SON DAKİKA
Hava Durumu

Görünen Farklı, Gösterilen Farklı!

Yazının Giriş Tarihi: 09.08.2025 19:21
Yazının Güncellenme Tarihi: 09.08.2025 19:21

Ülkemizde yaşadıklarımızdan biliyoruz ki, her alanda görülen/yaşanılan farklı, gösterilen farklı, hatta “farklı” da değil bambaşka!

Siyasette, ekonomide dış politikada, dinde, kültürde, savunmada, milliyetçilikte özetle her alanda, “gördüğümüz ya da gösterilenin” dışında “bambaşka” gerçekler var.

Egemenlerin dünyası başka, milletin dünyası başka!

Adeta onlar başka bir dünyada, biz başka bir dünya da yaşıyoruz.

Onlara göre yukarda sıraladığım bütün memleket meselelerinde her şey güllük gülistanlık.

Hâlbuki her şey bir giz/sır perdesi arkasında ve siyasetin gri/karanlık alanlarında gerçekleşip, olup bitiyor.

Ama millete, algılarını/duygularını okşayıp, hitap edecek oynanmış/değiştirilmiş bilgi kırıntıları servis ediliyor.

Bu durumu ise siyasetin, uzun yıllardan beri tamamen algılar üzerinden inşa edilmesi sağlıyor.

Çünkü kontrol edilebilir, yönlendirilebilir, her şeye inandırılabilir bir milletin oluşturulması için, emperyalist yöntemlerin her türlüsü kullanılarak ve halen kullanılmaya devam edilerek gerçeklikten kopuk bir algı dünyası yaratıldı.

Böylece algı merkezli kurguların verdiği sahte güven, kibir ve pervasızlıkla tarihle, kavramlarla, kahramanlarla antlaşmalarla oynayıp, gerçeği ters yüz edebilirsiniz. Çünkü her an değişen algı oyunları hafızanızla oynayarak, unutma konforunuz sağlanır ve cehaletiniz sorgulanmaz.

Unuttukça “zenginleştirilmiş yeni oyunlar” peş peşe gelir, hatırlamazsınız bile dünü.

Elbette bu durumun yaratılmasında ve sürdürülmesinde, emperyalizmin işine gelecek şekilde, ana ve tek kaynağından koparılıp farklılaştırılarak yeniden inşa edilen cennet garantili(!) din ile içeriği dönüştürülmüş, hamaset odaklı milliyetçilik, ana/başat role sahip.

Temeli, beşerî insanlaştırmak olan Allah vahiylerine aykırı olarak, düşünce ve akletme yerine duygusallık ve önyargı, irade yerine ise beğeni, bağımlılık ve farklılıklara öfkenin aldığı bu sahte iklim, çoğunluğu esir aldı.

Yani uydurulmuş din temeline dayalı ne kadar dinselleştirme -dindarlık değil-ve hamasete dayalı ne kadar millileşme varsa o kadar akılsızlaşma, akıldan uzaklaşma oldu.

Bu arada uydurulmuş din kaynaklı dinselleştirme ölçütünün tamamen söylem ve görselliğe dayandırılması, dinciliği çıkarcıların sığınağı haline getirdi.

Oluşturulan algılar temelindeki bu görsel dinselleştirme ve kabuk millicilik, böylece; ‘her ne yapılırsa yapılsın, her ne yaşatılırsa yaşatılsın, her ne dayatılırsa dayatılsın, her ne haksızlık, adaletsizlik yapılırsa yapılsın, her ne emanete hıyanet edilirse edilsine’ razı olan bir kaderciliğin,

Berat Albayrak’ın, bir seçmene atfen; ‘’Cumhurbaşkanımız, Ay’a 4 şeritli yol yapacağım dese, Vallahi inanırım’’ dediğini aktardığı bir anlayışın,

Liderim ne derse, o benim tek doğrumdur diyerek, Bakara Suresi 104. Ayetinde yasaklanan sürüleşmeye talip olan bir tipolojinin,

Milletin geneline egemen olmasını sağladı.

Varsa yoksa söylem ve hamaset, ikna için bunlar yetiyor.

Artık söylem yani kullanılan dil, gerçeği, gerçekliği yansıtmıyor aksine var olan gerçeği gizliyor ve özellikle örtüyor.

G. Orwell’ın 1984 romanındaki ‘’çift dil’’ gibi.

Kitapta, mesela bütün haberleri inceleyip, kontrol eden ve keyfince sansürleyen, bilginin esasıyla ve akışıyla oynayan, isterse geriye dönük işlem yapan kurumun adının ‘Doğruluk Bakanlığı’dır.

Baskı ve işkencenin uygulandığı kurumun adının ‘Sevgi Bakanlığı’dır.

Ve diğer çift dillilikler.

Bunlar romanda geçenler, bizde gerçeği var.

Mesela;

Kamuya, Hazine’ye ait değerlerin yağmalandığı, milletten, vergi ve zamlarla aldıkları vergiyi, sermayeye aktaran, yetmedi muafiyet sağlayarak imtiyaz tanıyan, çalışanın ödediği primin karşılığı olan emekli maaşını yük gören, rakam oyunları ile çalışanın cebini tırtıklayıp, hakkını yiyen bir ‘Hazine ve Maliye Bakanlığı’ var.

Her yıl müfredat değiştiren, ezberciliği esas alarak öğrencilere papağan muamelesi yapan ve milli olana karşı bir ‘Milli Eğitim Bakanlığı’ var.

Görevi olmasına rağmen, bu görevini, vatandaşı en az çift taraflı sömüren sağlık sektörünün vicdansız ve açgözlü şirketlerine devreden bir ‘Sağlık Bakanlığı’ var.

Yıllardır, yanan ormanların korunmasına yönelik tedbirleri almayan, yani ormanı sevmeyen, ormanları maden, turizm ve inşaat şirketlerine tahsis ederek, ülkeyi ormansızlaştıran bir ‘Orman Bakanlığı’ var.

Mesela, zamma fiyat düzenlemesi, 12 Eylül’de on binlerce insanın işkence görüp, çoğunun idam edilmesine barış ve huzur deniliyordu.

Bu örneklerin tüm kurum, kuruluş ve bakanlıklarla sayfalar dolusu tutacağını hepimiz biliyoruz.

O nedenle uzatmayacağım!

Yani egemen olan iktidar, milletin gerçekleri görmesini, kendine tehdit olarak görür ve bu nedenle daha ziyade çift dil kullanarak, gerçekleri örter, tam da geçmişte ve bugün yaşadığımız gibi.

Ha bir de gerçek ‘fail’in gizlenmesi ya da özne ile oynanması var ki, ayrı konu.

İnsan fıtratına ve vatandaşlık bilinci/sorumluluğuna aykırı olmasına rağmen tüm bu olup bitenlere alenen çürümeye sessiz, suskun kalma nedenimiz ne biliyor musunuz?

İçinde yaşadığımız ve her yerinden lağım fışkıran bu ortamın kokusuna alışmamız. Esas beka sorunu bu.

Ama çürümeye direnenler mutlaka kazanacaktır...

Yorum Ekle
Gönderilen yorumların küfür, hakaret ve suç unsuru içermemesi gerektiğini okurlarımıza önemle hatırlatırız!
Yorumlar (0)
Yükleniyor..
logo
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.