Ülkemiz, bölgemiz ve dünya da sonu nerede biteceği belli olmayan(!) planlı olaylar, bir kaos dalgası halinde her yeri kuşatıyor.
Ve bu olay/gelişmeleri biz, bütüne işaret eden, bütünü gösteren anlamlı parçalar olarak değil de bağımsız parçalar olarak algıladığımız için ne aleyhimize olabilecek sonucu kestirebiliyor ne de düşünüp tedbirler alabiliyoruz.
Bu duruma gelinmesinde dozu gittikçe artırılan kültür emperyalizmi ile dinsel emperyalizm başat rol oynuyor.
Kültürel emperyalizmin oluşturduğu ahmaklaştırma endüstrisi medya, edebiyat, iletişim kanalları, stk, eğitim, akademi yoluyla insanı kimliksizleştirip kendi değerlerine yabancılaştırırken, aynı şekilde dinsel emperyalizm de oluşturduğu biat ve kişiye kulluk mekanizmalarıyla Allah’ın, insana, insanlaşması için lütfettiği özgürlüğü yok ederek, onu dincilik, ümmetçilik ve mezhepçilik yoluyla kimliksizleştirip, esas değerlerine yabancılaştırıyor.
İkisi de ruh ikizi gibi aynı işlevi üstleniyor.
Görüntü, gösteriş ve ritüel merkezli dinselleştirme ile akılsızlaştırma/ahmaklaştırma kol kola gidiyor. Yani ne kadar dinselleştirme o kadar akılsızlaşma ya da ne kadar akılsızlaştırma o kadar dinselleştirme var. Kastettiğim dindarlaşma değil elbette.
Ve akıl gözden düşürüldükten sonra artık her şeyin ve akıldışılığın da yolu açıldı. Doğruluk göreceliydi artık ve herkesin kendi doğrusu vardı ve de hepsi geçerliydi.
Bakın Türkiye’deki siyasete; aynı şeyi biri ya da bir parti yaptığında doğru ama aynı şeyi diğeri yaptığında yanlış çünkü birinin davası kutsal.
Veya en çok dindarlık taslayan, ezanlar susmaz diyenler en büyük hırsızlığı, yolsuzluğu, en çok vatanseverlik şarkısı söyleyenler bu ülkeye en büyük kötülüğü, en Atatürkçü olduğunu söyleyenler en büyük rezilliği yapmıyorlar mı?
Kimileri din/ezan, kimileri vatan/bayrak, kimileri Atatürkçülük perdesiyle örtmüyorlar mı bu ülkeye yaptıkları kötülüğü.
Buna çürüme ve çürümeden kaynaklı koku denmez de ne denir?
***
Şimdi bütündeki parçalara, turnusol kâğıdı mantığıyla ben de bakayım ki nasıl bir resim çıkacak?
Parça 1:
Batı’nın oryantalist bakış açısında; akılcılık, aydınlanma, bilgi tekeli ve vatandaşlık bilinci Batı’ya, akıldışılık, rüya, ilham, hurafe, mistisizm, kadercilik ise Doğu’ya aittir.
Batı, Doğu’daki bu anlayışa uygun her aktör ve yapıyı destekler. Bu nedenle Batılı ile siyasal dinciler, milletlerin aydınlanmasından, akılcılığından, gelişmesinden, akıl/din emniyetini garanti eden laiklikten ve bu yönde hareket eden liderlerden nefret eder.
Batı, Müslüman ülkelerdeki laiklik ve uygarlaşma çabalarına karşı daima dincilik, gericilik ve yobazlığı destekleyerek, ahmaklaşmayı kurumsal/egemen hale getirmek ister.
Sadece Suriye’ye bakmak bile yeterlidir çünkü bütün Batı, laiklik yanlılarını değil, radikal dinci örgütleri hem de Türkiye’yi kullanarak destekledi.
