Nedenleri konusunda bilimsel olarak tarihi, siyasi ve kültürel birçok etken sıralanabilir ama sonuçta her alanda ‘’çifte standardın’’ en geçerli özellik haline geldiği ve siyasiler başta olmak üzere nerdeyse temel bir toplumsal karakter hüviyetine büründüğü söylenebilir.
Türk milleti gibi doğruluk, dürüstlük, adalet, ahlak ve hakikat arayışı erdemleriyle bilinen, medeniyetlerini bu temeller üzerine kuran bir milletin artık patolojik hal almış bu durumu aslında sadece bizim için değil, insanlık içinde bir kayıp.
Niye?
Eğer bu niteliklerimiz devam etseydi yani biz, ‘’biz’’ olsaydık, bizi başkaları değil, biz tanımlayıp gereğini yapsaydık, insanları imha eden zulmün, hayatı/insanları boğan-hem de kutsallar kullanılarak yapılan- para/mal edinme tutkusunun yani cimriliğin, ozonu delen, yeryüzünü çöplüğe, cehenneme çeviren açgözlülüğün, insana ve hayvana vahşice saldırının önünde emniyet supabı olurduk.
Söylediğimin hamaset olmadığını birazcık araştırma yapanlar anlayacaktır. Bu nedenle, Batı ya da Batıcıların azıcık selim aklı olsa bu milleti pamuklara sarıp muhafaza etmeleri gerekirdi ama maalesef.
Onun için kayıp diyorum.
***
Ters anlayıp uyguladığımız birçok şey gibi Batı’nın bu ‘’çifte standart’’ yani ikiyüzlülük özelliği de bundan nasibini almış.
Yaşam felsefesini kişisel çıkarlar üstüne kuran modern Batı ya da mevcut medeniyetleri(!) sahip olduğu imkânları kaybetmemek için kendi dışındaki dünya milletlerine karşı ırkçı ve çifte standartlı bir bakışa sahip.
Yani kendi vatandaşlarına karşı son derece demokrat ve göreceli olarak eşitlikçi davranırken, yabancılara ya da diğer ülkelere karşı aynı hak, anlayış ve özgürlükleri asla tanımak istemiyor, gelecekte de tanımayacak.
Bu çifte standart ve ikiyüzlülüktür.
Bu zihniyeti her zaman bütün dünyaya da dayatıp uyguluyorlar ama ibret alınmıyor bir türlü.
***
Buna karşılık bizim ülkemizdeki hükümetler/yöneticiler ise yabancıya karşı demokrat ve hoşgörülü, kendi vatandaşına karşı ise anti-demokrat ve hoşgörüsüz bir tutum takınarak çifte standartlı ve ikiyüzlü(riyakâr) bir politika uyguluyorlar.
Yani yukarıda bahsettiğim tersten uygulama.
Ama bir farkla!
Sadece kendi zihin yapılarına uygun ya da devranın gereği olarak öyle gibi görünen, tam itaatkâr bir teslimiyeti sergileyen her devrin bukalemunlarına da bütün imtiyazların tanınmasını ilave ederek o farkı(!) ortaya koyuyorlar. (E haliyle tıpkısı olmaz, Türk(!) tipi bir dokunuş olmalı).
Artık kanıksanan bu riyakârlığın yansımasını her an, her gün görmek mümkün.
Ağzından çıkanı kulağı duymayan, öncesini ve sonrasını, bağlamını ve çerçevesini düşünmeden, ucunun nereye varacağını hesap etmek zahmetinde bulunmadan laf üreten, suçlayan, sonrasında da geri dönebilen, yalanın huy haline geldiği, kendi sesine ve slogan tatminine bayılan bir atmosferin içindeyiz.
‘’Mış’’gibi yapmakla nerenin hedeflendiği, nereye varılmak istendiği bilinmiyor gibi ama aslında kimse kimseyi kandırmıyor, herkes oynanan oyunun da durumun da farkında.
Tüm bu fıtrat dışı yanlışların düzeltilmesi gerektiğine inanıldığı an düzeltilecektir yoksa daha önce değil…
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Çifte standart!
