SON DAKİKA
Hava Durumu

İnsanlığa şeref olan Kur’an ve Ramazan

Yazının Giriş Tarihi: 26.03.2023 14:01
Yazının Güncellenme Tarihi: 26.03.2023 14:01

Kur’an,

- İnsanlara bir kılavuz (hüden li’n-nâs),

- Bu kılavuzluğun apaçık delili (ve beyyinâtin mine’l-Hüdâ) ve

- Doğruyu yanlıştan ayırt edici bir ölçü olarak (ve’l-Furkân) Ramazan ayında indirilmiştir.

Bu nedenle sizden her kim bu aya şahit olursa hemen onda oruç tutsun. Kim de hasta veya sefer; çiftçilik, ticaret, askerlik, eğitim- öğretim gibi gidiş gelişli; hareketli bir iş üzerinde ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah’ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir.” (Bakara/185)

Bakara/183’de orucun, geçmiş toplumlara farz kılındığı gibi bize de farz kılındığı bildirilmiş, fakat zamanı ve hükümleri hakkında bilgi verilmemişti. Bu ayette ise orucun zamanı ve oruçla ilgili hükümler açıklanmıştır.

Bu ayete göre;

* Oruç Ramazan ayında tutulmalıdır.

* Ramazan ayında hastalık veya sefer üzerinde bulunmak nedeniyle tutulamayan oruçlar Ramazan’dan sonra tutulmalıdır.

Görüldüğü üzere, Müslümanlara emredilen oruçta, geçmiş toplumlardaki gibi fidye yoktur. Ayetteki, “Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez” ifadesinden anlaşılacağına göre bu, Allah’ın, Müslümanlara bir lütfudur. Ramazanda tutulamayan orucun kaza edilmesinin emredilmesi de Müslümanların yararınadır.

Ayetlerde orucun bozulmasına ve bunun neticesine dair herhangi bir açıklama yoktur.

1. Ramazan Ayı (Şehru Ramazan)

(a) Şehr Sözcüğünün Anlamı 

Oruç ayı Kur’an’da “şehr-i Ramazan” olarak geçmektedir.

Şehr sözcüğü, “bir şeyi ortaya çıkarmak, parlamak” anlamlarına gelir. Bundan dolayı insanın nefsini ve öz benliğini parlatıp ortaya çıkarması manasını taşır.  

Kök sözcük olan “ş-h-r”, “bir şeyin açıkta bulunması ve bu sayede bilinmesi” demektir. Bu kökten türemiş olan “şehr” sözcüğü de isim olarak, “gökteki aya göre belirlenmiş, 29, 30 günlük zaman diliminin adı”dır. Çünkü gökteki ayın evrelerinden, şeklinden, ayın başlaması bitmesi ve ortadaki günlerin kaçıncı gün olduğu açıkça bilinebilmektedir.

Şehr kelimesinin fiil kalıbı olan “şe-he-ra” “bir şeyi şöhretlendirmek, ilan etmek, çıkarmak”;

Kılıçla birlikte kullanılınca, “kılıcı kınından çıkarmak”;

Mekânla beraber kullanılınca, “bir yere yerleşmek”;

Hamile kadınla ilgili olunca, “doğum vaktinin yaklaşması” manalarına gelmektedir. Aya, yani otuz günlük zaman dilimine de “şehr” denmektedir.

Şehr sözcüğü “parlamak, şöhret bulmak, yani öne çıkmak” manasını da ifade etmektedir. Sahip olduğu malları “teşhir etmek” de bu kelimeden türemiştir.

Kur’an’da şehr ve eşhur kelimesi, yılın on iki bölümünden biri olan ve 29 veya 30 günden meydana gelen zaman dilimini ifade etmektedir. Kur’an’da;

- Ramazan ayı (Bakara/185),

- Hac ayları (Bakara/197),

- Haram aylar (Bakara/217),

- Dört ay (Bakara/234),

- Otuz ay (Ahkâf/15),

- İki ay (Mücâdele/4),

- Üç ay (Talak/4) gibi kullanımları vardır.[1]

(b) Ramazan Sözcüğü Ve Ramazan Ayı

Ramazan sözcüğünün kökü, “r-m-z”dir. Muteber sözlüklerde bu sözcükle ilgili şu bilgiler verilir:

Ramaz ve Ramzâ, “şiddetli sıcak”tır.

Ramaz, güneşin sıcaklığının şiddetinden taşların sıcaklaşması” demektir.

Bir başka dil bilgini bu sözcüğün, “okun ucunu incelsin diye iki taş arasında dövmek” anlamına gelen “ramd’dan” geldiğini, ucu inceltilmiş ok’arâmid” denildiğini söylemiştir. [2]

Ramazan sözcüğü ilk kullanılmaya başlandığında, yılın en sıcak günleri olması nedeniyle bu aya bu ad verilmiştir. Ramazan, yılın serin veya soğuk günlerine de denk gelmesine rağmen bu ad değiştirilmemiş, ilk kullanılışındaki gibi kalmıştır.

