunu görüyoruz. Türkler taş babalarıyla, kurganlarıyla, tümülüsleriyle, kaya resimleriyle Anadolu'yu mühürlediler. Nerelerde görüyoruz bunları; Kütahya Aizanoi'de, Burdur, Ankara-Güdül'de, Kastamonu'da, Ordu Mesudiye'de, Erzincan Eğin'de, Kars'ta, Erzurum Aşkale’de, Van’da, Hakkâri Gâvur yaylasında bunların izleri var. Aynı Kaya resimlerini Moğolistan Gobi çölünde Kırgızistan Saymalıtaş Vadisinde görüyoruz.” (3)

***

Bunları niye aktardım;

Bilimin de kanıtladığı Anadolu’daki 7 bin yıllık varlığımızı, “hala 1071’den başlatma yanlışından” dönemedik.

Oysa Batı Merkezli tarih anlayışının bir ürünü olan “1071’de geldik” söyleminin; aynı zamanda bizi Anadolu’yu bin yıl önce işgal eden millet konumuna getirdiğini düşünemedik.

Bu yanlışta ısrarcı olmanın “Batıcı kafalar gibi, tarihi bin 500 yıl öncesinden başlatan İslam öncesini yok sayan siyasal dinci tarih yaklaşımıyla bir ilgisi var mıdır?” bilmiyorum ama Atatürk’ün kurduğu CHP’de siyaset yapanların da aynı hataya düşmesini yadırgıyorum…

İki örnek verecek olursam;

Gemlik’te 1938’de Atatürk’ün açtığı Suğnipek Fabrikası’nı arazisiyle birlikte Uludağ Üniversitesi’nin kampüsüne dönüştüren merhum hayırsever iş insanı Asım Kocabıyık’ı anma programında konuşan CHP’li Belediye Başkanı Şükrü Deviren, “1071’de geldiğimiz Anadolu” vurgusuyla gençlere farklılıkları bir kenara bırakarak “bir ve kardeş” olmanın erdemini anlatıyordu.

İkinci örnek ise;

Osmangazi Belediyesi’nin Osmanlı Devleti’nin 700. kuruluş yıl dönümünde yani 2026’da gerçekleştireceği kutlama programının tanıtımının yapıldığı törenden…

Bir yıla yayılan ve özenle hazırlanan bu program için ne yazık ki “700 Yıldır Buradayız” sloganını belirlemişler!

Sayın Erkan Aydın, Allah aşkına “logosu ve içeriğiyle bu kadar güzel bir kutlama programı”, bu kadar “kötü bir sloganla” paketlenir mi?

Atatürk ve bilim, “7 bin yıldır bu topraklardayız” diyor, Gemlik Belediye Başkanı Şükrü Deviren “bin yıla” inanıyor, siz de bu sloganla “700 Yıldır Buradayız” diyorsunuz.

***

Hadi bu yazıyı Nazım Hikmet’in “Davet” şiiriyle bitirelim:

Dörtnala gelip Uzak Asya’dan

Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan

bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak

ve ipek bir halıya benzeyen toprak,

bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,

yok edin insanın insana kulluğunu,

bu dâvet bizim…

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

ve bir orman gibi kardeşcesine,

bu hasret bizim…

***

Kaynaklar:

(1) Utkan Kocatürk-Atatürk ve Türk Devrim Kronolojisi, 1918-1938, Ankara 1973, s.168. ve Sinan Meydan- Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, 1. Baskı Mayıs 2007, S-165

(2) Eski Ön Asya Uygarlıklarından Günümüze Anadolu’da Türk Varlığı-Editör

Dr. Öğ. Alb. Zekeriya TÜRKMEN-Genelkurmay Basımevi- 2008

(3) Sunay Akın ile Mahya Işıkları-18.Bölüm: Türk Tarihi/Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, https://www.youtube.com/watch?v=0bAtUa5hILM

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.