“Allah’a karşı savaş açmak demek”olan“Allah ile Aldatmak” konusu öncelikle, tarihsel gelişim sürecinde biri bireysel, diğeri kitlesel, küresel olarak ele alınmalıdır.
* Kur’an, bireysel olan “Allah ile Aldatma”ya örnek olarak içindeki şeytan/İblis’in, Âdem’i ve eşini aldatmasını “Âdem İblis Kıssası”nda temsili olarak anlatıyor/açıklıyor. Bu anlamda kişilerin içindeki şeytan/İblis tarafından bireysel aldatma /aldanmanın kıyamete kadar süreceğine dikkat çekilerek, aldatanın, kişilerin içindeki ve dışındaki şeytanlar olduğu ve “düşman” olarak tanımlanmaktadır. Böylece düşmanı tanımak ve ona boyun eğmemekkişiye tanrısal bir buyruk ve görev olarak verilmektedir.
* Tarihsel gelişim sürecinde kitleleri, “din” üzerinden paralel din üreterek “Allah ile Aldatmak” üzere, Allah’ın Elçisi Hz. Musa’nın (MÖ 1391-1271) ölümünden hemen sonra kendi toplumundan bir grup tarafından, ilahi vahiylerden oluşan Tevrat’taki Allah’ın emirlerininyasak; yasaklarının ise yerine getirilmesi gereken buyruklar haline dönüştürülerek oluşturulmuştur. Dört yüz yıl süren bu çalışmayla “Allah ile Aldatmak” sistemleştirilmiş, yazılı hale getirilmiştir. Materyalist felsefi görüşle hazırlanan bu çalışma karşısına, yüzyıllar sonra spirütüalist felsefi görüşle Allah’ın Elçisi Hz. İsa’ya (MÖ 4 - MS 30/33) vahyedilen İncil de, aynı işleme tabi tulmuştur. Böylece kitleleri din üzerinden “Allah ile Aldatmak” üzere ikinci bir kitap ile insanlığa, gerçek dinsanki o imiş gibi sunulmuştur.
Bugün insanlığın elinde Allah’ın Elçileri Hz. Musa, Hz. Davud ve Hz. İsa’ya Allah’ın vahyettiği Tevrat, Zebur ve İncil’in özgün/orjinal metinleri olarak müstakil kitaplar yoktur. Onların adlarını taşıyan düzenlenmiş /muharref kitaplar vardır.
* Zaman ilerledikçe son Allah Elçisi Hz. Muhammed’e gelen vahiylerden oluşan Kur’an, ilk elçi Hz. Âdem’den son elçiye kadar gelen vahiylerin tamamını (Tevrat, Zebur, İncil dâhil) artısı ile kapsamaktadır. Yüce Allah’ın koruması altındaki[1] Kur’an’ın özgün metnini tahrif edemeyenler, “İndirilen Din Kur’an’daki İslam”ın yerine, “uydurulan din” oluşturarak, insanlığa sunmuşlardır. Böylece Emevi Muaviye döneminden itibaren başlayan ve yaklaşık iki yüzyıl süren bu çalışmalar sonunda İslam dünyası da “Allah ile Aldatma” fiilinden nasiplerini günümüze kadar almıştır/almaktadır.
“İndirilen Din”, operasyonla “uydurulan din” olunca durum ne oluyor?
Din, felsefe, bilim... İnanç, düşünce bilgi... Bunların birbirine rakip veya hasım olduğu yerde vicdan-akıl-irade aktif değil, pasiftir. Hayat ve din birbirinden kopmuştur. Dünya ahret arasındaki köprü yıkılmıştır.
İmanın yerini ‘imancılık’ (fideizm),
Bilimin yerini ‘bilimcilik’ (scientism),
İradenin yerini ‘kadercilik’ (fatalizm),
Vicdanın yerini ‘hiççilik’ (nihilizm),
Anlam ve amacın yerini ‘anlamsızlık ve amaçsızlık’,
Merhametin yerini ‘bencillik’,
Ahlakın yerini ‘çıkar’ almıştır.
Böyle bir dünya cehennemin ta kendisidir.[4]
* Din üzerinden “Allah ile Aldatmak” önceki yüzyıllarla sınırlı kalmamış, 15. yüzyılda küresel boyuta ulaştırılacak düzeyde başlatılan “Mesih Planı” ile günümüze kadar sürdürüle-gelmiştir. Bu plana göre
- Batı’da Hristiyan coğrafyada, Protestanlık hareketiyle insanlar din üzerinden yeni bir operasyona muhatap kılınarak Kalvinizm, Püritenlik ve Evanjelizm olarak günümüze ulaştırılmış; dinlerarası diyalogla konunun devamı sağlanarak sürdürülmektedir.
- Ortadoğu’da İslam coğrafyasında İhvancılık, Cemaati Müslimincilik, Fetöcülük vb yeni operasyonlar şeklinde yürütülerek “Ilımlı İslam”, “Siyasal İslamcılık” olarak sürdürülmektedir.
Bu konuda Merhum Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Allah ile Aldatmak” adlı ünlü eserinde, “Allah ile Aldatmanın Küresel Emperyalist Tezgahları” başlığı altında şöyle diyor:
“Allah ile aldatmanın küresel-emperyalist siyasetleri oyunlarını iki stratejiye oturtmuşlardır.
- Bunların biri, kendilerine uygun siyaset izleyenleri ‘dindar’ veya ‘daha dindar’ göstermek;
-Diğeri, kendilerine karşı siyaset izleyenleri ‘din dışı’ veya ‘zayıf dindar’ olarak göstermek.
* Enver Paşa’dan Receb Tayyip Erdoğan’a kadar bir seri Allah ile aldatma öncüsü birinci tipe,
* Atatürk’ten Ahmet Necdet Sezer’e kadar birçok Cumhuriyetçi siyaset ve devlet adamı ikinci tipe örnektir.”[5]
Sayın Prof.Dr. Öztürk şöyle devam ediyor:
“- Alman tezgâhı (1. Dünya Harbi’ne sokma oyunu),
- AB tezgâhı(Avrupa Birliği’ne üyelik oyunu),
- ABD tezgâhı (Ilımlı İslam ve Yeni Osmanlıcılık modeli diyerek çökertme oyunu).”[6]
Merhum Prof.Dr. Öztürk, Allah ile Aldatmanın Küresel Tezgâhları bağlamında iki ana başlığı da şöyle özetliyor:
“* Allah İle Aldatmanın Vatikan Tezgâhı: Dinlerarası Diyalog[7]
* Allah İle Aldatmanın ABD Tezgâhı: Ilımlı İslam.[8]”
2. KUR’AN’DA ALLAH NE DİYOR?
“Sakın Çok Aldatıcı (Şeytan) Sizi Allah İle Aldatmasın!”
“Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin. Ve babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şeyle yarar sağlamadığı günden ürperin.
- Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir.
- O hâlde basit dünya yaşamı sizi aldatmasın.
- Ve sakın OÇOK ALDATICISİZİALLAH İLE ALDATMASIN (velâ yeğurranne-küm bi’llâhi’l-ğarûr)!”(Lokmân/33)
Lokmân suresi sonlarında yer alan bu ayet, tüm insanlara hitap etmektedir. İnsanlar takvaya, yani kendilerini Allah’ın koruması altına almaya davet edilerek, kimseye yardım edilmeyecek olan o güne haşyet /saygı duymaya çağırılmaktadır.
– Allah’ın vaadinin gerçek olduğu bildirilmekte,
–Kimsenindünya yaşamına aldanmaması,
– Özellikle de hiçbir (insan ve cin şeytanı) aldatıcının Allah ile aldatmasınakanılmaması istenmektedir.
Lokmân/33. ayette insanlar,müminler aldatılmaya karşı iki kez peş peşe uyarılmaktadır. Bu aldatmalardan,
- İlki, insanıgeçici dünya çıkarlarının aldatmasıdır.
- İkincisi ise herhangi bir (cin ve insan şeytanı) “Aldatıcı (el-Ğarûr)”nın insanı,Allah’ı malzeme yaparak aldatmaya kalkışmasıdır.
İnsan,
* Ne dünyevi menfaatlerin kendisini aldatmasına izin vermeli,
* Ne de Allah’ın rızasını gözetiyormuş havasını veren aldatıcılara aldanma durumuna düşmelidir.
İnsan, mümin her iki durumda da aldatılmaya karşı uyanık olmalıdır.
- Bu özellikteki bir birey veya grup (örgüt) da olabilir.[9]
Bu ayetin benzeri iki ayet (Fâtır/5; Hadîd/14) daha vardır:
“Ey insanlar! Hiç şüphesiz, Allah’ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için
- Bu basit dünya yaşamı sizi aldatmasın.
- Ve sakın O ALDATICI, SİZİ, ALLAH İLEALDATMASIN (velâ yeğurranne-küm bi’llâhi’l-ğarûr)!”
* 6Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır.
* Onun için siz de onu düşman edinin.
Şüphesiz şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.”(Fâtır/5-6)
(O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar)Onlara(inanan erkeklere ve inanan kadınlara):
- “Biz, sizinle beraber değil miydik?”diye seslenirler. Müminler:
- “Evet ama, siz, kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah’ın emri gelip çattı.
* O, ÇOK ALDATAN(şeytan) da SİZİ, ALLAH İLE ALDATTI (ve ğarra-küm bi’llâhi’l-ğarûr)!Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”(Hadîd/14-15)
Rabbimiz, çeldiricilerden biri olan “basit yaşam” konusunda birçok ayetiyle uyarıda bulunmuş ve bu dünyadaki yaşam uğruna ebedi olan ahret yurdunun feda edilmemesini istemiştir.
Lokmân/33; Fâtır/5; Hadîd/14. ayetlerde yer alan “Aldatıcı (el-ğarûr)”nın insanları “Allah ile aldatması” ise;
* Allah’ın emretmediği veya yasaklamadığı herhangi bir hususu, bilgisiz ve bilinçsiz kimselere Allah adına emretme veya yasaklama girişimidir.
* Allah’ın Rahman, Rahîm, Gafûr ve Vekîl gibi sıfatlarını çarpıtarak, insanların, Allah’ın bu sıfatlarının çarpıtılmış hâline güvenmelerini sağlamak ve böylece günaha ve şirke girmelerine yol açmak da yine “Allah ile aldatma” kapsamındadır.
Herkesin bu konuda çok dikkatli ve uyanık olması gerekir.
Her üç ayetteki “el-ğarur (aldatan)” sözcüğünün sadece İblis’i işaret ettiğini düşünmek isabetli değildir. Aldatıcının Kur’an’daki ilk örneği kuşkusuz İblis’tir. O, Âdem ve eşine,
- “Rabbiniz, başka bir nedenten dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek /iradesiz güç /melik olmanız ya da
- Ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti” demek suretiyle,
* ALLAH ADINA vesvese vermiş ve
* Uydurduğu yalanla her ikisini de aldatmıştır.
Ancak Kur’an’da, dışımızdakiinsanşeytanlarının da aldatıcı/ğarûr olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla buradaki “ğarur (aldatan)” sözcüğü,
- Hem İblis’i,
- Hem de tüm insan şeytanlarını ifade etmektedir:
“İblis, onlara vaatte bulunur ve onları kuruntulandırır. Oysa ŞEYTAN onlara ALDATMADAN BAŞKA BİR ŞEYVAAT ETMEZ.”(Nisâ/120)
“Allah dedi ki: “Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir.
– Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars.
– Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar!
– Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol!
– Ve onlara vaatlerde bulun.”
“– Ve ŞEYTAN, ONLARAALDATMADAN BAŞKA BİR ŞEY VAAT ETMEZ.”
“Şüphesiz ki, Benim kullarım, senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur.” –Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Rabbin yeter.–”(İsrâ/63-64-65)
(a) Kendileri Yazdıkları Halde “Bu, Allah Katındandır” Derler
Çünkü bu tip aldatmalar genellikle “din adamı” kisveli kişilerce yapılmaktadır. Rabbimiz Kur’an’da bu konu üzerinde çokça durmuştur:
“Artık yazıklar olsun o kimselere ki, KENDİ ELLERİYLE KİTAP YAZARLAR da sonra biraz paraya satmak için, “Bu, Allah katındandır” derler. Artık o ELLERİYLE YAZDIKLARI yüzünden onlara yazıklar olsun! O kazandıkları şeyler yüzünden kendilerine yazıklar olsun!”(Bakara/79)
“Elleriyle kitabı yazanlar” ifadesinden, şu sonuçları çıkarabiliriz:
(1) Bu tip insanlar, Allah’ın gönderdiği vahyi/kitabı değiştirmektedirler. Onlar, kendi arzularına, yaşam biçimlerine ve düşüncelerine uymayan ayetleri değiştirip kendileri yazıyorlardı. Böylece, ilahi vahyi değiştirme cüretini gösteriyorlardı.
(2) Allah’ın kitabını değiştirme girişimleri, kitabın beşerileştirilmesine kadar uzanıyordu. Beşerî düşünceleri İlâhî vahyin içine sokuşturmaları, bir zulüm halini almıştı. Gerçek bilgiyi yerinden çıkarıp ona denk olmayanla değiştirmelerinden rahatsız olduğu için Allah, bu durumu Kur’ân’da açıklamaktadır.
(3) Allah’ın ayetlerini değiştirmeleri ve onu beşerîleştirmekle kalmayıp, yaptıklarını Allah’a isnat etmelerive “Allah katından olduğunu” söylemeleri, zulmü doruk noktasına çıkarmıştır. Yazdıklarını Allah’a isnat ederek insanlara sunmaları hem iftira, hem de sahtekârlıktır.[10]
İsrailoğulları’nın böyle yapmalarının iki nedeni vardı.
