Komisyon özelinde ortaya çıkan fotoğrafa bakıldığında, üretimden uzaklaştırılan ekonomi, nasıl tamamen ithalatçı/teslimiyetçi bir çizgiye getirilip iflas ettirildiyse, aynı şekilde gerçek milli/öz/yerlilikten uzaklaştırılan siyaset ve siyasi partilerinde zihniyet ve kavram ithalatına teslim olarak,TürkUlus Devleti’ni iflas ettireceği görünüyor.
İthal zihniyetlerin şekillendirdiği projelerin, iktidar ve muhalefet partilerinin çoğu tarafından benimsenerek, esasta ruh ikizi olduklarının net olarak anlaşılması ve ‘vakit bu vakittir’ denilerek koşar adım uygulanmaya çalışılması, artık ülkeyi bir kırılma noktasına getiriyor.
Bu noktaya gelirken, sessizce(!) gerçekleştirilen;
İlk ikisi başarısız olmasına rağmen 3. Açılım süreci,
Açılım sürecinde şımartılan terör örgütü ve siyasi uzantılarının cüretkâr taleplerine sessizlik, iklim ve maden yasaları ile eğitim, atama politikaları, Diyanet’in kuruluş amaçlarının dışına çıkarılarak, siyasi araç haline getirilmesi,
Başkanlık (!) sistemiyle hukuk ve demokrasiden vazgeçiş,
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabulü,
20’den fazla Ege adasının Yunan işgaline bırakılması,
Mavi Vatan’la ilgili taviz politikaları,
Sınırlarımızın güneyinde terör devleti oluşumuna her türlü katkı verilirken, Türkmenleri ihmal eden Irak ve Suriye politikaları ile Libya ve İran düşmanlığı, Güney ve doğu sınırlarından mayınların sökülmesiyle mülteci/sığınmacı akımına göz yumulması,
Ekonomide nas politikalarıyla 60 milyona yakın insanın yoksulluk sınırı altında bırakılarak, milletin yoksullaştırılması ile ülkenin çimentosu orta sınıfın yok edilmesi,
Normal şartlarda istenmeyen adam ilan edilmesine yetecek Lozan karşıtı açıklamalarına gösterilen sessizlik bir yana, elçi paralelindeki politikaların hayata geçirilme çalışmaları,
En son Zengezur koridoru kontrolünün ABD’ye geçmesi ve daha nicelerine, Osmanlı ‘millet sistemi’ özlemini gerçekleştirmeye yönelik anayasa arayışlarını da ekleyip baktığınızda turpun büyüğü ya da fotoğrafın büyüklüğü çıkmıyor mu ortaya?
Bunlardan hangisinin millete, hangisinin emperyalizme/İsrail’e, yarayacağı/yaradığı sorusunun cevabı her şeyi açıklamıyor mu?
Siyasi partilerin esasta ruh ikizi olarak, zihniyet ve kavram ithalatçısı oldukları ve ithal projelerin taşeronu olduklarının açığa çıktığı bir turnusol kâğıdı işlevi gördü komisyon. Liderlerin niyetleri de hedefleri de ayan oldu.
Aynı şekilde;
Emperyalizm işbirlikçisi/piyonu olduğunun aşikâr olması nedeniyle, 47 yıldır Kürt vatandaşların temsilcisi olmayı başaramamış ama bir hamleyle temsilcisi konumuna yükseltilmiş terör örgütü başının talebiyle (!) toplanan komisyonun gerekçesini terörle izah etmek, ana meseleleri terör örtüsü altına gizlemek aslında hiç konuşmamaktır.
Gizlenen konuşmalar, son zamanlarda bolca kamuoyuna sunulan ve tepki toplayacağı belli olan hayati konulardır.
Bunlar;
Türk tanımı, Türk Milleti, yeni bir kimlik, ülke adı, vatandaşlık, dil, laiklik, tarih, ulus devlet, üniter yapı ve anayasa gibi bu ülkeyi ayakta tutan temel kavramlardır.
