Birçok ülkede “Dünya Sarılma Günü”, İngilizcesiyle de “National Hugging Day” olarak kutlanıyor.
İlk kez 1986’da ABD’de kutlanmaya başlanan “Sarılma Günü” zamanla bir dünya farkındalık gününe dönüşmüştür. Bu özel günün amacı, fiziksel ve duygusal bağları güçlendirmek, sevgi ve empatiyi teşvik etmektir.
Birçoğumuz için basit bir şefkat göstergesi olan sarılmanın aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını fark etme fırsatı sunuyor. Sarılma, sadece bir fiziksel temas olmanın ötesinde, psikolojik, duygusal ve biyolojik olarak çoklu bir etkiye sahip.
Bu şefkatli hareketin, bağlanma türleri ve güvenli bağlanma ile nasıl ilişkili olduğunu anlamak hem bireysel hem de toplumsal bağların güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
***
Konunun bu kısmında;
“Sarılma ve Bağlanma Teorisi” arasındaki ilişkiden bahsetmem gerek.Bağlanma teorisi, bireyin erken dönemdeki bakıcı-bağlanma figürü ilişkisinin, ileriki yaşamındaki duygusal ve sosyal bağların temelini oluşturduğunu savunur. John Bowlby’nin ortaya koyduğu bu teori, güvenli bağlanma, kaçıngan bağlanma, kaygılı bağlanma ve dağınık bağlanma olmak üzere dört temel bağlanma türünü kapsar.
Güvenli bağlanmada, çocuk, bakıcısının yanında kendini güvende hisseder ve dünyayı rahatça keşfeder. Bu bağlanma türü, bireyin ilerleyen yaşamında sağlıklı ilişkiler kurabilmesinin temelidir. Sarılma, bu güvenli bağlanmanın oluşmasında önemli bir rol oynar; çünkü fiziksel temas, oksitosin hormonunun salgılanmasını tetikler.
Araştırmalara göre, 20 saniye veya daha uzun süreli bir sarılma, “oksitosin” salınımını önemli derecede arttırabilir. Bu hormon, bireyin kendini mutlu, huzurlu ve bağlı hissetmesini sağlamanın yanı sıra stres hormonlarını azaltır ve kalp sağlığını destekleyen etkiler sunar. Ayrıca, erken dönemdeki bağlanma deneyimleri, bireyin yetişkinlik dönemindeki romantik ve sosyal ilişkilerinin temelini oluşturur. Çocuklukta bakıcıdan gelen sevgi dolu temas ve tutarlı destek, bireyin yetişkinlikte başkalarıyla güvenli bir bağ oluşturma kapasitesini etkiler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler, yetişkinlikte daha açık, empatik ve kararlı ilişkiler kurma eğilimindedir. Buna karşın, kaçıngan ya da kaygılı bağlanma deneyimleri yaşamış bireylerde, ilişkilerde yakınlıktan kaçınma, aşırı bağlılık ya da duygusal mesafelerle kendini gösterebilir.
Sarılma, bu farklılıkları azaltmada ve bireyler arasındaki duygusal bağları onarmada çok değerli bir aracıdır. Hem çocuklukta hem de yetişkinlikte, sevgi dolu bir sarılma bireyin kendini kabul görmüş ve değerli hissetmesine katkı sağlayarak, bağlanma şeklini güvenli bağlanma şekline çevirebilir.
Sarılma, insanlar arasındaki bağları kuvvetlendirir. Beyinde serotonin ve dopamin hormonlarını artırarak mutluluk hissi oluşturur.Fiziksel temas, yalnızlık duygusunu hafifletir ve duygusal destek sağlar.İnsanların sevildiğini ve değer gördüğünü hissettirir.Sarılma, stres seviyelerini azaltır ve bireyin sakinleşmesini sağlar. Özellikle çocuklar, ebeveynlerinin ya da bakıcılarının sarılmasıyla kendilerini dış dünyanın tehditlerinden korunmuş hissederler. Sarılma anında bireyler arasındaki mesafenin kalkması hem duygusal hem de biyolojik birbağ oluşmasını sağlar. Bu, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde güvenli bağlanmayı destekleyentemel faktörlerden biridir. Sarılma, sözcüklere gerek kalmadan bir empati ve destek mesajıiletir.
