Bu ülkede, millet bekasını doğrudan ilgilendiren gelişmelerin, milletten saklanması yeni bir şey değil ama son dönemlerin farkı:
Seviye atlanarak profesyonel algı oyunlarıyla gerçeğin yalanla ikame edilmesi.
İki yönlü bir kuşatma bu!
Hem gerçek saklanıyor hem de gerçek ters yüz ediliyor.
Siyaset ve ekonomide olan biten her şey, milletin kontrol ve bilgisinden uzakta, karanlık ilişkilerin egemen olduğu karanlık alanlarda kapalı devre işliyor.
Hal böyleyken;
Kör göze parmak misali, karanlık bölgelerde alınan kararlara kayıtsız şartsız itaat beklenmesi de üçüncü bir kuşatma.
Dördüncü kuşatma ise her türlü değer yargısından boşanarak, standart dışılığın, standart(!) karakter biçimi haline getirilmesi.
Ve ülke, sureti haktan görünerek vatana ortak/ortaklar çıkarmaya yönelik son açıklama/gelişmelerinde gösterdiği gibi, obskürantizmin (bilmesinlercilik) zirvesini yaşıyor.
Obskürantist kuşatmalar altında sallandıkça sallanıyor, savruluyor ve altımızdan kayıp gidiyor ama hala vahamet anlaşılmıyor.
Bu çerçevede sırayla gidecek olursam;
Gerçeğin/bilginin saklanması ya da bilgiden kontrollü kırıntılar saçılması, Türkçe’ye “Bilmesinlercilik’’ olarak çevrilen ve Fransızca karanlık anlamına gelen ‘’Obskürantizm’’ olarak tanımlanıyor.
Sözlük anlamı ise;
‘’Egemen güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi erişimini sistematik olarak kısıtlama çabası” (1)
Obskuranizme göre, bilgiye sahip olan kesimin (iktidar/güç odakları), bilgiyi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak, ancak “gerektiği yerde gerektiği kadar bilgi verilmelidir”-ki o bile verilmiyor aksine hedef saptırılıyor- gizli düşüncesinin açılımı olarak da belirtilmiştir. (2)
Yani bilenlerin, milyonlarca bilmeyenleri sıkı kontrol altında tutmak, keyfi hukuki yaptırımlarla/soruşturmalarla korkutmak, hedefledikleri siyasi, ekonomik, sosyal dönüşümleri gizlice (artık aleni) gerçekleştirmek ve bu amaçla milleti bilgiden itinayla uzak tutarak, eleştirel düşüncenin de sorgulamanın da yayılmasına engel olmak için uyguladıkları bir metotlar bütünü ile muhatabız.
Ve millet olarak şu anda yaşanılan bu.
Obskürantizmi, şahsiyetsizleşmeyi simgeleyen bukelemunlaşma olarak korkunç bir hastalığa benzeten Cemil Meriç’e göre, bu hastalık;
“… Ortadan kaldırılmadıkça hür tefekküre yer yok. Bu hastalık ortadan kaldırılmadıkça çemberimizi parçalamak mümkün değil. Bu hastalığın olduğu yerde, obskürantistlerin hâkim olduğu yerde bir diriliş hayaline kapılmak çılgınlıktır, Obskürantizm için hiçbir mukaddes yoktur. Ebedî ve şifasız bir korku içinde bocalamaktır obskürantizm... Münakaşadan kaçıştır. Tevekkülden nasibi olmayan hain ve şeytanî bir acz’dir”
Bu değerlendirme temelinde bakıldığında, obskürantizmin, İslam’ın, yani gerçek imanın zıddı olduğu, bu şifasız hastalıktan mustarip olanların, söylemlerinin aksine insani, dini hiçbir mukaddeslerinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Ülkemizde, obskürantizm hastalığına duçar olmuş olanların, vahye değil uydurulmuş dinden, siyasetten, kabuk haline getirdikleri ideolojilerinden nemalanıp, kendi mevki, makam, etiket ve statülerini muhafaza etmek adına kendi gibi düşünmeyenlere, biat etmeyenlere kâbus/kaos yaşatırken, baskıcı düzenlerini milli ve yerli ambalajıyla tek hakikat olarak sunmuyorlar mı?
Bu çerçevede, ülkede yaşananlara yönelik cevapsız şaşırmalara hala devam mı edilecek yoksa bu halin sebeplerine bakmaya gayret mi edilecek?
Sizce hangisi?
Tabii bu vatanı canlarını vererek bize emanet edenlerle, hesap gününde karşılaşılacağı gerçeği unutulmadan!
***
Dipnot:
(1) Güncel Türkçe Sözlük
(2) www.uludağsözlük.com
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Gerçekleri örten kuşatmalar!
