Bizim kadar yıl dönümü kutlayan, yıl dönümünü anan, yıl dönümlerinde üzülen veya sevinen başka bir millet var mıdır?
Şehrin kurtuluş gününü kutlarız ama neden işgal edildiğinin sebeplerini incelemeyiz, irdelemeyiz!
O sebepleri incelemek, irdelemek, gerçekleri görebilmek, bunları genç nesle anlatmak, bir daha işgalin olmaması için tedbirler almak yerine, kahramanlık türkülerini söyler dururuz!
O şehir neden işgal edildiğini analiz et, önlem al, genç nesle bunları anlat ki, bir daha fiziki, siyasi ve ekonomik işgal gerçekleşmesin.
Biz ne yapıyoruz!
Fesli amcaların anlattığı yalanlara kanıp, zihnimizin işgaline izin veriyoruz…
Üstüne; biraz mehter, biraz oyun havası, iki marş, bir türkü, şehrin kurtuluşunu, daha doğrusu ağlanacak halimizin üstünü örtüyoruz!
Bir de...
Başka şehrin kurtuluş gününü Bursa'da kutlayanlar var ki!
O da ayrı bir yazı konusu.
***
Depremlerin yıl dönümlerinde ağıtlar yakarız, ama depremlere karşı bir önlem almayız!
6 Şubat Depreminin yıl dönümündeyiz.
Sosyal medyada, TV'lerde fırtınalar estiriyor, ağıtlar yakıyor, salya sümük ağlıyoruz!
Sonra!
Takvim yaprağı ertesi güne geçince yani 7 Şubat olunca, meseleyi bitiriyoruz…
Bugünlerde Ege Bölgesi’ni beşik gibi sallayan tektonik hareketler depremi yeniden gündemimize getirdi ama nafile…
Yine unutacağız!
Bir başka felaketin yıl dönümünde örneğin 17 Ağustos’ta yine başlarız koro halinde ağıt yakmaya, yitip giden canların peşinden ağlamaya!
***
Aslında ağıt yakmamız gereken konu; milletçe sahip olduğumuz hayat felsefemiz ama hiç bunun üzerinde durmayız.
Gerçeklikten uzak stratejik planları yayınlarız, afet planları yaparız, görevimizi yerine getirdiğimizi zannederiz.
Ama hiçbir plana uymayız, her şeyi kılıfına uydururuz.
Kaderci bir milletiz.
Tevekkül sahibiyiz.
İnanın, tedbir alarak tevekkül etsek, önlem alarak kadere iman etmiş olsak, dünyanın süper gücü oluruz.
Biliminin dediğine, istediğine değil, rant hesaplı yaşamı meziyet kabul ettik.
Hala da öyle devam ediyoruz.
Her yıl dönümünde, deprem şehitlerine dua ederek görevimizi yerine getirdiğimizi zannediyoruz.
Suçun hepimizde olduğunu düşünmüyoruz.
***
Şehrin kurtuluş gününde, şehri...
Anneler gününde, anneyi...
Babalar gününde, babayı...
Vefat yıl dönümünde ölüyü...
Depremin yıl dönümünde, depremi...
An, vazife tamam!
***
İşin kolayını bulmuşuz!
Oh ne ala!
An bitsin, kutla gitsin!
***
Analar, babalar, bacılar;
Böyle devam edersek!
Bir gün, birileri de bizi anar.
Ama nasıl?
Rahmetle değil, lanetle!
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Mustafa KARAMAN
Rahmetle değil, lanetle!
Bizim kadar yıl dönümü kutlayan, yıl dönümünü anan, yıl dönümlerinde üzülen veya sevinen başka bir millet var mıdır?
Şehrin kurtuluş gününü kutlarız ama neden işgal edildiğinin sebeplerini incelemeyiz, irdelemeyiz!
O sebepleri incelemek, irdelemek, gerçekleri görebilmek, bunları genç nesle anlatmak, bir daha işgalin olmaması için tedbirler almak yerine, kahramanlık türkülerini söyler dururuz!
O şehir neden işgal edildiğini analiz et, önlem al, genç nesle bunları anlat ki, bir daha fiziki, siyasi ve ekonomik işgal gerçekleşmesin.
Biz ne yapıyoruz!
Fesli amcaların anlattığı yalanlara kanıp, zihnimizin işgaline izin veriyoruz…
Üstüne; biraz mehter, biraz oyun havası, iki marş, bir türkü, şehrin kurtuluşunu, daha doğrusu ağlanacak halimizin üstünü örtüyoruz!
Bir de...
Başka şehrin kurtuluş gününü Bursa'da kutlayanlar var ki!
O da ayrı bir yazı konusu.
***
Depremlerin yıl dönümlerinde ağıtlar yakarız, ama depremlere karşı bir önlem almayız!
6 Şubat Depreminin yıl dönümündeyiz.
Sosyal medyada, TV'lerde fırtınalar estiriyor, ağıtlar yakıyor, salya sümük ağlıyoruz!
Sonra!
Takvim yaprağı ertesi güne geçince yani 7 Şubat olunca, meseleyi bitiriyoruz…
Bugünlerde Ege Bölgesi’ni beşik gibi sallayan tektonik hareketler depremi yeniden gündemimize getirdi ama nafile…
Yine unutacağız!
Bir başka felaketin yıl dönümünde örneğin 17 Ağustos’ta yine başlarız koro halinde ağıt yakmaya, yitip giden canların peşinden ağlamaya!
***
Aslında ağıt yakmamız gereken konu; milletçe sahip olduğumuz hayat felsefemiz ama hiç bunun üzerinde durmayız.
Gerçeklikten uzak stratejik planları yayınlarız, afet planları yaparız, görevimizi yerine getirdiğimizi zannederiz.
Ama hiçbir plana uymayız, her şeyi kılıfına uydururuz.
Kaderci bir milletiz.
Tevekkül sahibiyiz.
İnanın, tedbir alarak tevekkül etsek, önlem alarak kadere iman etmiş olsak, dünyanın süper gücü oluruz.
Önleyici faaliyeti duaya ihale, tedbiri devlete havale ettik.
Biliminin dediğine, istediğine değil, rant hesaplı yaşamı meziyet kabul ettik.
Hala da öyle devam ediyoruz.
Her yıl dönümünde, deprem şehitlerine dua ederek görevimizi yerine getirdiğimizi zannediyoruz.
Suçun hepimizde olduğunu düşünmüyoruz.
***
Şehrin kurtuluş gününde, şehri...
Anneler gününde, anneyi...
Babalar gününde, babayı...
Vefat yıl dönümünde ölüyü...
Depremin yıl dönümünde, depremi...
An, vazife tamam!
***
İşin kolayını bulmuşuz!
Oh ne ala!
An bitsin, kutla gitsin!
***
Analar, babalar, bacılar;
Böyle devam edersek!
Bir gün, birileri de bizi anar.
Ama nasıl?
Rahmetle değil, lanetle!