Sözcüğün bu anlamları ekseninde, “çöl kumlarında yalın ayak yürürken ayakların yanması, sıcağın şiddetinden çadırlardan kente dönülmesi, aşırı susuzluktan insanın hararetinin artması, güz döneminde yağan yağmur” vs. gibi birçok kullanımı oluşmuştur.

Bazıları, yılın bu ayına Ramazan adının verilmesinin nedenini, günahları sâlih amellerle yakması şeklinde açıklamıştır.

Bir başkası da, “Ramazan ayında kalpler, ahret hakkında düşünüp öğüt alma hararetinden dolayı tıpkı kum ve taşların güneş ışığından ısınıp yanmaları gibi yandıklarından dolayı bu adı almıştır” demiştir.

Kamerî aylardan olması hasebiyle Ramazan’ın güneş takvimine göre herhangi bir ayda sabitlenmesi söz konusu olmaz. Zira Allah birçok görevi Kamerî takvime bağlamıştır.

O, güneşi bir aydınlık, ay’ı bir ışık yapan ve senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye aya menziller ayarlayandır. Allah bunu ancak gerçek ile yaratmıştır. O, bilecek olan bir kavim için ayetleri detaylandırır.” (Yûnus/5)

Sana hilâllerden (yeni aylardan) soruyorlar. De ki: Onlar, insanlar ve hac için, zaman ölçüleridir. Evlerinize arka taraflarından girmeniz birr değildir. Ama birr, takvalı davranmaktır. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin. Ve başarıya erenlerden kurtulanlardan olmanız için Allah’a takvalı davranın.” (Bakara/189)

Bu ayetlerden ve konumuz olan Bakara/185’ten, özellikle hac ve oruç görevlerinin Kamerî takvime göre yapılması gerektiği anlaşılıyor.[3]

Bunun hikmetlerine gelince;

Dünya, güney ve kuzey yarım küre olarak ayrılmakta, yarım kürenin birinde kış iken, diğerinde yaz hüküm sürmektedir. Örneğin, kuzey yarım kürede Ocak ayı soğuk iken, güney yarım kürede en sıcak aydır. Ayrıca sabır ve takva sahibi olacak kimseler için her zaman diliminde ve her türlü atmosferde eğitim alıp deneyim kazanmaları çok yararlıdır. Ayrıca, Kamerî yıl, güneş yılından 10 gün eksik olduğundan, ömürde birkaç Ramazan fazla idrak edilir, hac birkaç yıl fazla yapılır ve zekât birkaç yıl fazla verilir.

Şehr ile ramazan kelimesi bir araya gelince “ramazan ayı” anlamını ifade etmektedir.

2. Kur’an, Ramazan Ayında İndirilmiştir

Ki bu Kur’an o ayda indirilmiştir.

Ramazan ayı” ifadesini “Şehr” kelimesiyle birlikte ele alınca orucun, insanın Allah katında şöhretini artırdığı söylenebilir. Ramazan ayında inen Kur’an da insana şeref getirmektedir.[4]Ramazan” sözcüğünün bir anlamı da güzün yağan yağmurdur. Kur’an’ın rahmet olduğunu (İsrâ/82) düşünürsek, anlam benzerliği ortaya çıkacaktır.  

* Yağmurun doğadaki işlevi ne ise,

* Kur’an ve orucun da insan zihninde /beynindeki işlevi odur.

Kur’an Kadir Gecesinde İndi

Ayetten açıkça anlaşıldığına göre Kur’an, Ramazan ayında indirilmiştir. Kadir/1 ve Duhân/3’de de Kur’an’ın Kadir gecesinde ve mübarek bir gecede indirildiği belirtilmiştir:

Muhakkak ki Biz onu (Kur’an’ı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesi nedir, sana ne idrak ettirdi (bildirdi /öğretti)? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler (haberciler), içlerindeki ruh ile Rab’lerinin izniyle iner /hulûl eder dururlar; her bir işten. Bir esenliktir o şafak sökene kadar /aydınlığa kavuşuncaya kadar.” (Kadir/1-5)

Ha, Mim. Apaçık /açıklayan Kitap’a yemin olsun ki şüphesiz Biz, Kendi katımızdan bir iş olarak, onu (Kur’an’ı), hikmetle dolu /sağlam her işin/oluşun kendisinde ayırt edildiği, mübarek (bolluklu) bir gecede indirdik. Şüphesiz Biz uyarıcılarız. Şüphesiz Biz, Rabbinden; göklerin, yeryüzünün ve ikisi arasındakilerin Rabbinden –eğer kesin inanan kimseler iseniz– bir rahmet olarak elçi gönderenleriz. Şüphesiz O, en iyi işitenin, en iyi görenin ta kendisidir.” (Duhân/1-7)

Buradan anlaşıldığına göre Kadir gecesi ve mübarek gece, Ramazan ayının bir gecesidir. Fakat kaçıncı gecesi olduğu bildirilmemiştir. Ancak Ramazan ayı, Kadir gecesi ve Kur’an bir araya gelmiş, birbirine şeref vermişlerdir.

