Türk Dil Kurumu’na göre "kardeş" kelimesi; “aynı anne ve babadan veya yalnızca birinden doğmuş olanlardan her biri” anlamına gelir.
Ancak kardeşlik kavramı yalnızca biyolojik bir bağla sınırlı değildir. Kimi zaman gönül bağıyla, aynı duygularda buluşarak da kardeş olunur. Birlikte büyümenin, destek olmanın ve aynı yolda yürümeye gönüllü olmanın yarattığı kardeşlik duygusu, insan yaşamında derin bir yer tutar. Kardeşlik, sadece kan bağı değil; gönülden gönüle bir yolculuktur. Bu yolculukta insan, kendinden bir parça daha bulur:
Destek, dayanışma ve sevgiyi.
Kardeşlik bağı, zamana ve mekâna bağlı değildir. Aynı çatı altında yaşamak, aynı şehirde bulunmak ya da sürekli fiziksel bir arada olmak gerekmez. Uzaklar, gönülden gönüle uzanan köprüleri asla aşındıramaz. İletişim alanındaki gelişmeler -internet, sosyal medya, anlık mesajlaşmalar- sayesinde bugün dünyanın bir ucundaki kardeşimizle anında haberleşebiliyor, hislerimizi ve hayatımızı paylaşabiliyoruz. Mesafeler önemini yitirirken, gönülden gelen sıcaklık aynı kalıyor:
Gerçek kardeşlik, fiziksel yakınlıkla değil, ruhsal yakınlıkla ölçülür.
Bu derin bağ, yalnızca kişisel ilişkilerde kalmaz; evrensel bir boyut kazanır. Ortak değerleri, ortak hedefleri paylaşan insanlar arasında da kardeşlik doğar. Birbirini tanımayan ama aynı iyilik, adalet ve barış idealinde buluşan insanlar, büyük bir kardeşlik zincirinin halkalarıdır. Aslında tüm insanlık bir ailedir; hepimiz bir büyük kardeşliğin parçalarıyız. Irk, dil, din, coğrafya fark etmeksizin, var oluşumuzun temelinde ortak bir bağ vardır.
Gerçek bir kardeşlik duygusunun gelişebilmesi için insanın içinde benmerkezci düşünce yapısının baskın olmaması gerekir. Sürekli "ben" odaklı yaşamak, "biz" bilincinin önünde en büyük engeldir.Empati ve sempati duygularıyla başkalarının acılarına, sevinçlerine ortak olabilmek; farklı olanı anlamaya çalışmak, kardeşliğin temel taşıdır.Diğer insanlara saygı duymak; sadece düşüncelerine değil, varlıklarına da değer vermek, bu yolun başlangıcıdır.
Saygının ve sevginin kökeninde varoluşsal bir gerçeklik vardır:
Hepimiz aynı Yaratıcı tarafından yaratıldık.
Farklılıklarımızla, benzersiz yönlerimizle biricik varlıklarız. Ancak aynı zamanda hepimiz, eşit yaşam haklarına sahibiz. Bu bilinç, kardeşliğin en derin dayanağıdır. Birbirimizi var olduğumuz için sevmek ve saymak, insan olmanın en yüce göstergesidir.
Kardeşliğin özü, paylaşmaktır. Ve paylaşım hem manevi hem maddi boyutuyla gerçekleşir. Duyguların, sevinçlerin, üzüntülerin paylaşılması manevi bir kardeşlik bağı oluştururken; maddi paylaşım, dayanışmayı somutlaştırır. Maddi destek, kardeşliği güçlendirir, insanlığı bir medeniyet olarak ileriye taşır. Maddi geçim zorluğu yaşayan bir insanın hayatını kolaylaştırmak; insan olmanın ve kardeşlik bilincinin doğal bir sonucudur. İmkânı olanların el uzatması, toplumların daha güçlü, daha adil ve daha huzurlu olmasının yolunu açar.
Dünyadaki savaşların, zulümlerin ve asimilasyonların temelinde ise paylaşmayı istememek, hatta her şeyi yalnızca kendine istemek yatmaktadır. Paylaşmayı reddeden anlayış, büyük kitlelere acı ve yıkım getirmiştir. Bugün hâlâ Doğu Türkistan halkı, 100 yıllardır zulüm, katliam ve soykırıma uğramaktadır. Kültürleri yok edilmekte, kimlikleri asimile edilmeye çalışılmakta, temel insan haklarından mahrum bırakılmaktadırlar.