Bu ülkede, millet bekasını doğrudan ilgilendiren gelişmelerin, milletten saklanması yeni bir şey değil ama son dönemlerin farkı:
Seviye atlanarak profesyonel algı oyunlarıyla gerçeğin yalanla ikame edilmesi.
İki yönlü bir kuşatma bu!
Hem gerçek saklanıyor hem de gerçek ters yüz ediliyor.
Siyaset ve ekonomide olan biten her şey, milletin kontrol ve bilgisinden uzakta, karanlık ilişkilerin egemen olduğu karanlık alanlarda kapalı devre işliyor.
Hal böyleyken;
Kör göze parmak misali, karanlık bölgelerde alınan kararlara kayıtsız şartsız itaat beklenmesi de üçüncü bir kuşatma.
Dördüncü kuşatma ise her türlü değer yargısından boşanarak, standart dışılığın, standart(!) karakter biçimi haline getirilmesi.
Ve ülke, sureti haktan görünerek vatana ortak/ortaklar çıkarmaya yönelik son açıklama/gelişmelerinde gösterdiği gibi, obskürantizmin (bilmesinlercilik) zirvesini yaşıyor.
Obskürantist kuşatmalar altında sallandıkça sallanıyor, savruluyor ve altımızdan kayıp gidiyor ama hala vahamet anlaşılmıyor.
Bu çerçevede sırayla gidecek olursam;
Gerçeğin/bilginin saklanması ya da bilgiden kontrollü kırıntılar saçılması, Türkçe’ye “Bilmesinlercilik’’ olarak çevrilen ve Fransızca karanlık anlamına gelen ‘’Obskürantizm’’ olarak tanımlanıyor.
Sözlük anlamı ise;
‘’Egemen güçlerin kendi hoş görmediği kavramlara, kişilere, topluluklara ilişkin toplumun bilgi erişimini sistematik olarak kısıtlama çabası” (1)
Obskuranizme göre, bilgiye sahip olan kesimin (iktidar/güç odakları), bilgiyi kendi menfaatleri doğrultusunda kullanarak, ancak “gerektiği yerde gerektiği kadar bilgi verilmelidir” -ki o bile verilmiyor aksine hedef saptırılıyor- gizli düşüncesinin açılımı olarak da belirtilmiştir. (2)
Yani bilenlerin, milyonlarca bilmeyenleri sıkı kontrol altında tutmak, keyfi hukuki yaptırımlarla/soruşturmalarla korkutmak, hedefledikleri siyasi, ekonomik, sosyal dönüşümleri gizlice (artık aleni) gerçekleştirmek ve bu amaçla milleti bilgiden itinayla uzak tutarak, eleştirel düşüncenin de sorgulamanın da yayılmasına engel olmak için uyguladıkları bir metotlar bütünü ile muhatabız.
Ve millet olarak şu anda yaşanılan bu.
Obskürantizmi, şahsiyetsizleşmeyi simgeleyen bukelemunlaşma olarak korkunç bir hastalığa benzeten Cemil Meriç’e göre, bu hastalık;
“… Ortadan kaldırılmadıkça hür tefekküre yer yok. Bu hastalık ortadan kaldırılmadıkça çemberimizi parçalamak mümkün değil. Bu hastalığın olduğu yerde, obskürantistlerin hâkim olduğu yerde bir diriliş hayaline kapılmak çılgınlıktır, Obskürantizm için hiçbir mukaddes yoktur. Ebedî ve şifasız bir korku içinde bocalamaktır obskürantizm... Münakaşadan kaçıştır. Tevekkülden nasibi olmayan hain ve şeytanî bir acz’dir”
Bu değerlendirme temelinde bakıldığında, obskürantizmin, İslam’ın, yani gerçek imanın zıddı olduğu, bu şifasız hastalıktan mustarip olanların, söylemlerinin aksine insani, dini hiçbir mukaddeslerinin olmadığı rahatlıkla söylenebilir.
Ülkemizde, obskürantizm hastalığına duçar olmuş olanların, vahye değil uydurulmuş dinden, siyasetten, kabuk haline getirdikleri ideolojilerinden nemalanıp, kendi mevki, makam, etiket ve statülerini muhafaza etmek adına kendi gibi düşünmeyenlere, biat etmeyenlere kâbus/kaos yaşatırken, baskıcı düzenlerini milli ve yerli ambalajıyla tek hakikat olarak sunmuyorlar mı?
Bu çerçevede, ülkede yaşananlara yönelik cevapsız şaşırmalara hala devam mı edilecek yoksa bu halin sebeplerine bakmaya gayret mi edilecek?
Sizce hangisi?
Tabii bu vatanı canlarını vererek bize emanet edenlerle, hesap gününde karşılaşılacağı gerçeği unutulmadan!
***
Dipnot:
(1) Güncel Türkçe Sözlük
(2) www.uludağsözlük.com