SON DAKİKA
Hava Durumu

Kur’an’da Sırât-ı Müstakîm

Yazının Giriş Tarihi: 13.06.2022 11:08
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.06.2022 11:08

Saygıdeğer Sevgili Muhammed (a.s), ilk kez Fâtiha suresini halka tebliğ ederek Allah elçiliği görevine başlamıştır. Fâtiha’da; 

Râhman, Rahîm, Din gününün sahibi /maliki /egemeni Âlemlerin de Rabbi olan Yüce Allah’a”, kadın erkek herkesin “sadece senin buyruklarını yerine getirir /yalnız Sana boyun eğer ve her tür yardımı da ancak Sen’den isteriz

ifadesinin gereğini günlük yaşamının her anında yaşam biçimi eylemi olarak yerine getirmekle O’na hamd edilebileceği açıklandıktan sonra; kişinin o zaman Rabbinden “bizi sırât-ı müstakîm üzere hidayet eyle”, yani “bize doğru yolu göster” şeklinde dua ederek istekte bulanacağı belirtilmektedir.  

Bize, razı olmadıklarının ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan dosdoğru yolu göster, bildir!” (Fâtiha/ 6-7)

 

Burada geçen hidayet sözcüğü özet olarak “iyiye, güzele önderlik etmek, hak ve bâtılı ayırt etmeye yarayan bilgi ve belgeler vermek, yol göstermek, elçi yollamak ve kitap indirmek” gibi anlamlar taşıdığı söylenebilir. Hemen belirtmek gerekir ki kötülüğe yol göstermek hidayet anlamına gelmez.

Hidayet, Allah’a aittir. Allah’ın Elçileri de dâhil, hiçbir insanın hidayet etme gücü ve yetkisi yoktur.[1] Kur’an’da bunun böyle olduğunu bildiren tam 304 adet ayet vardır.

Yine burada geçen “doğru yol” anlamındaki “Sırat-ı Müstakîm tamlaması, Kur’an ayetleri ışığında değerlendirilirse; “Allah’ın yolu”, “Hak yol”, “Allah’ın kitabı”, “İslâm dini”, “İslâm milleti” manasında olduğu görülür. “Dosdoğru Yol”un en güzel tanımı da Fâtiha/ 6-7’de “Razı olmadıklarının ve şaşkınlığa saplanmışların yolunun dışındaki, kendilerine nimet verdiklerinin yolu olan dosdoğru giden yol” şeklinde tanımlanmıştır, yapılmıştır.[1]

1. Yol ve İstikamet

Yüce Allah’ın selimleştirmek üzere insana verdiği akıl ile vahiy ve elçiler göndermesi, yol konusunun insan yaşamı için ne kadar önemli olduğunu ifade etmektedir. İlâhî vahiy, insana doğru yolu bildirmek yönünden çok önemli görevler yerine getirmiş ve getirmektedir.

Doğru yolu göstermek bize aittir.” (Leyl/ 12)

İnsanın yaşamını sürdüreceği ve kendini uyduracağı kuralları içine alan ‘yol’ kavramı, insanın kendini en iyi bir şekilde ifade etmesi­nin sürecidir. Dinî, felsefî ve ideolojik bütün sistemlerin insan için yollar oluşturduğunu dikkate alırsak, insanın çok karmaşık bir alanla karşı kar­şıya kaldığını söyleyebiliriz. Yolunu ve yönünü bulmak, insanlığı yoran bir faaliyet olmuş ve olmayı sürdürmektedir. Kur’an, insanların bu yorgunluğunu gidermek, zorluklarını kolaylaştırmak, karmaşık buldukla­rı bu alanı sade bir hâle getirmek için ‘yol’ kavramını çeşitli şekillerde ve ayrıntılı bir biçimde ele almış ve insanları derinlemesine bilgilendir­meye çalışmıştır. Sırât, sebîl, tarîk, millet ve şeriat gibi sözcükler, “yol” anlamını ifade ettiği için Kur’an’da söz konusu edilmiştir.

Fatiha 6’daki “sırât-ı müstakîm”, adaletin yolu /denge yolu, düz, geniş, sapma ve eğimi bulunmayan yol” anlamına gelmektedir. Kur’an, sırât kavramını fizikî manasından alarak ona, insanlık yaşamı için son derece önemli olan manevî anlamlar yüklemiştir. Sırât-ı müstakîm (doğru yol), Allah ile kul arasındaki en kestirme yoldur. Bu tanım, tamamen manevi nitelikli bir tanımdır, insan ile insan arasındaki manevi oluşumların oluşturduğu çizgi de bu yolun içine girmektedir. Demek ki Kur’an’daki “doğru yol” kavramının içeriğinde, Allah ile kul ve kul ile kul arasındaki dengeli ilişkiler yer almaktadır. İnsanın beyninden/aklından çıkan, sosyal yaşamı kapsayan, oradan Allah’a uzanan bu yol, aslında uzun görünse de, doğru olması nedeniyle en kısa yolu temsil etmektedir.

