SON DAKİKA
Hava Durumu

Uludağ Üniversitesi’nin hali! (1)

Yazının Giriş Tarihi: 08.07.2024 15:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.07.2024 17:37

Hatırlarsanız;

1 Temmuz 2024 Pazar günü saat 14:30 sıralarında kampüsün doğu sınırındaki Yolçatı Mahallesi’nde dere kenarında yakıldığı öne sürülen kablolardan çıkan alevler, önce civardaki tarlalara ardından da yerleşkeye sıçramıştı. Tam 6 saatte kontrol altına alınabilen yangın, 766 dönüm orman arazisini küle çevirmişti.

Bursa Uludağ Üniversitesi’nin (BUÜ) Ziraat ve Veteriner Fakülteleri ile Mennan Pasinli Atçılık Meslek Yüksekokulu bünyesindeki ekili alanlar, çiftlikler, depolar ve ürünler zarar görmüştü. Teselliyi ise can kaybının yaşanmamasında bulmuştuk.

Lakin;

BUÜ’nün yarısı orman alanı olmak üzere 16 bin dönümlük Görükle Yerleşkesinde çıkan yangın ve ardından yaşananlar, son yıllarda yüksek eğitim kurumunda sıklıkla dillendirilen “yönetim zafiyeti”ni gözler önüne sermeye yetti…

Şöyle ki;

Yangından bir gün sonra Yükseköğretim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Erol Özvar’ın, BUÜ ziyareti sonrası basının karşısına geçip hasarın boyutunu anlatan Rektör Prof. Dr. Ferudun Yılmaz’ın “açıklama dili” bile bize bu gerçeği çok net hissettirdi.

Rektör Yılmaz’ın, açıklamasında kullandığı “Yerleşkede 766 hektarlık bir alan afete maruz kaldı” cümlesi tek başına, Bursa’nın marka değeri Uludağ Üniversitesi’ndeki yönetim anlayışını ve bakışını ifade etmeye yetti…

Peki olan biteni “Afete maruz kalmak!” gibi basit bir yaklaşımla örtmek veya geçiştirmek ne kadar doğru!

Rektör Yılmaz gibi, yardımcıları Prof. Dr. İrfan Kırıştıoğlu, Prof. Dr. Cafer Çiftçi, Prof. Dr. Zekeriyya Arı ve Genel Sekreter Vekili Mehmet Aydemir de kabul edecektir ki:

“Afet” kelimesini Türkçemizde “tamamen insan kontrolü dışında gerçekleşen veya gelişen, can ve mal kaybına neden olan deprem ve su baskını gibi olayları” anlatırken kullanıyoruz.

Dolayısıyla “766 hektarlık bir alan afete maruz kaldı” cümlesi, BUÜ Yönetimi’nin “ne olursa olsun bizim kabahatimiz de yok, ihmalimiz de” bakışının, bir anlamda Türkiye’de seçilmiş atanmışların “kendilerine toz kondurmama geleneğinin” ve de her zamanki gibi “İşi Allah’a havale etme, kadere bağlama kolaycılığının” dille ikrarından başka bir şey değildi!

***

Oysa;

Yolçatı Mahallesi ile BUÜ arasındaki sınır hattı tamamen 2,5 metre yüksekliğinde üzeri telle yükseltilen beton duvarla kapatılmış durumda…

Ayrıca bu duvarın üniversite tarafından kalan tarafında ise 20 metre genişliğinde stabilize bir devriye yolu, yolla orman arasında ise 10 metre genişliğinde bir güvenlik şeridi mevcut…

Toplamda 30 metreyi bulan bu devriye/güvenlik şeridi, geçmiş yıllarda rektör veya görevlilerin ricasıyla Orman Bölge Müdürlüğü’nden istenilen iş makineleri ve personelle açılıyor, alan tamamen kuru otlardan temizleniyordu.

Kaldı ki kampüs genelinde orman ıslahına önem veriliyor, her yıl yangın yolları açık hale getiriliyor, kuru otların temizliği için de personel istihdam ediliyordu.

Tüm bunlarla birlikte Görükle Yerleşkesinde faaliyet gösteren üniversitenin küçük çaplı itfaiye teşkilatı, Rektör Yusuf Ulcay dönemine kadar en küçük bir ihbarda hemen harekete geçiyor, çıkan yangınlar büyümeden ve de basına yansımadan söndürülüyordu.

