Haftalardır dinliyorum, izliyorum ve izliyoruz, İsrail Siyonist rejiminin yaptıkları, “insanım” diyenin zihninden gitmiyor.
Yaptıkları bir savunma değil, bir mücadele değil, bir savaş değil, kin ve vahşetten beslenen başka bir şey.
Ve insanların da Müslümanların da hala anlayamadığı ve kavrayamadığı başka bir şey. (Durumdan vazife çıkarıp bunu gizli kazanç fırsatı olarak değerlendirenler hariç)
Filistinlilere yapılanın hem de tüm dünyanın gözü önünde yapılanın, insanım diyende oluşturduğu etki; başka barbarların desteklediği iğrenç bir barbarın, bedensel, zihinsel, ruhsal ve mekânsal tecavüzüne uğrayan mağduru seyrediyor olmak ve bir şey yapamamak şeklinde anlatılabilir ancak.
Ölmek, öldürmek, öldürülmek hiçbir şey değil bunun yanında. Çünkü bebekleri ve çocukları da özellikle hedef alan bu tecavüz, hiçbir açıklaması olamayacak bir sapkınlık.
Bütün insanlığı iğdiş/hadım eden aşağılık bir suiistimal. Bakıyorum insanlık tarihi boyunca olan mücadelelere insanın adalet duygusunu rencide eden bundan daha iğrencini bulamıyorum.
Yapılan vahşetin görünen yüzü, hiçbir itiraza mahal bırakmayacak şekilde, insanları, tarihi, yaşananları, idealleri, inançları yok sayıp hükümsüzleştirmek, hiç olmamışlar gibi davranmak ve teknolojik üstünlüğün sağladığı kibir, çokbilmişlik, kabalık, şımarıklık, sığlık olarak da okunabilir.
Irak, Suriye, Afganistan karşısında ABD, şimdi de Filistin karşısında İsrail bu okumanın aşağılık aktörleri.
Geçmişte ve şimdi, aynı vahşetleri anlamlandıramamaktan kaynaklı şaşkınlık içinde izleyen halimize bakıldığında ise;
Biz hasım ve düşmanları daha doğru bir tabirle insanlık düşmanlarını tanımıyoruz.
***
Geçen yazı da bahsettiğim, Yasin Suresi’nin 60-62. ayetlerindeki, Allah’ın emrine rağmen, iblisi tanımadığımız gibi, iblis buyruklarına teslim olarak şeytanlaşan insanları, örgütleri, yerel, uluslararası/uluslarüstü yapıları ve devletleri de tanımıyoruz. Gerçi iblisi tanımayanın iblis uşaklarını tanıması beklenmez.
Ama onlar bizi çok iyi tanıyorlar.
Bizi yani Doğu’yu tanımak için temeli varlıksal (ontolojik) farklılığayani ötekileştirmeye dayanan ve bizim dilimizi, dinimizi, inançlarımızı, reflekslerimizi ve kültürümüzü inceleyen çalışma alanlarını Şarkiyatçılık/Doğu bilimi/Oryantalizm adıyla yüzlerce yıl önce oluşturdular ve bu amaçla üniversiteler kurdular. Bu çalışmaların kasıt taşıdığını söylemeye gerek yok.
Bu konuda Batılıların, Doğu’yu nasıl çarpıtarak ele aldıklarını, bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiklerini ve böyle bir davranışa hangi gaye ile başvurduklarını, ‘Oryantalizm (Doğubilim)-sömürgeciliğin keşif kolu’ kitabıyla gözler önüne sermeye çalışan Edward Said;
‘’İnsan gerçeğine böylesine uzak ve böylesine gözleri kapalı bir ilmin varlığını fark etmeseydim bu kitabı yazmazdım’’ diyerek, halen yaşadığımız ve yaşayacağımız tehlike ve tehditlere canhıraş bir şekilde dikkat çekmektedir.