- Bunlardan biri, (ayetten anlaşıldığına göre) ekonomik rant elde etmekti.
- Diğeri de Âl-i İmrân sûresinin şu ayetinde açıklanmaktadır:
“Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, ALLAH KATINDAN OLMADIĞI HÂLDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR” derler. Kendileri bilip dururken, Allah’a karşı yalan da söylerler.”(Âl-i İmrân/78)
“Okuduklarıbazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu Allah’ın kitabından sanasınız diye” tanımlaması, yaptıkları işininsanları“Allah ile aldatmaya” yönelik olduğunu ifade etmektedir. Söylediklerinin halk arasında itibar görmesi ve onlara kutsallık kazandırması için, bu iftirayı bile bile yapmaktaydılar.
Bu tür eylemlerle “Allah’ın dinine savaş açanlara karşı” Yüce Allah, çağın her tür kitle iletişim araçlarıyla bilimle, kalemle, yazıyla, Kur’an’dan ve tarihten delillerle insanlığı aydınlatıcı doğru veri ve bilgilerle uyandırılmasına dikkat çekmektedir:
“Ve de insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemek faaliyeti kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin. Artık eğer vazgeçerlerse, düşmanlık, kendi benliklerine haksızlık edenlerden başkasına yoktur.”(Bakara/193)
(b) Allah İle Aldatanlar,İlahi Vahyi Nasıl Değiştiriyorlardı?
“Yahudileşmişlerden bir kısmı KELİMELERİN YERLERİNİ /öz anlamlarını DEĞİŞTİRİRLER, dillerini eğerek-bükerek ve dine saldırarak Peygamber’e karşı, “İşittik ve karşı geldik(semi’nâ ve ’asaynâ)”, “Dinle, dinlemez olası”, “râinâ” (güdüşelim, bizim çobanımız) derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik(semi’nâ ve eta’nâ),dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam /doğru olacaktı; fakat bile bile gerçeği kabul etmemeleri nedeniyle Allah, onları dışlayıp gözden çıkarmıştır. Artık pek az inanırlar.”(Nisâ/46)
Nisâ/46’da, “Yahûdileşmişlerden bir bölümü kelimeleri yerlerinden /öz anlamlarından değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygamber’e karşı),“İşittik ve karşı geldik /iyice sarıldık, dinle, dinlemez olası, râinâ” derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi, şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam /doğru olacaktı” buyrularak, Yahudilerin, Tevrat’ı nasıl tahrif ettikleri açıklanmaktadır.YahudilerTevrat’ı;
- Sözcükleri değiştirmek,
- Sözcüklerin metindeki yerlerini değiştirmek ve
- Sözcüklerin asıl anlamları yerine farklı anlamlar yüklemek suretiyle tahrif ediyorlardı[11]:
“Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak verenve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/casusluk eden, küfür; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşanşu kimseler seni üzmesin. Onlar, KELİMEYİ YERLERİNDEN KAYDIRIP DEĞİŞTİRİRLER. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahrette onlara çok büyük bir azap vardır.” (Mâide/41)
4. “Allah İle Aldatmak” İçin İlahi Din Adına
Şer Üretenlerin Oluşturdukları “Uydurulan Din”dir
(a) Yahudilerin ve Hıristiyanların Kendi Elçilerini Tanrılaştırmaları
Hristiyanlar da, “MESİH ALLAH’IN OĞLUDUR” dediler.
Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan kâfirlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!”
33Allah, ortak koşanlar hoşlanmasa da, kendisini, Din’in; hepsinin üzerine çıkarması için Elçisi’ni, doğru yol kılavuzu ve hak din ile gönderendir.”(Tevbe/30-33)
Bu ayetlerde de Yahûdilerin yanlış inançları ve din bilginlerinin karakterleri ifşa edilmektedir.
Kur’ân’da sadece burada geçen Uzeyr (Kitab-ı Mukaddes’te Ezra şeklindedir) hakkında bilgi yer almaz.[13]
Tevbe/34-35. ayetlerde, haham ve rahiplerin durumuna dair bilgi verilmekte, Tevbe/34. ayette de bu uyarıya bağlı olarak, “Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele! O gün, onların (altın ve gümüşlerin) üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” ifadesiyle, kenz yapanlar kınanmaktadır. Onlar bâtıl yolla kazanıp biriktirdiklerini tedavüle de sokmamışlar, hatta bunları insanların sapmaları yönünde kullanmışlardır.
(b) Yahudi ve Hıristiyan Din Adamlarının İki Önemli Büyük Hatası /Yanlışları
34Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, HAHAMLARDAN /BİLGİNLERDEN, RAHİPLERDEN BİRÇOĞU KESİNLİKLE İNSANLARIN MALLARINI HAKSIZ YERE YERLER VE ALLAH YOLUNDANSAPTIRIRLAR. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan /başta kendi yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlamayan kimseler, hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!”
35O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” (Tevbe/34-35)
Tevbe/34’de din adamlarının yanlışına, yani Yahudi din adamları ile Hristiyan rahiplerinin iki önemli büyük hatasına dikkat çekilmektedir:
- Halkın mallarını haksız yere yemek ve
- Allah yolundan alıkoymak.
Öyle anlaşılıyor ki Ortaçağ’da kilisenin Hristiyan halkın elindeki mallan alıp toprak ağası haline gelmesi, altın ve gümüşü biriktirip halkı sömürme olgusu Allah tarafından burada gündeme getirilmektedir. O dönemdeki ekonomik gücü haham ve rahipler vasıtasıyla kilise elinde bulunduruyordu. Bu korkunç malî gücü İslâm nuru doğduktan sonra, onun ışığını söndürmek için kullanmaya başladılar.
Günümüzde de kilise, Batı ekonomisinde büyük bir güçtür. Bu gücü film sektörüne destek vererek Hristiyanî değerlerini ihraç etmek için kullanmakta ve böylece medyanın büyük bir kesimini elinde bulundurmaktadır. Diğer kesiminde de etkin durumdadır. Bu malî gücünü yoğun misyonerlik faaliyetlerine harcamakta, müslümanları Allah’ın yolundan çevirerek hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır.
Batı dünyasında kilise siyasetin içindedir. Batı dünyası laik değildir, çünkü siyaseti etkileyen kilisedir. Kilisenin öngörmediği bir şeyin kararını alamaz. Başka bir ifade ile alınan siyasi kararlar kilisenin öngördüğüne ters düşemez.
Yüce Allah, Kur’ân’ı gönderdiği o dönemden bugüne ışık tutmakta, büyük malî güce sahip olan Hıristiyan din adamlarının, Allah yolundan insanları çevirmek için bu gücü nasıl kullandıklarını ve kullanacaklarını bir ihtar şeklinde anlatmaktadır.