Bu yol, insanın, Allah’ın buyruğu doğrultusunda ilerlemesine mani olmaya çalışan tüm engelleri aşmasına imkân veren kuralların bütününden oluşmaktadır. Önemli olan, bu kuralların doğru olmasıdır. Bu nedenledir ki Kur’an, sırât sözcüğüne müstakîm sıfatını eklemiştir. “Dosdoğru, ölçülü, kıvamında, uygun ve âdil olma” manasıyla müstakîm sözcüğü “yolunniteliğini belirtmektedir. Daha iyiyi, daha doğruyu, daha güzeli, daha yararlı olanı, daha mutluluk vereni yakalamak ve onları elde etmenin normlarını belirlemek için insanlığın harcadığı gayret küçümsenemez.[2] Ama bu gayretlerin olumlu sonuca ulaşması, kimi zaman insanın iradesini aşabilir.

İnsanı, amacına kısa yoldan ulaştıran metoda da ‘yol’ denmektedir. Amaç doğru ise ona ulaştıran yol da doğru yol olacaktır. Yanlış amaca götüren yönteme, yani yola “doğru yol” denmesi mümkün değildir.

Kur’an’ın gündeme getirdiği ve Fâtiha’da insanın içtenlikle yapacağı dua ile Allah’tan iletmesini istediği doğru yol, maddi yol olmaktan çok, manevi yolu ifade etmektedir. Aklî, imanî ve amelî açıdan doğru yolu insanın yaşamına dâ­hil etmektedir. İman, ibadet ve davranışların bütünü ahlâki doğru yolu oluşturmaktadır.

Doğru yol” bazen, düşülen yanlış yoldan, belâlardan, olumsuzluklardan, sosyal ve bireysel çözümsüzlüklerden çıkış yolu halini de alabilir:

Kim, Allah’tan korkarsa, ona bir çıkış yolu verir” (Talâk/2). Bu ayetteki mahreç “çıkış yolu” sözcüğü, sıkıntıları, sosyal problemleri geride bırakma, onları çözme ve onlardan kurtulma anlamına gelir.

Demek ki sırât-ı müstakîm (doğru yol) bir çıkış, bir kurtuluş, bir çözüm ve bir hedefe ulaşma yoludur. Bu anlamda sırât-ı müstakîm, bir hukuk yolu, yani hakların yoludur:

Biz hepiniz için bir hukuk ve bir yol belirledik” (Mâide/48).

Bu ayette önce hukuk, sonra yol minhâc kavramının gelmesi çok anlamlıdır. Doğru yola, hukuktan geçilmektedir. Hukuksuz doğru yol olamaz.

Sadece insanlar arasındaki hukukun ‘yol’ manası yoktur; aynı zamanda doğa yasaları da yolu ifade etmektedir.  

- Doğadaki düzeni, âhengi ve dengeyi sağlayan tüm kanunlar, doğru yol anlamına geldiği gibi;

- İnsanlar arasındaki ilişkilerde denge, itidal, âhenk ve düzen sağlayan yasa ve kuralların tümüdoğru yol’dur.

Bu sosyal değer ve hukuk kuralları arasında tam bir bütünlük ve uyum olmalıdır. Sırât-ı müstakîm, insan ile Allah arasında hiçbir engel tanımayan, insanı doğrudan Allah ile yüz yüze getiren yoldur.[3]

2. Kur’an’daki “Sırâtillâh”, “Sırâten Seviyyâ” İfadeleri

Kur’an’da sırât-ı müstakim (doğru yol) anlamına gelen başka ifa­deler de vardır.

( a ) Sırâtillâh (Allah’ın yolu) ifadesi şu ayette geçmektedir:  

Şüphesiz ki sen, doğru bir yol göstermektesin. O yol, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın yoludur. Bütün işler, sonunda Allah’a döner” (Şûra/52-53).

Elçi Muhammed’in (a.s) gösterdiği yol, Allah’ın yoludur. Din adına hiç kimsenin Allah’ın yolundan başka bir yol göstermesi mümkün değildir. Böylece bu iki ayet şu ilkeyi sonuca bağlamaktadır: Sırât-ı müstakim (doğru yol), Allah’ın yolundan başkası değildir.

