Yine, birilerinin bildiği saklı hedefe yönelik suni bir gündeme kilitlendi Türkiye...
Yığın halinde acil çözüm bekleyen memleket meseleleri dururken, gündemdeki konuya bakın:
Teğmenlerin kılıç çekmesi!
Deselerdi ki gün gelecek, Türk ordusunun sembolü olan kılıç ve ülke temel sütunlarının korunmasını içeren teğmenlerin yemini rahatsızlık yaratacak, millet de seyredecek “hadi be oradan” der ve eklerdik:
Olmaz böyle bir şey, olursa bu bir milletin intiharıdır!
Ama olmaz denilen oldu ve umarsızca seyrediyoruz.
Sanki şimdiye kadar hiç kılıç çekilmemiş, Atatürk’ün numarası okunduğunda hiç ‘’içimizde’’ ve hiç ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ denilmemişte, teğmenlerin bir anda içlerinden vesayet özlemi fışkırmış muamelesine tabi tutulması, bilinçli bir oyunun parçası olarak milletin akıl sağlığı ile uğraşılmasından başka bir şey değil.
Metnin kaldırıldığı 2023’e kadar söylenen bir yemin ve Türk’ün adalet temelli yiğitlik sembolü bir uygulama zaten kılıç çekilmesi.
İlginç olan diğer konu ise Kara Astsubay Okulu mezuniyet töreninde Bozkurt sembollü Göktürk bayrağının açılarak aynı cümlenin kullanıldığı ve yine bir kadın astsubay hakkındaki iftira haberlerinin servis edilmesi.
Aynı zaman diliminde olan bu konuları ve kopartılan kıyameti görünce ne/neler oluyor diye sormak, köpürtülen bu hamasetin, oluşturulmak istenen algının altında gerçekte ne var demek gerekmiyor mu?
***
Konu ile ilgili adalet bakanının ayrı, hükümet sözcüsünün ayrı, Cumhurbaşkanının ilk gün ayrı, sonra yine ayrı, medyası ayrı, genel başkanının ayrı konuşmalarındaki çelişkiler kasıtlı kafa karışıklığı oluşturmanın ötesinde neyi amaçlıyor?
İş artık milletle dalga geçerek oynamaya geldi.
İyi de;
“İki kere iki dört” netliğindeki bu konuyu, değme matematikçiye taş çıkartacak şekilde, “çok bilinmeyenli denklem haline getiren iktidarın gerçek hedefi ne, planı ne?” diye düşünen, tartışan, değerlendiren var mı?
Yok!
Ne gezer, önlerine atılmış yemle mevzilenen taraflar coşturulmuş duygularıyla(!) birbirine ateş ediyor sadece.
Çünkü en kolay kaçış yolu bu.
Hâlbuki iktidarın çok iyi bildiği ve 22 yıldır defalarca uygulayıp, milleti çat diye ayırdığı ve de hedeflediği sonuçları, avucunu ovuşturarak devşireceği suni gündemler içinde bilinmez bir geleceğe savruluyoruz.
Kuşatılan Türkiye, tekerrür, hatırlama/hatırlatma, müesses nizam uygulamaları, parçalı bakışın dayatılarak resmin bütününün dikkatlerden kaçırılması konularını yazma ve devam etme sebebim işte bu durum.
***
Evrensel bir tespit;
‘’Askere düşmanlık, düşmana askerliktir.’’
Hele de medeniyetler mezarlığı olan Anadolu’da durumun normalleştirilmesi bu milleti Filistinlilerden daha beter hale getirir.
İstenen bu mu?
Bu gerçeklere rağmen Türk ordusu son 20 yılda idari, hiyerarşi ve itibar açısından saldırıya uğradı/yıpratıldı. Askeri vesayetin kökünü kazıyacağız söylemleriyle çuval olayı ve kumpas davalarıyla önü açılan CIA’nın içimizdeki yapısına mensup personelin neden olduğu kalkışmayla gözbebeğimiz, her şeyimiz ordumuz hem yıpratıldı hem istismar edildi hem de pasif hale getirildi.
Sonuçta anladık ki 15 Temmuz darbesi aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılmıştı ve yine gördük ki faturası da ordumuza kesilmişti.
Yetmedi ne zaman dara düşseler ne zaman sıkışsalar ya Mustafa Kemal ya yeni Anayasa ya da başka bir suni tartışma çıkarıldı.
