SON DAKİKA
Hava Durumu

Başöğretmen Atatürk ve ulusal eğitim

Yazının Giriş Tarihi: 23.11.2021 12:51
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.11.2021 12:51

İlk öğretmen tüm saygıdeğer annelerimizin ve her neslin fedakâr mimarlarının “Öğretmenler Günü” kutlu olsun.

“En önemli ve verimli görevlerimiz, eğitim ve öğretim işleridir. Eğitim ve öğretim işlerinde kesinlikle başarı sağlamak gerekir. Bir milletin gerçek kurtuluşu ancak bu yolla olur.” (1922)[1]

 

1. Atatürk’ün Milli Eğitim Programındaki Amacı

Atatürk’ün “Ulusal Eğitim Programı”ndaki amacının “Milli dehâmızı tam geliştirmek” esasına dayandığını Zeki Sarıhan “1921 Maarif Programı” adlı eserinde yazmaktadır.

Bunun iklim ve ortamının ise kültür; kültürün de bu zeminle uyumlu olduğunu söyleyen Atatürk, “o zemin milletin karakteridir” demiştir.

Okul/eğitim ve ilim sözcüklerini de eşanlamlı kullanan Mustafa Kemal Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı sürerken tuttuğu özel notlarında eğitim konusuna şöyle yer vermiştir:

“İlim ve maarif lâzımdır... İlim ve maarifin merkezi faaliyeti okuldur... Milleti yetiştirmek için okullar, üniversiteler (darülfünun) kurmak için de aynı yolu izleyeceğiz. Milletin siyasal ve sosyal yaşamında, düşünsel eğitiminde her türlü dış etkilere dayanabilmesi için müspet ilmi ve fen bilimlerini kılavuz edineceğiz.”

“...Okul sayesinde ve ilim ve fen sayesinde Türk milleti, Türk sanatı, Türk edebiyatı bütün güzelliğiyle kendini gösterecektir. Türk tarihinin ahlaki bir şekilde eğitimi okulda olacaktır. Bu da bütün zihinlerde Türklüğe samimiyeti arttıracaktır.” [2]

Her işi aklıselimiyle plan-program ve projelendirerek yürüten Atatürk, aynı not defterine “Maarif Programı” başlığı altında da şunları yazmıştı:

“Bu işlerde en muvafık program milletimizin haliyle sosyal ihtiyacı ile yüzyılın çağdaş gerekleriyle tamamen uyum içinde olandır. Bizim izleyeceğimiz maarif siyasetinin temeli önce mevcut cehaleti giderme olmakla beraber, bir taraftan da memleket evlâdını sosyal ve ekonomik toplumsal ortak yaşamda fiilen etkili ve verimli olabilmesini sağlayacak uygulamalı usuller takibi sayesinde mümkündür.

Erkek ve kız çocuklarımızı aynı tahsil derecelerinden geçirerek sosyal yaşamımıza ruh ve yaşamsal yeteneklerini geliştirerek vermek zorunlu ihtiyacındayız. Milletimizin dehâsını geliştirmek ve lâyık olduğu manevi yüceliğe yükselmesini sağlamak için yüksek meslekler erbabını yetiştirmek... lâzımdır.”

“Çocuklarımıza ve gençlerimize görmekte olduğu eğitim ve öğretimin her ne olursa olsun her şeyden önce, Türkiye’nin istiklâline, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne ve Hükümeti’ne düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumu öğretilmelidir.” [3]

Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarında zaman zaman okul ziyaretleri yaparak Anadolu’daki eğitim durumunu anlamak istemiştir. Görünen ve bilinen odur ki Mustafa Kemal Atatürk, daha Kurtuluş Savaşı bitmeden, Cumhuriyet ilân edilmeden önce hafızasının bir köşesinde eğitim sorunlarına çözümler üretmiştir. İlk fırsatta da bu çözümleri uygulamaya başlamıştır.

Bu doğrultuda 6 Mayıs 1920’de TBMM’de “Maarif Vekilliği” kurulmuştur. [4]   

 

2. Atatürk, Kurtuluş Savaşı sürerken Ankara’da ilk eğitim kurultayını gerçekleştiriyor.

“Eğitim ve öğretim, millet olmanın, bayındır bir vatan kurmanın temel şartıdır. Dünyanın, olacağına akıl erdiremediği büyük ve milli bir mücadeleyi başarmış olan Türkiye, olmaz gibi görünen bu önemli ve çok büyük savaşı da başarıyla sonuçlandıracaktır. Bunda hiç kimsenin kuşkusu olmasın. (1922) [5]

Sakarya Savaşı öncesinde 16-21 Temmuz 1921 tarihleri arasında Ankara’da bir “Maarif Kongresi” düzenlenmiştir. Bu kongre, Türkiye’de düzenlenen ilk eğitim kurultayıdır.