Bu temel kavramların yıkılmasıyla ortaya çıkacak toz dumanın, bir kandırmaca olarak dünya sistemi tarafından da kullanılarak yalama edilen demokratiklik örtüsüyle kapatılarak, ülkeye yeni format atmaktır yapılanlar.
Kutsallaştırılan ithal zihniyetler projesinin gereği olarak, bu amaçlahayati kavramlar ve temel değerler özellikle tartıştırılmakta, içleri boşaltılmakta ve yerine sahte gerekçelerle yeni(!) tanımlar doldurulmaktadır.
Ne kaçırılmaktadır ki, ABD’nin, İsrail’in, PKK’nın bilgisine sunulan komisyon toplantı detayları, sadece ve sadece Türk Milleti’nden, hem de 10 yıl boyunca gizlenmektedir.
Bu muamele, Cumhuriyet’le kulluktan kurtulan milleti, öykünülen geçmişteki gibi etrak-ı bi idrak yerine koymak, ’siz bilmezsiniz biz biliriz, biz ne dersek onu kabul edeceksiniz’ diyerek, adeta Fransız Jakobenizmine rahmet okutmaktır.
Amaç, dayatmacı bir şekilde, olmadı din ve tarihsel geçmişin hayali senaryolarıyla, milletin zihnini allak bullak ederek, değerler dünyasını belirlenmiş yerlere doğru etkileme, değiştirme, yönetme, yönlendirme ve ülkenin temelleriyle oynayıp, devleti de dönüştürmektir.
Bu süreci tersine çevirmek, yapılan efsunlamadan kurtulup, ne yapılmak istendiğinin fark edilmesi ve bir ‘insanlaşma ve uygarlaşma’ projesi olan Cumhuriyete sahip çıkmakla mümkün görünüyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
İthalatçı Zihniyetlerin Ruh İkizliği!
Komisyon özelinde ortaya çıkan fotoğrafa bakıldığında, üretimden uzaklaştırılan ekonomi, nasıl tamamen ithalatçı/teslimiyetçi bir çizgiye getirilip iflas ettirildiyse, aynı şekilde gerçek milli/öz/yerlilikten uzaklaştırılan siyaset ve siyasi partilerinde zihniyet ve kavram ithalatına teslim olarak, Türk Ulus Devleti’ni iflas ettireceği görünüyor.
İthal zihniyetlerin şekillendirdiği projelerin, iktidar ve muhalefet partilerinin çoğu tarafından benimsenerek, esasta ruh ikizi olduklarının net olarak anlaşılması ve ‘vakit bu vakittir’ denilerek koşar adım uygulanmaya çalışılması, artık ülkeyi bir kırılma noktasına getiriyor.
Bu noktaya gelirken, sessizce(!) gerçekleştirilen;
İlk ikisi başarısız olmasına rağmen 3. Açılım süreci,
Açılım sürecinde şımartılan terör örgütü ve siyasi uzantılarının cüretkâr taleplerine sessizlik, iklim ve maden yasaları ile eğitim, atama politikaları, Diyanet’in kuruluş amaçlarının dışına çıkarılarak, siyasi araç haline getirilmesi,
Başkanlık (!) sistemiyle hukuk ve demokrasiden vazgeçiş,
İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya kabulü,
20’den fazla Ege adasının Yunan işgaline bırakılması,
Mavi Vatan’la ilgili taviz politikaları,
Sınırlarımızın güneyinde terör devleti oluşumuna her türlü katkı verilirken, Türkmenleri ihmal eden Irak ve Suriye politikaları ile Libya ve İran düşmanlığı, Güney ve doğu sınırlarından mayınların sökülmesiyle mülteci/sığınmacı akımına göz yumulması,
Ekonomide nas politikalarıyla 60 milyona yakın insanın yoksulluk sınırı altında bırakılarak, milletin yoksullaştırılması ile ülkenin çimentosu orta sınıfın yok edilmesi,
Normal şartlarda istenmeyen adam ilan edilmesine yetecek Lozan karşıtı açıklamalarına gösterilen sessizlik bir yana, elçi paralelindeki politikaların hayata geçirilme çalışmaları,
En son Zengezur koridoru kontrolünün ABD’ye geçmesi ve daha nicelerine, Osmanlı ‘millet sistemi’ özlemini gerçekleştirmeye yönelik anayasa arayışlarını da ekleyip baktığınızda turpun büyüğü ya da fotoğrafın büyüklüğü çıkmıyor mu ortaya?