Allah ile kul arasına giren bu din adamları,Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceğini öngören İslâm’ın ışığını söndürmek için ellerinden geleni elbette yapacaklardır. Maddî güçlerini bu yolda harcayacaklardır. Bu durum daha önce de Hz. Musa zamanında olmuştu. Firavun ve yakınları servetlerini, Allah’ın nurunu engellemek ve insanları, ondan alıkoymak için harcıyorlardı.[14]
“Ve Musa: “Rabbimiz! Şüphesiz Sen Firavun’a ve ileri gelenlerine basit dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. –Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye– Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler” dedi.”(Yûnus/88).
Allah, haham ve rahiplerin durumunu anlatırken, Müslümanların da servet edinip, onu İslâm’ın nurunu uzaklara kalemle, eğitim-öğretimle ulaştırmaları için kullanmaları konusunda uyarıda bulunmaktadır. Servetini birleştirip Kur’ân’ın nurunu söndürmeye çalışanlara karşı benzer faaliyetlerle karşılık vermek Müslümanın boynunun borcudur.
Yüzyıllar öncesinde hahamların ve rahiplerin “Allah ile Aldatma” bağlamında oluşturduklarıyla başlattıkları Haçlı Savaşları bitti mi?
10. ve 12. yüzyıllar arasında sıcak savaş olarak tam iki yüzyıl yürütülen Haçlı Seferleri sona erdi mi?
20. yüzyılda Türklüğü ve İslamlığı tarihin arşivine kaldırmak üzere çıkarılan I. Dünya Paylaşım Savaşı ve sonunda Türk Milletine dayatılan Sevr Antlaşması ile Haçlı Seferleri tamamlandı mı?
Şubat 1945 Yalta Konferansı ile başlatılan ve günümüze kadar getirilen ve ABD Başkanı George W. Buhs tarafından “Haçlı Seferi” diye nitelenen Büyük Ortadoğu Projesi, hâlen bir kâbus gibi stratejik ortaklık şalı halinde üzerimizde devam etmiyor mu?
Bu durumda Mustafa Kemal ATATÜRK ne yapmıştı?
“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
“Ya istiklâl ya ölüm!”
“Türk öğün, çalış, güven!”
“Ne mutlu Türküm diyene.” Ve sözünden dönmeyene...
Günümüzde “Allah ile Aldatmak” eylemlerine karşı birey ve toplum olarak ne yapılmalı ki, bu hain aldanıştan Cumhuriyeti ve kendini kurtarabilsin?
***
Kaynakça
[1] “Hiç kuşkusuz Biz, o Öğüt’ü/ Kur’ân’ı Biz indirdik, Biz. Ve kesinlikle BİZ, ONUN için KORUYUCULARIZ.”(HİCR/9)
[2] De ki: “SİZ, DİNİNİZİALLAH’A MI ÖĞRETİYORSUNUZ? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir.”(Hucurât/16)
[3], [4] Mustafa İSLAMOĞLU, Tabiat ve Kur’an Ayetleri Işığında Yaratılış ve Evrim, İstanbul, 2023, 8.Baskı, Düşün Yayıncılık, s.11; s.9-10.
[5] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Türkiye’yi Kemiren İhanet Allah İle Aldatmak, İstanbul, 2008, 2.Baskı, Yeni Boyut Yayınları, s.267.
[6] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.267-277.
[7] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.278-284.
[8] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.285-295.
[9] Tarihsel gelişimi içinde içimizdeki dışımızdaki, cin ve insan şeytanları, şeytanlığı tüm yönleriyle Kur’an ve bilim ışığında konuyu ele alan çalışma hakkında bkz. Sedat ŞENERMEN, ŞEYTAN İçimizdeki...Dışımızdaki bireysel...küresel, İstanbul, 2019, Ulak Yayıncılık.
[10] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.4, 543-544.
[11] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2013, 4.Baskı, c.1, s.548.
[12] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.7, 654.
[13] Uzeyr (Ezra), yaklaşık M.Ö 450 yıllarında yaşadı. Süleyman’ın vefatından sonra Bâbil’deki esaretleri döneminde kaybolmuş olan Tevrat metinlerini ihya edici olarak ona büyük bir kutsiyet atfettiler. O dereceye kadar ki, onlar şeriatları, âdetleri ve dilleri (İbranice) hakkında bütün bildiklerini yitirmişlerdi. Daha sora dağınık rivayetler hâlinde bulunan Tevrat’ı yeniden toparlayıp yazan ve şeriatlarını tekrar ihya eden Uzeyr oldu. Bu hizmetlerinden dolayı Uzeyr (Ezra) İsrâîloğulları’nın aşırı takdir ve saygısını kazanmıştı. Bu saygı dolayısıyla hakkında kullanılan mübalağalı ifade, bazı Yahûdi mezheplerinin sapıtmasının ve onu “Allah’ın oğlu” sanmalarının medenidir. (Ebu’l Al’â MEVDÛDÎ, Tefhimu’l-Kur’ân, İstanbul, 1996, İnsan Yayınları, c.2, s.221.)
[14] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, 3.Baskı, c.8, s.190.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sedat ŞENERMEN
Allah ile aldatmak nedir?
Tarihsel Gelişimiyle “ALLAH İLE ALDATMAK” NEDİR?
1. Tarihsel Gelişim
“Allah’a karşı savaş açmak demek” olan “Allah ile Aldatmak” konusu öncelikle, tarihsel gelişim sürecinde biri bireysel, diğeri kitlesel, küresel olarak ele alınmalıdır.
* Kur’an, bireysel olan “Allah ile Aldatma”ya örnek olarak içindeki şeytan/İblis’in, Âdem’i ve eşini aldatmasını “Âdem İblis Kıssası”nda temsili olarak anlatıyor/açıklıyor. Bu anlamda kişilerin içindeki şeytan/İblis tarafından bireysel aldatma /aldanmanın kıyamete kadar süreceğine dikkat çekilerek, aldatanın, kişilerin içindeki ve dışındaki şeytanlar olduğu ve “düşman” olarak tanımlanmaktadır. Böylece düşmanı tanımak ve ona boyun eğmemek kişiye tanrısal bir buyruk ve görev olarak verilmektedir.