Atatürk, kongrenin açılış konuşmasında şunları söylemiştir:

“Sayın bayanlar, baylar... Bizi yaşatmak istemeyenlere karşı yaşamak hakkımızı savunmak amacıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi burada, Ankara’da toplandı. Bugün o Ankara, milli Türkiye’nin milli eğitimini kuracak olan Türkiye Bayan ve Bay Öğretmenler Kongresi’nin toplantısına da sahne olmaya kavuşmakla övünmektedir. Yüzyıllarca süren derin bir idari ihmalin devlet yapısında açtığı yaraları sarmak için sarf edilecek çabaların en büyüğünü hiç şüphesiz irfan yolunda esirgemeden göstermemiz gerekir...

Ancak geniş ve yeterli koşullara ve araçlara sahip oluncaya kadar geçecek mücadele günlerinde de büyük bir dikkat ve özenle çizilmiş, bir ‘ulusal eğitim programı’ yapmaya ve bugünkü eğitim örgütümüzü bugünden verimli bir çalışmaya yöneltecek esasları hazırlamaya çalışmalıyız... Bir ulusal eğitim programından söz ederken, eski devrin hurafelerinden ve doğuştan sahip olduğumuz özelliklerle hiç ilgisi olmayan yabancı düşüncelerden, Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen bütün etkilerden bütünüyle uzak, ulusal ve tarihsel karakterimize uygun bir kültür kastediyorum. Çünkü milli de-hamızın tam gelişmesi ancak böyle bir kültür ile sağlanabilir. Gelişigüzel bir yabancı kültürü, şimdiye kadar izlenen yabancı kültürlerin yıkıcı sonuçlarını tekrar ettirebilir. Kültür zemine uyumludur. O zemin milletin karakteridir...” [6]

 

Atatürk’ün 1921 Maarif Kongresi’nden (kongreye kadın öğretmenler de katıldığı için) “Türkiye Bayan ve Bay Öğretmenler Kongresi” diye söz etmesi dikkat çekicidir. Bu durum Atatürk’ün kadın-erkek eşitliğine verdiği önemle birlikte gelecekte karma eğitime geçileceğinin de ilk işaretidir. Ancak bu ileri açılım tepki çekmiştir.

Kongreye kadın öğretmenlerin de katılması, kongrede çağdaş-ulusal eğitimden söz edilmesi gibi nedenlerden dolayı Meclis’in muhafazakâr milletvekilleri kongreyi düzenleyen Maarif Bakanı Hamdullah Suphi Bey hakkında gensoru önergesi vermiş, bakan güvenoyu almışsa da aldığı oyu yeterli görmeyerek bakanlıktan ayrılmıştır. [7]

Atatürk’ün 1921 Maarif Kongresi’nin açılışında söz ettiği “Doğu’dan ve Batı’dan gelebilen bütün etkilerden bütünüyle uzak, ulusal ve tarihsel karakterimize uygun” bir “ulusal eğitim programı”nın ilk hazırlıkları 1921 Maarif Kongresi’nde yapılmıştır. Kongrenin aldığı halk mektepleri, meslek okulları açılması, köy öğretmeni yetiştirilmesi, ilkokul programlarının düzenlenmesi ve hayatı kolaylaştıran pratik eğitim verilmesi gibi kararlar cumhuriyetin ilanından sonra uygulanmıştır.

 

3. Atatürk’e Göre Cehalete Karşı Savaşta Öğretmenlerden Oluşan “Eğitim ve Kültür Ordusu” Zaferi Sağlayacaktır

 

O günlerde Hākimiyet-i Milliye gazetesinde Maarif Kongresi’nden söz edilen “İki Cephe” adlı bir başmakalede “öğretmenler ordusu” ifadesinin kullanılması dikkat çekicidir: 

* “Cephelerde kurtuluş ve istiklâl ordusu Yunanla mücadele ederken,

* Ankara’da muallimler (öğretmenler) ordusu cehalete karşı müdafaa programını hazırlamaktadır.

Harp ve maarif cephelerinin ikisinde de faaliyet var; 

- Milli ordu düşmanı,

- Muallim ordusu cehalet ve karanlığı kovacak.

İki himmetin aynı zamanda tecellisi yüce bir tesadüftür...” [8]

Bu “öğretmenler ordusu” kavramına Atatürk, “eğitim ordusu” ve “kültür ordusu” kavramlarını da ekleyecektir.