Bununla birlikte eğitim öğretim dönemlerinde neredeyse nüfusu 100 bini bulan yerleşkedeki itfaiye teşkilatı, yönergelere rağmen bir nedenden ötürü (nedenini yazının ilerleyen bölümlerinde anlatacağım) "sivil savunma uzmanı" olmayan idarecilerin yönetimine terk edildi.

Daha acısı;

Şimdilerde bir vakıf üniversitesinin danışma kurulu başkanlığını yapan, hatta lise lise gezip bu kuruma öğrenci yönlendirmeye çalıştığı öne sürülen Prof. Dr. Ahmet Saim Kılavuz’un rektörlüğü, şimdiki Rektörümüz Ferudun Yılmaz’ın da rektör yardımcılığı yaptığı dönemde;

Kampüsteki riski dikkate alan Bursa Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı’nın, yerleşkeye istasyon kurma teklifi sonuçlandırılamadı.

İtfaiye Daire Başkanlığı’nın “Bize bir bina verin, bir veya iki noktaya istasyon kuralım” teklifi, “biz size bina veremeyiz, kendiniz yapın” cevabıyla geri çevrildi.

BURULAŞ’a bir kalemde 93 dönüm üniversite arazisini kiralayanların (Bu konuya da ayrıca gireceğiz), itfaiyeye çektiği muameleye bakın!

Oysa BTSO’ya başvursanız veya birkaç iş adamına rica etseniz, itfaiye daire başkanlığının sizden istediği istasyon binası birkaç ay içerisinde kampüse kazandırılabilirdi.

Hatta bu konu için şu anda Rektör Prof. Dr. Ferudun Yılmaz’ın başkanı, Prof. Dr. Zekeriyya Arı, Prof. Dr. Salih Çepni, Prof. Dr. Cafer Çiftçi, Ali İhsan Yeşilova, Ergun Hadi Türkay ve Mehmet Arif Özer’in asil, Prof. Dr. Adem Doğangün, Prof. Dr. Necmiye Funda Coşkun, Prof. Dr. Ali Kaya, Prof. Dr. İlhan Turgut, Günay Baylan ve Tevhide Boğazkesenli’nin de yedek üyesi olduğu Bursa Uludağ Üniversitesi Güçlendirme Vakfı devreye sokulabilirdi.

Vakfın sorumlusu/müdürü Ramazan Üzü(!)’ye bu yönde bir talimat verilebilirdi. En azından Ramazan Bey, bir yaraya pansuman olurdu.

***

Hafızam beni yanıltmıyorsa;

2011 yılının ocak ayında Uludağ Üniversitesi Felsefe Bölümü öğrencisi Sema Karakoca, korkunç bir cinayete kurban gitmişti.

Türkiye aylarca bu cinayeti konuşmuş, Görükle Yerleşkesindeki güvenlik tedbirleri yeniden ele alınmıştı. Nitekim kampüs genelinin kameralı sistemle takibi kararlaştırılmış ve Prof. Dr. Kamil Dilek döneminde harekete geçilmişti. Dönemin üniversite güvenlik sorumlusu Hüseyin Aydoğan’ın yürüttüğü çalışmayla tüm fakülte binalarının iç ve dış bölümlerine, kampüs giriş-çıkış noktalarına, belirli yollara ve ormanlık alana hakim noktalara (gözetleme kuleleri) kameralar yerleştirilmişti.

Ve nihayetinde tüm bu kamera görüntülerinin birarada değerlendirildiği bir takip merkezi faaliyete geçirilmişti.

Kamera takip merkezi şu an Kredi Yurtlar Kurumu’nun olduğu bölgedeki bir binada faaliyet gösteriyor ve yaklaşık 15 kadar personelin burada mesai yaptığı biliniyor.

Merak ediyorum:

Vardiyalı sistemle çalışan kamera takip merkezinin personeli son yangında alevleri veya dumanları ne zaman fark etti, en nihayetinde yangın itfaiyeye saat kaç itibariyle bildirildi ve ekipler kaç dakika sonra kampüse giriş yaptı?