* Tarihsel gelişim sürecinde kitleleri, “din” üzerinden paralel din üreterek “Allah ile Aldatmak” üzere, Allah’ın Elçisi Hz. Musa’nın (MÖ 1391-1271) ölümünden hemen sonra kendi toplumundan bir grup tarafından, ilahi vahiylerden oluşan Tevrat’taki Allah’ın emirlerinin yasak; yasaklarının ise yerine getirilmesi gereken buyruklar haline dönüştürülerek oluşturulmuştur. Dört yüz yıl süren bu çalışmayla “Allah ile Aldatmak” sistemleştirilmiş, yazılı hale getirilmiştir. Materyalist felsefi görüşle hazırlanan bu çalışma karşısına, yüzyıllar sonra spirütüalist felsefi görüşle Allah’ın Elçisi Hz. İsa’ya (MÖ 4 - MS 30/33) vahyedilen İncil de, aynı işleme tabi tulmuştur. Böylece kitleleri din üzerinden “Allah ile Aldatmak” üzere ikinci bir kitap ile insanlığa, gerçek din sanki o imiş gibi sunulmuştur.
Bugün insanlığın elinde Allah’ın Elçileri Hz. Musa, Hz. Davud ve Hz. İsa’ya Allah’ın vahyettiği Tevrat, Zebur ve İncil’in özgün/orjinal metinleri olarak müstakil kitaplar yoktur. Onların adlarını taşıyan düzenlenmiş /muharref kitaplar vardır.
* Zaman ilerledikçe son Allah Elçisi Hz. Muhammed’e gelen vahiylerden oluşan Kur’an, ilk elçi Hz. Âdem’den son elçiye kadar gelen vahiylerin tamamını (Tevrat, Zebur, İncil dâhil) artısı ile kapsamaktadır. Yüce Allah’ın koruması altındaki[1] Kur’an’ın özgün metnini tahrif edemeyenler, “İndirilen Din Kur’an’daki İslam”ın yerine, “uydurulan din” oluşturarak, insanlığa sunmuşlardır. Böylece Emevi Muaviye döneminden itibaren başlayan ve yaklaşık iki yüzyıl süren bu çalışmalar sonunda İslam dünyası da “Allah ile Aldatma” fiilinden nasiplerini günümüze kadar almıştır/almaktadır.
“İndirilmiş İslam”, ‘Allah’ın öğrettiği’ dindir.
“Uydurulmuş İslam”, ‘Allah’a öğretilen’ dindir.[2] Uydurulmuş İslam, İslam’ın karikatürüdür.[3]
“İndirilen Din”, operasyonla “uydurulan din” olunca durum ne oluyor?
Din, felsefe, bilim... İnanç, düşünce bilgi... Bunların birbirine rakip veya hasım olduğu yerde vicdan-akıl-irade aktif değil, pasiftir. Hayat ve din birbirinden kopmuştur. Dünya ahret arasındaki köprü yıkılmıştır.
İmanın yerini ‘imancılık’ (fideizm),
Bilimin yerini ‘bilimcilik’ (scientism),
İradenin yerini ‘kadercilik’ (fatalizm),
Vicdanın yerini ‘hiççilik’ (nihilizm),
Anlam ve amacın yerini ‘anlamsızlık ve amaçsızlık’,
Merhametin yerini ‘bencillik’,
Ahlakın yerini ‘çıkar’ almıştır.
Böyle bir dünya cehennemin ta kendisidir.[4]
* Din üzerinden “Allah ile Aldatmak” önceki yüzyıllarla sınırlı kalmamış, 15. yüzyılda küresel boyuta ulaştırılacak düzeyde başlatılan “Mesih Planı” ile günümüze kadar sürdürüle-gelmiştir. Bu plana göre
- Batı’da Hristiyan coğrafyada, Protestanlık hareketiyle insanlar din üzerinden yeni bir operasyona muhatap kılınarak Kalvinizm, Püritenlik ve Evanjelizm olarak günümüze ulaştırılmış; dinlerarası diyalogla konunun devamı sağlanarak sürdürülmektedir.
- Ortadoğu’da İslam coğrafyasında İhvancılık, Cemaati Müslimincilik, Fetöcülük vb yeni operasyonlar şeklinde yürütülerek “Ilımlı İslam”, “Siyasal İslamcılık” olarak sürdürülmektedir.
Bu konuda Merhum Prof.Dr. Yaşar Nuri Öztürk, “Allah ile Aldatmak” adlı ünlü eserinde, “Allah ile Aldatmanın Küresel Emperyalist Tezgahları” başlığı altında şöyle diyor:
“Allah ile aldatmanın küresel-emperyalist siyasetleri oyunlarını iki stratejiye oturtmuşlardır.
- Bunların biri, kendilerine uygun siyaset izleyenleri ‘dindar’ veya ‘daha dindar’ göstermek;
- Diğeri, kendilerine karşı siyaset izleyenleri ‘din dışı’ veya ‘zayıf dindar’ olarak göstermek.
* Enver Paşa’dan Receb Tayyip Erdoğan’a kadar bir seri Allah ile aldatma öncüsü birinci tipe,
* Atatürk’ten Ahmet Necdet Sezer’e kadar birçok Cumhuriyetçi siyaset ve devlet adamı ikinci tipe örnektir.”[5]
Sayın Prof.Dr. Öztürk şöyle devam ediyor:
“- Alman tezgâhı (1. Dünya Harbi’ne sokma oyunu),
- AB tezgâhı (Avrupa Birliği’ne üyelik oyunu),
- ABD tezgâhı (Ilımlı İslam ve Yeni Osmanlıcılık modeli diyerek çökertme oyunu).”[6]
Merhum Prof.Dr. Öztürk, Allah ile Aldatmanın Küresel Tezgâhları bağlamında iki ana başlığı da şöyle özetliyor:
“* Allah İle Aldatmanın Vatikan Tezgâhı: Dinlerarası Diyalog[7]
* Allah İle Aldatmanın ABD Tezgâhı: Ilımlı İslam.[8]”
2. KUR’AN’DA ALLAH NE DİYOR?
“Sakın Çok Aldatıcı (Şeytan) Sizi Allah İle Aldatmasın!”
“Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin. Ve babanın çocuğuna hiçbir yarar sağlamadığı, çocuğun da babasına hiçbir şeyle yarar sağlamadığı günden ürperin.
- Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir.
- O hâlde basit dünya yaşamı sizi aldatmasın.
- Ve sakın O ÇOK ALDATICI SİZİ ALLAH İLE ALDATMASIN (velâ yeğurranne-küm bi’llâhi’l-ğarûr)!”(Lokmân/33)
Lokmân suresi sonlarında yer alan bu ayet, tüm insanlara hitap etmektedir. İnsanlar takvaya, yani kendilerini Allah’ın koruması altına almaya davet edilerek, kimseye yardım edilmeyecek olan o güne haşyet /saygı duymaya çağırılmaktadır.
– Allah’ın vaadinin gerçek olduğu bildirilmekte,
– Kimsenin dünya yaşamına aldanmaması,
– Özellikle de hiçbir (insan ve cin şeytanı) aldatıcının Allah ile aldatmasına kanılmaması istenmektedir.
Lokmân/33. ayette insanlar, müminler aldatılmaya karşı iki kez peş peşe uyarılmaktadır. Bu aldatmalardan,
- İlki, insanı geçici dünya çıkarlarının aldatmasıdır.
