SON DAKİKA
Hava Durumu

Batı’nın “Truva” atları ve biz!

Yazının Giriş Tarihi: 16.05.2022 11:48
Yazının Güncellenme Tarihi: 16.05.2022 11:48

Cumhuriyetin ilk yıllarında, STK sayılabilecek yabancı/yerli yıkıcı yapılara karşı hassasiyet gösteren ve yasaklamalar getiren Türkiye, en kapsamlı ve görünür dış STK olan ‘’Barış gönüllüleri’’-Truva atları- ile 1961/62 yıllarında tanıştı.

CHP-AP koalisyonu ile ABD arasında yapılan anlaşma ile yüzlerce “barış gönüllüsü”, ülkenin ilçe ve köylerinde yerel halkla içi içe olmaya başladı. Okulların onca temel ihtiyacı dururken, sobalara yakacak odun bulunamazken özellikle süt tozu ile tanıştırdılar bizim nesli.

Okullarda minicik bedenlerin içmesi için zorunluluk getirildi, sıraya geçirilip içirildi.

Ülke yöneticileri dirayet gösteremedi, itiraz edemedi çünkü Truman doktrini, Marshall yardımı ve NATO üyeliği üçlemesinde, ABD, askeri, siyasi, bürokratik mekanizmaların kılcal damarlarına kadar sirayet etti.

Güç, irade, karar ondaydı artık.

Balla kaplanmış zehir gibi bir de üzerinde, ‘’ABD halkının Türk milletine bir hediyesidir’’ ibaresi gözümüze sokuluyordu. (Aynı şey, ABD’nin 2. Dünya savaşı ertesinde envanterinden çıkardığı hurda silah/teçhizatın hediye/hibe olarak alınmasında yaşandı ama bu teçhizatın bakım/malzeme para ödemesinin nasıl bir sömürü/soygun kumpasına yol açtığı hala anlaşılamadı ya da işimize geldi.)

Yöneticilerin bir zil takıp oynamadığı kalmıştı bu alicenaplıktan(!)

Hâlbuki günümüzde ‘’para alan emir alır’’ gerçekliğinin yoklaması, bağımlılığı idi bu gıda ve silah hediyeleri.

***

Aymadık.

Çünkü ‘’küçük Amerika’’ olma isteği, -kompleksi- celladına âşık olan mahkûm misali başta yetkililer, herkesi bir sevda tüneline sokmuştu.  

Günümüzde hastanelerde randevu alınamayacak yoğunlukta sağlık sorunu yaşayan bu milletin zehirlenmesi, süt tozu ve vita yağı ile başladı.

Zehirlenmenin ötesinde günümüzde hayati önemde stratejik olduğunu yaşayarak öğrendiğimiz tarım/hayvancılığa ilk öldürücü darbe süt tozu ve vita yağı ile vuruldu. Vita’nın hayvancılığa darbesine ilave olarak zeytin ağaçları da bundan payını aldı. Ve ne ahmaklıktır ki hala zeytin ağaçlarına kıyım devam ediyor. Yani ayağımıza değil aslında kafamıza sıkıyoruz.

Peki bitti mi? Hayır tabii ki.

Hemen yanına zihinsel/ideolojik ve akli olarak zehirlenmemiz için, hoşgörü ve yardım maskesi altında eğitim bursları, yardım dernekleri, sevgi kolejleri ile ‘’Barış gönüllüleri/STK’’    Truva atları içimize dolduruldu.

1967’ler de öğrenci olayları, ABD karşıtlığı ve millet duyarlılığının artmasıyla faaliyetlerine 1970 yılında son verildi ama zaten bu 9 senede gerekli ekim yapıldı, veriler toplandı ve raporlar halinde misyon merkezlerine gönderildi.

Yerel halkla bütünleşme örtüsü altında, sosyolojik çalışmalar yapılarak milletin kodlarına erişim sağlandı.

Dini ve etnik önderlerle bağlantı kuruldu ve yerel işbirlikçiler devşirilerek çarkın içine sokuldu.

10 yıllık bir kesintiden sonra tüm bu çalışma ve veriler, 1980 darbesiyle birlikte uygulama planları olarak bu millete yavaş yavaş enjekte edildi ve tekrar yabancı STK/Vakıfların yolu açıldı.

***

Bu çerçevede İçişleri Bakanlığı listesine göre bugün Türkiye’de 134 yabancı STK var. 35 ABD, 16 Alman, 10 İngiliz geri kalanı yine Avrupa ağırlıklı diğer ülkelerden. Hepsi devletlerden ve destekledikleri vakıflardan besleniyor ve bizim yerlilere de aktarıyorlar.

Ve hemen hemen hepsinin yuvalanma yeri genelde Hatay, Gaziantep, Urfa, Diyarbakır.

Hani ABD yetkililerinin Irak/Suriye’de, kurduğu/kurmaya çalıştıkları sözde yapılarla bütünleşik ekonomik bölge ilan ettikleri alan.

Hulasa barış gönüllülerinin devamı misyoner/Truva atları çok daha güçlü, önü açılmış ve desteklenmiş olarak serbest, başıboş ve cüretkâr bir şekilde aramızda. Biz ise uyumaya devam.

Zaten 12 Eylül, toplumun en zinde/idealist/enerjik sağ/sol düşünce ırmaklarını boğup, toplumsal alanda her şeyi temizleyerek, bakir bir toplumun küreselciler/kapitalistlere, onların müttefiklerine ve siyasal İslamcılara hediye edilme operasyonu olduğu için başka bir sonuç da beklenmez. (Tüm bunlara, sürece ve hedeflenen sonuca ‘’Gölge Oyunları’’ yazılarında değinmeye devam edeceğim.)

Yani birbirinden ayrı gibi görünse de dinler arası diyalog, yabancı/yerli STK’lar, vakıflar, Siyasal İslam, Halifelik, Laiklik, Cumhuriyet/Atatürk karşıtlığı, ekonomik sıkıntılar, Sadat, Diyanet akademisi başlık ve tartışmaları bir büyük resmin ya da bütünün parçaları.

Türkiye’nin şimdiki hali, özellikle son 40 yıldır ince ince işlenen bir sosyal mühendisliğin neticesi.

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar
Yükleniyor..
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.