Hâlbuki ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ diyen komutanlar sayesinde önleri açıldı. Sevmeleri lazım bu cümleyi.
Çünkü;
Atatürk’ün ordusuna çuval olayı ile el uzatan ABD’nin elini kırmak yerine üç maymunu oynayan general de, Dolmabahçe’deki sır görüşmeyi yaparak önlerini açan general de, Kumpas davalarının ne olduğunu anlayamayan, anlamadığı gibi ‘’biz hukuka saygılıyız’’ lafları ile süreci meşrulaştıran adı üstünde kurmay ama esasta kurmaca olan general de, Ordu’nun namusu olan kozmik odayı 2 yeni yetme savcıya açan generalde, Cumhuriyet değerleri ve laiklik imha edilirken sesleri çıkmayan generaller de, Ülkeyi Pakistan’dan daha beter hale getirecek sığınmacı istilasına göz yuman generaller de,
Bırakın madalyayı övgüsüne dört nala gitmenin ayrıcalık(!) sayıldığı bu ülkede, ABD madalyasını elinin tersiyle iterek, Türk askerinin ne olduğunu dünyaya gösteren özel kuvvetlerin onur timsali Albay’ını emekli edip, Osmanlı’da paşa yapılan İtalyan Donizetti’den sonra bir ilk olarak bandocu Albayı terfi ettiren generaller de, Hizbullahçı Hüda-Par’la yan yana duran generaller de, Bölgesel ve küresel tehlikeli gidişe ilişkin görüş vermekten uzak generaller de, F-35 uçaklarından kovulup, çok yakında elindeki eski savaş uçaklarıyla savunma sisteminin zaafa düşecek olmasına hala seyirci kalan generaller de,
Mustafa Kemal’in askerleri değil miydi, bütün engelleri ortadan kaldıran, önlerini açan bunlar değil miydi?
Aslında şükran duymaları gerekiyor bu askerlere.
Demek ki bu cümle çok da bir şey ifade etmiyor, aksine çok da yardımcı oluyor. Bunu çok iyi biliyorlar. O zaman neden fırtına koparılıyor? Nereye çekilmek, nereye götürülmek isteniyoruz.
Saklanan ne?
***
Toparlayacak olursam;
Her şeyde olduğu gibi askeri sistemi değiştirip sivilleştirerek tek tek seçtikleri, kendi anlayışlarına uygun müfredatlarına göre yetiştirip mezun ettikleri teğmenlerin bir kısmı üzerinden fırtına koparılması ile ilgili ihtimalleri sıralayayım.
Yalnız bu ihtimalleri sıralarken, en son olaydan dolayı Ordu’dan ihraç edilme endişesinin teğmenlerde, “istikbal endişesi” doğurabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekir.
Dolayısıyla iktidar ve siyasal dincilerin normalde hoşuna gitmeyecek ve mezunların hepsini içine almayan bu davranış;
-Ya ordu geleneğini yaşatmanın gereği anlamında doğallıkla,
-Ya orduya sızdırıldığı aşikâr olan tarikat ve cemaatlere duyulan tepkiyle,
-Ya orduya dini yapıların sokulmasının millette oluşturduğu tepkinin gazını almak ve korkmayın ordu emin ellerde duygusunu oluşturmak için,
-Ya normalde herhangi bir ülkede yapılsa iktidarı düşüreceği kesin olan iç/dış politikadaki keskin, gayri ahlaki U dönüşlerini unutturmak için,
-Ya milleti hızla yoksullaşırken, zengininin daha zenginleştirildiği yıkıcı ekonomik politikalar ile borç alınan İngiliz tefecilerinin tehditlerini gözden kaçırmak için,
- Ya da Ordu’nun kimlik, inanç ve etniklik temelinde bölünüp tamamen zapturapt alınmasını sağlayarak, aykırı görülenleri sopayla terbiye etmek için teşvik edilmiş olabilir.
***
Cumhurbaşkanının bile 8 gün sonra görüş değiştirmesi ve yanındakilerin dün dediklerini yalayacak şekilde yanında hizalanmaları, konunun çok verim alacak ve istenen sonuçlar elde edilene kadar uzatılacağının işareti.
