Düşünme yetisini tutsak etmiş olan Batımerkezci kurgu tarihi kendilerine temel kabul eden Sömürgeci Batı Avrupa Devletleri’nin iki ortak yanı var:
“* Sömürgeciliğe dayalı ve onun doğurduğu bir ekonomik sistem; yani ‘kapitalizm’,
* Bu talancı sistemi sürdürebilmek için gerekli olan Batımerkezcilik ve onu ete kemiğe büründüren Orientalizm’in kurgu tarihi.
- Bir yanda, sömürgelerden büyük payı kapma yarışı ve gerektiğinde savaşı;
- Öbür yanda, sömürüyü ve dolayısıyla kapitalizmi sürdürebilmek için dayanışma zorunluluğu Batılı ülkelerin çıkmaz sokağını oluşturuyor. Bu çıkmaza ise günümüzde “Avrupa Birliği” adı altında çözüm aranmaktadır. Bir başka deyişle “Batı Avrupa” çıkmazı, bu kez Batı (ABD+Avrupa) çıkmazına dönüşmüştür.” [1]
Bu arada şu soruya da dikkatle bakılmalıdır:
Avrupa Halkları, Helenleri neden Ataları imiş gibi gösteriyorlar?
2. Türk Tarih Tezi’nin Doğuşu
Atatürk, geliştirdiği Türk Tarih Tezi’yle “Doğulu Türklerin” uygarlığın “kurucusu” ve “yayıcısı” olduğunu ileri sürerek Batı’nın bilinçaltındaki Doğu imajına, yani oryantalizme en ciddi darbelerden birini vurmuştur.[2]
Atatürk’ün Türk Tarih Tezi,
- Türkleri dışlayan Osmanlı’nın “Hanedan Tarihi”ne ve
- Türkleri aşağılayan Batımerkezci Tarih’e bilimsel bir tepki olarak doğmuştur.
Atatürk Türk Tarih Tezi ile
- Bir taraftan “ümmetçi” Osmanlı Hanedanı Tarihi’ni,
- Diğer taraftan ise “emperyalist” Batımerkezci Tarih’i olabildiğince eleştirmiştir.
Ancak onun bu eleştirileri ne Osmanlı ne de Batı düşmanlığı olarak değerlendirilmelidir. O, hem Osmanlı’nın hem de Batı’nın kültür ve uygarlığına her zaman saygı duymuştur. O, Osmanlı’nın ve Batı’nın Türklere bakışını, Türkleri dışlamalarını eleştirmiştir.[3]
3. Atatürk’ün Türk Tarih Tezi’nin Amaçları
Atatürk, Türk Tarih Tezi’nin amacını, Meclis kürsüsünden,
“Türk tarihinin inkâr edilmiş unutturulmuş simasını ve mahiyetini bütün gerçekleriyle meydana çıkarmak, Türk tarihini binbir milletin tarihini bilen, yaşayan sokak politikacısının oyuncağı olmaktan kurtarmak...” [4] şeklinde açıklamıştır. Ayrıca başlığı şöyle açıklayabiliriz:
(1) Emperyalizme hizmet eden Batımerkezci Tarih’in Türkleri ötekileştirip aşağılayan “ırkçı” ve “kurgusal” tarih görüşüne bilimsel yöntemlerle başkaldırmak.
(2) Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra kurulan Türk Ulus Devleti’ne tarihsel derinlik kazandırmak.
(3) Yüzyıllardır kemikleşmiş din eksenli “ümmet” bilinci yerine laik kökenli “ulus” bilincini yerleştirmek.
(4) Akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda çağdaşlaşırken Batı’ya yönelmenin doğal bir sonucu olarak Batı’dan sızan yabancı etkileri kendi tarihsel köklerine yönelerek dengelemek.[5]
Atatürk, Batı Merkezli Tarih’e
“Türkiye (...) mevcut tarih kitaplarının değil, tarihin gerçek gereklerini izleyecektir. Gerçekten mevcut tarihlerin kaydettiği olaylar, ulusların gerçek düşünceleri, hareketlerideğildir”[6] diyerek başkaldırmıştır.
Atatürk, Türklerin aşağılanmalarında
- Batı’nın emperyalist, yanlı, çarpık görüşlerinin yanı sıra
- Türk aydınının kendi kendisini bilmemesinin de büyük rolü olduğu düşüncesindedir.
4. Atatürk: “Türkler Eski ve Şerefli Bir Millettir”
14 Eylül 1931’de Dolmabahçe Sarayı’nda bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“... Türklük hakkındaki görüş doğrudan doğruya Türk aydınlarının kendi kendini bilmemesinden ve başka uluslarda şu veya bu nedenlerle üstünlük varsayarak kendini onlardan aşağı görüp nefsine güvenini yitirmesindendir. Artık bu yanlış görüşe son vermek, Türklüğümüzübütün asalet ve necabeti ile tanıtmakgerekmektedir, dedim ve ondan beri inandığım bu gerçeğe bütün Türklerin inanmasını, bununla övünüp kendine güvenmesini ülkü bildim.”[7]
Atatürk, Türkleri “Sarı ırka mensup, ikinci sınıf, dolikosefal, uygarlıksız, barbar” bir halk olarak adlandıran Batımerkezci Tarih’e, her şeyden önce “Türklerin eski ve şerefli bir millet” olduklarını hatırlatmıştır:
“Bizim Türk milletimiz eski ve şerefli bir millettir. Zaten Orta Asya’nın Altay yaylasında yetiştiği için kartalın meziyetlerini daha baştan kazanmıştır. Çok uzakları görür, hızlı uçar ve ruhunu bandıracak kadar güçlü bir beni vardır. İster maddi bakımdan, ister düşünce bakımından olsun sıkıcı sıkıntılar içinde kalamaz. Nitekim Altay Yaylası’ndaki anayurdun dört bir yana uzaklığına da isyan etmiştir. İşte bu isyan sonucu Türkler doğuya ve batıya yayılmaya başlamışlardır.”[8]
Atatürk, Batımerkezci Tarih’e dört farklı bilimsel yöntemle (tarih, arkeoloji, dil, antropoloji) saldırmıştır. Bir anlamda Batı’ya, Batı’nın “bilimsel” silahlarıyla yanıt vermiş, böylece her zaman yaptığı gibi, düşmanını düşmanının silahıyla vurmuştur.
