Büyük oyunun ne olduğu, bölge ve Türkiye’yi nelerin beklediği, ABD büyükelçisinin hemen her gün hem de tarih vererek yaptığı net açıklamalarla ortaya çıktı.
Milletten başka herkesin bildiklerini, bizimkiler ürkek(!) bir çekingenlikle saklasalar da gizi kalmadı olacaklar.
Çıkacak tablo ile bu ülkenin dili ve adından başka ülkede hiçbir esamesi olmayan ama tüm olumsuzlukların sorumlusu görülen Türkleri iyi bir gelecek beklemiyor. Aynı Osmanlı’da olduğu gibi.
Osmanlı’da, ‘etrak-ı bi idrak’ (idraksiz, algılaması kıt) olarak tanımlanıp dışlanan Türk Milleti’nin; bugün tahammül edilemeyen kâğıt üstündeki egemenliğine bile, dayatma ile icat edilen yeni ortaklar yoluyla son verilecek.
Bu açık gerçeklere rağmen kerameti kendinden menkul ‘Oldu-bitti’lere getirilen gizli/açık gelişmeleri hala anlamamak, o ya da bu temelsiz gerekçelerle anlamamakta direnmek için ancak ‘kalbi(aklı) olup kavramayan, gözü olup görmeyen, kulağı olup işitmeyen’ tarifi içinde olmak gerekir.
Bir milletin organizmaları olan siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında yani vücudun tümünde yaşanan alt üst oluş hızına ve hamasi söylemlerin esasına bakıldığında tüm işaretlerin, Cumhuriyet’in tasfiye sürecini gösterdiğini anlamamak ancak yukarıdaki tarifle mümkün.
Çünkü tüm uygulamalar, gözümüze sokuluyor beynimize çivi gibi çakılıyor.
Daha önce yazmıştım;
Türkiye’de siyasetin millet yararına işlemediğini, siyasetçilerin ise asla milli politika üreticisi olmadıklarını ve siyasetin ancak satıcısı, pazarlayıcısı ve komisyoncusu olduklarını…
Durum tam da bu değil mi?
Şimdi içte ve dışta her şey millet aleyhine tek taraflı pazarlık masasında değil mi?
Peki, bu durum iktidar başta olmak üzere siyasetçilerin, içte ve dışta pazarlamacı ve komisyoncu olduklarını ispatlamıyor mu?
Buradan hareketle, siyasetçiler sadece kendilerine verilen rolü oynarken, millet bir oyun içinde olduğunu ve ülkenin tasfiye sürecine sokulduğunu fark etmiyor. Büyük oyunu örten tüm algıları gerçek sanıyor.
Hâlbuki oyun hem de büyük yalanlara dayalı bir oyun olduğunu gösteren o kadar çok gerçek var ki!
Ama kavrayan akıl, gören göz, işiten kulak gerek.
Peki, liderine inanan, her söylediğinde hikmet arayan ve bu karşıt söylemleri gerçek kabul ederek kutuplaşan milletin durumu hiç mi rahatsızlık vermiyor?
İç siyasette yalana dayalı oynanan oyunu ABD Büyükelçisi de teyit etmesine rağmen!
Büyükelçi Barrack, bir medya kuruluşuna yaptığı açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında süregelen sert söylemlerin ilişkilerin geleceğini belirlemeyeceğini belirterek, Erdoğan ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklamalarını “sadece retorik” şeklinde yorumlamış.
Ne demek retorik?
Retorik ya da eski ismiyle belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. Sözcük güncel kullanımda "etkileyici ve ikna edici olmakla beraber içtenlikten veya anlamlı içerikten yoksun lisan" anlamında da kullanılır.
Yani retorik milleti ikna edip yönlendirmek ve etkileyip motive etmek amacıyla kullanılan ve de konuşmacının, amaçladığı hedefi desteklemek için kişinin mantığına ve/veya duygularına hitap eden bir yöntem.
Ve Türkiye retorik ustalarına sahip.
Koskoca ABD Büyükelçisi böyle yorumlamış ama adamın görüşlerinin aslında gerçeğin ifadesi olduğunu herkes biliyor.
Öyle olmasaydı eğer bu büyük elçi istenmeyen diplomat ilan edilmez miydi?
Kaldı ki adam, Türkiye ile İsrail’in, Hazar denizinden Akdeniz’e kadar iş birliği içinde olacağını da söylüyor. Hem de her söylediğine tarih vererek.
O zaman iktidarın, İsrail’le ilgili söylediklerinin hepsi retorikmiş, yani laf…
Esip gürlemeler, mitingler, ötekileştirmeler hep retorikmiş.
Arka planda, gri alanda yürüyormuş her şey.
O zaman geçmişte bir İsrailli yetkilinin dediği gibi, İsrail, Ankara’da, Telaviv’den daha güçlü.
Sadece bir yerli ve bir yabancı siyasetçinin dile getirdiği gerçekler çerçevesinde, Türkiye ve Türk Milletinin, cambaza baktırılıp, ilgisinin esas olaylardan uzaklaştırılmasının sağlandığı büyük bir oyun gereği kandırılıp aldatıldığı gün gibi ortada.
Sonuçta Türk milleti yıllardır üzerine oynanan bu oyunlara kanıp, egemenlik ve bağımsızlığını kaybedeceği ya da sahip çıkmak zorunda olacağı zorlu bir döneme giriyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Büyük Oyun Açığa Çıktı Ama!
En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim:
Büyük oyunun ne olduğu, bölge ve Türkiye’yi nelerin beklediği, ABD büyükelçisinin hemen her gün hem de tarih vererek yaptığı net açıklamalarla ortaya çıktı.