Çünkü parti devletine dönüştüğü iddia edilen bu ülkede artık hiçbir şey iktidarın bilgi ve izni dışında yapılamaz. Yoksa normal bir davranışın alay-ı vala ile karmaşa haline getirilmesi mümkün değil.
Ve biz bunları yani Ordu’ya siyaset/tarikat/cemaat sokulmasının sonuçlarını Balkan Savaşı felaketinde görmüştük ama ibret almayı unutalı çok oldu ve tekerrür riski kapıda.
Bence planlanmış bu konu, o her derde deva sihirli ‘’vesayet’’ örtüsüyle yeni anayasa yapılmasında dayatma olarak kullanılacak.
‘’Bakın kıpırdanma var (kıpırdanma denilen de kendi eğittikleri ve daha kıtayı bilmeyen yeni mezunlar), millet çeşitliliğine dayalı, vesayet tehlikesini (!) bertaraf edecek, acilen yeni anayasa yapmalıyız’’a gerekçe yapılacak.
Eee Malazgirt’e de ortaklar çıkarılmışken, 72 millete dayalı anayasa fırsatı kaçırılmamalı.
Böylece emperyalizmin hep hedefindeki Türk tanımını -ki yerli kelimesi de bu amaçla kullanılıyor- ve Atatürk’ü silecek, Türk’ün egemenlik ve mülkiyet hakkını elinden alacak nur topu(!) gibi bir anayasa olacak.
Zaten iktidar ve muhalefet bu konuda mutabık. O zaman akla şöyle bir soru geliyor:
Siyaseti ve siyasetçileri söyleneni harfiyen yerine getiren figüran ya da temsilci yapan, bu gidişi ilmek ilmek dokuyan, planlayan ve uygulatan, arkada ve görünmeyen esas akıl, güç, grup, yapı kim ya da kimlerden oluşuyor?
Kendini hiç göstermeyen bu gizli yapıyı tanımadan, amaçlarını bilmek mümkün olmayacak ve biz bir sabah uyandığımızda şaşkınlıktan gözlerimiz fal taşı gibi açılacak ama çaresiz kalacağız.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Kılıç, Yemin ve Sahte Fırtına!
Yine, birilerinin bildiği saklı hedefe yönelik suni bir gündeme kilitlendi Türkiye...
Yığın halinde acil çözüm bekleyen memleket meseleleri dururken, gündemdeki konuya bakın:
Teğmenlerin kılıç çekmesi!
Deselerdi ki gün gelecek, Türk ordusunun sembolü olan kılıç ve ülke temel sütunlarının korunmasını içeren teğmenlerin yemini rahatsızlık yaratacak, millet de seyredecek “hadi be oradan” der ve eklerdik:
Olmaz böyle bir şey, olursa bu bir milletin intiharıdır!
Ama olmaz denilen oldu ve umarsızca seyrediyoruz.
Sanki şimdiye kadar hiç kılıç çekilmemiş, Atatürk’ün numarası okunduğunda hiç ‘’içimizde’’ ve hiç ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ denilmemişte, teğmenlerin bir anda içlerinden vesayet özlemi fışkırmış muamelesine tabi tutulması, bilinçli bir oyunun parçası olarak milletin akıl sağlığı ile uğraşılmasından başka bir şey değil.
Metnin kaldırıldığı 2023’e kadar söylenen bir yemin ve Türk’ün adalet temelli yiğitlik sembolü bir uygulama zaten kılıç çekilmesi.
İlginç olan diğer konu ise Kara Astsubay Okulu mezuniyet töreninde Bozkurt sembollü Göktürk bayrağının açılarak aynı cümlenin kullanıldığı ve yine bir kadın astsubay hakkındaki iftira haberlerinin servis edilmesi.
Aynı zaman diliminde olan bu konuları ve kopartılan kıyameti görünce ne/neler oluyor diye sormak, köpürtülen bu hamasetin, oluşturulmak istenen algının altında gerçekte ne var demek gerekmiyor mu?
***
Konu ile ilgili adalet bakanının ayrı, hükümet sözcüsünün ayrı, Cumhurbaşkanının ilk gün ayrı, sonra yine ayrı, medyası ayrı, genel başkanının ayrı konuşmalarındaki çelişkiler kasıtlı kafa karışıklığı oluşturmanın ötesinde neyi amaçlıyor?
