SON DAKİKA
Hava Durumu

Önce İran, sonra Türkiye!

Yazının Giriş Tarihi: 15.04.2024 18:18
Yazının Güncellenme Tarihi: 15.04.2024 18:18

Cumartesi gecesi nefeslerimizi tuttuk, “İran-İsrail gerginliği bölgesel hatta küresel bir çatışmaya dönüşecek mi?” diyerek gelişmeleri endişeyle izledik.

Çok şükür endişelerimizi haklı çıkaracak “şimdilik” bir çatışma ortamı oluşmadı. İran'ın İsrail’i hedef alarak fırlattığı kamikaze insansız hava araçları ve balistik füzeler, Tel Aviv’e ulaşmadan hava savunma sistemleri tarafından etkisiz hale getirildi.

İsrail Ordu Sözcüsü Tuğamiral Daniel Hagari, İran'ın gece boyunca İsrail'e ateşlediği 300 kadar füzenin yüzde 99'unun hava savunma sistemleri tarafından durdurulduğunu, yine fırlatılan 170 kadar kemikaze hava aracının da İsrail hava sahasına girmeden ülke sınırları dışında İsrail ve müttefikleri tarafından düşürüldüğünü duyurdu.

Hagari devamında;

30 seyir füzesinden İsrail hava sahasına ulaşabilen tek bir füze bile olmadığını, bu füzelerden 25'inin hava kuvvetleri tarafından düşürüldüğünü, 120 balistik füzeden de sadece birkaçının isabet ettiği Nevatim Hava Üssü’nde hasara yol açtığını, ancak üssün çalışır durumda olduğunu açıkladı.

***

Şimdi konuyu “güvenlik uzmanı magazin sanatçımız Hakan Ural”ın yaklaşımlarının dışında farklı bir gözle ele alalım. 

Bugünlere nasıl geldik?

Gazze olayları başladığı günden itibaren;

İsrail ve İran arasındaki geçmişten gelen gerilimin daha da arttığına, karşılıklı tehditlere ve Lübnan ağırlıklı olarak İran’ın desteklediği silahlı unsurlar ile İsrail arasındaki çatışmalara tanık olduk.

Fakat 1 Nisan 2024 günü İsrail, İran’ın Şam büyükelçiliğine bir saldırı düzenledi ve İran Devrim Muhafızları mensubu 8 subayı öldürdü. Öldürülenler arasında Kudüs Gücü'nün üst düzey komutanlarından Tuğgeneral Muhammed Rıza Zahedi ve yardımcısı Tuğgeneral Muhammed Hadi Hacı Rahimi de vardı.

Kudüs Gücü, 1979'daki İslam Devrimi'nin ardından kurulan, günümüzde de ülke dışındaki faaliyetlerini yürüten bir yapı olması nedeniyle İran açısından önemliydi.

Şu hatırlatmayı yapmakta da yarar var:

Zahedi; Ocak 2020'de ABD hava saldırısında hayatını kaybeden Kasım Süleymani'den sonra öldürülen üst düzeydeki İran Devrim Muhafızları komutanı idi.

Sonrası malum; ülkesine yönelik gerçekleştirilen bu ikinci büyük saldırıya kayıtsız kalmayacağını ve karşılık verileceğini beyan eden İran, beklenen karşılığı cumartesi gecesi verdi. Yaklaşık 2 bin km öteden çeşitli füze ve insansız hava aracı sistemlerini İsrail'e doğru ateşledi.

***

Televizyonlarda “konunun uzmanı olan olmayan herkes” bundan sonrası hakkında bir şeyler söylüyordu. Bölgede “bir savaş başlamak üzere” denilse de aralarında 2 bin km mesafe olan iki devletin birbiriyle savaşması mümkün müydü?

İran, İsrail’e daha yakın olabilmek maksadıyla Suriye, Ürdün ve Lübnan gibi devletlere birlik gönderebilir miydi?

Yoksa uzaktan uzağa atışacaklar mıydı?

Gerek hava savunma sistemleri gerekse nükleer bir güç olan İsrail daha üstün olduğu ortada iken bir de buna ABD faktörünü ilave edince İran’ın yüksek yoğunluklu bir çatışmayı istemeyeceği aşikâr iken...

Kaldı ki İsrail de zaten yeterince savaşın içinde ve buna bir de İran'ı ilave etmek istemeyecektir.

Sonuçta;

Her iki taraf için de yüksek yoğunluklu bir savaş hiç de istenmeyecek bir seçenek olarak ortada!

Peki cumartesi akşamı İran, icra ettiği hava saldırıları ile 1 Nisan’da İsrail tarafından gerçekleştirilen saldırıya karşılık verilmiş oldu mu?

Oldu...

Peki intikamını almış oldu mu?

Tabii ki hayır.

Sadece İran, “dostlar alışverişte görsün” minvalinde kendi iç kamuoyunu tatmin etmiş oldu.

 

***

Peki İran, bundan sonraki süreçte yeni bir saldırıya girişir mi?