Kur’an’ın, Kadir gecesinde inmeye başladığını ve 23 yılda tamamlandığını dikkate alırsak, Kur’an’ın, Kadir gecesini diğer günlere taşıdığını söyleyebiliriz. Böylece Kur’an’ı ihya eden, onu anlayan ve hayata geçiren insanlar diğer gün ve geceleri de Kadir gecesine çevirmiş olmaktadırlar. 

Bakara/185’teki, Kur’an, bir kılavuz olarak (hüden) ve furkandan, yol göstermeden açık açık açıklamalar (beyyinat) olarak ifadesiyle,

- Ramazan ayı değil,

- Kur’an ön plana çıkarılmıştır; Çünkü Ramazan ayı değerini Kur’an’dan almaktadır.[5]

İnananlar, oruç tutarken bir taraftan da Kur’an’ı öğrenirlerse, oruç hâlinin de etkisiyle daha fazla düşünme /tefekkür imkânı bulurlar. O nedenle müminlerin, bu ayda Kur’an’ı anlayarak çok çok okumaları gerekir. Çünkü

- Manasını anlamadan Kur’an okumak,

- Kur’ansız Ramazan kutlamaları yapmak,

- Lüks otel ve restoranlarda iftar ziyafetleri vermek, Ramazanı heder etmektir.

Öyle ise, sizden ramazan ayına ulaşanlar, onda oruç tutsun.

3. Hastalık Ve Sefer

Rabbimiz Bakara/185’te müminlere, Ramazan ayını oruçlu geçirmeleri görevini verirken, bu görevin kolaylıkla yapılamayacağını bildirip müminlere bu görevi, “… Kim de hasta veya sefer üzerinde ise diğer günlerden sayısıncadır. Allah, size kolaylık diler, size zorluk dilemez. Bu kolaylık, Allah’ın koruması altına girmeniz ve sayıyı tamamlamanız, size yol gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyüklemeniz ve Allah’ın verdiği nimetlerin karşılığını ödeyesiniz diyedir” buyurmak suretiyle hafifletmektedir, kolaylık getirmiştir.

Kişinin hasta tanımı kapsamında olup olmadığına kendisi karar vermemeli, uzman bir doktor karar vermelidir. Müminlerin, özellikle de migren, kalp, tansiyon, şeker hastalığı vs. nedeniyle belli aralıklarla devamlı ilaç kullananların, hamilelerin ve hayız durumunda bulunanların uzman doktor görüşü almalarını öneririz. Kaş yapacağım derken göz çıkaran; ibadet ederim diye intihar eden nice kimselerin varlığı görülmekte ve bilinmektedir.

Sözcüğün Kur’an kapsamında anlamını bulmak üzere Kur’an’a baktığımızda; Rabbimizin, kullarına çekemeyecekleri yükleri yüklemediğini, onlarca ayette görmekteyiz. Ayrıca Müzzemmil/20’de de, yanlış anlamalardan oluşan ağır yüklerin hafifletilmesi, kolaylaştırılması buyruğu bulunmaktadır:

Hiç kuşkun olmasın, Rabbin senin gecenin üçte-ikisinden daha azını, yarısını, üçte-birini ayakta geçirmekte olduğunu biliyor. Seninle beraber olanlardan bir grup da öyledir. Allah, geceyi de gündüzü de ölçüye bağlar. Sizin bu işi kolaylıkla yapamayacağınızı bildi de sizin için bu görevi hafifletti. O hâlde Kur’an’dan kolay geleni öğrenin-öğretin! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni öğrenin-öğretin! Salât’ı (malî ve zihinsel destek; toplumu aydınlatma kurumlarını) kurun /ayakta tutun, zekât’ı verin! Güzel bir ödünçle Allah’a ödünç verin! Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. Allah’tan af dileyin! Hiç kuşkusuz Allah çok affedici, çok merhamet edicidir.”(Müzzemmil/20)

Görüldüğü üzere Müzzemmil/20’de;

- Hastalık” ifadesi açıkça,

- Sefer üzerine bulunmak” ifadesi ise “…Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah’ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi….” şeklinde yer almıştır.