Atatürk, Türk Tarih Tezi’yle her şevden önce “ulus devleti” güçlendirmek istemiştir. Anadolu’da, Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan farklı milliyetleri /etnisiteleri Türk Ulusu adı altında birleştirirken, öncelikle Türk tarihini bütün boyutlarıyla otayaçıkarmak istemiştir. Türk Tarih Tezi ile binlerce yıl önceye giden Orta Asya Anadolu bağlantısını kurup, TürklerinAnadolu’nun “doğal sahibi” olduklarını kanıtlamak istemiştir. Böylece tarihsel gerekçeler ileri sürerek Anadolu’ya sahip çıkan Batı’ya,
“Hayır! Anadolu geçmişte sizin atalarınızın değil, bizim atalarımızın yurduydu,”diye haykırmıştır!
1930 yılında “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabı”nda şu görüşlere yer vermiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranTürkiye halkınaTürk milleti denir. Bugünkü Türk milleti siyasi ve toplumsal camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat geçmişin baskı dönemleri ürünü olan bu yanlış adlandırmalar, birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde elemden başka bir etki bırakmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de genel Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka dayanmaktadır. Bugün Anadolu’da yaşayan ve kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık ve Boşnaklık fikri propaganda edilmiş olan ‘millet fertleri’ bu vatandaş ve millettaşlarımız da aslında genel Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe, tarihe sahiptirler. Türk Tarih Tezi’nin ortaya koyduğu bu görüşler, böylece Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların aynı millet olduğunu da ispatlamış bulunmaktadır. Türk milletini, Kürt, Çerkez, hatta Laz veya Boşnak olarak adlandırmak geçmişin baskı dönemlerinin ürünü yanlış adlandırmalardır. Aslında bunların hepsi ‘genel Türk topluluğu gibi’ aynı geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahiptirler. Türk Tarih Tezi bu gerçeği ortaya koymuştur. Türklerin Anayurdu Orta Asya’dır ve en az 7000 yıldan beri Türkler buralardan yayılarak Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Bugün yapılan yeni kazılar, ilmi veriler Anadolu’ya yerleşen medeniyetlerin özellikle Etilerin (Hititlerin) MÖ 4000 yılına kadar uzanan bir kültür ve medeniyete sahip olduklarını göstermektedir.”[9]
Atatürk, Türk Tarih Tezi’nin, Anadolu’nun 7000 yıldan beri Orta Asya’dan yapılan Türk göçleriyle beslenmiş çok eski bir Türk yurdu olduğunu ve Türk ulusunu oluşturan Anadolu’daki etnik unsurların aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahip olduklarını kanıtladığını ileri sürmüştür. Atatürk’ün bu açıklamaları, Türk Tarih Tezi’nin diğer milliyetleri /etnisiteleri dışlayıp ötekileştiren “ırkçı bir tez” olmadığını, tam aksine Anadolu’daki etnik unsurları “Türk ulusu” adı altında sahiplenip içselleştirdiğini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Atatürk ayrıca bu açıklamalarıyla Batımerkezci Tarih’in dayatması olan 1071 yalanını da sorgulayarak Türklerin 1071’de değil, günümüzden 7000 yıl önce, yani MÖ 5000’lerde Anadolu’ya girdiklerini ileri sürmüştür. Bu durumda 1071 (Malazgirt Savaşı) Türkerin Anadolu’ya ilk girişi değil, ancak son girişlerinden biridir.
Atatürk, Türklerin Anadolu’ya MÖ 5000’lerde girdiğini birçok kez tekrarlamıştır. Örneğin, bir keresinde bu düşüncesini kendi el yazısıyla; “Bu memleket (Anadolu) dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetinyüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en az yedi binyıllık Türk beşiğidir...” diye not düşmüştür.[10]
Atatürk bir keresinde de şöyle demiştir:
“Türk milleti! Sen Anadolu denilen yurda sonradangelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın.” [11]
Atatürk’ün ısrarla “tarihsel” gerekçeler ileri sürerek Anadolu’ya sahip çıkmasının arkasında Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında emperyalist Batı’nın “tarihsel gerekçeler” ileri sürerek Anadolu’da hak iddia etmesi yatmaktadır.
I. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’nun paylaşımı sırasında Trakya gibi özbeöz Türk toprağı olan yerlerde bile tarihsel gerekçelerle hak iddia eden devletler çıkmıştır. Yunanlılar Batı Anadolu ile Trakya’ya, İtalyanlar ise Güney Anadolu’ya yerleşmek için bu topraklar üstünde tarihi iddialar ileri sürmüşlerdi. Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devletinin kurulması için sözde tarihi gerekçelere başvurulmuştur. Sevr Antlaşması bu yanlış ve çarpıtılmış tarih üzerine hazırlanıp Osmanlı Devleti’ne imzalatılmıştır.
Kanla, ateşle, gözyaşıyla kazandığımız Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Lozan Konferansı’nda bile emperyalizm karşımıza yine çarpık tarihi iddialarla çıkarak savaş meydanında “silahla” kazandığımız zaferi, masa başında “tarihle” yenilgiye dönüştürmek istemiştir. Lozan Antlaşması’ndan sonra da yine sözde tarihi gerekçelerle hâlâ Anadolu’da hak iddia eden Batılı ülkeler vardı.