Kendi iç siyasetinde algı yaratacak bir faaliyet yapabilir fakat İsrail'e ciddi bir zayiat verdirecek türden bir eyleme girişebileceğini sanmıyorum.

Bu saptamamı İran ordusunun gücü yetmeyeceği için yapmıyorum... Askeri olarak gücü olsa da yapacağına ihtimal vermiyorum.

Yine;

İsrail ordusu, Gazze ve Lübnan bölgesinden gelen saldırılardan dolayı ciddi bir yoğunluğa sahipken, bir de 2 bin km doğusundaki İran ile savaşmak istemez!

Şayet böyle bir durumun gerçekleşmesi halinde; mutlaka ABD devreye girecektir, girmek de zorundadır.

ABD, bizzat kendi ordularıyla İsrail’e destek verebileceği gibi YPG unsurlarını da kullanarak İran’a karşı bir tedbir geliştirebilir. Bölgede başlayacak böyle bir yangına Rusya ve Çin de kayıtsız kalmayacaktır. İran’a belli bir oranda da olsa destek vereceklerdir.

***

Tüm bu ihtimallerin dışında;

İsrail ve ABD tarafından esas yapılmak istenen bölgede kendilerinin sıcak çatışmaya girmeden İran’ı bir tuzağa çekmek olduğunu düşünüyorum.

Hatırlayınız büyük Ortadoğu Projesi kapsamında 22 ülkenin dönüştürüleceğini, yani sınırlarının değişeceğini dönemin ABD Dışişleri Bakanı Kondoliza Rays (Condoleezza Rice) bir makalede açıkça söylemişti.

Orta Doğu’ya baktığımızda;

Irak, Suriye ve kuzey Afrika’daki Libya başta olmak üzere bir dönüşüm başlatıldığı ve sırada İran, müteakiben de Türkiye olduğu açıktır.

Tabii ki bu planı İran da biliyor ve bu nedenle çok temkinli hareket ediyor. Kendisi konvansiyonel bir savaştan uzak durmaya çalışmakla beraber ülkesinde çıkabilecek iç karışıklıklardan endişe ediyor.

Çünkü İran’ın da dizaynı için Suriye’de Libya’da olduğu gibi bir iç karışıklık gerekiyor. Bu iç karışıklığı sağlayacak muhalif yapı olarak da akıllara Güney Azerbaycan halkı geliyor.

Onların İran devletine karşı eylemlere başlaması, İsrail ile arası çok iyi olan Azerbaycan için bir tehdit olan ve hatta Karabağ savaşlarında Ermenistan’a destek veren İran’dan intikam alması için bir fırsat olacaktır.

Böyle bir iç tehdit varken İran atacağı adımlara dikkat etmek zorundadır. İsrail ile yaşanacak savaş, İran için sonun başlangıcı olur. Savaş durumunda ülkesindeki karışıklığı durdurabilmesi imkânsız olacaktır...

İran da karışınca sıra Türkiye’de demektir.

Bunun da herkes farkında, bu nedenle Türkiye, Suriye konusunda düştüğü hatayı İran konusunda tekrar etmek istemiyor.

Hatta İran’ın karışmasına mümkün oldukça engel olmaya gayret ediyor. Sırada kendisinin olduğunu bilen Türkiye, maalesef konuya ilişkin bazı gelişmeleri gözden kaçırıyor ve kendisini sıkıntıya sokacak adımlar attığını fark etmiyor.

***

Peki Türkiye'yi bekleyen savaş tehlikesi var mı?

Var tabii ki!

Suriye kuzeyinde yapılanması henüz bitmeyen bir terör ordusu YPG hazırlanıyor. Onların gelişimini tamamlayana kadar TSK’nın oyalanacağı bir senaryo yazıldı.

Irak’ın kuzeyinde daha derinlere yapılacak askeri bir harekât ile TSK’nın bataklığa saplanması planlandı. Ülkemizde bir bahaneyle başlatılacak sokak eylemleri özellikle sığınmacı kaçkınlar ile büyüyebilecek, bu karışıklıkta da güvenlik güçlerimiz asayişi sağlamakta zorlanacak, yetersiz kalacaktır.

Şimdi bir kısım insanlar bunu paranoya olarak görecek, “bu kadar karamsar olunmaz” diyecektir.

O zaman ben de onlara şunu söylüyorum:

Koskoca cihan devleti Osmanlı, 1900 yıllara gelindiğinde bu kadar fakirlik yaşayacak bir devlet miydi?

Balkan ülkeleri tarafından bozguna uğratılıp, utanç verici bir şekilde coğrafyadan kaçacak bir devlet miydi?

Kuru üzüm hoşafı ve kuru ekmek ile askerini doyurmak zorunda kalacak bir ülke miydi?

Böylesi bir acı durumu tarihte yaşadıysak, “bize bir şey olmaz” teranelerini bir kenara atıp, dünden ders çıkartmak ve güne dair tedbir üretmek zorundayız...

Hepimizin aynı geminin yolcusu olduğu gerçeğini unutmadan!

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.