- İkincisi ise herhangi bir (cin ve insan şeytanı) “Aldatıcı (el-Ğarûr)”nın insanı, Allah’ı malzeme yaparak aldatmaya kalkışmasıdır.
İnsan,
* Ne dünyevi menfaatlerin kendisini aldatmasına izin vermeli,
* Ne de Allah’ın rızasını gözetiyormuş havasını veren aldatıcılara aldanma durumuna düşmelidir.
İnsan, mümin her iki durumda da aldatılmaya karşı uyanık olmalıdır.
Ayette konu edilen “Aldatıcı /el-Ğarûr” varlık,
- “Kötü birisi (şeytan)” olabileceği gibi,
- İnsanı kötülüğe yönlendiren beynindeki (emmâre) nefsi (ham düşüncesi, İblis) veya;
- Bu özellikteki bir birey veya grup (örgüt) da olabilir.[9]
Bu ayetin benzeri iki ayet (Fâtır/5; Hadîd/14) daha vardır:
“Ey insanlar! Hiç şüphesiz, Allah’ın yapmak için verdiği söz gerçektir. Onun için
- Bu basit dünya yaşamı sizi aldatmasın.
- Ve sakın O ALDATICI, SİZİ, ALLAH İLE ALDATMASIN (velâ yeğurranne-küm bi’llâhi’l-ğarûr)!”
* 6Şüphesiz o şeytan, sizin için düşmandır.
* Onun için siz de onu düşman edinin.
Şüphesiz şeytan kendi taraftarlarını alevli ateşin ashabından olmaları için çağırır.”(Fâtır/5-6)
(O gün münafık erkekler ve münafık kadınlar) Onlara (inanan erkeklere ve inanan kadınlara):
- “Biz, sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Müminler:
- “Evet ama, siz, kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah’ın emri gelip çattı.
* O, ÇOK ALDATAN (şeytan) da SİZİ, ALLAH İLE ALDATTI (ve ğarra-küm bi’llâhi’l-ğarûr)! Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”(Hadîd/14-15)
Rabbimiz, çeldiricilerden biri olan “basit yaşam” konusunda birçok ayetiyle uyarıda bulunmuş ve bu dünyadaki yaşam uğruna ebedi olan ahret yurdunun feda edilmemesini istemiştir.
Lokmân/33; Fâtır/5; Hadîd/14. ayetlerde yer alan “Aldatıcı (el-ğarûr)”nın insanları “Allah ile aldatması” ise;
* Allah’ın emretmediği veya yasaklamadığı herhangi bir hususu, bilgisiz ve bilinçsiz kimselere Allah adına emretme veya yasaklama girişimidir.
* Allah’ın Rahman, Rahîm, Gafûr ve Vekîl gibi sıfatlarını çarpıtarak, insanların, Allah’ın bu sıfatlarının çarpıtılmış hâline güvenmelerini sağlamak ve böylece günaha ve şirke girmelerine yol açmak da yine “Allah ile aldatma” kapsamındadır.
Herkesin bu konuda çok dikkatli ve uyanık olması gerekir.
Her üç ayetteki “el-ğarur (aldatan)” sözcüğünün sadece İblis’i işaret ettiğini düşünmek isabetli değildir. Aldatıcının Kur’an’daki ilk örneği kuşkusuz İblis’tir. O, Âdem ve eşine,
- “Rabbiniz, başka bir nedenten dolayı değil, sırf ikinizin de birer melek /iradesiz güç /melik olmanız ya da
- Ebedî kalıcılardan olmanız için sizi şu ağaçtan men etti” demek suretiyle,
* ALLAH ADINA vesvese vermiş ve
* Uydurduğu yalanla her ikisini de aldatmıştır.
Ancak Kur’an’da, dışımızdaki insan şeytanlarının da aldatıcı/ğarûr olduğu bildirilmektedir. Dolayısıyla buradaki “ğarur (aldatan)” sözcüğü,
- Hem İblis’i,
- Hem de tüm insan şeytanlarını ifade etmektedir:
“İblis, onlara vaatte bulunur ve onları kuruntulandırır. Oysa ŞEYTAN onlara ALDATMADAN BAŞKA BİR ŞEY VAAT ETMEZ.”(Nisâ/120)
“Allah dedi ki: “Git! Sonra onlardan kim sana uyarsa, bilin ki, şüphesiz ki, cezanız yeterli bir ceza olarak cehennemdir.
– Onlardan gücünü yetirdiklerini sesinle sars.
– Ve atlılarınla ve yayalarınla onların üzerine yaygara kopar!
– Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol!
– Ve onlara vaatlerde bulun.”
“– Ve ŞEYTAN, ONLARA ALDATMADAN BAŞKA BİR ŞEY VAAT ETMEZ.”
“Şüphesiz ki, Benim kullarım, senin için onlar aleyhine hiçbir güç yoktur.” –Tüm varlıkları belirli bir programa göre ayarlayan ve bu programı koruyarak, destekleyerek uygulayan” olarak da Rabbin yeter.–”(İsrâ/63-64-65)
3. “Allah İle Aldatmalar” Hep, “Din Adamı” Kisveli Kişilerce Sistemleştirilmiştir
(a) Kendileri Yazdıkları Halde “Bu, Allah Katındandır” Derler
Çünkü bu tip aldatmalar genellikle “din adamı” kisveli kişilerce yapılmaktadır. Rabbimiz Kur’an’da bu konu üzerinde çokça durmuştur:
“Artık yazıklar olsun o kimselere ki, KENDİ ELLERİYLE KİTAP YAZARLAR da sonra biraz paraya satmak için, “Bu, Allah katındandır” derler. Artık o ELLERİYLE YAZDIKLARI yüzünden onlara yazıklar olsun! O kazandıkları şeyler yüzünden kendilerine yazıklar olsun!”(Bakara/79)
“Elleriyle kitabı yazanlar” ifadesinden, şu sonuçları çıkarabiliriz:
(1) Bu tip insanlar, Allah’ın gönderdiği vahyi/kitabı değiştirmektedirler. Onlar, kendi arzularına, yaşam biçimlerine ve düşüncelerine uymayan ayetleri değiştirip kendileri yazıyorlardı. Böylece, ilahi vahyi değiştirme cüretini gösteriyorlardı.
(2) Allah’ın kitabını değiştirme girişimleri, kitabın beşerileştirilmesine kadar uzanıyordu. Beşerî düşünceleri İlâhî vahyin içine sokuşturmaları, bir zulüm halini almıştı. Gerçek bilgiyi yerinden çıkarıp ona denk olmayanla değiştirmelerinden rahatsız olduğu için Allah, bu durumu Kur’ân’da açıklamaktadır.