Atatürk, sözde tarihi gerekçelere dayanarak Anadolu’nun Ermenilerin ve Rumların anayurdu olduğunu iddia eden ve böylece Türkleri Anadolu’da “işgalci” durumuna düşürmek isteyen Avrupa’ya her fırsatta Anadolu’nun öteden beri Türk yurdu olduğunu haykırmıştır. Örneğin, Lozan Antlaşması’nın imzalanacağı günlerde; 16 Mart 1923’te Adana’da ulusa şöyle seslenmiştir:
“... Haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketinizsizlerindir, Türklerindir. Bu memlekettarihte Türktü, halde Türktür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket kadim yüzyıllardan beri çok kere istilalara uğramıştı. Aslında ve en başında Türk ve Turani olan bu ülkeleri İraniler zapt etmişlerdir. Sonra (ülke) bu İranileri yenen İskender’in elinedüşmüştü. Onun ölümüyle mülkü taksim edildiği vakit Adana Kıtası da Silifkelilerde kalmıştı. Bir aralık buraya Mısırlılar yerleşmiş, sonra Romalılar istila etmiş, sonra Şarki (Doğu) Roma, yani Bizanslıların eline geçmiş, daha sonra Araplar Bizanslıları kovmuşlar. En nihayet Asya’nın göbeğinden tamamen Türk soyundan ırktaşları buraya gelerek memleketi asıl ve eski hayatına yeniden kavuşturdular. Memleket nihayet asıl sahiplerinin elinde kaldı. Ermenilerin vesairenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” [12]
Afet İnan ve Enver Ziya Karal’ınyerinde tespitiyle,“Bunun için de aleyhimizde kullanılmış olan silahın cinsinden bir silah ile kendimizi savunmaktan başka çare yoktu. Aleyhimizde kullanılan silah tahrip edilmiş olan tarihti.O halde bize düşen görev, tarihimizi gerçek yapısı ile meydana koymak ve şaşırtılmışbulunan kamuoyunu Türk milleti ile Türk toprakları hakkında aydınlatmaktı.”[13]
Öteden beri tarihle ilgilenen Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı’nın dumanı dağılmadan, 1 Kasım 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada Türk tarihinin eskiliği ve eski Türklerin uygarlığı hakkında şunları söylemiştir:
“Efendiler, bu dünyada en az yüz milyondan fazla nüfustan oluşan bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında bir derinliği vardır. En açık ve en katı ve enmaddi delili tarihe dayanarak beyan edebiliriz ki, Türkler on beş yüzyıl önce Asya’nın göbeğinde muazzam devletler kurmuş ve insanlığın her türlü yeteneklerine beşiklik etmiş bir unsurdur.Elçilerini Çin’e gönderen ve Bizans’ın elçilerini kabul eden bu Türk devleti ecdadımız olan Türk milletinin oluşturduğu bir devlettir.”[14]
Atatürk, 1924 Eylül’ünde Samsun’da öğretmenlerle yaptığı toplantıda “En hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği konuşmasında öğretmenleri uzak geçmişle de ilgilenmeye davet etmiştir:
“Milletimiz derin ve köklü bir geçmişe sahiptir. Milletimizin yarattığı uygarlıkları düşünürsek, bu düşünce bizi altı yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden Selçuk Türklerine, ondan önce de bu devirler gibi değerli büyük Türk devirlerine götürür.”
Atatürk, 1926 ve 1927 yıllarında günlerce ve gecelerce Türk tarihi üzerinde çalışmıştır. Geceleri uykusuzluktan bitkin halde renkli gözlerinin üstüne düşen yorgun göz kapaklarını ıslak bir mendille silerek sabahlara kadar uyumamış, çalışma odasına kapanıp ciltlerce kitabı sayfa kenarlarına işaretler koyup notlar alarak, önemli gördüğü satırların altını çizerek okumuştur. Bazen üst üste hiç uyumadan okuduğu olmuştur.
“Atatürk, cevabını yıllarca aradığı tarih sorularını aydınlatabilmek için bu konuda çıkmış en yeni kitaplardan bir kitaplık kurmuş, Türkiye’de tarih yazan ve tarihle uğraşabilecek herkesle birlikte bu kitapların incelenmesine girişmiştir.”[15]
Artık Türk Tarih Tezi’ni ortaya koyup yerli ve yabancı bilim insanlarına bu tezi tartıştırmanın zamanı gelmiştir. Türk Tarih Tezi’nin bir numaralı savunucusu Atatürk’ün manevi kızı, tarihçi Afet İnan olacaktır. Nitekim Türk Tarih Tezi’nin ilk işaretleri, Atatürk’ün görevlendirmesiyle Afet İnan’ın Türk Ocağı’nda verdiği konferanslardır.
5. Atatürk, Türk Tarih Tezi İle Öncelikle Şu Soruların Yanıtlanmasını Amaçlamıştır
(1) Türkiye’nin en eski yerli halkı kimlerdir?
(2) Türkiye’de ilk medeniyet nasıl kurulmuş veya kimler tarafından getirilmiştir?
(3) Türklerin cihan tarihinde ve dünya medeniyetinde yeri nedir?
(4) Türklerin bir aşiret olarak Anadolu’da devlet kurmaları bir tarih efsanesidir. Şu halde bu devletin kuruluşu için başka bir izah bulmak lazımdır.