( b ) Sırâten seviyyâ (tesviye edilmiş, doğru yol) ifadesi de şu ayette geçmektedir:

Babacığım! Hakikaten sana gelmemiş olan bir ilim bana geldi. Öyleyse bana uy ki seni düz yola çıkarayım” (Meryem/43).

Bu ayetteki seviyyâ sözcüğü, “düz, doğru ve tesviye edilmiş” anlamına gelmektedir. Bir ba­kıma müstakim sözcüğüyle eşanlamlıdır. Demek ki, Elçi İbrahim (a.s) ile Elçi Muhammed’in (a.s) gösterdikleri yol doğru yoldur, yani Allah’ın yoludur.

3. Kur’an’da “Sırât-ı Müstakîm” Kullanımları

“Sırât ile “Müstakîm” sözcüklerini bir araya getirip tamlama yaparsak, şu anlamlar ortaya çıkıyor:  Doğru yol, doğru çizgi, eğimi olmayan dümdüz yol, düzelten yol, insanı ayağa kaldıran yol, doğru tavır ve tutum, doğru sistem, doğru amaç, doğru çare, doğru usûl, doğru nizam, doğru araç, doğru tedbir.

Şimdi Kur’an’da içinde Sırat-ı Müstakîm ifadesinin geçtiği ayetlere bakabiliriz.  

(*) İçimizdeki-dışımızdaki şeytana[4] kulluk etmemek, sadece Allah’ın buyruklarına boyun eğmek, doğru yolda olmaktır. Dışımızdaki örgütlü şeytanlık Kur’an’da tâğût[5] olarak nitelendirilmektedir. Bu durumda küresel sömürü ve sömürgecilere boyun eğmemek sırat-ı müstakimde olmak demektir.

Ben; “Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve ant olsun ki şeytan sizden birçok kuşakları saptırdı” diye size ahit vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz?” (Ya-Sin/ 60-62)  

(*) Tüm Allah Elçileri Gibi Elçi İsa Da Doğru Yol Üzeredir ve Muhatapları Sırât-ı Müstakîm’e Davet Etmiştir

34İşte bu, hak söze göre, hakkında ihtilâf edip durdukları, “30Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitabı verdi ve beni bir elçi yaptı. 31Beni, ben nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum sürece bana salâtı (malî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı) ve zekât’ı; Allah’ın dininin yayılması, ayakta tutulması, salâtın ikame edilebilmesi için müminlerin iman borcu; kulluk görevi olarak içtenlikle verdiği vergiyi yükümlülük olarak ulaştırdı. 32Ve beni, anneme iyi davranan bir kimse yaptı. Ve beni bir zorba, mutsuz biri yapmadı. 33Ve doğurulduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak yeniden diriltileceğim gün, selâm benim üzerimedir. 36Ve şüphesiz Allah benim Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir. O hâlde O’na kulluk edin, işte bu, dosdoğru yoldur” 34diyen Meryem oğlu İsa’dır.” (Meryem/ 30-36)

 

49-51Ve onu (İsa) İsrâîloğulları’na; ‘Şu bir gerçek ki, ben size Rabbinizden bir alâmet /gösterge getirdim /gösterge ile geldim; şüphesiz ben, sizin için, çamurdan; kilden; seramikten kuş şekli gibi bir şey; “buhurdan (tütsülük”) tasarlarım. Sonra onun içine üflerim; aerosol oluştururum da Allah’ın izniyle hastalık yapan şeyler kuş oluverir /uçar gider. Ben, sonradan oluşan körlüğü, yılan, akrep ve keler zehirlenmesini /bağ, bahçe ve tarlalardaki zararlı bitkileri Allah’ın izniyle /bilgisiyle giderir  ve sosyal ölüleri Allah’ın izniyle (zihinsel olarak) diriltirim. Yiyeceklerinizi ve evlerinizde zahire yapacaklarınızı; biriktirip sonra yiyeceklerinizi size haber veririm. -Eğer inananlarsanız bunda sizin için kesinlikle bir alâmet /gösterge vardır.- Tevrat’tan sadece İncil’de yer alanları doğrulayıcıyım. Size yasaklanmış olanların bir kısmını serbest edeceğim. Rabbinizden bir alâmet/gösterge de getirdim size. Artık Allah’ın koruması altına girin ve bana itaat edin. Şüphesiz Allah, benim Rabbimdir ve sizin Rabbinizdir. Onun için O’na kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur’ diye bir elçi yapacak” demişlerdi.” (Âl-i İmran/49-51)

(*) Aklını Selimleştirerek Muhlesin/Arıtılmış /Aklıselim Sahibi Olanları İblis Doğru Yoldan Asla Saptıramaz

39,40İblis dedi ki: “Rabbim! Sen beni, insanları azdırmam için yarattığından dolayı kesinlikle ben de yeryüzünde, her şeyi onlara süsleyeceğim ve arıtılmış kulların hariç onların hepsini kesinlikle azdıracağım!”