Benzer şekilde, tarihte Hitler’in Yahudilere uyguladığı katliam ve soykırımı, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Ancak ne acıdır ki, geçmişte zulüm gören bir halkın temsilcileri, bugün İsrail devleti olarak Filistin halkına benzer acılar yaşatmaktadır.
Bir diğer acı örnek ise, Amerika yerlilerine yapılan soykırımdır. Kıtanın yerli halkı, topraklarından sürülmüş, sistemli bir biçimde kültürel ve fiziksel yok oluşa uğratılmıştır. Bu büyük zulüm, paylaşmama ve hâkimiyet kurma isteğinin tarihsel trajedisidir.
Tüm bu acı örnekler bize bir gerçeği tekrar tekrar hatırlatıyor: Kardeşlik, sadece bir ideal değil, yaşamsal bir zorunluluktur. Kardeşlik olmadan insanlık medeniyeti var olamaz. Kardeşlik, gönlümüzü ve elimizi açarak; anlamaya, paylaşmaya, destek olmaya gönüllü olarak yaşanır.
Son olarak;
Bu Kardeşlik Haftası'nda (28 Nisan-4 Mayıs) bir kez daha hatırlamalıyız:
Hepimiz aynı varoluştan geldik, aynı yaşam hakkını taşıyoruz.
Kabul etmek ya da etmemek bireylerin kendi tercihleridir ve bu varoluşsal özü değiştirmez. Kendini üstün görerek, bir başka insana, topluma zulmetmek kişinin kendi öz değersizliğinin bir yansımasıdır aslında. Kendi içindeki değersizliği başkasına ya da genele yansıtarak kendine değerlilik arz etmektedir. Halbuki değerini keşfeden insan, insanlar ve devletler var olan her insanı hatta varoluşu değerli gördüğü için sürekli gelişmekte ve hem kendi kendine yeterli hem de dünyaya güzel örnek olmaktadırlar.
Gönlümüzü genişletelim, paylaşalım, kardeşliğin ışığını her yere yayalım. Yunus Emre’nin bir dörtlüğü ile yazımı sonlandırıyorum:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sosyolog Özge ALACAN
Gönül Bağıdır, Kardeşlik!
Türk Dil Kurumu’na göre "kardeş" kelimesi; “aynı anne ve babadan veya yalnızca birinden doğmuş olanlardan her biri” anlamına gelir.
Ancak kardeşlik kavramı yalnızca biyolojik bir bağla sınırlı değildir. Kimi zaman gönül bağıyla, aynı duygularda buluşarak da kardeş olunur. Birlikte büyümenin, destek olmanın ve aynı yolda yürümeye gönüllü olmanın yarattığı kardeşlik duygusu, insan yaşamında derin bir yer tutar. Kardeşlik, sadece kan bağı değil; gönülden gönüle bir yolculuktur. Bu yolculukta insan, kendinden bir parça daha bulur:
Destek, dayanışma ve sevgiyi.
Kardeşlik bağı, zamana ve mekâna bağlı değildir. Aynı çatı altında yaşamak, aynı şehirde bulunmak ya da sürekli fiziksel bir arada olmak gerekmez. Uzaklar, gönülden gönüle uzanan köprüleri asla aşındıramaz. İletişim alanındaki gelişmeler -internet, sosyal medya, anlık mesajlaşmalar- sayesinde bugün dünyanın bir ucundaki kardeşimizle anında haberleşebiliyor, hislerimizi ve hayatımızı paylaşabiliyoruz. Mesafeler önemini yitirirken, gönülden gelen sıcaklık aynı kalıyor:
Gerçek kardeşlik, fiziksel yakınlıkla değil, ruhsal yakınlıkla ölçülür.
Bu derin bağ, yalnızca kişisel ilişkilerde kalmaz; evrensel bir boyut kazanır. Ortak değerleri, ortak hedefleri paylaşan insanlar arasında da kardeşlik doğar. Birbirini tanımayan ama aynı iyilik, adalet ve barış idealinde buluşan insanlar, büyük bir kardeşlik zincirinin halkalarıdır. Aslında tüm insanlık bir ailedir; hepimiz bir büyük kardeşliğin parçalarıyız. Irk, dil, din, coğrafya fark etmeksizin, var oluşumuzun temelinde ortak bir bağ vardır.