(5) İslam tarihinin gerçek hüvviyeti nedir? Türklerin İslam tarihinde rolü ne olmuştur?[16]
6. Uygarlıkların Temeli, Orta Asya’dan Dünyaya Yayılan “Eski ve Modern Türkler” Tarafından Atılmıştır
Atatürk, Türk Tarih Tezi’ni 1930 yılında şöyle ortaya koymuştur:
“Türk ırkının kültür yurdu Orta Asya’dır. İlkçağlardan beri yüksek bir ziraat hayatına sahip olan, madeni kullanan bu topluluk sonradan Orta Asya’dan doğuya, güneye, batıya, Hazer Denizi’nin kuzey ve güneyine yayıldı. Bu yayılma neticesinde Türk dili ve kültürü de yayıldı. Gittiği yerlerde yabancı dillere ve kültürlere tesir ettiği gibi onlardan etkiler de aldı.”[17]
Türk Tarih Tezi’ne göre uygarlıkların temeli Orta Asya’daki anayurtlarından dünyaya yayılmak zorunda kalan “eski ve modern Türkler” tarafından atılmıştır. Türkler gittikleri her yere ulusal kültürlerini de götürmüşler ve böylece “yüksek Türk kültürünün” etkisi altında kalan kültürler de gelişip yükselmiştir.[18]
Türk Tarih Tezi’nin hareket noktası Orta Asya’dır. Atatürk, 1930 yılı Ağustosu’nda Yalova’da Afet İnan’ın sorduğu tarihle ilgili bir soruya verdiği yanıtta Türklerin uygarlığa katkılarını tüm açıklığıyla ortaya koyduktan sonra sözlerini, “Türklerin anayurdu Orta Asya’dır” cümlesiyle bitirmiştir.[19] MÖ 15.000- 7000’ler arasında Orta Asya’da meydana gelen bir doğal afet sonucunda orada yüksek bir uygarlık yaratmış olan Türkler, Orta Asya’dan dünyanın dört bir yanma yayılmışlardır. İleri Türk. Orta Asya’dan göç etmelerinden sonra Orta Asya’da göçebe bir yaşam baş göstermiştir. Türk Tarih Tezi’ne göre Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ön Türkler Hititler, Frigler, Lidyalılar, Urartular gibi eski Anadolu uygarlıklarını; Mezopotamya’ya gidenler Sümerler, Asurlular, Akadlar, Gutiler gibi eski Mezopotamya uygarlıklarını; Avrupa’ya gidenler Etrüskleri, Ege’ye gidenler İyonları ve Yunan öncesi halkları; Trakya’ya gidenler Truvalıları meydana getirmiştir.[20]
7. Türk Tarih Tezi’nin Temel İddiaları
(1) İlk Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları ve dünya uygarlığına öncülük edecek kadar eski, köklü ve ileri bir kültüre sahip oldukları,
(2) Orta Asya’daki Türklerin MÖ 15.000-7000 arasında iklimde meydana gelen bozulma sonucunda Orta Asya’dan dünyanın dört bir yanına uygarlıklarıyla birlikte göç ettikleri,
(3) Anadolu’nun ilk önemli uygarlığı Hititlerin ve Mezopotamya’nın ilk büyük uygarlığı Sümerlerin Türk kökenli olduğu,
(4) Ege ve Yunan uygarlıklarının temelinde Türk kültürüne ait izlerin olduğu,
(5) Antik Mısır uygarlığını kuranların ve Roma’nın kurucularından Etrüsklerin Türk kökenli olabileceği,
(6) Orta Asya’dan Bering Boğazı yoluyla bazı Türk boylarının Amerika’ya geçtikleri ve bu nedenle İnka, Aztek ve Maya Kızılderililerinin Türk kökenli olabileceği.[21]
Atatürk’ün “TARİH VE DİL TEZLERİ PROJESİ”, aslında birbirini tamamlayan iki farklı özgün ve tarihsel gerçekliği olan önemli bilimsel projelerdir.
Atatürk’ün bu “Tarih ve Dil Tezleri Projesi”,
O’nun YENİDEN YAPILANMA BAĞLAMINDA
“DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ” ile aynı amaca yöneliktir.
Bu amaçbirliği,
“MİLLİ TARİH”, “MİLLİ DİL” ve “MİLLİ DİN” olarak adlandırılabilir.[22] Günümüzde her biri konu bütünlüğü içinde yeniden hafızamızı tazelemek açısından değerlendirilmelidir.
***
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Necdet SUMER, Sömürgeci “BATI UYGARLIĞI” ve ATATÜRK CUMHURİYETİ, Ankara, 2016, Detay Yayıncılık, s.49.
[2] Sinan MEYDAN, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İstanbul, 2015, 7.Baskı, İnkılâp Yayınları, s.170.
[3], [5] Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL Atatürk’ün Akıllı Projeleri, İstanbul, 2012, İnkılâp Yayınları, s.313.
[4] Prof.Dr. Halil İNALCIK, Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul, 2007, Kırmızı Yayınları, s.140.
[6] Ahmet KÖKLÜGİLLER, Atatürk’ün İlkeleri ve Düşünceleri, İstanbul, 2005, 8.Baskı, s.159.
[7] Sadi BORAK, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev ve Demeçleri, İstanbul, 1997, s.244.
[8] Charles N. SCHERRİLL, Bir ABD Büyükelçisinin Hatıraları, Mustafa Kemal II, İstanbul, 1999, s.73.
[9] Pof. Afet İNAN, Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969, s.376-378; Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.314-315.
[10] Cemal KUTAY, Atatürk Olmasaydı, İstanbul, 1993, s.102-103.
[11] Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türk Devrim Kronolojisi (1918-1938), Ankara, 1973, s.168.
[12] ATATÜRK’ÜNSöylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.130; S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.316-317.
[13] Prof. Afet İNAN – Prof. Enver Ziya KARAL, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Atatürk Hakkında Konferanslar, Ankara, 1946, s.58.
[14] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: I, s.261-262;S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.318.
[15] Sabahattin ÖZEL, Büyük Milletin Evladı ve Hizmetkârı Atatürk ve Atatürkçülük, İstanbul, 2006, s.187-188.
[16] Prof. Afet İnan-Prof. Enver Ziya Karal, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Atatürk Hakkında Konferanslar, s.59.
[17] Prof. Afet İnan, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Belleten III, 10, (1939), s.245-246.
[18], [20] S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.323.
[19] Ergün SARI, Atatürk’le Konuşmalar, İstanbul, 1981, s.184.
[21] Sinan MEYDAN, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, s.194-195.
[22] Sadi BORAK, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s.82; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1971, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.193.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sedat ŞENERMEN
Atatürk’ün Türk Tarih Tezi
1. Batımerkezci Kurgu Tarih Kısaca Nedir?
Düşünme yetisini tutsak etmiş olan Batımerkezci kurgu tarihi kendilerine temel kabul eden Sömürgeci Batı Avrupa Devletleri’nin iki ortak yanı var:
“* Sömürgeciliğe dayalı ve onun doğurduğu bir ekonomik sistem; yani ‘kapitalizm’,
* Bu talancı sistemi sürdürebilmek için gerekli olan Batımerkezcilik ve onu ete kemiğe büründüren Orientalizm’in kurgu tarihi.