Oryantalist sistem içinde Doğu öğretilmekte(!), Doğu üzerinde araştırmalar yapılmakta, Doğu yönetilmekte, Doğu çarpıtılan dini ve kültürüyle asimile edilip eritilmekte, Doğu kullanılmakta, Doğu sömürülmekte, Doğu potansiyel yöneticileri eğitilip devşirilmekte ve Doğu’nun Batı’ya uşak olması hedeflenmekte.
Türkiye’de uzun yıllar faaliyet göstermesine izin verilen Barış Gönüllüleri ve faaliyet süreleri sürekli uzatılan güya STK’lar bu hedefin aparatları mı ve bunlar ne yaptı ve hala ne yapıyorlar?
Niyetleri ne?
Türkiye dâhil, gelişmekte olan doğu ülke yöneticilerine nerelerde eğitim verildiğine bakıldığında meşhur Exeter Üniversitesine yolu düşmeyen siyasi, ticari, medya mensubu ve sivil/askeri bürokrat var mı?
Peki, Oryantalizm neye ve nereye hizmet ediyor, beslendiği kaynak ne?
Yazının başında, İsrail Siyonist rejiminin yaptıkları insanlık dışı vahşet başka bir şey derken, bu kafayı, bu zihniyeti ve yaptıklarına sözüm ona meşruiyet ve motivasyon sağladığına inandıklarını anlamak için hangi kaynaklara gitmek gerekiyor?
Bu çerçevede eski ve yeni ahit yani Kitab-ı Mukaddes (Tevrat/İncil) anahtar olabilir. Kendi kitabını yani Kur’an’ı bile anlamadan yüzünden okumayı yeterli sayan bu toprağın insanları, Kitab-ı Mukaddesi okur mu?
Ama hasmı/insanlık düşmanlarını ve kuşatılmayı anlamaya çalışmanın başka yolu da yok ki!
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Hasmı ve Düşmanı tanımak/ Kuşatılan Türkiye -4-
Haftalardır dinliyorum, izliyorum ve izliyoruz, İsrail Siyonist rejiminin yaptıkları, “insanım” diyenin zihninden gitmiyor.
Yaptıkları bir savunma değil, bir mücadele değil, bir savaş değil, kin ve vahşetten beslenen başka bir şey.
Ve insanların da Müslümanların da hala anlayamadığı ve kavrayamadığı başka bir şey. (Durumdan vazife çıkarıp bunu gizli kazanç fırsatı olarak değerlendirenler hariç)
Filistinlilere yapılanın hem de tüm dünyanın gözü önünde yapılanın, insanım diyende oluşturduğu etki; başka barbarların desteklediği iğrenç bir barbarın, bedensel, zihinsel, ruhsal ve mekânsal tecavüzüne uğrayan mağduru seyrediyor olmak ve bir şey yapamamak şeklinde anlatılabilir ancak.
Ölmek, öldürmek, öldürülmek hiçbir şey değil bunun yanında. Çünkü bebekleri ve çocukları da özellikle hedef alan bu tecavüz, hiçbir açıklaması olamayacak bir sapkınlık.
Bütün insanlığı iğdiş/hadım eden aşağılık bir suiistimal. Bakıyorum insanlık tarihi boyunca olan mücadelelere insanın adalet duygusunu rencide eden bundan daha iğrencini bulamıyorum.
Yapılan vahşetin görünen yüzü, hiçbir itiraza mahal bırakmayacak şekilde, insanları, tarihi, yaşananları, idealleri, inançları yok sayıp hükümsüzleştirmek, hiç olmamışlar gibi davranmak ve teknolojik üstünlüğün sağladığı kibir, çokbilmişlik, kabalık, şımarıklık, sığlık olarak da okunabilir.
Irak, Suriye, Afganistan karşısında ABD, şimdi de Filistin karşısında İsrail bu okumanın aşağılık aktörleri.
