Siyasette açık/gizli ve telaşlı ama hayati konulardaki yetkili suskunluğundan anlaşılıyor ki,
Atatürk’ün “İlelebet payidar kalacaktır’’ dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin üstünde artık gri/kara bulutlar dolaşıyor.
Gelinen noktada, her şeyi ile başkalaştırılmaya çalışılan bir Türkiye gerçeğinin arifesindeyiz.
Yaşatılan sürecin planlanmış sonunun esasını, barış, kardeşlik, akan kanın durması gibi itiraz edilemeyecek makyajlanmış sloganlarla örtmeye yani içirilecek zehri balla kaplayıp sunmaya çalışan devlet yetkililerin yerine, emperyalizm piyonluğu tescilli DEM ve PKK teröristlerinin açıklaması, yaşanılan vahameti gösteriyor.
Türkiye’nin her yönüyle başkalaştırılmasıyla sonuçlanacak planlanmış süreç, bölücüler tarafından şımarıklık, küstahlık ve nankörlükle, madde madde ve de tekrar tekrar açıklanıyor.
Buna karşın devlet yetkilileri susuyor, millette bu suskunluğa eşlik ediyor.
Böbürlenmeleri, efelenmeleri saymazsak, aynen İsrail saldırganlığı hiç yokmuş gibi suskun ve acziyet içinde aşağılanmanın çukurlarında dolaşan İslam(!) ülkelerindeki milletlere benzer şekilde bizde de bölücülerin iftira temelli taleplerinin milleti aşağılamasına pek ses eden yok.
Her şey net bir biçimde ortada.
Dini ve milli narkozla uyutulmaya çalışılan Türkiye için planmış son, Türk Milletinin elinden Türkiye Cumhuriyeti’nin tekli tapusunu alarak, egemenliğini etnik, mezhep ve din eksenli yapılarla paylaşması.
Hatta paylaşması da değil dışlanarak, mülkünün elinden alınması.
Ve bu gerçek, hiçbir hükümet/devlet yetkilisi tarafından telaffuz edilmiyor.
Yetkililer tarafından gizli(!) tutulan -ki inandırıcı değil, ters algı operasyonudur bu durum- ama bilinçli şekilde açıklanmasına göz yumulan ve artık herkesin bildiği bölücü taleplerini özetleyecek cümle;
Emperyalisti ve işbirlikçileri ile herkesin Türk’e karşı ve Türk Milletiyle sorununun olması ve de şeytani oyunlarla egemenliğin Türklerin elinden alınması.
Hedeflenen çok başlı bir Türkiye.
Emperyalizmin kendi İblisane düzenlerine rakip gördüğü, varlığını sürdürmede engel gördüğü ‘iyilik ve adalet’ timsali Türklere karşıtlığını anlayabiliyorum ama ya içerdekiler, biz den görünenler.
Yahu Türkler, çoook uzun yıllardan beri devletin tepesinde olup, ülkeyi yönetmedi ki, tüm sorunların kaynağı görülsünler.
Yetersizlikleri ve başarısızlıkları -ki ülkenin kaymağını Türk’ten başka herkes yiyor- Osmanlı’da bile “Etrak-ı bi idrak” olarak tanımlananlara yıkıp, hınçları, öfkeyi, düşmanlığı sadece adı ile üst kimlik olan Türklere yöneltmek, bir bilinçaltı hastalığa işaret ediyor.
Suçu ötekine atıp, rahatlayacağını zanneden arazlı bir durum bu.
Söylesinler, böyle haksızlık yapmak hangi yaraya merhem olur ki?
Yine ‘’Türk’’ değil, ‘’Türkiyeli’’ tartışmalarında da bu arazlı halin uzantısı olan bir özentiyi, emperyalizme yalakalığı görmek mümkün.
Türk’e bu karşıtlık ve düşmanlığın ve de gücü ele geçirmenin verdiği dayatma ile Türkiye’nin Kürt, Arap, mezhep, din, tarikat, cemaat, aşiret, kabile, vb. oluşan bir çorba millet sistemine dönüştürülmesi, aynen Osmanlı gibi emperyalizme hazır lokma haline getirmez mi bizi!
Ama ne gam. Değişen bir şey yok. Sessizlik esas.
Görünen o ki, Türkiye’nin başkalaştırılmasına yönelik olarak, iktidar ve muhalefetin dünya sistemi ile anlaştığı ve talimatlara harfiyen uyulduğu çok açık.
Türkiye için uzun yıllara dayanan öyle bir proje hazırlanmış ki adeta nano politik/sosyolojik/ psikolojik.
Dantela titizliğinde işleniyor…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Dantela titizliği!