- Bir yanda, sömürgelerden büyük payı kapma yarışı ve gerektiğinde savaşı;
- Öbür yanda, sömürüyü ve dolayısıyla kapitalizmi sürdürebilmek için dayanışma zorunluluğu Batılı ülkelerin çıkmaz sokağını oluşturuyor. Bu çıkmaza ise günümüzde “Avrupa Birliği” adı altında çözüm aranmaktadır. Bir başka deyişle “Batı Avrupa” çıkmazı, bu kez Batı (ABD+Avrupa) çıkmazına dönüşmüştür.” [1]
Bu arada şu soruya da dikkatle bakılmalıdır:
Avrupa Halkları, Helenleri neden Ataları imiş gibi gösteriyorlar?
2. Türk Tarih Tezi’nin Doğuşu
Atatürk, geliştirdiği Türk Tarih Tezi’yle “Doğulu Türklerin” uygarlığın “kurucusu” ve “yayıcısı” olduğunu ileri sürerek Batı’nın bilinçaltındaki Doğu imajına, yani oryantalizme en ciddi darbelerden birini vurmuştur.[2]
Atatürk’ün Türk Tarih Tezi,
- Türkleri dışlayan Osmanlı’nın “Hanedan Tarihi”ne ve
- Türkleri aşağılayan Batımerkezci Tarih’e bilimsel bir tepki olarak doğmuştur.
Atatürk Türk Tarih Tezi ile
- Bir taraftan “ümmetçi” Osmanlı Hanedanı Tarihi’ni,
- Diğer taraftan ise “emperyalist” Batımerkezci Tarih’i olabildiğince eleştirmiştir.
Ancak onun bu eleştirileri ne Osmanlı ne de Batı düşmanlığı olarak değerlendirilmelidir. O, hem Osmanlı’nın hem de Batı’nın kültür ve uygarlığına her zaman saygı duymuştur. O, Osmanlı’nın ve Batı’nın Türklere bakışını, Türkleri dışlamalarını eleştirmiştir.[3]
3. Atatürk’ün Türk Tarih Tezi’nin Amaçları
Atatürk, Türk Tarih Tezi’nin amacını, Meclis kürsüsünden,
“Türk tarihinin inkâr edilmiş unutturulmuş simasını ve mahiyetini bütün gerçekleriyle meydana çıkarmak, Türk tarihini binbir milletin tarihini bilen, yaşayan sokak politikacısının oyuncağı olmaktan kurtarmak...” [4] şeklinde açıklamıştır. Ayrıca başlığı şöyle açıklayabiliriz:
(1) Emperyalizme hizmet eden Batımerkezci Tarih’in Türkleri ötekileştirip aşağılayan “ırkçı” ve “kurgusal” tarih görüşüne bilimsel yöntemlerle başkaldırmak.
(2) Çokuluslu Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılışından sonra kurulan Türk Ulus Devleti’ne tarihsel derinlik kazandırmak.
(3) Yüzyıllardır kemikleşmiş din eksenli “ümmet” bilinci yerine laik kökenli “ulus” bilincini yerleştirmek.
(4) Akıl ve bilim ilkeleri doğrultusunda çağdaşlaşırken Batı’ya yönelmenin doğal bir sonucu olarak Batı’dan sızan yabancı etkileri kendi tarihsel köklerine yönelerek dengelemek.[5]
Atatürk, Batı Merkezli Tarih’e
“Türkiye (...) mevcut tarih kitaplarının değil, tarihin gerçek gereklerini izleyecektir. Gerçekten mevcut tarihlerin kaydettiği olaylar, ulusların gerçek düşünceleri, hareketleri değildir”[6] diyerek başkaldırmıştır.
Atatürk, Türklerin aşağılanmalarında
- Batı’nın emperyalist, yanlı, çarpık görüşlerinin yanı sıra
- Türk aydınının kendi kendisini bilmemesinin de büyük rolü olduğu düşüncesindedir.
4. Atatürk: “Türkler Eski ve Şerefli Bir Millettir”
14 Eylül 1931’de Dolmabahçe Sarayı’nda bu gerçeği şöyle dile getirmiştir:
“... Türklük hakkındaki görüş doğrudan doğruya Türk aydınlarının kendi kendini bilmemesinden ve başka uluslarda şu veya bu nedenlerle üstünlük varsayarak kendini onlardan aşağı görüp nefsine güvenini yitirmesindendir. Artık bu yanlış görüşe son vermek, Türklüğümüzü bütün asalet ve necabeti ile tanıtmak gerekmektedir, dedim ve ondan beri inandığım bu gerçeğe bütün Türklerin inanmasını, bununla övünüp kendine güvenmesini ülkü bildim.”[7]
Atatürk, Türkleri “Sarı ırka mensup, ikinci sınıf, dolikosefal, uygarlıksız, barbar” bir halk olarak adlandıran Batımerkezci Tarih’e, her şeyden önce “Türklerin eski ve şerefli bir millet” olduklarını hatırlatmıştır:
“Bizim Türk milletimiz eski ve şerefli bir millettir. Zaten Orta Asya’nın Altay yaylasında yetiştiği için kartalın meziyetlerini daha baştan kazanmıştır. Çok uzakları görür, hızlı uçar ve ruhunu bandıracak kadar güçlü bir beni vardır. İster maddi bakımdan, ister düşünce bakımından olsun sıkıcı sıkıntılar içinde kalamaz. Nitekim Altay Yaylası’ndaki anayurdun dört bir yana uzaklığına da isyan etmiştir. İşte bu isyan sonucu Türkler doğuya ve batıya yayılmaya başlamışlardır.”[8]
Atatürk, Batımerkezci Tarih’e dört farklı bilimsel yöntemle (tarih, arkeoloji, dil, antropoloji) saldırmıştır. Bir anlamda Batı’ya, Batı’nın “bilimsel” silahlarıyla yanıt vermiş, böylece her zaman yaptığı gibi, düşmanını düşmanının silahıyla vurmuştur.
Atatürk, Türk Tarih Tezi’yle her şevden önce “ulus devleti” güçlendirmek istemiştir. Anadolu’da, Misak-ı Milli sınırları içinde yaşayan farklı milliyetleri /etnisiteleri Türk Ulusu adı altında birleştirirken, öncelikle Türk tarihini bütün boyutlarıyla otaya çıkarmak istemiştir. Türk Tarih Tezi ile binlerce yıl önceye giden Orta Asya Anadolu bağlantısını kurup, Türklerin Anadolu’nun “doğal sahibi” olduklarını kanıtlamak istemiştir. Böylece tarihsel gerekçeler ileri sürerek Anadolu’ya sahip çıkan Batı’ya,
“Hayır! Anadolu geçmişte sizin atalarınızın değil, bizim atalarımızın yurduydu,” diye haykırmıştır!