Geçmişte ve şimdi, aynı vahşetleri anlamlandıramamaktan kaynaklı şaşkınlık içinde izleyen halimize bakıldığında ise;
Biz hasım ve düşmanları daha doğru bir tabirle insanlık düşmanlarını tanımıyoruz.
***
Geçen yazı da bahsettiğim, Yasin Suresi’nin 60-62. ayetlerindeki, Allah’ın emrine rağmen, iblisi tanımadığımız gibi, iblis buyruklarına teslim olarak şeytanlaşan insanları, örgütleri, yerel, uluslararası/uluslarüstü yapıları ve devletleri de tanımıyoruz. Gerçi iblisi tanımayanın iblis uşaklarını tanıması beklenmez.
Ama onlar bizi çok iyi tanıyorlar.
Bizi yani Doğu’yu tanımak için temeli varlıksal (ontolojik) farklılığa yani ötekileştirmeye dayanan ve bizim dilimizi, dinimizi, inançlarımızı, reflekslerimizi ve kültürümüzü inceleyen çalışma alanlarını Şarkiyatçılık/Doğu bilimi/Oryantalizm adıyla yüzlerce yıl önce oluşturdular ve bu amaçla üniversiteler kurdular. Bu çalışmaların kasıt taşıdığını söylemeye gerek yok.
Bu konuda Batılıların, Doğu’yu nasıl çarpıtarak ele aldıklarını, bunu hangi yöntemlerle gerçekleştirdiklerini ve böyle bir davranışa hangi gaye ile başvurduklarını, ‘Oryantalizm (Doğubilim)-sömürgeciliğin keşif kolu’ kitabıyla gözler önüne sermeye çalışan Edward Said;
‘’İnsan gerçeğine böylesine uzak ve böylesine gözleri kapalı bir ilmin varlığını fark etmeseydim bu kitabı yazmazdım’’ diyerek, halen yaşadığımız ve yaşayacağımız tehlike ve tehditlere canhıraş bir şekilde dikkat çekmektedir.
Oryantalist sistem içinde Doğu öğretilmekte(!), Doğu üzerinde araştırmalar yapılmakta, Doğu yönetilmekte, Doğu çarpıtılan dini ve kültürüyle asimile edilip eritilmekte, Doğu kullanılmakta, Doğu sömürülmekte, Doğu potansiyel yöneticileri eğitilip devşirilmekte ve Doğu’nun Batı’ya uşak olması hedeflenmekte.
Türkiye’de uzun yıllar faaliyet göstermesine izin verilen Barış Gönüllüleri ve faaliyet süreleri sürekli uzatılan güya STK’lar bu hedefin aparatları mı ve bunlar ne yaptı ve hala ne yapıyorlar?
Niyetleri ne?
Türkiye dâhil, gelişmekte olan doğu ülke yöneticilerine nerelerde eğitim verildiğine bakıldığında meşhur Exeter Üniversitesine yolu düşmeyen siyasi, ticari, medya mensubu ve sivil/askeri bürokrat var mı?
Peki, Oryantalizm neye ve nereye hizmet ediyor, beslendiği kaynak ne?
Yazının başında, İsrail Siyonist rejiminin yaptıkları insanlık dışı vahşet başka bir şey derken, bu kafayı, bu zihniyeti ve yaptıklarına sözüm ona meşruiyet ve motivasyon sağladığına inandıklarını anlamak için hangi kaynaklara gitmek gerekiyor?
Bu çerçevede eski ve yeni ahit yani Kitab-ı Mukaddes (Tevrat/İncil) anahtar olabilir. Kendi kitabını yani Kur’an’ı bile anlamadan yüzünden okumayı yeterli sayan bu toprağın insanları, Kitab-ı Mukaddesi okur mu?
Ama hasmı/insanlık düşmanlarını ve kuşatılmayı anlamaya çalışmanın başka yolu da yok ki!