Kimilerinin endişeyle, kimilerinin ise ellerini ovuşturarak izleyip, planlanan sonuçları devşirecekleri ciddi bir karmaşa ya da daha doğru bir deyimle alt-üst oluş yaşanıyor ülkemizde.
Gri ve puslu alanlarda kotarılan projeleri uygulayan ve dayatanların bilge, yakın zamana kadar kandan beslenenlerin önder, “ne oluyor?” diyenlerin ise düşman kabul edildiği bir iklim; tek bir örnek olarak yeter.
Yani yönetenlerin dün “yanlış” dediğine bugün “doğru” demelerindeki çelişkilere bile, kayıtsız şartsız onay, itaat beklendiği hatta zorlandığı bir hava solunuyor.
Sadece ülkemiz de değil, bu coğrafyadaki İslam ülkelerinin tamamında, gerçeklerin üstünün ustalıkla örtüldüğü ama gerçeklerden de utanmazca kaçışın olduğu bir süreç bu.
Çünkü etnikçilik, mezhepçilik ve mistik inanç bağnazlığının sorgulanamaz, sorgulatılmasına izin verilemez doğruları(!) ile ‘bana neciliğin’ uzantısı olan geçiştirme/erteleme kolaycılığı, kitleleri algı tuzaklarına yem haline getiriyor.
Yem yapılmak yetmiyor, bu sayede çok acımasız, ahlaki ve adaletli olmayan, vandal karşıtlıklar/ düşmanlıklar oluşuyor.
Gerçeklerin öldürülmeye çalışıldığı, yalanların, dolanların, entrikaların hamasetle pazarlandığı müthiş bir algı çarkının içinde debelenip duruyor ve başta değerler olmak üzere her şey elimizden kayıp gidiyor.
Ve bu hale nasıl gelindiği ya da nasıl çıkılacağı ile ilgili ne bir cevap ne de bir çözüm umudu var.
Yaşanan akıl dışılıklar sadece şaşkınlıkla karşılanıyor, o kadar.
Ekonomi, hukuk, iç/dış siyaset ve kültürel alanlardaki sessiz/gizli dönüşümler tam bir bilinmezlikler alanı adeta.
Aslında aklıselim ekseninde sebepleri soran ‘’Neden’’, bir fiilin/eylemin amacını sorgulayan ‘’Niçin’’ soru zamirleri kullanılsa, ardına düşmek ve aramakla yükümlü olunan gerçek(ler) tüm çıplaklığı ile ortaya çıkacak.
Ama bir türlü yapılamıyor.
Dolayısıyla hep tekrarladığım gibi yöneten ve yönetilenlerin davranışlarını belirleyen zihin kodları, referansları ve tedrisinden geçilen öncüller anlaşılmadan, yaşanılan yakıcı sorunların çözümünde bir yere varılamayacağı açık.
Yetkililerin kulakları, milletin sesine, feryadına kapalı ve duyarsız ama acı reçete ile ağır borç faturalarının iktidar ile sermaye çevreleri yerine aynı milletin sırtına yüklenmesinde gayet duyarlı.
Kuralları keyfi yorumlayan, bu nedenle de aslında kuralsızlığı kural haline getiren mevcut düzen, milleti öyle bir sarmala sokmuş ki, fiziki, ruhi ve zihinsel bir köleleşme süreci yaşanıyor.
Bu nedenle milletle devlet ya da daha doğru bir ifadeyle milletle iktidar birbirinden kopuyor ve ayrışıyor.
Bir beka sorunu aranıyorsa budur.
‘Nefs’ konusuna girmem ve devam etmemin sebebi bu.
‘Neden ve niçin’ sorularının sorulmasındaki ısrarım bu yüzden.
İlk olarak insan davranışları ile doğrudan alakalı olup, Batılı/Doğulu düşünür/filozofların; ‘’ ‘açgözlü, dürtüsel, öfkeli, tehlikeli, kindar, zalim ve doyumsuz bir düşman’ olarak, çeşitli isimlerle tanımladıkları ‘Nefs’ konusuna bakılması belki bir pencere açılabilir.
Müslümanlık iddiasında bulunanları da yakından ilgilendirmesi gerekiyor, çünkü tekil ve çoğul formlarıyla Kur’an’da 295 kez geçiyor.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Neden ve Niçin?