Milletten başka herkesin bildiklerini, bizimkiler ürkek(!) bir çekingenlikle saklasalar da gizi kalmadı olacaklar.
Çıkacak tablo ile bu ülkenin dili ve adından başka ülkede hiçbir esamesi olmayan ama tüm olumsuzlukların sorumlusu görülen Türkleri iyi bir gelecek beklemiyor. Aynı Osmanlı’da olduğu gibi.
Osmanlı’da, ‘etrak-ı bi idrak’ (idraksiz, algılaması kıt) olarak tanımlanıp dışlanan Türk Milleti’nin; bugün tahammül edilemeyen kâğıt üstündeki egemenliğine bile, dayatma ile icat edilen yeni ortaklar yoluyla son verilecek.
Bu açık gerçeklere rağmen kerameti kendinden menkul ‘Oldu-bitti’lere getirilen gizli/açık gelişmeleri hala anlamamak, o ya da bu temelsiz gerekçelerle anlamamakta direnmek için ancak ‘kalbi(aklı) olup kavramayan, gözü olup görmeyen, kulağı olup işitmeyen’ tarifi içinde olmak gerekir.
Bir milletin organizmaları olan siyaset, ekonomi ve kültür alanlarında yani vücudun tümünde yaşanan alt üst oluş hızına ve hamasi söylemlerin esasına bakıldığında tüm işaretlerin, Cumhuriyet’in tasfiye sürecini gösterdiğini anlamamak ancak yukarıdaki tarifle mümkün.
Çünkü tüm uygulamalar, gözümüze sokuluyor beynimize çivi gibi çakılıyor.
Daha önce yazmıştım;
Türkiye’de siyasetin millet yararına işlemediğini, siyasetçilerin ise asla milli politika üreticisi olmadıklarını ve siyasetin ancak satıcısı, pazarlayıcısı ve komisyoncusu olduklarını…
Durum tam da bu değil mi?
Şimdi içte ve dışta her şey millet aleyhine tek taraflı pazarlık masasında değil mi?
Peki, bu durum iktidar başta olmak üzere siyasetçilerin, içte ve dışta pazarlamacı ve komisyoncu olduklarını ispatlamıyor mu?
‘Batan geminin malları bunlar’ anlayışıyla tezgâhtarlık yapmıyorlar mı?
Hem de tarlada izleri olmamasına rağmen.
Buradan hareketle, siyasetçiler sadece kendilerine verilen rolü oynarken, millet bir oyun içinde olduğunu ve ülkenin tasfiye sürecine sokulduğunu fark etmiyor. Büyük oyunu örten tüm algıları gerçek sanıyor.
Hâlbuki oyun hem de büyük yalanlara dayalı bir oyun olduğunu gösteren o kadar çok gerçek var ki!
Ama kavrayan akıl, gören göz, işiten kulak gerek.
Peki, liderine inanan, her söylediğinde hikmet arayan ve bu karşıt söylemleri gerçek kabul ederek kutuplaşan milletin durumu hiç mi rahatsızlık vermiyor?
İç siyasette yalana dayalı oynanan oyunu ABD Büyükelçisi de teyit etmesine rağmen!
Büyükelçi Barrack, bir medya kuruluşuna yaptığı açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında süregelen sert söylemlerin ilişkilerin geleceğini belirlemeyeceğini belirterek, Erdoğan ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun açıklamalarını “sadece retorik” şeklinde yorumlamış.
Ne demek retorik?
Retorik ya da eski ismiyle belagat, etkileyici ve ikna edici konuşma sanatıdır. Sözcük güncel kullanımda "etkileyici ve ikna edici olmakla beraber içtenlikten veya anlamlı içerikten yoksun lisan" anlamında da kullanılır.
Yani retorik milleti ikna edip yönlendirmek ve etkileyip motive etmek amacıyla kullanılan ve de konuşmacının, amaçladığı hedefi desteklemek için kişinin mantığına ve/veya duygularına hitap eden bir yöntem.
Ve Türkiye retorik ustalarına sahip.
Koskoca ABD Büyükelçisi böyle yorumlamış ama adamın görüşlerinin aslında gerçeğin ifadesi olduğunu herkes biliyor.
Öyle olmasaydı eğer bu büyük elçi istenmeyen diplomat ilan edilmez miydi?
Kaldı ki adam, Türkiye ile İsrail’in, Hazar denizinden Akdeniz’e kadar iş birliği içinde olacağını da söylüyor. Hem de her söylediğine tarih vererek.
O zaman iktidarın, İsrail’le ilgili söylediklerinin hepsi retorikmiş, yani laf…
Esip gürlemeler, mitingler, ötekileştirmeler hep retorikmiş.
Arka planda, gri alanda yürüyormuş her şey.
O zaman geçmişte bir İsrailli yetkilinin dediği gibi, İsrail, Ankara’da, Telaviv’den daha güçlü.
Sadece bir yerli ve bir yabancı siyasetçinin dile getirdiği gerçekler çerçevesinde, Türkiye ve Türk Milletinin, cambaza baktırılıp, ilgisinin esas olaylardan uzaklaştırılmasının sağlandığı büyük bir oyun gereği kandırılıp aldatıldığı gün gibi ortada.
Sonuçta Türk milleti yıllardır üzerine oynanan bu oyunlara kanıp, egemenlik ve bağımsızlığını kaybedeceği ya da sahip çıkmak zorunda olacağı zorlu bir döneme giriyor.