Siyasette açık/gizli ve telaşlı ama hayati konulardaki yetkili suskunluğundan anlaşılıyor ki,
Atatürk’ün “İlelebet payidar kalacaktır’’ dediği Türkiye Cumhuriyeti’nin üstünde artık gri/kara bulutlar dolaşıyor.
Gelinen noktada, her şeyi ile başkalaştırılmaya çalışılan bir Türkiye gerçeğinin arifesindeyiz.
Yaşatılan sürecin planlanmış sonunun esasını, barış, kardeşlik, akan kanın durması gibi itiraz edilemeyecek makyajlanmış sloganlarla örtmeye yani içirilecek zehri balla kaplayıp sunmaya çalışan devlet yetkililerin yerine, emperyalizm piyonluğu tescilli DEM ve PKK teröristlerinin açıklaması, yaşanılan vahameti gösteriyor.
Türkiye’nin her yönüyle başkalaştırılmasıyla sonuçlanacak planlanmış süreç, bölücüler tarafından şımarıklık, küstahlık ve nankörlükle, madde madde ve de tekrar tekrar açıklanıyor.
Buna karşın devlet yetkilileri susuyor, millette bu suskunluğa eşlik ediyor.
Böbürlenmeleri, efelenmeleri saymazsak, aynen İsrail saldırganlığı hiç yokmuş gibi suskun ve acziyet içinde aşağılanmanın çukurlarında dolaşan İslam(!) ülkelerindeki milletlere benzer şekilde bizde de bölücülerin iftira temelli taleplerinin milleti aşağılamasına pek ses eden yok.
Her şey net bir biçimde ortada.
Dini ve milli narkozla uyutulmaya çalışılan Türkiye için planmış son, Türk Milletinin elinden Türkiye Cumhuriyeti’nin tekli tapusunu alarak, egemenliğini etnik, mezhep ve din eksenli yapılarla paylaşması.
Hatta paylaşması da değil dışlanarak, mülkünün elinden alınması.
Ve bu gerçek, hiçbir hükümet/devlet yetkilisi tarafından telaffuz edilmiyor.
Yetkililer tarafından gizli(!) tutulan -ki inandırıcı değil, ters algı operasyonudur bu durum- ama bilinçli şekilde açıklanmasına göz yumulan ve artık herkesin bildiği bölücü taleplerini özetleyecek cümle;
Emperyalisti ve işbirlikçileri ile herkesin Türk’e karşı ve Türk Milletiyle sorununun olması ve de şeytani oyunlarla egemenliğin Türklerin elinden alınması.
Hedeflenen çok başlı bir Türkiye.
Emperyalizmin kendi İblisane düzenlerine rakip gördüğü, varlığını sürdürmede engel gördüğü ‘iyilik ve adalet’ timsali Türklere karşıtlığını anlayabiliyorum ama ya içerdekiler, biz den görünenler.
Yahu Türkler, çoook uzun yıllardan beri devletin tepesinde olup, ülkeyi yönetmedi ki, tüm sorunların kaynağı görülsünler.
Yetersizlikleri ve başarısızlıkları -ki ülkenin kaymağını Türk’ten başka herkes yiyor- Osmanlı’da bile “Etrak-ı bi idrak” olarak tanımlananlara yıkıp, hınçları, öfkeyi, düşmanlığı sadece adı ile üst kimlik olan Türklere yöneltmek, bir bilinçaltı hastalığa işaret ediyor.
Suçu ötekine atıp, rahatlayacağını zanneden arazlı bir durum bu.
Söylesinler, böyle haksızlık yapmak hangi yaraya merhem olur ki?
Yine ‘’Türk’’ değil, ‘’Türkiyeli’’ tartışmalarında da bu arazlı halin uzantısı olan bir özentiyi, emperyalizme yalakalığı görmek mümkün.
Türk’e bu karşıtlık ve düşmanlığın ve de gücü ele geçirmenin verdiği dayatma ile Türkiye’nin Kürt, Arap, mezhep, din, tarikat, cemaat, aşiret, kabile, vb. oluşan bir çorba millet sistemine dönüştürülmesi, aynen Osmanlı gibi emperyalizme hazır lokma haline getirmez mi bizi!
Ama ne gam. Değişen bir şey yok. Sessizlik esas.
Görünen o ki, Türkiye’nin başkalaştırılmasına yönelik olarak, iktidar ve muhalefetin dünya sistemi ile anlaştığı ve talimatlara harfiyen uyulduğu çok açık.
Türkiye için uzun yıllara dayanan öyle bir proje hazırlanmış ki adeta nano politik/sosyolojik/ psikolojik.
Dantela titizliğinde işleniyor…