İş artık milletle dalga geçerek oynamaya geldi.
İyi de;
“İki kere iki dört” netliğindeki bu konuyu, değme matematikçiye taş çıkartacak şekilde, “çok bilinmeyenli denklem haline getiren iktidarın gerçek hedefi ne, planı ne?” diye düşünen, tartışan, değerlendiren var mı?
Yok!
Ne gezer, önlerine atılmış yemle mevzilenen taraflar coşturulmuş duygularıyla(!) birbirine ateş ediyor sadece.
Çünkü en kolay kaçış yolu bu.
Hâlbuki iktidarın çok iyi bildiği ve 22 yıldır defalarca uygulayıp, milleti çat diye ayırdığı ve de hedeflediği sonuçları, avucunu ovuşturarak devşireceği suni gündemler içinde bilinmez bir geleceğe savruluyoruz.
Kuşatılan Türkiye, tekerrür, hatırlama/hatırlatma, müesses nizam uygulamaları, parçalı bakışın dayatılarak resmin bütününün dikkatlerden kaçırılması konularını yazma ve devam etme sebebim işte bu durum.
***
Evrensel bir tespit;
‘’Askere düşmanlık, düşmana askerliktir.’’
Hele de medeniyetler mezarlığı olan Anadolu’da durumun normalleştirilmesi bu milleti Filistinlilerden daha beter hale getirir.
İstenen bu mu?
Bu gerçeklere rağmen Türk ordusu son 20 yılda idari, hiyerarşi ve itibar açısından saldırıya uğradı/yıpratıldı. Askeri vesayetin kökünü kazıyacağız söylemleriyle çuval olayı ve kumpas davalarıyla önü açılan CIA’nın içimizdeki yapısına mensup personelin neden olduğu kalkışmayla gözbebeğimiz, her şeyimiz ordumuz hem yıpratıldı hem istismar edildi hem de pasif hale getirildi.
Sonuçta anladık ki 15 Temmuz darbesi aslında Türk Silahlı Kuvvetlerine yapılmıştı ve yine gördük ki faturası da ordumuza kesilmişti.
Yetmedi ne zaman dara düşseler ne zaman sıkışsalar ya Mustafa Kemal ya yeni Anayasa ya da başka bir suni tartışma çıkarıldı.
Hâlbuki ‘’Mustafa Kemal’in askerleriyiz’’ diyen komutanlar sayesinde önleri açıldı. Sevmeleri lazım bu cümleyi.
Çünkü;
Atatürk’ün ordusuna çuval olayı ile el uzatan ABD’nin elini kırmak yerine üç maymunu oynayan general de, Dolmabahçe’deki sır görüşmeyi yaparak önlerini açan general de, Kumpas davalarının ne olduğunu anlayamayan, anlamadığı gibi ‘’biz hukuka saygılıyız’’ lafları ile süreci meşrulaştıran adı üstünde kurmay ama esasta kurmaca olan general de, Ordu’nun namusu olan kozmik odayı 2 yeni yetme savcıya açan generalde, Cumhuriyet değerleri ve laiklik imha edilirken sesleri çıkmayan generaller de, Ülkeyi Pakistan’dan daha beter hale getirecek sığınmacı istilasına göz yuman generaller de,
Bırakın madalyayı övgüsüne dört nala gitmenin ayrıcalık(!) sayıldığı bu ülkede, ABD madalyasını elinin tersiyle iterek, Türk askerinin ne olduğunu dünyaya gösteren özel kuvvetlerin onur timsali Albay’ını emekli edip, Osmanlı’da paşa yapılan İtalyan Donizetti’den sonra bir ilk olarak bandocu Albayı terfi ettiren generaller de, Hizbullahçı Hüda-Par’la yan yana duran generaller de, Bölgesel ve küresel tehlikeli gidişe ilişkin görüş vermekten uzak generaller de, F-35 uçaklarından kovulup, çok yakında elindeki eski savaş uçaklarıyla savunma sisteminin zaafa düşecek olmasına hala seyirci kalan generaller de,
Mustafa Kemal’in askerleri değil miydi, bütün engelleri ortadan kaldıran, önlerini açan bunlar değil miydi?
Aslında şükran duymaları gerekiyor bu askerlere.