Parça 2:
Çağrı cihazlarını, telsizleri istediği anda patlatabilen, istediği adamları/liderleri istediği hem de en güvenilir zannedilen yerlerde öldürebilen Siyonist rejimin, Hamas saldırısından haberdar olmamasına ancak ahmaklar inanır. Bu saldırının, inanç kaynaklı hedeflerine zemin hazırlamakla ilgili olduğu ve kurgulandığı, o gün değilse bile bugün ayan beyan ortadadır. Siyonist rejim aynen Türkiye’de olduğu gibi Hamas, Hizbullah, ÖSO ve İran’ın içinde olup kılcallarına kadar sızmıştır.
Parça 3:
Hamas lideri için yas ilan edilip, Siyonist emperyalizme karşı durduğu bilinen Hizbullah lideri için nerdeyse oh çekilmesi, siyasal dincilerin Filistin meselesine bakışta mezhepçi bağnazlıklarını ortaya koymuş ve dillerinden düşürmedikleri ümmetçi yaklaşımlarının da aldatmaca olduğu anlaşılmıştır.
Allah’ın, Yasin 60-61’deki "Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur’’ emrine ve de emperyalizmin en büyük İblis olduğunun bilinmesine rağmen bu tutumun Kur’an’i karşılığına ne denir,
Bu ayetler çerçevesinde, bugün “Müslümanım” diyenin birinci önceliği ve imani sorumluluğu emperyalizme yani zulme karşı durmak değil midir,
Zulme karşı durmamak zulmedenle aynı safta buluşmak demek değil mi,
Bu durumun millet/devlet için çöküş/sürünme/savrulma/dağılma riski taşıdığı akıllara gelmiyor mu?
Parça 4:
Hizbullah liderinin, toprak bütünlüğünün savunulması anlayışıyla Suriye’de yaptıkları oh çekme nedenlerinden biri iken, bizim de dünün aksine bugün Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmamız aynı çizgide buluşulduğunu göstermiyor mu?
Parça 5:
Bizim İsrail’e karşı politikalarımızdaki çifte standart ve gizlilik ile sığınmacı akınına izin verip, toplumsal yapıyı parçalatmamız bu devletin önünün açılması demek değil mi,
Bu işin içinde olanların telin mitinglerinde en önde olması, bağırıp çağırıp sadece slogan gazını kullanması ahmak yerine konulduğumuzu göstermiyor mu?
Parça 6:
Dün Cumhurbaşkanının “ansızın gelebiliriz” söyleminden sonra, başdanışmanının ‘’İsrail bize saldıracak, uyanık olmalıyız’’ açıklaması, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtmiyor mu,
Pragmatist politikalarla İsrail’in önünü açmak yerine, uyanık olması, tedbirler alması ve bize yaklaşan ateş topuna “gel gel” demek yerine, durdurması gereken iktidar değil mi?
Parça 7:
Parlamenter sistemin yok edildiği, milletin ortak aklı olan Meclis’in devreden çıkarıldığı, tek adam rejimine geçildiği, ekonomik çöküntünün olduğu, birlik beraberlik ve toplumsal barış yerine kavga/kutuplaştırma siyasetinin egemen olduğu, ordusunun düzeniyle oynandığı, teğmenlere ‘’kimse kafasına göre at oynatamaz’’ denilip, Yunan sahil güvenliğinin bırakın karasularımızı, kıyılarımızda, sahillerimizde at oynatmasına göz yumulduğu, sığınmacıların işgaline izin verilip, her türlü toplumsal dokunun bozulduğu, enflasyonun ve faizin yanlış politikalarla zirve yaptırılıp, dünya rekorlarının kırdırıldığı, hukukun üstünlüğünün 107. sıraya geriletildiği, adaletin yerlerde süründüğü, can ve mal emniyetinin artık risk altına girdiği, kadın ve çocukların korunamadığı, yandaşlar haricinde ki millet çoğunluğunun yoksulluk ve açlık sınırında yaşatıldığı, başkentinde okul temizliğinin bile yaptırılmadığı bir ülke tam da Siyonist İsrail’in istediği bir ülke değil midir?
Niye saldırsın ki,
Tüm bunlar BOP/BİP’ e uygun değil mi,
Şimdi söyleyin bu parçalarla nasıl bir resim çıkıyor sizce?
