SON DAKİKA
Hava Durumu

Türk Milliyetçileri ve Projektör(!)

Yazının Giriş Tarihi: 22.11.2021 03:30
Yazının Güncellenme Tarihi: 22.11.2021 03:42

Dünü bilmek, bugünü anlamamızda bize yardım edeceği gibi yarınlara yol alışta iyi bir rehber olacaktır.

Washington –Brüksel ya da Moskova merkezli iki kutuplu dünyanın ortasında, dünyayı Ankara merkezli okumanın ilkesini ortaya koydular.

O günlerde herkes tarafından garip karşılanan, anlamsız bulunan Turan-Kızılelma kelimeleri dillerinden düşmediği için herkes tarafından hayalci, deli gözü ile bakıldılar.

Çav bellalara, gerilla marşlarına inat Türk’ün marşlarını haykırdılar:

“Çankaya yokuşunda balam Asya'nın Bozkurtları
Dudaklarda aynı türkü, Tanrı korusun Türk'ü…”

 Kerkük, Musul, Taşkent, Buhara dediklerinde anlaşılmadılar, bırakın ismini duymayı haritada bile yerini bulamayan entel-dantellerin hücumlarına maruz kaldılar…

“Ne Amerika, ne kızıl Rusya ne de Çin… Her şey Türk tarafından Türk için “dediklerinde Rus ve Çin seviciler tarafından faşist, ırkçı, kafatasçı diye suçlandılar, Amerikancılar tarafından hapislere atılıp idam edildiler…

Hoca Ahmet Yeseviler, Yunus Emreler, Hacı Bektaşlar, Şeyh Edebaliler yolundan gidip;

Ezan susmaz bayrak inmez, şehitler ölmez”, “İlay-ı Kelimetullah, Nizamı Alem” dediler, vatanı canlarından aziz bilerek hiç düşünmeden ölümlere koştular ama din kisvesi altındaki Arapçıların da saldırı ve iftiralarına uğradılar…

Tarih değişti mi sanırsın?

Bir yanda Arapçılar, Amerikancılar, Rusçular, Çinciler vs.öte yandan Ülkücü-Türk Milliyetçileri Türkçüler ve onların güçlenmesini büyük bir hasretle bekleyen mazlum milletler…

***

Millet hayatımızda yaşanan bir takım olaylar, sarsıntılara-travmaya yol açmıştır. Bu travmatik olaylar içerisinde toplum, MHP ve Ülkücü Hareketi ve onun liderlerini hep baş aktör olarak görmüş veya projektör hep o yana doğru tutulmuştur.

27 Mayıs önemli bir tarihtir…

Ülkemizin başbakanı ve bakanları idam edilmiş ve bu olay toplumda etkisi halen devam eden bir travma meydana getirmiştir. İşte 27 Mayıs İhtilali’nin “Kudretli Albayı” ve ihtilalin radyodaki sesi Alparslan Türkeş’tir...

27 Mayıs ihtilali sonrasında Alparslan Türkeş Başbakanlık müsteşarlığı vazifesine getirilir. 4 ay kadar süren bu görevinde Türkeş;

Devlet Planlama Teşkilatı, Devlet istatistik Enstitüsü ve Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü gibi kurum ve kuruluşları kurar.

Bununla birlikte bir Konservatuar Kanunu ve İş Seferberliği Kanunu hazırlatmış, 212 Sayılı Basın Kanunu ile basın mensuplarının bağımsız görev yapmalarına imkân sağlamıştır. Bu yöndeki çalışmalar daha sonra Basın İlân Kurumunun doğmasına yol açmıştır.

4 ay gibi çok kısacık bir zamanda bunları başarabilen bir liderin, bu ülkede başbakanlık yapabilseydi neler başarabileceği konusu artık bir “akıl, kıyas ve vicdan” meselesi olarak tarihteki yerini almış olmasına rağmen projektör” hiç bu tarafı aydınlatmamıştır…

Öte yandan; aradan geçen yıllar içerisinde ihtilali yapanların isimlerinin unutulmuş olmasına rağmen ya da projektör o yanı hiç aydınlatmamış olmasına rağmen, Alparslan Türkeş’in adının hafızalara kötü kazındığını ve hatta Adnan Menderes ve arkadaşlarının Türkeş tarafından astırıldığı yalanının halen kabul gördüğünü görmekteyiz. Hâlbuki 27 Mayıs sonrasında ihtilal içerisinde 13 Kasım darbesi olmuş ve 14’ler diye adlandırılan Alpaslan Türkeş ve 13 arkadaşı dünyanın on dört ayrı yerine sürgüne gönderilmişlerdi. Adnan Menderes ve arkadaşları asıldığı zamanda Türkeş Türkiye de değil Yeni Delhi büyükelçilik müşaviri olarak Hindistan'a sürgüne gönderilmişti.