 

Atatürk İzmir’in kurtuluşundan 1,5 ay sonra, 27 Ekim 1922’de Bursa’da, İstanbul’dan gelen kadın-erkek 517 öğretmene şöyle seslenmiştir:

“İstanbul’dan geliyorsunuz. Hoş geldiniz. İstanbul’daki aydınlık ocaklarının yüce temsilcileri olan yüce topluluğunuz karşısında duyduğum kıvanç sonsuzdur. Şu anda en içten duygularımı izninizle söyleyeyim. İsterim ki çocuk olayım, genç olayım. Sizin aydınlık sınıflarınızda bulunayım. Sizin ellerinizde gelişeyim. Beni siz yetiştiresiniz... Ne yazık ki elde edilemeyecek bir istekte bulunuyorum. Bunun yerine sizden başka bir dilekte bulunacağım: Bugünün çocuklarını yetiştiriniz. Onları yurda, ulusa yararlı insanlar yapınız. Bunu sizden diliyor ve istiyorum. Artık önderimiz bilim ve teknik olacaktır... Hanımefendiler, efendiler! Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve eğitim ordusunun zaferi için yalnızca ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak, yaşatacak ve kesinlikle başarıya ulaştıracaksınız. Ben ve bütün arkadaşlarım sarsılmaz bir inançla sizi izleyeceğiz ve sizin karşılaştığınız engelleri kıracağız...”

 

4. Atatürk’ün “Vatanı Kurtaran /Koruyan Asker Ordusu” İle “Milletin Geleceğini Yoğuran Kültür Ordusu”nun Her İkisi De Çok Kıymetli ve Yücedir

 

Atatürk’ün burada sözünü ettiği “eğitim ordusu” kavramı üzerinde durmak gerekir.

Silahlı ordular yöneten Atatürk’ün “Ordularımızın kazandığı zafer sizin ve eğitim ordusunun zaferi için yalnızca ortam hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak, yaşatacak ve kesinlikle başarıya ulaştıracaksınız” diyerek “eğitim ordularından” ve gerçek zaferin eğitim ordularınca kazanılacağından söz etmesi çok önemlidir.[9]

Atatürk “eğitim ordusu” yanında, bir de “kültür ordusu” kavramından söz etmiştir. 1923’te yaptığı bir konuşmada şöyle demiştir:

“Memleketimizi, toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa eriştirmek için iki orduya ihtiyaç vardır:

- Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu,

- Diğeri milletin istikbalini yoğuran kültür ordusu.

Bu iki ordunun her ikisi de kıymetlidir, yücedir, verimlidir, saygıdeğerdir.

Fakat bu iki ordudan hangisi daha kıymetlidir, hangisi diğerine üstün tutulur? Şüphesiz böyle bir tercih yapılamaz; bu iki ordunun ikisi de hayatidir. Yalnız siz, kültür ordusu mensupları, sizlere bağlı olduğunuz ordunun kıymet ve kutsiyetini anlatmak için şunu söyleyeyim ki, sizler ölen ve öldüren birinci orduya niçin öldürüp, niçin öldüğünü öğreten bir ordunun fertlerisiniz.” [10]

Yaşamı savaş meydanlarında geçen bir komutan düşünün ki o komutan, askeri ordulardan fazla “eğitim ordusundan”, “kültür ordusundan” söz etsin!

İşte o komutan “Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür” diyen Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Atatürk, “eğitim ordusu”, “kültür ordusu” diyerek aslında Doğu’nun Batı karşısındaki geri kalmışlık sürecini çok iyi analiz ettiğini göstermiştir. Nitekim Osmanlı tarihi, askeri orduların kazandığı zaferlerle doludur, ancak bu askeri zaferler Osmanlı’nın yıkılıp yok olmasını engelleyememiştir, çünkü Osmanlı, askeri ordular kadar güçlü eğitim ve kültür ordularına sahip olamamıştır. Atatürk’ün deyişiyle;

“Bir millet kültür ordusuna malik olmadıkça, savaş alanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferlerin sürekli sonuçlar vermesi ancak kültür ordusunun varlığına bağlıdır.  Bu ikinci ordu olmadan birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur.” [11]

Bu nedenle Atatürk, askeri zaferleri eğitim, ekonomi ve kültür /uygarlık zaferleriyle “taçlandırmak” gerektiğini söylemiştir. Sadece söylemekle kalmamış bunun gereğini yapmıştır.