Madem tüm algıların amacı bütünü gözden kaçırma amaçlı parçalı bakışa zorlamak, o halde bende parçalara bakarak resmin tamamını anlamaya çabalarım.
Yorum Ekle
Yorumlar
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Parçadan Bütüne, Bütünden Projelere!
Ülkemiz, bölgemiz ve dünya da sonu nerede biteceği belli olmayan(!) planlı olaylar, bir kaos dalgası halinde her yeri kuşatıyor.
Ve bu olay/gelişmeleri biz, bütüne işaret eden, bütünü gösteren anlamlı parçalar olarak değil de bağımsız parçalar olarak algıladığımız için ne aleyhimize olabilecek sonucu kestirebiliyor ne de düşünüp tedbirler alabiliyoruz.
Bu duruma gelinmesinde dozu gittikçe artırılan kültür emperyalizmi ile dinsel emperyalizm başat rol oynuyor.
Kültürel emperyalizmin oluşturduğu ahmaklaştırma endüstrisi medya, edebiyat, iletişim kanalları, stk, eğitim, akademi yoluyla insanı kimliksizleştirip kendi değerlerine yabancılaştırırken, aynı şekilde dinsel emperyalizm de oluşturduğu biat ve kişiye kulluk mekanizmalarıyla Allah’ın, insana, insanlaşması için lütfettiği özgürlüğü yok ederek, onu dincilik, ümmetçilik ve mezhepçilik yoluyla kimliksizleştirip, esas değerlerine yabancılaştırıyor.
İkisi de ruh ikizi gibi aynı işlevi üstleniyor.
Görüntü, gösteriş ve ritüel merkezli dinselleştirme ile akılsızlaştırma/ahmaklaştırma kol kola gidiyor. Yani ne kadar dinselleştirme o kadar akılsızlaşma ya da ne kadar akılsızlaştırma o kadar dinselleştirme var. Kastettiğim dindarlaşma değil elbette.
Ve akıl gözden düşürüldükten sonra artık her şeyin ve akıldışılığın da yolu açıldı. Doğruluk göreceliydi artık ve herkesin kendi doğrusu vardı ve de hepsi geçerliydi.
Bakın Türkiye’deki siyasete; aynı şeyi biri ya da bir parti yaptığında doğru ama aynı şeyi diğeri yaptığında yanlış çünkü birinin davası kutsal.
Veya en çok dindarlık taslayan, ezanlar susmaz diyenler en büyük hırsızlığı, yolsuzluğu, en çok vatanseverlik şarkısı söyleyenler bu ülkeye en büyük kötülüğü, en Atatürkçü olduğunu söyleyenler en büyük rezilliği yapmıyorlar mı?
Kimileri din/ezan, kimileri vatan/bayrak, kimileri Atatürkçülük perdesiyle örtmüyorlar mı bu ülkeye yaptıkları kötülüğü.
Buna çürüme ve çürümeden kaynaklı koku denmez de ne denir?
***
Şimdi bütündeki parçalara, turnusol kâğıdı mantığıyla ben de bakayım ki nasıl bir resim çıkacak?
Parça 1:
Batı’nın oryantalist bakış açısında; akılcılık, aydınlanma, bilgi tekeli ve vatandaşlık bilinci Batı’ya, akıldışılık, rüya, ilham, hurafe, mistisizm, kadercilik ise Doğu’ya aittir.
Batı, Doğu’daki bu anlayışa uygun her aktör ve yapıyı destekler. Bu nedenle Batılı ile siyasal dinciler, milletlerin aydınlanmasından, akılcılığından, gelişmesinden, akıl/din emniyetini garanti eden laiklikten ve bu yönde hareket eden liderlerden nefret eder.
Batı, Müslüman ülkelerdeki laiklik ve uygarlaşma çabalarına karşı daima dincilik, gericilik ve yobazlığı destekleyerek, ahmaklaşmayı kurumsal/egemen hale getirmek ister.
Sadece Suriye’ye bakmak bile yeterlidir çünkü bütün Batı, laiklik yanlılarını değil, radikal dinci örgütleri hem de Türkiye’yi kullanarak destekledi.