41-44Allah dedi ki: “İşte bu, Benim üzerime aldığım dosdoğru bir yoldur. Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir zorlayıcı gücün yoktur. Şüphesiz ki onların hepsine vaat edilen yer de cehennemdir. Onun için yedi kapı vardır. O kapıların her biri için onlardan bir parça ayrılmıştır.” (Hicr/ 39-41-44)

(*) İblis /Şeytan, Sadece Aklını İşletmeyen, Aklıselim Olmayanları Doğru Yoldan Saptırır

121Ve üzerine Allah’ın adı anılmayan şeylerden yemeyin. Ve şüphesiz o, tam bir yoldan çıkıştır. Ve şüphesiz şeytanlar kendi yakın kimselerine sizinle mücadele etmeleri için gizlice telkinde bulunurlar. Ve eğer onlara boyun eğerseniz şüphesiz siz ortak koşan kimseler oldunuz demektir.”

122Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve insanlar içinde yürümesi için kendisine bir nûr verdiğimiz kimsenin durumu, karanlıklarda kalıp oradan bir çıkış bulamayanın durumu gibi midir? İşte, kâfirlere (Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere); yapmakta oldukları böyle ‘süslü ve çekici’ gösterilmiştir.”

123Ve Biz böylece, her kentte ileri gelenleri, orada hileler çevirsinler diye oranın suçluları yaptık. Hâlbuki bunlar, kötülüğü yalnızca kendilerine yapıyorlar da farkına varmıyorlar.”

126Ve işte bu, dosdoğru olarak Rabbinin yoludur. Kesinlikle Biz hatırlayıp öğüt alan bir topluluk için ayetleri geniş bir şekilde açıkladık.”

(En’âm/ 121-126)

(*) Allah’ı Rab, Kur’an’ı Din, Yaşam Biçimi Edinmek Doğru Yolda Olmaktır

40O hâlde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi kılavuzluk edeceksin?”

41Artık eğer Biz, seni alıp götürsek bile şüphesiz Biz, onları cezalandırarak adaleti sağlarız.”

42Yahut da onlara vaat ettiğimiz azabı sana gösteririz. Çünkü Biz, onların aleyhlerine güç yetirenleriz.”

43Öyleyse sen, sana vahyedilene sarıl. Şüphesiz ki sen dosdoğru bir yol üzerindesin.” (Zuhruf/ 40-43)

(*) Kıyametin Kopacağına ve Ahrete İman Etmek Doğru Yolda Olmak Demektir

44Ve şüphesiz sana vahyedilen (Kur’an), senin için de, toplumun için de gerçekten bir öğüttür /şan-şereftir, siz ondan sorgulanacaksınız.

61,62Ve şüphesiz sana vahyedilen (Kur’an), o kıyametin kopuşu için kesinlikle bir bilgidir: “Sakın kıyametin kopuşu hakkında şüpheye düşmeyin ve bana uyun. Bu, doğru yoldur. Ve sakın şeytan sizi alıkoymasın. Şüphesiz o, sizin için apaçık bir düşmandır.” (Zuhruf/ 44, 61-62)

(*) Aklını İşleterek Adaleti Emreden ve Doğru Yolda Olanla Aklını Kullanmadığı İçin Doğru Yolda Olmayan Eşit Olamaz

Allah iki adamı da örnekleştirdi: Bunlardan biri dilsizdir, hiçbir şeye gücü yetmez; koruyucusuna bir yüktür. Onu nereye gönderse bir hayır getiremez. Şimdi, bu adamla, adaletle emreden ve doğru yolda bulunan adam eşit olur mu?” (Nahl/ 76)

4. Hukukî Anlamda Doğru Yol / Sırât-ı Müstakîm

151De ki: “Geliniz, Rabbinizin size neleri tabulaştırdığını; dokunulmaz kıldığını okuyayım:

‘Kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı,

 Ana babaya iyilik yapmanızı- güzel davranmanızı,

 Fakirlik endişesiyle /fakirleştiriliriz korkusuyla çocuklarınızı öldürmemenizi, - Sizi ve onları Biz rızklandırıyoruz.-

Kötülüklerin açığına ve gizlisine yaklaşmamanızı,

Haksız yere, Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmemenizi, -İşte bunlar, aklınızı kullanasınız diye O’nun size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-”  

152Yetimin malına da yaklaşmamanızı, -Yalnız erginlik çağına erişinceye kadar en güzel biçimde yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz.-”

Ölçüyü,  tartıyı hakkaniyetle tastamam yapmanızı, -Biz kimseyi gücünün yettiğinden başkası ile; kapasitesi dışındaki bir şeyle yükümlü tutmayız.-

Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa adil olmanızı ve

Allah’a verdiğiniz sözü tastamam tutmanızı.’