Bu genellemeleri günümüz şartlarına uyguladığımız zaman, “sefer üzerinde bulunmak” ifadesiyle “çiftçilikle, esnaflıkla, tüccarlıkla, eğitim öğrenimle (öğretmen-öğrenci), askerlikle uğraşanlar ve beden gücüyle çalışanların” kastedildiğini anlayabiliriz.

Buradan hareketle diyebiliriz ki: Rabbimiz, oruçta da kesinlikle işlerin aksamasını, kulların zorlanmasını istememekte, buna razı olmamaktadır. Zaten orucun amacının, Bakara/183 ve 185’te açıkça gösterildiği üzere “takvaya ulaştırmak” olması nedeniyle, zorda, darda olan bir kimsenin, bu sorunları ortadan kalkmadıkça, sadece oruç tutmak suretiyle bilinçli olarak takvaya ulaşması da düşünülemez.

Ayetin son cümlesinde, orucun, oruç tutulamayan gün sayısınca kaza edilerek tamamlanması istenmektedir.

Bütün bunlar sayıyı tamamlamanız içindir.

Ramazan ayında oruç tutmak ve bu sayıyı tamamlamak bazı şartlar altında insana zor gelebilir.

Hastalık, sefer ve ağır iş nedeniyle,

Orucu erteleme ruhsatının verilmesi, insan için bir kolaylıktır.

Önemli olan, Ramazan ayı günlerinin tamamlanmasıdır.

4. Orucun Sağladığı Yararlar

Size doğru yolu göstermesine karşılık, Allah’ı tazim etmeniz /büyüklemeniz için…

Yüce Allah, kullarını doğru yola hidayet etmek için din göndermektedir. Bu doğru yolun kapısı da ibadetlerdir. İbadetler insanı ahlâken olgunlaştırarak, Allah’a giden yolda mesafe almasını sağlar. Müminlere sunulan bu imkâna karşılık Yüce Allah, kendisinin yüceltilmesini istemektedir. İşte oruç ibadeti, Allah’ı yüceltmenin yollarından biridir. Allah’ı yüceltmenin çeşitli yolları vardır.

Şükretmeniz için.

Oruç, bir şükürdür. Yüce Allah’ın verdiği nimetlere, gösterdiği doğru yola ve sağladığı kolaylıklara karşılık, O’na şükretmektir. Allah’a şükretmenin yollarından biri de oruç tutmaktır. Orucun sağlık yönünden yararları olduğu gibi manevi/zihinsel açıdan da en önemli faydası, kişiyi takvaya ulaştırmasıdır.[6]   

5. Orucun İnsanı Takvaya Ulaştırması

Kur’an’ın öngördüğü oruç, sabrı ve tefekkürü oluşturur. Zira düşünmenin en büyük engeli, tokluk ve konuşmaktır. İnsan tok iken ve konuşurken iyi düşünemez. Sabır ve tefekkür, dinin iyi anlaşılmasını ve yaşanmasını sağlar. Oruç sayesinde gelişen sabır ve kararlılık, yaşamın her alanında başarı getirir.

Oruç, oruç tutan varlıklı insanların, yoksullarla halleşmesini, açlığı ve açları çok daha iyi anlamasını sağlar. Böylece, Allah’ın lütfu olan servetinde yoksulun hakkı olduğunu idrak ederek malından ihtiyaç sahiplerine vermek suretiyle Allah’a karşı borcunu öder. Ayrıca bu, toplumsal patlamaya da engel olur.

Büyük dertlere neden olan aşırılıklar ve taşkınlıklar, çoğu kez mideye bağlı isteklerden ve cinsel arzulardan kaynaklanır. İşte sabır, bilinç ve tefekkür kaynağı olan oruç tüm bu olumsuzlukları firenler.

Oruç, dıştan görülmemesi nedeniyle riya karışmayan, içtenlikle yapılan bir görev olduğundan etkisi diğer görevlerden daha fazladır.

Oruç tutan toplumlarda merhamet, şefkat muhabbet ve yardımlaşma duyguları gelişip yerleşir, bunun sonucu olarak da toplum huzurlu, refahlı, mutlu ve güvenli olur.

Ancak böyle olan oruç insanı takva sahibi yapar ve cennete girmeye vesile olur.

İşte bunlar nedeniyle oruç; yemin, cinayet, hac, zıhar kusurlarında kefaret olarak öngörülmüştür.

***

Kaynakça

[1],[3],[5],[7] Hakkı YILMAZ, Tebyînü’l-Kur’an /İşte Kur’an, 2015, c.6, s.646-650,656.

[2] İbn MANZUR, Lisânü’l-Arab, c.4, s.244-245, “R-m-d” md.

[4] Bkz. ENBİYA/10, ZUHRUF/44.

[6] Prof.Dr. Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, c.2, s.432.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.