Nedenleri konusunda bilimsel olarak tarihi, siyasi ve kültürel birçok etken sıralanabilir ama sonuçta her alanda ‘’çifte standardın’’ en geçerli özellik haline geldiği ve siyasiler başta olmak üzere nerdeyse temel bir toplumsal karakter hüviyetine büründüğü söylenebilir.
Türk milleti gibi doğruluk, dürüstlük, adalet, ahlak ve hakikat arayışı erdemleriyle bilinen, medeniyetlerini bu temeller üzerine kuran bir milletin artık patolojik hal almış bu durumu aslında sadece bizim için değil, insanlık içinde bir kayıp.
Niye?
Eğer bu niteliklerimiz devam etseydi yani biz, ‘’biz’’ olsaydık, bizi başkaları değil, biz tanımlayıp gereğini yapsaydık, insanları imha eden zulmün, hayatı/insanları boğan-hem de kutsallar kullanılarak yapılan- para/mal edinme tutkusunun yani cimriliğin, ozonu delen, yeryüzünü çöplüğe, cehenneme çeviren açgözlülüğün, insana ve hayvana vahşice saldırının önünde emniyet supabı olurduk.
Söylediğimin hamaset olmadığını birazcık araştırma yapanlar anlayacaktır. Bu nedenle, Batı ya da Batıcıların azıcık selim aklı olsa bu milleti pamuklara sarıp muhafaza etmeleri gerekirdi ama maalesef.
Onun için kayıp diyorum.
***
Ters anlayıp uyguladığımız birçok şey gibi Batı’nın bu ‘’çifte standart’’ yani ikiyüzlülük özelliği de bundan nasibini almış.
Yaşam felsefesini kişisel çıkarlar üstüne kuran modern Batı ya da mevcut medeniyetleri(!) sahip olduğu imkânları kaybetmemek için kendi dışındaki dünya milletlerine karşı ırkçı ve çifte standartlı bir bakışa sahip.
Yani kendi vatandaşlarına karşı son derece demokrat ve göreceli olarak eşitlikçi davranırken, yabancılara ya da diğer ülkelere karşı aynı hak, anlayış ve özgürlükleri asla tanımak istemiyor, gelecekte de tanımayacak.
Bu çifte standart ve ikiyüzlülüktür.
Bu zihniyeti her zaman bütün dünyaya da dayatıp uyguluyorlar ama ibret alınmıyor bir türlü.
***
Buna karşılık bizim ülkemizdeki hükümetler/yöneticiler ise yabancıya karşı demokrat ve hoşgörülü, kendi vatandaşına karşı ise anti-demokrat ve hoşgörüsüz bir tutum takınarak çifte standartlı ve ikiyüzlü(riyakâr) bir politika uyguluyorlar.
Yani yukarıda bahsettiğim tersten uygulama.
Ama bir farkla!
Sadece kendi zihin yapılarına uygun ya da devranın gereği olarak öyle gibi görünen, tam itaatkâr bir teslimiyeti sergileyen her devrin bukalemunlarına da bütün imtiyazların tanınmasını ilave ederek o farkı(!) ortaya koyuyorlar. (E haliyle tıpkısı olmaz, Türk(!) tipi bir dokunuş olmalı).
Artık kanıksanan bu riyakârlığın yansımasını her an, her gün görmek mümkün.
Ağzından çıkanı kulağı duymayan, öncesini ve sonrasını, bağlamını ve çerçevesini düşünmeden, ucunun nereye varacağını hesap etmek zahmetinde bulunmadan laf üreten, suçlayan, sonrasında da geri dönebilen, yalanın huy haline geldiği, kendi sesine ve slogan tatminine bayılan bir atmosferin içindeyiz.
‘’Mış’’gibi yapmakla nerenin hedeflendiği, nereye varılmak istendiği bilinmiyor gibi ama aslında kimse kimseyi kandırmıyor, herkes oynanan oyunun da durumun da farkında.
Tüm bu fıtrat dışı yanlışların düzeltilmesi gerektiğine inanıldığı an düzeltilecektir yoksa daha önce değil…