1930 yılında “Vatandaş İçin Medeni Bilgiler Kitabı”nda şu görüşlere yer vermiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir. Bugünkü Türk milleti siyasi ve toplumsal camiası içinde kendilerine Kürtlük fikri, Çerkezlik fikri ve hatta Lazlık fikri veya Boşnaklık fikri propaganda edilmek istenmiş vatandaş ve millettaşlarımız vardır. Fakat geçmişin baskı dönemleri ürünü olan bu yanlış adlandırmalar, birkaç düşman aleti mürteci beyinsizden başka hiçbir millet ferdi üzerinde elemden başka bir etki bırakmamıştır. Çünkü bu millet fertleri de genel Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka, hukuka dayanmaktadır. Bugün Anadolu’da yaşayan ve kendilerine Kürtlük, Çerkezlik, Lazlık ve Boşnaklık fikri propaganda edilmiş olan ‘millet fertleri’ bu vatandaş ve millettaşlarımız da aslında genel Türk camiası gibi aynı ortak geçmişe, tarihe sahiptirler. Türk Tarih Tezi’nin ortaya koyduğu bu görüşler, böylece Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların aynı millet olduğunu da ispatlamış bulunmaktadır. Türk milletini, Kürt, Çerkez, hatta Laz veya Boşnak olarak adlandırmak geçmişin baskı dönemlerinin ürünü yanlış adlandırmalardır. Aslında bunların hepsi ‘genel Türk topluluğu gibi’ aynı geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahiptirler. Türk Tarih Tezi bu gerçeği ortaya koymuştur. Türklerin Anayurdu Orta Asya’dır ve en az 7000 yıldan beri Türkler buralardan yayılarak Anadolu’ya gelip yerleşmişlerdir. Bugün yapılan yeni kazılar, ilmi veriler Anadolu’ya yerleşen medeniyetlerin özellikle Etilerin (Hititlerin) MÖ 4000 yılına kadar uzanan bir kültür ve medeniyete sahip olduklarını göstermektedir.”[9]
Atatürk, Türk Tarih Tezi’nin, Anadolu’nun 7000 yıldan beri Orta Asya’dan yapılan Türk göçleriyle beslenmiş çok eski bir Türk yurdu olduğunu ve Türk ulusunu oluşturan Anadolu’daki etnik unsurların aynı ortak geçmişe, tarihe, ahlaka ve hukuka sahip olduklarını kanıtladığını ileri sürmüştür. Atatürk’ün bu açıklamaları, Türk Tarih Tezi’nin diğer milliyetleri /etnisiteleri dışlayıp ötekileştiren “ırkçı bir tez” olmadığını, tam aksine Anadolu’daki etnik unsurları “Türk ulusu” adı altında sahiplenip içselleştirdiğini çok açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Atatürk ayrıca bu açıklamalarıyla Batımerkezci Tarih’in dayatması olan 1071 yalanını da sorgulayarak Türklerin 1071’de değil, günümüzden 7000 yıl önce, yani MÖ 5000’lerde Anadolu’ya girdiklerini ileri sürmüştür. Bu durumda 1071 (Malazgirt Savaşı) Türkerin Anadolu’ya ilk girişi değil, ancak son girişlerinden biridir.
Atatürk, Türklerin Anadolu’ya MÖ 5000’lerde girdiğini birçok kez tekrarlamıştır. Örneğin, bir keresinde bu düşüncesini kendi el yazısıyla; “Bu memleket (Anadolu) dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin yıllık Türk beşiğidir...” diye not düşmüştür.[10]
Atatürk bir keresinde de şöyle demiştir:
“Türk milleti! Sen Anadolu denilen yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın.” [11]
Atatürk’ün ısrarla “tarihsel” gerekçeler ileri sürerek Anadolu’ya sahip çıkmasının arkasında Kurtuluş Savaşı öncesinde ve sonrasında emperyalist Batı’nın “tarihsel gerekçeler” ileri sürerek Anadolu’da hak iddia etmesi yatmaktadır.
I. Dünya Savaşı sonrasında Anadolu’nun paylaşımı sırasında Trakya gibi özbeöz Türk toprağı olan yerlerde bile tarihsel gerekçelerle hak iddia eden devletler çıkmıştır. Yunanlılar Batı Anadolu ile Trakya’ya, İtalyanlar ise Güney Anadolu’ya yerleşmek için bu topraklar üstünde tarihi iddialar ileri sürmüşlerdi. Doğu Anadolu’da bir Ermeni ve Kürt devletinin kurulması için sözde tarihi gerekçelere başvurulmuştur. Sevr Antlaşması bu yanlış ve çarpıtılmış tarih üzerine hazırlanıp Osmanlı Devleti’ne imzalatılmıştır.
Kanla, ateşle, gözyaşıyla kazandığımız Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Lozan Konferansı’nda bile emperyalizm karşımıza yine çarpık tarihi iddialarla çıkarak savaş meydanında “silahla” kazandığımız zaferi, masa başında “tarihle” yenilgiye dönüştürmek istemiştir. Lozan Antlaşması’ndan sonra da yine sözde tarihi gerekçelerle hâlâ Anadolu’da hak iddia eden Batılı ülkeler vardı.