Özellikle zor anlar yaşayan bireyler için bu davranış, güvenli bir alan oluşturabilir.
Peki, sarılmayı ilişkilerinizde nasıl aktif hale getirebiliriz?
Biraz da buna değineceğim.
Günlük Rutine Dahil Ederek: Sabah ya da akşam rutininizin bir parçası olarak sarılma alışkanlığı geliştirin. Çocuklarınızla ya da partnerinizle bu anları paylaşmak, bağlarınızı güçlendirecektir.
Stresli Anlarda Sarılarak: Bir birey stres yaşarken ya da üzgün hissettiğinde sarılmak, ona güven ve destek mesajı verir. Bu, sadece o anki durumu hafifletmekle kalmaz, uzun vadede ilişkinin güçlenmesine katkı sağlar.
Grup Etkileşimlerinde Kullanmaktan Çekinmeyerek: Arkadaşlar, aile ya da yakın çevrenizle sarılmayı bir alışkanlık haline getirmek, toplumsal bağları güçlendiren bir adımdır.
Sarılma, basit bir hareket gibi görülse de bireylerin hem kendi iç dünyalarında hem de çevreleriyle olan ilişkilerinde büyük farklar yaratabilir. Dünya Sarılma Günü, bu şefkat dolu hareketin önemini hatırlamak ve uygulamak için harika bir fırsat sunuyor.
Son olarak;
Sarılmanın öneminden bahsetmişken ve de popüler kültürün tüketim çılgınlığını içermiyorken, sevdiklerimiz yanımızdayken bolca sarılalım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Sosyolog Özge ALACAN
Sevdiklerimiz yanımızdayken!
Geride bıraktığımız 21 Ocak;
Birçok ülkede “Dünya Sarılma Günü”, İngilizcesiyle de “National Hugging Day” olarak kutlanıyor.
İlk kez 1986’da ABD’de kutlanmaya başlanan “Sarılma Günü” zamanla bir dünya farkındalık gününe dönüşmüştür. Bu özel günün amacı, fiziksel ve duygusal bağları güçlendirmek, sevgi ve empatiyi teşvik etmektir.
Birçoğumuz için basit bir şefkat göstergesi olan sarılmanın aslında ne kadar derin bir anlam taşıdığını fark etme fırsatı sunuyor. Sarılma, sadece bir fiziksel temas olmanın ötesinde, psikolojik, duygusal ve biyolojik olarak çoklu bir etkiye sahip.
Bu şefkatli hareketin, bağlanma türleri ve güvenli bağlanma ile nasıl ilişkili olduğunu anlamak hem bireysel hem de toplumsal bağların güçlenmesine katkı sağlayacaktır.
***
Konunun bu kısmında;
“Sarılma ve Bağlanma Teorisi” arasındaki ilişkiden bahsetmem gerek. Bağlanma teorisi, bireyin erken dönemdeki bakıcı-bağlanma figürü ilişkisinin, ileriki yaşamındaki duygusal ve sosyal bağların temelini oluşturduğunu savunur. John Bowlby’nin ortaya koyduğu bu teori, güvenli bağlanma, kaçıngan bağlanma, kaygılı bağlanma ve dağınık bağlanma olmak üzere dört temel bağlanma türünü kapsar.
Güvenli bağlanmada, çocuk, bakıcısının yanında kendini güvende hisseder ve dünyayı rahatça keşfeder. Bu bağlanma türü, bireyin ilerleyen yaşamında sağlıklı ilişkiler kurabilmesinin temelidir. Sarılma, bu güvenli bağlanmanın oluşmasında önemli bir rol oynar; çünkü fiziksel temas, oksitosin hormonunun salgılanmasını tetikler.