Gerçek bir kardeşlik duygusunun gelişebilmesi için insanın içinde benmerkezci düşünce yapısının baskın olmaması gerekir. Sürekli "ben" odaklı yaşamak, "biz" bilincinin önünde en büyük engeldir. Empati ve sempati duygularıyla başkalarının acılarına, sevinçlerine ortak olabilmek; farklı olanı anlamaya çalışmak, kardeşliğin temel taşıdır. Diğer insanlara saygı duymak; sadece düşüncelerine değil, varlıklarına da değer vermek, bu yolun başlangıcıdır.
Saygının ve sevginin kökeninde varoluşsal bir gerçeklik vardır:
Hepimiz aynı Yaratıcı tarafından yaratıldık.
Farklılıklarımızla, benzersiz yönlerimizle biricik varlıklarız. Ancak aynı zamanda hepimiz, eşit yaşam haklarına sahibiz. Bu bilinç, kardeşliğin en derin dayanağıdır. Birbirimizi var olduğumuz için sevmek ve saymak, insan olmanın en yüce göstergesidir.
Kardeşliğin özü, paylaşmaktır. Ve paylaşım hem manevi hem maddi boyutuyla gerçekleşir. Duyguların, sevinçlerin, üzüntülerin paylaşılması manevi bir kardeşlik bağı oluştururken; maddi paylaşım, dayanışmayı somutlaştırır. Maddi destek, kardeşliği güçlendirir, insanlığı bir medeniyet olarak ileriye taşır. Maddi geçim zorluğu yaşayan bir insanın hayatını kolaylaştırmak; insan olmanın ve kardeşlik bilincinin doğal bir sonucudur. İmkânı olanların el uzatması, toplumların daha güçlü, daha adil ve daha huzurlu olmasının yolunu açar.
Dünyadaki savaşların, zulümlerin ve asimilasyonların temelinde ise paylaşmayı istememek, hatta her şeyi yalnızca kendine istemek yatmaktadır. Paylaşmayı reddeden anlayış, büyük kitlelere acı ve yıkım getirmiştir. Bugün hâlâ Doğu Türkistan halkı, 100 yıllardır zulüm, katliam ve soykırıma uğramaktadır. Kültürleri yok edilmekte, kimlikleri asimile edilmeye çalışılmakta, temel insan haklarından mahrum bırakılmaktadırlar.
Benzer şekilde, tarihte Hitler’in Yahudilere uyguladığı katliam ve soykırımı, insanlık tarihine kara bir leke olarak kazınmıştır. Ancak ne acıdır ki, geçmişte zulüm gören bir halkın temsilcileri, bugün İsrail devleti olarak Filistin halkına benzer acılar yaşatmaktadır.
Bir diğer acı örnek ise, Amerika yerlilerine yapılan soykırımdır. Kıtanın yerli halkı, topraklarından sürülmüş, sistemli bir biçimde kültürel ve fiziksel yok oluşa uğratılmıştır. Bu büyük zulüm, paylaşmama ve hâkimiyet kurma isteğinin tarihsel trajedisidir.
Tüm bu acı örnekler bize bir gerçeği tekrar tekrar hatırlatıyor: Kardeşlik, sadece bir ideal değil, yaşamsal bir zorunluluktur. Kardeşlik olmadan insanlık medeniyeti var olamaz. Kardeşlik, gönlümüzü ve elimizi açarak; anlamaya, paylaşmaya, destek olmaya gönüllü olarak yaşanır.
Son olarak;
Bu Kardeşlik Haftası'nda (28 Nisan-4 Mayıs) bir kez daha hatırlamalıyız:
Hepimiz aynı varoluştan geldik, aynı yaşam hakkını taşıyoruz.
Kabul etmek ya da etmemek bireylerin kendi tercihleridir ve bu varoluşsal özü değiştirmez. Kendini üstün görerek, bir başka insana, topluma zulmetmek kişinin kendi öz değersizliğinin bir yansımasıdır aslında. Kendi içindeki değersizliği başkasına ya da genele yansıtarak kendine değerlilik arz etmektedir. Halbuki değerini keşfeden insan, insanlar ve devletler var olan her insanı hatta varoluşu değerli gördüğü için sürekli gelişmekte ve hem kendi kendine yeterli hem de dünyaya güzel örnek olmaktadırlar.
Gönlümüzü genişletelim, paylaşalım, kardeşliğin ışığını her yere yayalım. Yunus Emre’nin bir dörtlüğü ile yazımı sonlandırıyorum:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz.”