 

5. Türk Milletinin Yeni Nesilleri, Atatürk’ün Eğitim Ve Kültür Ordularının Eseri Olacaktır

 

Atatürk’ün eğitim ve kültür ordularının,

* Komutanları, “yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” dediği kadın-erkek öğretmenler;

* Askerleri ise Cumhuriyet’i emanet ettiği çocuklar ve gençlerdir.

Gerçek zaferlerin, öğretmenlerin komutan, öğrencilerin asker olduğu kültür ordularıyla kazanılacağını gören akıl, Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Akl-ı Kemali’dir.

 

6. Atatürk’ün Eğitim Programının İki Amacı

 

“Bu memlekette eskiden beri bir bilgisizlik/cehalet devam ediyor. Eski yönetimler, bu cehaleti sürdürmeyi kendi bekaları için bir gerek gibi düşünüyorlardı. Bu memlekette bilgisizliği hızla ortadan kaldırmak gerekir. Başka kurtuluş yolu yoktur.” [12]

Atatürk’ün eğitim politikasının başlıca iki amacı vardır:

- Cehaleti yenmek,

- Türk ulusunu çağdaş uygarlıklar düzeyine çıkarmak.

Atatürk 1 Mart 1922’de, “Bundan sonra takip edeceğimiz yol, cehaletin yok edilmesidir” demiştir. “Eğitim politikasını böyle bir cümle ile ifade edebilen başka bir eğitimci gösterilemez” [13] Gerçekten de cehalet zehrinin panzehri akıl ve bilimdir. Atatürk bu nedenle, “Tek yol gösterici akıl ve bilimdir” demiştir.

Atatürk “cehalet” derken sadece eğitimsiz kitleleri kastetmemiştir. O, eğitimli cahillerin de farkındadır. Örneğin, O’na göre “yarı aydınlar” tehlikelidir. Kurtuluş Savaşı yıllarındaki Milli Eğitim bakanlarından birine şöyle demiştir: 

“Sizden Maarif Vekili olarak ricam; çok tehlikeli olan yarı aydını alınız, yukarıya çıkarınız. Tam aydın olarak doğru ahlak ve bilgi ile donatılmış iyi vatandaş olsun. Eğer bunu yapamazsanız, bırakınız. Anadolu köylüsü tertemiz karakteri ve kendi sağduyusu ile olduğu gibi kalsın, o birinciden daha çok bu vatana yararlıdır. Aydınları halk seviyesine indirmekten ziyade bütün halkı eğitimle aydın olarak yetiştirmek lazımdır.” [14]

 

7. Milli Nitelikte Olması Gereken Eğitimin İlkeleri

 

“Türkiye’nin eğitim ve öğretim siyasetini her derecesinde tam bir açıklık ve hiçbir tereddüde yer vermeyen kesinlikle ifade etmek ve uygulamak gerekir. Bu siyaset her anlamıyla milli bir nitelikte gösterilebilir.” [15]

Atatürk’ün eğitim ilkeleri de şunlardır:

(1) Birlik, (2) Disiplin, (3) Bilimsellik, (4) Laiklik, (5) Millilik, (6) Uygulanabilirlik /İşe dayanıklılık.[16]

Atatürk, eğitim konusundaki plan ve projelerini ünlü 1 Mart 1922 tarihli Meclis konuşmasında dile getirmiştir. Daha sonra “Misak-ı Maarif” [17] olarak adlandırılan Atatürk’ün bu konuşmasına göre izlenecek eğitim programı, milletin toplumsal özelliklerine, bölgenin şartlarına ve çağın gereklerine tamamen uygun olmalıdır. Yani “ulusal” ve “çağdaş” bir niteliğe sahip olmalıdır.

Atatürk’e göre, eğitimin öncelikli amaçları şunlardır:

* Milli kültürümüzü yükseltmek,

* Türkiye’nin bağımsızlığına, birliğine ve milli geleneklerine düşman olanlarla mücadele etmeyi öğretmek.

 

8. Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk ve 24 Kasım Öğretmenler Günü’nün Tarihçesi

 

Türkler, ilk önceleri Göktürk ve Uygur alfabelerini kullanmışlardır. 8. yüzyıldan itibaren, İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte Uygur alfabesi bırakılarak Arap alfabesine geçilmiştir. Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’i kuran Ulu Önder Atatürk, askeri ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda yenilikler yapmıştır. Bu yeniliklerden biri de 1 Kasım 1928 tarihinde çıkarılan 1353 sayılı kanunla, Arap alfabesi yerine Latin alfabesinin kabulü olmuştur. Bu tarihten itibaren yeni harflerin öğrenilmesi ve okur yazar sayısının artırılması konusunda büyük bir seferberlik başlatılmıştır.