Demek ki bu cümle çok da bir şey ifade etmiyor, aksine çok da yardımcı oluyor. Bunu çok iyi biliyorlar. O zaman neden fırtına koparılıyor? Nereye çekilmek, nereye götürülmek isteniyoruz.
Saklanan ne?
***
Toparlayacak olursam;
Her şeyde olduğu gibi askeri sistemi değiştirip sivilleştirerek tek tek seçtikleri, kendi anlayışlarına uygun müfredatlarına göre yetiştirip mezun ettikleri teğmenlerin bir kısmı üzerinden fırtına koparılması ile ilgili ihtimalleri sıralayayım.
Yalnız bu ihtimalleri sıralarken, en son olaydan dolayı Ordu’dan ihraç edilme endişesinin teğmenlerde, “istikbal endişesi” doğurabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekir.
Dolayısıyla iktidar ve siyasal dincilerin normalde hoşuna gitmeyecek ve mezunların hepsini içine almayan bu davranış;
-Ya ordu geleneğini yaşatmanın gereği anlamında doğallıkla,
-Ya orduya sızdırıldığı aşikâr olan tarikat ve cemaatlere duyulan tepkiyle,
-Ya orduya dini yapıların sokulmasının millette oluşturduğu tepkinin gazını almak ve korkmayın ordu emin ellerde duygusunu oluşturmak için,
-Ya normalde herhangi bir ülkede yapılsa iktidarı düşüreceği kesin olan iç/dış politikadaki keskin, gayri ahlaki U dönüşlerini unutturmak için,
-Ya milleti hızla yoksullaşırken, zengininin daha zenginleştirildiği yıkıcı ekonomik politikalar ile borç alınan İngiliz tefecilerinin tehditlerini gözden kaçırmak için,
- Ya da Ordu’nun kimlik, inanç ve etniklik temelinde bölünüp tamamen zapturapt alınmasını sağlayarak, aykırı görülenleri sopayla terbiye etmek için teşvik edilmiş olabilir.
***
Cumhurbaşkanının bile 8 gün sonra görüş değiştirmesi ve yanındakilerin dün dediklerini yalayacak şekilde yanında hizalanmaları, konunun çok verim alacak ve istenen sonuçlar elde edilene kadar uzatılacağının işareti.
Çünkü parti devletine dönüştüğü iddia edilen bu ülkede artık hiçbir şey iktidarın bilgi ve izni dışında yapılamaz. Yoksa normal bir davranışın alay-ı vala ile karmaşa haline getirilmesi mümkün değil.
Ve biz bunları yani Ordu’ya siyaset/tarikat/cemaat sokulmasının sonuçlarını Balkan Savaşı felaketinde görmüştük ama ibret almayı unutalı çok oldu ve tekerrür riski kapıda.
Bence planlanmış bu konu, o her derde deva sihirli ‘’vesayet’’ örtüsüyle yeni anayasa yapılmasında dayatma olarak kullanılacak.
‘’Bakın kıpırdanma var (kıpırdanma denilen de kendi eğittikleri ve daha kıtayı bilmeyen yeni mezunlar), millet çeşitliliğine dayalı, vesayet tehlikesini (!) bertaraf edecek, acilen yeni anayasa yapmalıyız’’a gerekçe yapılacak.
Eee Malazgirt’e de ortaklar çıkarılmışken, 72 millete dayalı anayasa fırsatı kaçırılmamalı.
Böylece emperyalizmin hep hedefindeki Türk tanımını -ki yerli kelimesi de bu amaçla kullanılıyor- ve Atatürk’ü silecek, Türk’ün egemenlik ve mülkiyet hakkını elinden alacak nur topu(!) gibi bir anayasa olacak.
Zaten iktidar ve muhalefet bu konuda mutabık. O zaman akla şöyle bir soru geliyor:
Siyaseti ve siyasetçileri söyleneni harfiyen yerine getiren figüran ya da temsilci yapan, bu gidişi ilmek ilmek dokuyan, planlayan ve uygulatan, arkada ve görünmeyen esas akıl, güç, grup, yapı kim ya da kimlerden oluşuyor?
Kendini hiç göstermeyen bu gizli yapıyı tanımadan, amaçlarını bilmek mümkün olmayacak ve biz bir sabah uyandığımızda şaşkınlıktan gözlerimiz fal taşı gibi açılacak ama çaresiz kalacağız.