(3) Allah’ın ayetlerini değiştirmeleri ve onu beşerîleştirmekle kalmayıp, yaptıklarını Allah’a isnat etmeleri ve “Allah katından olduğunu” söylemeleri, zulmü doruk noktasına çıkarmıştır. Yazdıklarını Allah’a isnat ederek insanlara sunmaları hem iftira, hem de sahtekârlıktır.[10]
İsrailoğulları’nın böyle yapmalarının iki nedeni vardı.
- Bunlardan biri, (ayetten anlaşıldığına göre) ekonomik rant elde etmekti.
- Diğeri de Âl-i İmrân sûresinin şu ayetinde açıklanmaktadır:
“Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, ALLAH KATINDAN OLMADIĞI HÂLDE, “BU, ALLAH KATINDANDIR” derler. Kendileri bilip dururken, Allah’a karşı yalan da söylerler.”(Âl-i İmrân/78)
“Okudukları bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu Allah’ın kitabından sanasınız diye” tanımlaması, yaptıkları işin insanları “Allah ile aldatmaya” yönelik olduğunu ifade etmektedir. Söylediklerinin halk arasında itibar görmesi ve onlara kutsallık kazandırması için, bu iftirayı bile bile yapmaktaydılar.
Bu tür eylemlerle “Allah’ın dinine savaş açanlara karşı” Yüce Allah, çağın her tür kitle iletişim araçlarıyla bilimle, kalemle, yazıyla, Kur’an’dan ve tarihten delillerle insanlığı aydınlatıcı doğru veri ve bilgilerle uyandırılmasına dikkat çekmektedir:
“Ve de insanları dinden çıkarmak; ortak koşmaya, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemek faaliyeti kalmayıp, din yalnız Allah’ın oluncaya kadar onlarla mücadele edin. Artık eğer vazgeçerlerse, düşmanlık, kendi benliklerine haksızlık edenlerden başkasına yoktur.”(Bakara/193)
(b) Allah İle Aldatanlar, İlahi Vahyi Nasıl Değiştiriyorlardı?
“Yahudileşmişlerden bir kısmı KELİMELERİN YERLERİNİ /öz anlamlarını DEĞİŞTİRİRLER, dillerini eğerek-bükerek ve dine saldırarak Peygamber’e karşı, “İşittik ve karşı geldik (semi’nâ ve ’asaynâ)”, “Dinle, dinlemez olası”, “râinâ” (güdüşelim, bizim çobanımız) derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik (semi’nâ ve eta’nâ), dinle ve bizi gözet” deselerdi şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam /doğru olacaktı; fakat bile bile gerçeği kabul etmemeleri nedeniyle Allah, onları dışlayıp gözden çıkarmıştır. Artık pek az inanırlar.”(Nisâ/46)
Nisâ/46’da, “Yahûdileşmişlerden bir bölümü kelimeleri yerlerinden /öz anlamlarından değiştirirler, dillerini eğerek, bükerek ve dine saldırarak (Peygamber’e karşı), “İşittik ve karşı geldik /iyice sarıldık, dinle, dinlemez olası, râinâ” derler. Eğer onlar, “İşittik, itaat ettik, dinle ve bizi gözet” deselerdi, şüphesiz kendileri için daha hayırlı ve daha sağlam /doğru olacaktı” buyrularak, Yahudilerin, Tevrat’ı nasıl tahrif ettikleri açıklanmaktadır. Yahudiler Tevrat’ı;
- Sözcükleri değiştirmek,
- Sözcüklerin metindeki yerlerini değiştirmek ve
- Sözcüklerin asıl anlamları yerine farklı anlamlar yüklemek suretiyle tahrif ediyorlardı[11]:
“Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen /casusluk eden, küfür; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddediş içinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, KELİMEYİ YERLERİNDEN KAYDIRIP DEĞİŞTİRİRLER. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahrette onlara çok büyük bir azap vardır.” (Mâide/41)
4. “Allah İle Aldatmak” İçin İlahi Din Adına
Şer Üretenlerin Oluşturdukları “Uydurulan Din”dir
(a) Yahudilerin ve Hıristiyanların Kendi Elçilerini Tanrılaştırmaları
30Ve Yahudiler; “UZEYR[12] ALLAH’IN OĞLUDUR” dediler.
Hristiyanlar da, “MESİH ALLAH’IN OĞLUDUR” dediler.
Bu, onların ağızlarıyla geveledikleri sözler olup, güya bununla, daha önce yaşayan kâfirlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah, onlarla savaşmıştır. Nasıl da döndürülüyorlar!”
33Allah, ortak koşanlar hoşlanmasa da, kendisini, Din’in; hepsinin üzerine çıkarması için Elçisi’ni, doğru yol kılavuzu ve hak din ile gönderendir.”(Tevbe/30-33)
Bu ayetlerde de Yahûdilerin yanlış inançları ve din bilginlerinin karakterleri ifşa edilmektedir.
Kur’ân’da sadece burada geçen Uzeyr (Kitab-ı Mukaddes’te Ezra şeklindedir) hakkında bilgi yer almaz.[13]
Tevbe/34-35. ayetlerde, haham ve rahiplerin durumuna dair bilgi verilmekte, Tevbe/34. ayette de bu uyarıya bağlı olarak, “Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan kimseler; hemen onlara acıklı bir azabı müjdele! O gün, onların (altın ve gümüşlerin) üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” ifadesiyle, kenz yapanlar kınanmaktadır. Onlar bâtıl yolla kazanıp biriktirdiklerini tedavüle de sokmamışlar, hatta bunları insanların sapmaları yönünde kullanmışlardır.
(b) Yahudi ve Hıristiyan Din Adamlarının İki Önemli Büyük Hatası /Yanlışları
34Ey iman etmiş kişiler! Şüphesiz, HAHAMLARDAN /BİLGİNLERDEN, RAHİPLERDEN BİRÇOĞU KESİNLİKLE İNSANLARIN MALLARINI HAKSIZ YERE YERLER VE ALLAH YOLUNDAN SAPTIRIRLAR. Ve altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayan /başta kendi yakınları olmak üzere başkalarının nafakalarını sağlamayan kimseler, hemen onlara acıklı bir azabı müjdele!”
35O gün, biriktirdikleri altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak: “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi, şimdi tadın şu biriktirmiş olduğunuz şeyleri!” (Tevbe/34-35)
Tevbe/34’de din adamlarının yanlışına, yani Yahudi din adamları ile Hristiyan rahiplerinin iki önemli büyük hatasına dikkat çekilmektedir:
- Halkın mallarını haksız yere yemek ve
- Allah yolundan alıkoymak.
Öyle anlaşılıyor ki Ortaçağ’da kilisenin Hristiyan halkın elindeki mallan alıp toprak ağası haline gelmesi, altın ve gümüşü biriktirip halkı sömürme olgusu Allah tarafından burada gündeme getirilmektedir. O dönemdeki ekonomik gücü haham ve rahipler vasıtasıyla kilise elinde bulunduruyordu. Bu korkunç malî gücü İslâm nuru doğduktan sonra, onun ışığını söndürmek için kullanmaya başladılar.