24 Kasım 1928 tarihinde açılan Millet Mekteplerinde yaşlı, genç, çocuk, kadın demeden herkese yeni harflerle okuma yazma öğretilmiştir.

 

9-Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Başöğretmenliği Kabul Edildi

 

29 Ekim 1923'te Ulu Önderimiz Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet’in ardından Türk toplumunun gelişmesi ve ilerlemesi adına birçok yeniliğe de imza atıldı. Atatürk'ün birçok farklı alanda gerçekleştirdiği yeniliklerden birisi de harf inkılâbı oldu. 8 Ağustos 1928’de yeni Türk alfabesinin müjdesini veren Atatürk ve öğretmenler ülke çapında herkese bu yeni alfabeyi tanıtmak ve öğretmek için çalıştı.

1 Kasım 1928’de yeni Türk harflerine ilişkin kanun, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edildi. Ülke çapında okur yazar sayısının arttırılması ve cehaletin önüne geçilmesi adına gencinden yaşlısına herkese yeni alfabenin öğretilmesi adına çalışmalar sürüyordu. 24 Kasım 1928 tarihine gelindiğinde ise Millet Mektepleri açıldı. Millet Mekteplerinin açılışıyla birlikte Ulu Önder Atatürk’e de Başöğretmenlik unvanı verildi. [18]

24 Kasım Öğretmenler Günü, öğretmenlik mesleğini yürüten kimseleri onurlandırmak için çeşitli etkinliklerin düzenlendiği bir kutlama günüdür.

Pek çok ülkede 1994’ten beri her yıl 5 Ekim günü UNESCO önerisiyle “Öğretmenler Günü” olarak kutlanmaktadır. 5 Ekim günü, 1966 yılında Paris’te gerçekleşen “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı”nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILO tarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”ni oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümüdür.

 

 

Kaynakça

[1] Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, ATATÜRK’ÜN Maarife Ait Direktifleri, İstanbul, 1939, Maarif Vekāleti Ana Programa Hazırlıklar Serisi: A, No:1, s.10.

[2] A. Mithat İNAN, Atatürk’ün Not Defterleri, Ankara, 1998, s.95-96.

[3] A. Mithat İNAN, Atatürk’ün Not Defterleri, s.97.

[4] O tarihlerde eğitim-öğretim işlerini yürüten bakanlığa Kültür Bakanlığı denilmiştir. Bkz. Sinan MEYDAN, İşte Türkiye’nin kurtuluş Reçetesi AKL-I KEMAL, Atatürk’ün Akıllı Projeleri, İstanbul, 2014, İnkılâp Kitabevi, c.5, s.202-203 

[5] S. Edip BALKIR, Eski Bir Öğretmenin Anıları (1908-1940), İstanbul, 1968, s.99; Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 2007, 3. Basım, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, s.233.

[6] Zeki SARIHAN, 1921 Maarif Kongresi, Ankara, 2009, s.73.

[7] Zeki SARIHAN, 1921 Maarif Kongresi, s.146.

[8] “İki Cephe”, Hâkimiyet-i Milliye, 18 Temmuz 1921, s.1; Sinan MEYDAN, İşte Türkiye’nin kurtuluş Reçetesi AKL-I KEMAL, Atatürk’ün Akıllı Projeleri, s.205.

[9] Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL, Atatürk’ün Akıllı Projeleri, s.206.

[10] ve [11] Prof.Dr. Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara, 1999, s.127.

[12] Mahmut SOYDAN, Gazi ve İnkılāp, Milliyet Gazetesi, 3 12 1929; Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, (2007), s.235.

[13] ve [14] İlknur Güntürkün KALIPÇI, Anmaktan Anlamaya Doğru Atatürk, İstanbul, 2007, s.54, 55.

[15] ATATÜRK’ÜN Söylev ve Demeçleri, c.I, s.317; Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, (2007), s.233.

[16] İlknur Güntürkün KALIPÇI, Anmaktan Anlamaya Doğru Atatürk, s.39, 40.

[17] Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, cilt:18, 1959, s.7-8; Atatürk’ün Bütün Eserleri, İstanbul, Kaynak Yayınları, c.12, s.283-284; Zeki SARIHAN, 1921 Maarif Kongresi, s.83; Sinan MEYDAN, AKL-I KEMAL, Atatürk’ün Akıllı Projeleri, s.208.

[18] Bkz. https://www.sozcu.com.tr/2015/kultur-sanat/basogretmen-mustafa-kemal-ataturk-ve-24-kasim- 

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.