-İşte bunlar öğüt alıp düşünesiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.-”

153Ve şüphesiz ki bu, dosdoğru olarak Benim yolumdur. Hemen ona uyun. Ve başka yollara uymayın da sizi O’nun yolundan ayırmasın. İşte bunlar, Allah’ın koruması altına girersiniz diye Allah’ın size yükümlülük olarak ulaştırdıklarıdır.” (En’âm/151-153)

Yüce Allah, Kur’an’da sırât-ı müstakimi (doğru yolu) anlatırken, onu hukukî işlevleri yönünden ele böylece almakta ve o kavramın içini haklar sistemiyle doldurmaktadır.

Doğru yol olan ‘sırât-ı müstakîm’i oluşturan hakları, Yüce Allah En‘âm/ 151-153’de şöyle sıralamaktadır:

* Allah hakkı: O’na şirk koşmamak,

* Ana-baba hakkı: Onlara iyilik etmek,

* Çocuk hakkı: Onları açlık korkusu ile öldürmemek,

* Toplumun hakkı: Ahlâkî değerleri korumak,

* Hayat hakkı: Haksız yere hiçbir cana kıymamak,

* Yetim hakkı: Bulûğ çağına ulaşıncaya kadar yetimlerin malına iyi bir şekilde yaklaşmak,

* Tüketici hakkı: Ölçü ve tartıda âdil olmak,

* Hukukun hakkı: Hukuku yanıltmamak; tanıklıkta (suçlu akra­ba bile olsa) âdil olmak,

* Allah hakkı: Allah’a verilen sözü yerine getirmek.[6]

Yüce Allah, En’âm/153. ayette bu hakların neyi oluşturduğunu söylemek­tedir:

Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Bu yola uyun; başka yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte, sakınasınız diye bunları emretti”.

Yüce Allah’ın yolu, sadece doğru yoldur, sırât-ı müstakîmdir.

İçimizdeki ve dışımızdaki, bireysel ya da küresel şeytan ve şeytanlığın dayattığı, yönlendiği yolların sayısı çoktur ve bunların her biri Kur’an’ın nitelemesiyle sebîlü’l-ğayy’dır.

Allah’ı Rab, Kur’an’ı din edinenlerin yolu, sırât-ı müstakîmdir. Bu yol, aklını selimleştirenlerin yoludur.

Şeytanı rab, şerri, şeytanlığı din ve yaşam biçimi edinenlerin yolu sebîlü’l-ğayy’dır. Bu yol ise aklını selimleştirmeyen, iblis egemen kişilerin yoludur.

87-91(İbrahim) Ve yeniden diriltilen gün; mal ve oğulların selim bir kalple /gerçek imanla Allah’a gelenlerden başkasına yarar sağlamadığı ve cennetin Allahın koruması altına girenlere yaklaştırıldığı, azgınlar için de cehennemin açılıp gösterildiği gün beni rezil etme!” dedi.” (Şu’arâ/ 87-91)

83Hiç kuşkusuz İbrahim de Nuh’un grubundandı.”

84Hani o Rabbine selim bir kalple gelmişti.” (Sâffât/ 83-84)

Aklını selimleştiren ancak sırât-ı müstakîm üzere olur;

Sırât-ı müstakîm üzere olan da cennete gider. Demek ki sırât-ı müstakîm Allah’ın yolu olarak cennete götüren yoldur.

Kaynakça

[1] Hakkı YILMAZ, tebyinü’l-Kur’an /İşte Kur’an, İstanbul,2015, c.1, s.135.

[2], [3], [6] Bayraktar BAYRAKLI, Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’an Tefsiri, İstanbul, 2013, 4.Baskı, c.1, s.140, 143, 145.

[4] Bkz. Yüce Kur’an içimizdeki şeytan (NÂS/4-6); dışımızdaki şer, şeytan, şeytanlık (FELAK/2).

[5] Tâğût ve marifetleri yönünden bkz. Yüce Kur’an BAKARA/257.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.