Araştırmalara göre, 20 saniye veya daha uzun süreli bir sarılma, “oksitosin” salınımını önemli derecede arttırabilir. Bu hormon, bireyin kendini mutlu, huzurlu ve bağlı hissetmesini sağlamanın yanı sıra stres hormonlarını azaltır ve kalp sağlığını destekleyen etkiler sunar. Ayrıca, erken dönemdeki bağlanma deneyimleri, bireyin yetişkinlik dönemindeki romantik ve sosyal ilişkilerinin temelini oluşturur. Çocuklukta bakıcıdan gelen sevgi dolu temas ve tutarlı destek, bireyin yetişkinlikte başkalarıyla güvenli bir bağ oluşturma kapasitesini etkiler. Güvenli bağlanma geliştiren bireyler, yetişkinlikte daha açık, empatik ve kararlı ilişkiler kurma eğilimindedir. Buna karşın, kaçıngan ya da kaygılı bağlanma deneyimleri yaşamış bireylerde, ilişkilerde yakınlıktan kaçınma, aşırı bağlılık ya da duygusal mesafelerle kendini gösterebilir.
Sarılma, bu farklılıkları azaltmada ve bireyler arasındaki duygusal bağları onarmada çok değerli bir aracıdır. Hem çocuklukta hem de yetişkinlikte, sevgi dolu bir sarılma bireyin kendini kabul görmüş ve değerli hissetmesine katkı sağlayarak, bağlanma şeklini güvenli bağlanma şekline çevirebilir.
Sarılma, insanlar arasındaki bağları kuvvetlendirir. Beyinde serotonin ve dopamin hormonlarını artırarak mutluluk hissi oluşturur. Fiziksel temas, yalnızlık duygusunu hafifletir ve duygusal destek sağlar. İnsanların sevildiğini ve değer gördüğünü hissettirir. Sarılma, stres seviyelerini azaltır ve bireyin sakinleşmesini sağlar. Özellikle çocuklar, ebeveynlerinin ya da bakıcılarının sarılmasıyla kendilerini dış dünyanın tehditlerinden korunmuş hissederler. Sarılma anında bireyler arasındaki mesafenin kalkması hem duygusal hem de biyolojik bir bağ oluşmasını sağlar. Bu, ebeveyn-çocuk ilişkilerinde güvenli bağlanmayı destekleyen temel faktörlerden biridir. Sarılma, sözcüklere gerek kalmadan bir empati ve destek mesajı iletir.
Özellikle zor anlar yaşayan bireyler için bu davranış, güvenli bir alan oluşturabilir.
Peki, sarılmayı ilişkilerinizde nasıl aktif hale getirebiliriz?
Biraz da buna değineceğim.
Günlük Rutine Dahil Ederek: Sabah ya da akşam rutininizin bir parçası olarak sarılma alışkanlığı geliştirin. Çocuklarınızla ya da partnerinizle bu anları paylaşmak, bağlarınızı güçlendirecektir.
Stresli Anlarda Sarılarak: Bir birey stres yaşarken ya da üzgün hissettiğinde sarılmak, ona güven ve destek mesajı verir. Bu, sadece o anki durumu hafifletmekle kalmaz, uzun vadede ilişkinin güçlenmesine katkı sağlar.
Grup Etkileşimlerinde Kullanmaktan Çekinmeyerek: Arkadaşlar, aile ya da yakın çevrenizle sarılmayı bir alışkanlık haline getirmek, toplumsal bağları güçlendiren bir adımdır.
Sarılma, basit bir hareket gibi görülse de bireylerin hem kendi iç dünyalarında hem de çevreleriyle olan ilişkilerinde büyük farklar yaratabilir. Dünya Sarılma Günü, bu şefkat dolu hareketin önemini hatırlamak ve uygulamak için harika bir fırsat sunuyor.
Son olarak;
Sarılmanın öneminden bahsetmişken ve de popüler kültürün tüketim çılgınlığını içermiyorken, sevdiklerimiz yanımızdayken bolca sarılalım.