Lise de okuyan aile dostumuzun oğlu kulağındaki küpeye şakayla ile söz söylenmesine hiddetli bir karşılık verdi.
Zaman dondu, mekân dondu.
Bayramlaşma esnasında baklavanın bile tadı kaçmıştı.
Aslında çok uzun zamandır her şeyin tadı kaçmıştı…
***
Çok uzak değil, yakın tarihlerdi.
O yıllar toplum yapımız henüz böylesine “dejenere” olmadığı, hatta bu kelimenin de anlamının bilinmediği, stres kelimesinin Türk Dil Kurumu’nda bile karşılığının olmadığı; büyüğün, küçüğün bilindiği, saygı ve sevginin, huzurun, sakinliğin olduğu yıllar…
Sonra birden Amerikan film ve dizilerinin bombardımanı altında;
Kalkınmanın ölçüsünün kılık, kıyafet, cinsellik, çıplaklık olduğu ve sonraki yıllarda da bunun daha yoğun şekilde devam edeceği zamanlar başladı…
Toplum, “kıl oldum”, “aacaipsin” şarkıları eşliğinde çok hızlı bir şekilde değişime ayak uydurmaya başlamıştı bile.
***
Şimdi hayatımızın tam merkezine yerleşen o yıllarda sadece Amerikan film ve dizilerinde gördüğümüz sahnelere aslında ne kadar yabancıydık.
Yabancı filmler ve diziler, bizlerin bir türlü anlamlandıramadığı ebeveynlerin çocuklar ile ilgili yaşadığı garip problemler ile doluydu.
Saçına başına garip şekiller yaptırmış, dövmeler ile vücudunu boyamış, kılık kıyafeti, takıları ile anne babasına “özgürlük, bireysellik” adına karşı gelen öfkeli çocuklar…
Ne demek erkek çocuğunun kulağına küpe takması, kız çocuğunun erkek arkadaşını annesi babası ile tanıştırması…
Nasıl olabilirdi böyle şeyler?
Bu “özgürlük” ne menem bir şeydi ki, hep milli ve manevi değerlerimizin karşısında duruyordu?
Anne-baba ile çocuğunu, devlet ile bireyi karşı karşıya getiriyordu?
…
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş Herakleitos tamam da her değişim bir gelişim midir?
Ya da her değişimin sonu mutluluk ve huzur mudur?
Popüler, baskın kültürün savunduğu değişimler neden milli, manevi ve insani yönümüz ile hep ters düşmektedir?
***
Bireyin kendinden vazgeçmesini isteyen yok.
Ailesi, milleti ve devleti ile kavgalı olan, öfkeli bireylerin ne kendisine ne içinde yaşadığı topluma ne de insanlığa bir faydası olmayacaktır.
Ben merkezli, menfaatçi-çıkarcı, neme lazımcı, tüketen ama tatmin olmayan birey yapısının aksine yüksek ahlak değerlerine sahip şahsiyetli bir birey özlemimiz var.
Bu birey şahsiyetli, hür ve bağımsız duruş sergileyerek, toplumdan etkilense bile bağımsız ve ahlaklı yapısı ile kendisini koruduğu gibi toplumu da kötü eğilimlerden koruyarak, iyi yönde değişmesine yol açacaktır…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Söz
28.10.2021 06:22
Ne güzel söyler Yunus Emre:
Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı.
Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz.”
Sözler vardır, insanları birbirine düşürür; kavgalara, savaşlara sebep olur. Öyle de sözler vardır ki, savaşları bitirir, barış ve huzura vesile olur.
Yunus Emre, buhra
Biliyor musun “Genç Kardeşim” hayat hiçbirimizi pamuklara sarmıyor…
Atalarımız, babalarımız, bizden öncekiler; bize göre daha zor şartlarda yaşadılar, biz de sizlere göre daha zor şartlarda yaşadık.
“Şartlar” dediğim!
Senin belirlediğin standartlardan bahse
Atatürk Samsun’dan Havza’ya geçerken çift süren bir köylüyü görür ve çiftçiye sorar:
“Düşman Samsun’a asker çıkaracak, belki buraları da ele geçirecek. Sense rahat, toprağı sürüyorsun...”
Köylü cevap verir:
“Paşa, paşa! Sen ne diyorsun. Biz üç kardeştik,
Dünü bilmek, bugünü anlamamızda bize yardım edeceği gibi yarınlara yol alışta iyi bir rehber olacaktır.
Washington –Brüksel ya da Moskova merkezli iki kutuplu dünyanın ortasında, dünyayı Ankara merkezli okumanın ilkesini ortaya koydular.
O günlerde herkes tarafından garip karşılanan, anlam
“Ben özgür bir bireyim, kimse bana karışamaz.”
Lise de okuyan aile dostumuzun oğlu kulağındaki küpeye şakayla ile söz söylenmesine hiddetli bir karşılık verdi.
Zaman dondu, mekân dondu.
Bayramlaşma esnasında baklavanın bile tadı kaçmıştı.
Aslında çok uzun zamandır her şeyin tadı kaçmıştı…
***
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Tugay Sait SEYHAN
Bireysel ve Öfkeli
“Ben özgür bir bireyim, kimse bana karışamaz.”