…              

Kimine göre kardeş kavgası, kimine göre anarşist ortam diye adlandırılan 1980 öncesi yaşanan olaylar, yakın tarihimizin toplum hayatında travmaya yol açmış en büyük olaylarıdır.

Silahlı sol örgütler, “Tek yol devrim” “Devrim kanla yazılır” diyerek mevcut olan devletimizi yıkıp yerine sosyalist-komünist bir rejim getirme mücadelesi içerisinde “hücre” faaliyetleri şeklinde silahlı örgütler kurmuş, banka soyup, askeri, polisi ve milliyetçi -ülkücüleri öldürüp ve binlerce terör faaliyeti yapmış olmasına rağmen projektör konuyu hiç böyle göstermediği gibi Deniz Gezmiş,  Che Guevara ve Yılmaz Güney tiplemelerini romantik halk kahramanları olarak göstermiştir.

Onca fraksiyondan biri de, devletimizi halen uğraştırmaya devam eden eli kanlı PKK terör örgütüdür.

Ve yine aynı projektör;

Halkların kardeşliği sloganı atanların bir gün olsun Türk Milletinden ve onun hakkından niçin bahsetmediğini;

Miting meydanlarında ya da hücre evlerinde hiç Atatürk posteri ve Türk Bayrağı neden olmadığını;

Bulunduğu ilçe, kasaba veya köyünden şehre gitmek için parası olmayanların Filistin’e, Yunanistan’a, Doğu Bloku ülkelerine, Rusya’ya, Suriye’ye nasıl gittiğini;

Ve oraya çiçek nasıl derlenir, şiir nasıl yazılır eğitimi(!) mi almaya gittiğini;

Yıllarca burjuvazi ve emperyalizm ile savaştığını söyleyenlerin, çok uluslu şirketlerin medyasında ve kuruluşlarında en üst düzeyden en alt birime kadar nasıl yapılandıkları da hiçbir zaman sorgulamadı ve tabi ki kamuoyunun gündemine getirmemiştir…

Başkent Ankara’ya karşı başkent Moskova veya Pekin;

Ay yıldıza karşı orak çekiç

İstiklal Marşına karşılık enternasyonal marşın mücadelesinde

“Projektör” bu yıllar içerisinde ve sonrasında da yine ters açı Ülkücü Hareketin üzerine tutulmuş ve yine suçlanan Ülkücü Hareket ve Liderleri olmuştur.

Siyasal dinciler ile sunulmaya çalışılan Yeni Osmanlıcılık projelerini veya Arap Baharı’nı bu sürecin dışında değerlendirmek ayrı bir safdillik olur.

***

Bugün; dünyayı tek devlet ve geniş bir pazar olarak gören ve kendilerini de bu pazarın tek sahibi olarak kabul eden, çok şirketli egemen yapı ile karşı karşıyayız.

Küreselleşme senaryolarının yoğun gündeme geldiği bu günlerde, sınırların artık kalktığı masallarının geniş kitleleri sardığını görmekteyiz.

Dün; kitlelere özgürlükler adına hayaller gördüren kızıl emperyalizm iken, şimdi kapitalist emperyalizm aynı hayalleri dünya insanlarına sunmakta. Dünya halkları birleşin! söyleminin yerini bugün, dinsiz, cinsiyetsiz, milliyetsiz dünya vatandaşlığı almış durumda.

Solu enternasyonalizm ile siyasal dincileri ümmetçilik ile küresellik kavramı içerisinde yıllardır yoğuran şeytani akıl dolayısı ile küresel senaryolarını daha rahat bir zeminde sadece milli unsurları muhalefetine karşı yürütmektedir.

Küresel söylem ve yapısı, milli devlet hayatımıza, milli duruşumuza karşı direk veya dolaylı ve çok planlı bir saldırı içerisindedir.

Türkiye’deki kavga küreselciler ile milliyetçiler arasındaki kavgadır ve Milli Devlet Sevdalılarının rahat yüzü görmeyeceği aşikârdır ve var olan bu gerçekler doğrultusunda projektörün karartmasında ve gölge oyununda kalacağı gerçeği ile çok çalışarak, yollarına devam mecburiyetleri vardır.

Türk Milliyetçileri; her şeye ve her şerliye rağmen ve de şeytan akla karşı tüm dünyaya

Ankara merkezli bir siyaset

Türkistan merkezli bir medeniyet sunmak mecburiyetindedir.

Bu sadece Türk Dünyasının ve İslam Âleminin değil, tüm mazlum ve sömürülen milletlerin beklentisi ve ümididir.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.