Atatürk, sözde tarihi gerekçelere dayanarak Anadolu’nun Ermenilerin ve Rumların anayurdu olduğunu iddia eden ve böylece Türkleri Anadolu’da “işgalci” durumuna düşürmek isteyen Avrupa’ya her fırsatta Anadolu’nun öteden beri Türk yurdu olduğunu haykırmıştır. Örneğin, Lozan Antlaşması’nın imzalanacağı günlerde; 16 Mart 1923’te Adana’da ulusa şöyle seslenmiştir:
“... Haksızlık ve küstahlığın bundan fazlası olamaz. Ermenilerin bu feyizli ülkede hiçbir hakkı yoktur. Memleketiniz sizlerindir, Türklerindir. Bu memleket tarihte Türktü, halde Türktür ve sonsuza kadar Türk olarak yaşayacaktır. Gerçi bu güzel memleket kadim yüzyıllardan beri çok kere istilalara uğramıştı. Aslında ve en başında Türk ve Turani olan bu ülkeleri İraniler zapt etmişlerdir. Sonra (ülke) bu İranileri yenen İskender’in eline düşmüştü. Onun ölümüyle mülkü taksim edildiği vakit Adana Kıtası da Silifkelilerde kalmıştı. Bir aralık buraya Mısırlılar yerleşmiş, sonra Romalılar istila etmiş, sonra Şarki (Doğu) Roma, yani Bizanslıların eline geçmiş, daha sonra Araplar Bizanslıları kovmuşlar. En nihayet Asya’nın göbeğinden tamamen Türk soyundan ırktaşları buraya gelerek memleketi asıl ve eski hayatına yeniden kavuşturdular. Memleket nihayet asıl sahiplerinin elinde kaldı. Ermenilerin vesairenin burada hiçbir hakkı yoktur. Bu bereketli yerler koyu ve öz Türk memleketidir.” [12]
Afet İnan ve Enver Ziya Karal’ın yerinde tespitiyle, “Bunun için de aleyhimizde kullanılmış olan silahın cinsinden bir silah ile kendimizi savunmaktan başka çare yoktu. Aleyhimizde kullanılan silah tahrip edilmiş olan tarihti. O halde bize düşen görev, tarihimizi gerçek yapısı ile meydana koymak ve şaşırtılmış bulunan kamuoyunu Türk milleti ile Türk toprakları hakkında aydınlatmaktı.”[13]
Öteden beri tarihle ilgilenen Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı’nın dumanı dağılmadan, 1 Kasım 1922’de TBMM’de yaptığı konuşmada Türk tarihinin eskiliği ve eski Türklerin uygarlığı hakkında şunları söylemiştir:
“Efendiler, bu dünyada en az yüz milyondan fazla nüfustan oluşan bir Türk milleti vardır ve bu milletin yeryüzündeki genişliği oranında bir derinliği vardır. En açık ve en katı ve en maddi delili tarihe dayanarak beyan edebiliriz ki, Türkler on beş yüzyıl önce Asya’nın göbeğinde muazzam devletler kurmuş ve insanlığın her türlü yeteneklerine beşiklik etmiş bir unsurdur. Elçilerini Çin’e gönderen ve Bizans’ın elçilerini kabul eden bu Türk devleti ecdadımız olan Türk milletinin oluşturduğu bir devlettir.”[14]
Atatürk, 1924 Eylül’ünde Samsun’da öğretmenlerle yaptığı toplantıda “En hakiki mürşit ilimdir, fendir” dediği konuşmasında öğretmenleri uzak geçmişle de ilgilenmeye davet etmiştir:
“Milletimiz derin ve köklü bir geçmişe sahiptir. Milletimizin yarattığı uygarlıkları düşünürsek, bu düşünce bizi altı yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden Selçuk Türklerine, ondan önce de bu devirler gibi değerli büyük Türk devirlerine götürür.”
Atatürk, 1926 ve 1927 yıllarında günlerce ve gecelerce Türk tarihi üzerinde çalışmıştır. Geceleri uykusuzluktan bitkin halde renkli gözlerinin üstüne düşen yorgun göz kapaklarını ıslak bir mendille silerek sabahlara kadar uyumamış, çalışma odasına kapanıp ciltlerce kitabı sayfa kenarlarına işaretler koyup notlar alarak, önemli gördüğü satırların altını çizerek okumuştur. Bazen üst üste hiç uyumadan okuduğu olmuştur.
“Atatürk, cevabını yıllarca aradığı tarih sorularını aydınlatabilmek için bu konuda çıkmış en yeni kitaplardan bir kitaplık kurmuş, Türkiye’de tarih yazan ve tarihle uğraşabilecek herkesle birlikte bu kitapların incelenmesine girişmiştir.”[15]
Artık Türk Tarih Tezi’ni ortaya koyup yerli ve yabancı bilim insanlarına bu tezi tartıştırmanın zamanı gelmiştir. Türk Tarih Tezi’nin bir numaralı savunucusu Atatürk’ün manevi kızı, tarihçi Afet İnan olacaktır. Nitekim Türk Tarih Tezi’nin ilk işaretleri, Atatürk’ün görevlendirmesiyle Afet İnan’ın Türk Ocağı’nda verdiği konferanslardır.
5. Atatürk, Türk Tarih Tezi İle Öncelikle Şu Soruların Yanıtlanmasını Amaçlamıştır
(1) Türkiye’nin en eski yerli halkı kimlerdir?
(2) Türkiye’de ilk medeniyet nasıl kurulmuş veya kimler tarafından getirilmiştir?
(3) Türklerin cihan tarihinde ve dünya medeniyetinde yeri nedir?
(4) Türklerin bir aşiret olarak Anadolu’da devlet kurmaları bir tarih efsanesidir. Şu halde bu devletin kuruluşu için başka bir izah bulmak lazımdır.