Lise de okuyan aile dostumuzun oğlu kulağındaki küpeye şakayla ile söz söylenmesine hiddetli bir karşılık verdi.
Zaman dondu, mekân dondu.
Bayramlaşma esnasında baklavanın bile tadı kaçmıştı.
Aslında çok uzun zamandır her şeyin tadı kaçmıştı…
***
Çok uzak değil, yakın tarihlerdi.
O yıllar toplum yapımız henüz böylesine “dejenere” olmadığı, hatta bu kelimenin de anlamının bilinmediği, stres kelimesinin Türk Dil Kurumu’nda bile karşılığının olmadığı; büyüğün, küçüğün bilindiği, saygı ve sevginin, huzurun, sakinliğin olduğu yıllar…
Sonra birden Amerikan film ve dizilerinin bombardımanı altında;
Kalkınmanın ölçüsünün kılık, kıyafet, cinsellik, çıplaklık olduğu ve sonraki yıllarda da bunun daha yoğun şekilde devam edeceği zamanlar başladı…
Toplum, “kıl oldum”, “aacaipsin” şarkıları eşliğinde çok hızlı bir şekilde değişime ayak uydurmaya başlamıştı bile.
***
Şimdi hayatımızın tam merkezine yerleşen o yıllarda sadece Amerikan film ve dizilerinde gördüğümüz sahnelere aslında ne kadar yabancıydık.
Yabancı filmler ve diziler, bizlerin bir türlü anlamlandıramadığı ebeveynlerin çocuklar ile ilgili yaşadığı garip problemler ile doluydu.
Saçına başına garip şekiller yaptırmış, dövmeler ile vücudunu boyamış, kılık kıyafeti, takıları ile anne babasına “özgürlük, bireysellik” adına karşı gelen öfkeli çocuklar…
Ne demek erkek çocuğunun kulağına küpe takması, kız çocuğunun erkek arkadaşını annesi babası ile tanıştırması…
Nasıl olabilirdi böyle şeyler?
Bu “özgürlük” ne menem bir şeydi ki, hep milli ve manevi değerlerimizin karşısında duruyordu?
Anne-baba ile çocuğunu, devlet ile bireyi karşı karşıya getiriyordu?
…
“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” demiş Herakleitos tamam da her değişim bir gelişim midir?
Ya da her değişimin sonu mutluluk ve huzur mudur?
Popüler, baskın kültürün savunduğu değişimler neden milli, manevi ve insani yönümüz ile hep ters düşmektedir?
***
Bireyin kendinden vazgeçmesini isteyen yok.
Ailesi, milleti ve devleti ile kavgalı olan, öfkeli bireylerin ne kendisine ne içinde yaşadığı topluma ne de insanlığa bir faydası olmayacaktır.
Ben merkezli, menfaatçi-çıkarcı, neme lazımcı, tüketen ama tatmin olmayan birey yapısının aksine yüksek ahlak değerlerine sahip şahsiyetli bir birey özlemimiz var.
Bu birey şahsiyetli, hür ve bağımsız duruş sergileyerek, toplumdan etkilense bile bağımsız ve ahlaklı yapısı ile kendisini koruduğu gibi toplumu da kötü eğilimlerden koruyarak, iyi yönde değişmesine yol açacaktır…
Söz
28.10.2021 06:22Ne güzel söyler Yunus Emre: Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağulu aşı, yağ ile bal ede bir söz.” Sözler vardır, insanları birbirine düşürür; kavgalara, savaşlara sebep olur. Öyle de sözler vardır ki, savaşları bitirir, barış ve huzura vesile olur. Yunus Emre, buhra
Titre ve kendine dön!
03.11.2021 02:37Biliyor musun “Genç Kardeşim” hayat hiçbirimizi pamuklara sarmıyor… Atalarımız, babalarımız, bizden öncekiler; bize göre daha zor şartlarda yaşadılar, biz de sizlere göre daha zor şartlarda yaşadık. “Şartlar” dediğim! Senin belirlediğin standartlardan bahse
Tarlanın ucu
13.11.2021 04:05Atatürk Samsun’dan Havza’ya geçerken çift süren bir köylüyü görür ve çiftçiye sorar: “Düşman Samsun’a asker çıkaracak, belki buraları da ele geçirecek. Sense rahat, toprağı sürüyorsun...” Köylü cevap verir: “Paşa, paşa! Sen ne diyorsun. Biz üç kardeştik,
Türk Milliyetçileri ve Projektör(!)
22.11.2021 03:30Dünü bilmek, bugünü anlamamızda bize yardım edeceği gibi yarınlara yol alışta iyi bir rehber olacaktır. Washington –Brüksel ya da Moskova merkezli iki kutuplu dünyanın ortasında, dünyayı Ankara merkezli okumanın ilkesini ortaya koydular. O günlerde herkes tarafından garip karşılanan, anlam
Bireysel ve Öfkeli
25.07.2022 13:12“Ben özgür bir bireyim, kimse bana karışamaz.” Lise de okuyan aile dostumuzun oğlu kulağındaki küpeye şakayla ile söz söylenmesine hiddetli bir karşılık verdi. Zaman dondu, mekân dondu. Bayramlaşma esnasında baklavanın bile tadı kaçmıştı. Aslında çok uzun zamandır her şeyin tadı kaçmıştı… ***