Kimilerinin endişeyle, kimilerinin ise ellerini ovuşturarak izleyip, planlanan sonuçları devşirecekleri ciddi bir karmaşa ya da daha doğru bir deyimle alt-üst oluş yaşanıyor ülkemizde.
Gri ve puslu alanlarda kotarılan projeleri uygulayan ve dayatanların bilge, yakın zamana kadar kandan beslenenlerin önder, “ne oluyor?” diyenlerin ise düşman kabul edildiği bir iklim; tek bir örnek olarak yeter.
Yani yönetenlerin dün “yanlış” dediğine bugün “doğru” demelerindeki çelişkilere bile, kayıtsız şartsız onay, itaat beklendiği hatta zorlandığı bir hava solunuyor.
Sadece ülkemiz de değil, bu coğrafyadaki İslam ülkelerinin tamamında, gerçeklerin üstünün ustalıkla örtüldüğü ama gerçeklerden de utanmazca kaçışın olduğu bir süreç bu.
Çünkü etnikçilik, mezhepçilik ve mistik inanç bağnazlığının sorgulanamaz, sorgulatılmasına izin verilemez doğruları(!) ile ‘bana neciliğin’ uzantısı olan geçiştirme/erteleme kolaycılığı, kitleleri algı tuzaklarına yem haline getiriyor.
Yem yapılmak yetmiyor, bu sayede çok acımasız, ahlaki ve adaletli olmayan, vandal karşıtlıklar/ düşmanlıklar oluşuyor.
Gerçeklerin öldürülmeye çalışıldığı, yalanların, dolanların, entrikaların hamasetle pazarlandığı müthiş bir algı çarkının içinde debelenip duruyor ve başta değerler olmak üzere her şey elimizden kayıp gidiyor.
Ve bu hale nasıl gelindiği ya da nasıl çıkılacağı ile ilgili ne bir cevap ne de bir çözüm umudu var.
Yaşanan akıl dışılıklar sadece şaşkınlıkla karşılanıyor, o kadar.
Ekonomi, hukuk, iç/dış siyaset ve kültürel alanlardaki sessiz/gizli dönüşümler tam bir bilinmezlikler alanı adeta.
Aslında aklıselim ekseninde sebepleri soran ‘’Neden’’, bir fiilin/eylemin amacını sorgulayan ‘’Niçin’’ soru zamirleri kullanılsa, ardına düşmek ve aramakla yükümlü olunan gerçek(ler) tüm çıplaklığı ile ortaya çıkacak.
Ama bir türlü yapılamıyor.
Dolayısıyla hep tekrarladığım gibi yöneten ve yönetilenlerin davranışlarını belirleyen zihin kodları, referansları ve tedrisinden geçilen öncüller anlaşılmadan, yaşanılan yakıcı sorunların çözümünde bir yere varılamayacağı açık.
Yetkililerin kulakları, milletin sesine, feryadına kapalı ve duyarsız ama acı reçete ile ağır borç faturalarının iktidar ile sermaye çevreleri yerine aynı milletin sırtına yüklenmesinde gayet duyarlı.
Kuralları keyfi yorumlayan, bu nedenle de aslında kuralsızlığı kural haline getiren mevcut düzen, milleti öyle bir sarmala sokmuş ki, fiziki, ruhi ve zihinsel bir köleleşme süreci yaşanıyor.
Bu nedenle milletle devlet ya da daha doğru bir ifadeyle milletle iktidar birbirinden kopuyor ve ayrışıyor.
Bir beka sorunu aranıyorsa budur.
‘Nefs’ konusuna girmem ve devam etmemin sebebi bu.
‘Neden ve niçin’ sorularının sorulmasındaki ısrarım bu yüzden.
İlk olarak insan davranışları ile doğrudan alakalı olup, Batılı/Doğulu düşünür/filozofların; ‘’ ‘açgözlü, dürtüsel, öfkeli, tehlikeli, kindar, zalim ve doyumsuz bir düşman’ olarak, çeşitli isimlerle tanımladıkları ‘Nefs’ konusuna bakılması belki bir pencere açılabilir.
Müslümanlık iddiasında bulunanları da yakından ilgilendirmesi gerekiyor, çünkü tekil ve çoğul formlarıyla Kur’an’da 295 kez geçiyor.