SON DAKİKA
Hava Durumu

Akıldışılığın bin yıllık tüneli!

Yazının Giriş Tarihi: 30.11.2022 13:02
Yazının Güncellenme Tarihi: 30.11.2022 13:02

Yaşamımızın her alanında artık sıklıkla karşılaşılan olumsuzluklar görüldüğünde, genel olarak mutabık kalınan bir hal ifadesidir; Aklı kullanmamak ve cehalet.

Yani teşhis var ama tedavi/çözüm bir türlü bulunamıyor.

Hâlbuki hepimiz biliriz bireysel bazda bir hastalığın tedavisi için önce teşhise yönelik tahlil/muayene yapılır ve sonrasında uygun tedaviye gidilir ama iş toplumsala gelince teşhis tamam devamında tedavi/sonuç yok.

Niye ki?

Acaba akletmenin ne demek olduğu bilinmediği için mi cehalete yuvarlanıp, farkında olmamaya, hakikatlerden kaçmaya çalışıyoruz?

Ya da akletmenin matah bir şey olmadığını dine(!),

Bir o yana bir bu yana savrulmamızı, kendi elimizle yaptıklarımızdan dolayı başımıza getirdiğimiz musibetleri de kader diye yine dine(!) dayandırmamızın dayanılmaz hafifliği mi durumumuz!

Belli ki öyle.

Bu sayede deprem konusunda da maden kazalarında da çevre katliamında da ekonomik sıkıntılarda da bir küs bir barışık dış devlet ilişkilerinde de çok rahatız. Nasılsa göklerden gelen bir karar var ne yapabiliriz ki, değil mi?  

***

İnsanı düşünemeyen canlılardan ayıran en temel özellik olan akıl;

Anlama, kavrama, hatırlama, teorik/pratik konular üzerinde düşünme, tedbir alma, mukayese ve muhakeme yapabilme ile yargılama ve hüküm çıkarma yeteneği anlamına geliyor.

İnsan bu yeteneklerini kullanmadığında beşer olmaktan insan olmaya geçiş yapamadığı gibi aynı zamanda Allah’ın muhatap almayacağı bir biyolojik canlı derekesine düşüyor.

Allah ahlaklı bir toplum olmanın koşulunu aklı işletmeye bağlıyor ve emrediyor.

Bu emrin mevhum-u muhalifinden hareketle o zaman akıl işletilmiyor üstüne de şekil/inanç/ibadette kendini yeterli görme(müstağni) hali, Allah’ın dini budur diye sunuluyorsa ve genel anlayışta böyleyse yani insan olmamakta direniliyorsa söylenecek ne kalıyor ki geriye?

***

Bu tutarsızlık, bu duygu, bu anlayış düzeltilebilir mi?

Allah’ın emri olan akletmeyi, O’na rağmen baskılayan/iptal eden bu sakat anlayışı besleyen ve halen devam ettiren bin yıllık bir tünel var.

Emevilerle başlayan, Abbasilerle devam eden, Selçuklularla sistemleşen ve Osmanlı ile kökleşen, Cumhuriyetin ilk yıllarında ara verilip, kısa bir süre sonra da ana kaynağa dönülen ve bugün de devam eden bir anlayış bu.  

Bu anlayışın işaretleri önceye dayanmakla birlikte kökleri Emeviler tarafından oluşturulmuş ama sistemleşmesi Selçuklu devletinin Nizâmülmülk döneminde.

Film orda kopuyor ve akli düşünme rafa kaldırılıyor.

Sistem; milleti soru soran, eleştiren ve yanlışa itiraz eden bir topluluk olarak değil, itaatkâr ve kutsal metinlerin bilinen (yüzeysel, zahiri) anlamına teslim olan bir topluluk şeklinde tasarlıyor.  

Eş’arilik geleneğini teorik bakımdan tahkim ederek (güçlendirerek), akli değil, nakli İslam çağını başlatıyor.

***

Halbuki Eş’arilik, Arapların, Arap asıllı olmayan Müslümanları aşağılama, ikinci sınıf (mevali) görme anlayışlarından kaynaklanan tutumlarının etkisiyle nakilci Eşari’yi öne çıkarıp, akılcı Maturidi’yi gölgede bırakma çabasının bir ürünü.

Bu nakilci anlayışa sahip olanların ikinci sınıflığı kabul ederek, Araplar karşısında komplekse düşerek Arapları, Arap kültürünü, dilini kutsamasından daha normal(!) ne olabilir ki?

Kimin umurunda;

Bu anlayışın İslam dünyasının yükselişini durdurduğu,

Kur’an’ın tüm insanlara sunduğu medeniyet ufkuna hasar verdiği,

Akıl ve bilim kapısını kapattığı,

İnsan aklını teslim aldığı,  

Felsefeyi kafirlik saydığı,

Dini şekle indirgediği?

Gerçekten söyleyin kimin umurunda?

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.