Günümüzde de kilise, Batı ekonomisinde büyük bir güçtür. Bu gücü film sektörüne destek vererek Hristiyanî değerlerini ihraç etmek için kullanmakta ve böylece medyanın büyük bir kesimini elinde bulundurmaktadır. Diğer kesiminde de etkin durumdadır. Bu malî gücünü yoğun misyonerlik faaliyetlerine harcamakta, müslümanları Allah’ın yolundan çevirerek hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadır.
Batı dünyasında kilise siyasetin içindedir. Batı dünyası laik değildir, çünkü siyaseti etkileyen kilisedir. Kilisenin öngörmediği bir şeyin kararını alamaz. Başka bir ifade ile alınan siyasi kararlar kilisenin öngördüğüne ters düşemez.
Yüce Allah, Kur’ân’ı gönderdiği o dönemden bugüne ışık tutmakta, büyük malî güce sahip olan Hıristiyan din adamlarının, Allah yolundan insanları çevirmek için bu gücü nasıl kullandıklarını ve kullanacaklarını bir ihtar şeklinde anlatmaktadır.
Allah ile kul arasına giren bu din adamları, Allah ile kul arasına kimsenin giremeyeceğini öngören İslâm’ın ışığını söndürmek için ellerinden geleni elbette yapacaklardır. Maddî güçlerini bu yolda harcayacaklardır. Bu durum daha önce de Hz. Musa zamanında olmuştu. Firavun ve yakınları servetlerini, Allah’ın nurunu engellemek ve insanları, ondan alıkoymak için harcıyorlardı.[14]
“Ve Musa: “Rabbimiz! Şüphesiz Sen Firavun’a ve ileri gelenlerine basit dünya hayatında ziynet ve mallar verdin. –Rabbimiz! Senin yolundan saptırsınlar diye– Rabbimiz! Onların mallarını sil-süpür ve kalplerine sıkıntı düşür. Çünkü onlar o acıklı azabı görmedikçe iman etmeyecekler” dedi.” (Yûnus/88).
Allah, haham ve rahiplerin durumunu anlatırken, Müslümanların da servet edinip, onu İslâm’ın nurunu uzaklara kalemle, eğitim-öğretimle ulaştırmaları için kullanmaları konusunda uyarıda bulunmaktadır. Servetini birleştirip Kur’ân’ın nurunu söndürmeye çalışanlara karşı benzer faaliyetlerle karşılık vermek Müslümanın boynunun borcudur.
Yüzyıllar öncesinde hahamların ve rahiplerin “Allah ile Aldatma” bağlamında oluşturduklarıyla başlattıkları Haçlı Savaşları bitti mi?
10. ve 12. yüzyıllar arasında sıcak savaş olarak tam iki yüzyıl yürütülen Haçlı Seferleri sona erdi mi?
20. yüzyılda Türklüğü ve İslamlığı tarihin arşivine kaldırmak üzere çıkarılan I. Dünya Paylaşım Savaşı ve sonunda Türk Milletine dayatılan Sevr Antlaşması ile Haçlı Seferleri tamamlandı mı?
Şubat 1945 Yalta Konferansı ile başlatılan ve günümüze kadar getirilen ve ABD Başkanı George W. Buhs tarafından “Haçlı Seferi” diye nitelenen Büyük Ortadoğu Projesi, hâlen bir kâbus gibi stratejik ortaklık şalı halinde üzerimizde devam etmiyor mu?
Bu durumda Mustafa Kemal ATATÜRK ne yapmıştı?
“Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.”
“Ya istiklâl ya ölüm!”
“Türk öğün, çalış, güven!”
“Ne mutlu Türküm diyene.” Ve sözünden dönmeyene...
Günümüzde “Allah ile Aldatmak” eylemlerine karşı birey ve toplum olarak ne yapılmalı ki, bu hain aldanıştan Cumhuriyeti ve kendini kurtarabilsin?
***
Kaynakça
[1] “Hiç kuşkusuz Biz, o Öğüt’ü/ Kur’ân’ı Biz indirdik, Biz. Ve kesinlikle BİZ, ONUN için KORUYUCULARIZ.”(HİCR/9)
[2] De ki: “SİZ, DİNİNİZİ ALLAH’A MI ÖĞRETİYORSUNUZ? Oysa Allah, göklerde olanları da, yerde olanları da bilir.” Ve Allah, her şeyi çok iyi bilir.”(Hucurât/16)
[3], [4] Mustafa İSLAMOĞLU, Tabiat ve Kur’an Ayetleri Işığında Yaratılış ve Evrim, İstanbul, 2023, 8.Baskı, Düşün Yayıncılık, s.11; s.9-10.
[5] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Türkiye’yi Kemiren İhanet Allah İle Aldatmak, İstanbul, 2008, 2.Baskı, Yeni Boyut Yayınları, s.267.
[6] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.267-277.
[7] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.278-284.
[8] Prof.Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK, Allah İle Aldatmak,s.285-295.
[9] Tarihsel gelişimi içinde içimizdeki dışımızdaki, cin ve insan şeytanları, şeytanlığı tüm yönleriyle Kur’an ve bilim ışığında konuyu ele alan çalışma hakkında bkz. Sedat ŞENERMEN, ŞEYTAN İçimizdeki...Dışımızdaki bireysel...küresel, İstanbul, 2019, Ulak Yayıncılık.
[10] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.4, 543-544.
[11] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2013, 4.Baskı, c.1, s.548.
[12] Hakkı YILMAZ, Tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul, 2015, c.7, 654.
[13] Uzeyr (Ezra), yaklaşık M.Ö 450 yıllarında yaşadı. Süleyman’ın vefatından sonra Bâbil’deki esaretleri döneminde kaybolmuş olan Tevrat metinlerini ihya edici olarak ona büyük bir kutsiyet atfettiler. O dereceye kadar ki, onlar şeriatları, âdetleri ve dilleri (İbranice) hakkında bütün bildiklerini yitirmişlerdi. Daha sora dağınık rivayetler hâlinde bulunan Tevrat’ı yeniden toparlayıp yazan ve şeriatlarını tekrar ihya eden Uzeyr oldu. Bu hizmetlerinden dolayı Uzeyr (Ezra) İsrâîloğulları’nın aşırı takdir ve saygısını kazanmıştı. Bu saygı dolayısıyla hakkında kullanılan mübalağalı ifade, bazı Yahûdi mezheplerinin sapıtmasının ve onu “Allah’ın oğlu” sanmalarının medenidir. (Ebu’l Al’â MEVDÛDÎ, Tefhimu’l-Kur’ân, İstanbul, 1996, İnsan Yayınları, c.2, s.221.)
[14] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2008, 3.Baskı, c.8, s.190.