(5) İslam tarihinin gerçek hüvviyeti nedir? Türklerin İslam tarihinde rolü ne olmuştur?[16]
6. Uygarlıkların Temeli, Orta Asya’dan Dünyaya Yayılan “Eski ve Modern Türkler” Tarafından Atılmıştır
Atatürk, Türk Tarih Tezi’ni 1930 yılında şöyle ortaya koymuştur:
“Türk ırkının kültür yurdu Orta Asya’dır. İlkçağlardan beri yüksek bir ziraat hayatına sahip olan, madeni kullanan bu topluluk sonradan Orta Asya’dan doğuya, güneye, batıya, Hazer Denizi’nin kuzey ve güneyine yayıldı. Bu yayılma neticesinde Türk dili ve kültürü de yayıldı. Gittiği yerlerde yabancı dillere ve kültürlere tesir ettiği gibi onlardan etkiler de aldı.”[17]
Türk Tarih Tezi’ne göre uygarlıkların temeli Orta Asya’daki anayurtlarından dünyaya yayılmak zorunda kalan “eski ve modern Türkler” tarafından atılmıştır. Türkler gittikleri her yere ulusal kültürlerini de götürmüşler ve böylece “yüksek Türk kültürünün” etkisi altında kalan kültürler de gelişip yükselmiştir.[18]
Türk Tarih Tezi’nin hareket noktası Orta Asya’dır. Atatürk, 1930 yılı Ağustosu’nda Yalova’da Afet İnan’ın sorduğu tarihle ilgili bir soruya verdiği yanıtta Türklerin uygarlığa katkılarını tüm açıklığıyla ortaya koyduktan sonra sözlerini, “Türklerin anayurdu Orta Asya’dır” cümlesiyle bitirmiştir.[19] MÖ 15.000- 7000’ler arasında Orta Asya’da meydana gelen bir doğal afet sonucunda orada yüksek bir uygarlık yaratmış olan Türkler, Orta Asya’dan dünyanın dört bir yanma yayılmışlardır. İleri Türk. Orta Asya’dan göç etmelerinden sonra Orta Asya’da göçebe bir yaşam baş göstermiştir. Türk Tarih Tezi’ne göre Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen ön Türkler Hititler, Frigler, Lidyalılar, Urartular gibi eski Anadolu uygarlıklarını; Mezopotamya’ya gidenler Sümerler, Asurlular, Akadlar, Gutiler gibi eski Mezopotamya uygarlıklarını; Avrupa’ya gidenler Etrüskleri, Ege’ye gidenler İyonları ve Yunan öncesi halkları; Trakya’ya gidenler Truvalıları meydana getirmiştir.[20]
7. Türk Tarih Tezi’nin Temel İddiaları
(1) İlk Türklerin Orta Asya’da yaşadıkları ve dünya uygarlığına öncülük edecek kadar eski, köklü ve ileri bir kültüre sahip oldukları,
(2) Orta Asya’daki Türklerin MÖ 15.000-7000 arasında iklimde meydana gelen bozulma sonucunda Orta Asya’dan dünyanın dört bir yanına uygarlıklarıyla birlikte göç ettikleri,
(3) Anadolu’nun ilk önemli uygarlığı Hititlerin ve Mezopotamya’nın ilk büyük uygarlığı Sümerlerin Türk kökenli olduğu,
(4) Ege ve Yunan uygarlıklarının temelinde Türk kültürüne ait izlerin olduğu,
(5) Antik Mısır uygarlığını kuranların ve Roma’nın kurucularından Etrüsklerin Türk kökenli olabileceği,
(6) Orta Asya’dan Bering Boğazı yoluyla bazı Türk boylarının Amerika’ya geçtikleri ve bu nedenle İnka, Aztek ve Maya Kızılderililerinin Türk kökenli olabileceği.[21]
Atatürk’ün “TARİH VE DİL TEZLERİ PROJESİ”, aslında birbirini tamamlayan iki farklı özgün ve tarihsel gerçekliği olan önemli bilimsel projelerdir.
Atatürk’ün bu “Tarih ve Dil Tezleri Projesi”,
O’nun YENİDEN YAPILANMA BAĞLAMINDA
“DİNDE ÖZE DÖNÜŞ PROJESİ” ile aynı amaca yöneliktir.
Bu amaç birliği,
“MİLLİ TARİH”, “MİLLİ DİL” ve “MİLLİ DİN” olarak adlandırılabilir.[22] Günümüzde her biri konu bütünlüğü içinde yeniden hafızamızı tazelemek açısından değerlendirilmelidir.
***
Kaynakça
[1] Prof.Dr. Necdet SUMER, Sömürgeci “BATI UYGARLIĞI” ve ATATÜRK CUMHURİYETİ, Ankara, 2016, Detay Yayıncılık, s.49.
[2] Sinan MEYDAN, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, İstanbul, 2015, 7.Baskı, İnkılâp Yayınları, s.170.
[3], [5] Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL Atatürk’ün Akıllı Projeleri, İstanbul, 2012, İnkılâp Yayınları, s.313.
[4] Prof.Dr. Halil İNALCIK, Atatürk ve Demokratik Türkiye, İstanbul, 2007, Kırmızı Yayınları, s.140.
[6] Ahmet KÖKLÜGİLLER, Atatürk’ün İlkeleri ve Düşünceleri, İstanbul, 2005, 8.Baskı, s.159.
[7] Sadi BORAK, Atatürk’ün Resmi Yayınlara Girmemiş Söylev ve Demeçleri, İstanbul, 1997, s.244.
[8] Charles N. SCHERRİLL, Bir ABD Büyükelçisinin Hatıraları, Mustafa Kemal II, İstanbul, 1999, s.73.
[9] Pof. Afet İNAN, Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları, Ankara, 1969, s.376-378; Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.314-315.
[10] Cemal KUTAY, Atatürk Olmasaydı, İstanbul, 1993, s.102-103.
[11] Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk ve Türk Devrim Kronolojisi (1918-1938), Ankara, 1973, s.168.
[12] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: II, s.130; S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.316-317.
[13] Prof. Afet İNAN – Prof. Enver Ziya KARAL, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Atatürk Hakkında Konferanslar, Ankara, 1946, s.58.
[14] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, Cilt: I, s.261-262; S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.318.
[15] Sabahattin ÖZEL, Büyük Milletin Evladı ve Hizmetkârı Atatürk ve Atatürkçülük, İstanbul, 2006, s.187-188.
[16] Prof. Afet İnan-Prof. Enver Ziya Karal, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Atatürk Hakkında Konferanslar, s.59.
[17] Prof. Afet İnan, “Atatürk’ün Tarih Tezi”, Belleten III, 10, (1939), s.245-246.
[18], [20] S.MEYDAN, AKL-I KEMAL, s.323.
[19] Ergün SARI, Atatürk’le Konuşmalar, İstanbul, 1981, s.184.
[21] Sinan MEYDAN, Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi, s.194-195.
[22] Sadi BORAK, Atatürk ve Din, İstanbul, 1962, s.82; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1971, Atatürk Araştırma Merkezi Yayını, s.193.