Bunlardan hangisinin millete, hangisinin emperyalizme/İsrail’e, yarayacağı/yaradığı sorusunun cevabı her şeyi açıklamıyor mu?
Siyasi partilerin esasta ruh ikizi olarak, zihniyet ve kavram ithalatçısı oldukları ve ithal projelerin taşeronu olduklarının açığa çıktığı bir turnusol kâğıdı işlevi gördü komisyon. Liderlerin niyetleri de hedefleri de ayan oldu.
Aynı şekilde;
Emperyalizm işbirlikçisi/piyonu olduğunun aşikâr olması nedeniyle, 47 yıldır Kürt vatandaşların temsilcisi olmayı başaramamış ama bir hamleyle temsilcisi konumuna yükseltilmiş terör örgütü başının talebiyle (!) toplanan komisyonun gerekçesini terörle izah etmek, ana meseleleri terör örtüsü altına gizlemek aslında hiç konuşmamaktır.
Gizlenen konuşmalar, son zamanlarda bolca kamuoyuna sunulan ve tepki toplayacağı belli olan hayati konulardır.
Bunlar;
Türk tanımı, Türk Milleti, yeni bir kimlik, ülke adı, vatandaşlık, dil, laiklik, tarih, ulus devlet, üniter yapı ve anayasa gibi bu ülkeyi ayakta tutan temel kavramlardır.
Bu temel kavramların yıkılmasıyla ortaya çıkacak toz dumanın, bir kandırmaca olarak dünya sistemi tarafından da kullanılarak yalama edilen demokratiklik örtüsüyle kapatılarak, ülkeye yeni format atmaktır yapılanlar.
Kutsallaştırılan ithal zihniyetler projesinin gereği olarak, bu amaçla hayati kavramlar ve temel değerler özellikle tartıştırılmakta, içleri boşaltılmakta ve yerine sahte gerekçelerle yeni(!) tanımlar doldurulmaktadır.
Ne kaçırılmaktadır ki, ABD’nin, İsrail’in, PKK’nın bilgisine sunulan komisyon toplantı detayları, sadece ve sadece Türk Milleti’nden, hem de 10 yıl boyunca gizlenmektedir.
Bu muamele, Cumhuriyet’le kulluktan kurtulan milleti, öykünülen geçmişteki gibi etrak-ı bi idrak yerine koymak, ’siz bilmezsiniz biz biliriz, biz ne dersek onu kabul edeceksiniz’ diyerek, adeta Fransız Jakobenizmine rahmet okutmaktır.
Amaç, dayatmacı bir şekilde, olmadı din ve tarihsel geçmişin hayali senaryolarıyla, milletin zihnini allak bullak ederek, değerler dünyasını belirlenmiş yerlere doğru etkileme, değiştirme, yönetme, yönlendirme ve ülkenin temelleriyle oynayıp, devleti de dönüştürmektir.
Bu süreci tersine çevirmek, yapılan efsunlamadan kurtulup, ne yapılmak istendiğinin fark edilmesi ve bir ‘insanlaşma ve uygarlaşma’ projesi olan Cumhuriyete sahip çıkmakla mümkün görünüyor.