Ve tüm kurumlardan gelen ekipleri kim, nasıl koordine etti?

Yangın sırasında yaşananlar, BUÜ yönetiminin bir acil eylem planı olmadığını gösterdiği için bu soruları yönelttim.

***

Ey aklı ve bilimi esas alması gerekenler!

Şu anlattıklarım bile bunun bir afet olmadığını, yaşananların ciddi bir ihmalin sonucu olduğunu göstermeye yetiyor bile.

Üstelik; “766 hektarlık bir alan afete maruz kaldı” diyerek işin içinden çıkmaya çalışan Rektör Prof. Dr. Ferudun Yılmaz, diyor ki:

“Yangında; Tarım ve Orman Bakan Yardımcımız ve BUÜ akademisyenlerinden Prof. Dr. Ahmet Gümen de bizimle sahada çalıştı. Kendisi ile bu esnada görüştük. Tarım ve Orman Bakanlığımız ile bir protokol imzalamaya karar verdik…”

Şu cümleler bile BUÜ Rektörü’nün nasıl bir yönetim anlayışına sahip olduğunu göstermeye yetiyor.

Sayın Rektör, öncelikle hatırlatayım:

Bu yılın 14 Şubat tarihinde Rektör Yardımcıları Prof. Dr. İrfan Kırıştıoğlu, Prof. Dr. Cafer Çiftçi, Prof. Dr. Zekeriyya Arı, Veteriner Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Bayram Şenlik, Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İlhan Turgut, Öğretim Üyeleri Prof. Dr. Hüseyin Yıldız, Prof. Dr. Abdulkadir Keskin ve Prof. Dr. Hıdır Gençoğlu ile birlikte ziyaret ettiğiniz Tarım ve Orman Bakanımız Sayın İbrahim Yumaklı da Uludağ Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü 1992 mezunlarından…

Belirttiğiniz üzere Bakan Yardımcımız Sayın Prof. Dr. Ahmet Gümen de akademik kariyerine Uludağ Üniversitesi’nde 2005’te başladı; 2006’da Yardımcı Doçent, sonra aynı yıl Doçent ve 2012’de Profesör unvanını aldı. 2008-2010 yılları arasında Bursa Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevini de yürüttü.

Sayın Bakan Yumaklı ve Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Gümen’den “Türkiye’deki üniversiteler arasında en büyük fıstık çam ormanına sahip Uludağ üniversitesinin orman alanlarının ıslahı konusunda ve de artık fakülte binalarının çevresini saran kuru otlarla mücadele konusunda destek isteseydiniz”, sizi geri mi çevirirlerdi?”

Elbette ki hayır… Çünkü sizin gündeminizde, programınızda; kampüsün güvenliği, yerleşkedeki doğanın korunması gibi bir konu yoktu!

Bir protokol fotoğrafı yayınlayarak gövde gösterisi yapmaktan öteye geçemediniz. Ziyarette söylemediniz, testiyi kırdıktan sonra da şimdi protokolden bahsediyorsunuz.

Bırakın Sayın Bakan ve Bakan Yardımcısını…

Eğer telefonu kaldırıp Bursa Orman Bölge Müdürü Esat Şimşek’ten yerleşkedeki orman arazisinin ıslahı konusunda ekipman ve personel desteği talep etseydiniz, emin olun Orman Bölge’nin ekipleri tıpkı yangın günü yaptıkları gibi BUÜ Kampüsü için seferberlik ilan ederdi.

Sayın Rektör aynı açıklamanızın devamında diyorsunuz ki;

“Bu protokol sayesinde geriye kalan ormanlarımızı ve yanan alanların ıslahı da dahil olmak üzere hızla ağaçlandırma kampanyaları düzenleyeceğiz…”

Pes doğrusu!

Ben bir gazeteci olarak “yanan orman alanlarının organik olarak toparlanması için en az iki yıl beklenilmesi, sonrasında ağaçlandırılma çalışması yapılması gerektiğini” biliyorum da siz bilmiyor musunuz?

Ziraat fakültesinin birbirinden değerli bilim insanları var. Sizi bu konuda uyarmadılar mı, ya da siz onlara sormadan “hızlıca ağaçlandırma kampanyası” düzenleme kararı mı aldınız?

(Devam edecek)

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.