Parça 2:
Çağrı cihazlarını, telsizleri istediği anda patlatabilen, istediği adamları/liderleri istediği hem de en güvenilir zannedilen yerlerde öldürebilen Siyonist rejimin, Hamas saldırısından haberdar olmamasına ancak ahmaklar inanır. Bu saldırının, inanç kaynaklı hedeflerine zemin hazırlamakla ilgili olduğu ve kurgulandığı, o gün değilse bile bugün ayan beyan ortadadır. Siyonist rejim aynen Türkiye’de olduğu gibi Hamas, Hizbullah, ÖSO ve İran’ın içinde olup kılcallarına kadar sızmıştır.
Parça 3:
Hamas lideri için yas ilan edilip, Siyonist emperyalizme karşı durduğu bilinen Hizbullah lideri için nerdeyse oh çekilmesi, siyasal dincilerin Filistin meselesine bakışta mezhepçi bağnazlıklarını ortaya koymuş ve dillerinden düşürmedikleri ümmetçi yaklaşımlarının da aldatmaca olduğu anlaşılmıştır.
Allah’ın, Yasin 60-61’deki "Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur’’ emrine ve de emperyalizmin en büyük İblis olduğunun bilinmesine rağmen bu tutumun Kur’an’i karşılığına ne denir,
Bu ayetler çerçevesinde, bugün “Müslümanım” diyenin birinci önceliği ve imani sorumluluğu emperyalizme yani zulme karşı durmak değil midir,
Zulme karşı durmamak zulmedenle aynı safta buluşmak demek değil mi,
Bu durumun millet/devlet için çöküş/sürünme/savrulma/dağılma riski taşıdığı akıllara gelmiyor mu?
Parça 4:
Hizbullah liderinin, toprak bütünlüğünün savunulması anlayışıyla Suriye’de yaptıkları oh çekme nedenlerinden biri iken, bizim de dünün aksine bugün Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunmamız aynı çizgide buluşulduğunu göstermiyor mu?
Parça 5:
Bizim İsrail’e karşı politikalarımızdaki çifte standart ve gizlilik ile sığınmacı akınına izin verip, toplumsal yapıyı parçalatmamız bu devletin önünün açılması demek değil mi,
Bu işin içinde olanların telin mitinglerinde en önde olması, bağırıp çağırıp sadece slogan gazını kullanması ahmak yerine konulduğumuzu göstermiyor mu?
Parça 6:
Dün Cumhurbaşkanının “ansızın gelebiliriz” söyleminden sonra, başdanışmanının ‘’İsrail bize saldıracak, uyanık olmalıyız’’ açıklaması, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu dedirtmiyor mu,
Pragmatist politikalarla İsrail’in önünü açmak yerine, uyanık olması, tedbirler alması ve bize yaklaşan ateş topuna “gel gel” demek yerine, durdurması gereken iktidar değil mi?
Parça 7:
Parlamenter sistemin yok edildiği, milletin ortak aklı olan Meclis’in devreden çıkarıldığı, tek adam rejimine geçildiği, ekonomik çöküntünün olduğu, birlik beraberlik ve toplumsal barış yerine kavga/kutuplaştırma siyasetinin egemen olduğu, ordusunun düzeniyle oynandığı, teğmenlere ‘’kimse kafasına göre at oynatamaz’’ denilip, Yunan sahil güvenliğinin bırakın karasularımızı, kıyılarımızda, sahillerimizde at oynatmasına göz yumulduğu, sığınmacıların işgaline izin verilip, her türlü toplumsal dokunun bozulduğu, enflasyonun ve faizin yanlış politikalarla zirve yaptırılıp, dünya rekorlarının kırdırıldığı, hukukun üstünlüğünün 107. sıraya geriletildiği, adaletin yerlerde süründüğü, can ve mal emniyetinin artık risk altına girdiği, kadın ve çocukların korunamadığı, yandaşlar haricinde ki millet çoğunluğunun yoksulluk ve açlık sınırında yaşatıldığı, başkentinde okul temizliğinin bile yaptırılmadığı bir ülke tam da Siyonist İsrail’in istediği bir ülke değil midir?
Niye saldırsın ki,
Tüm bunlar BOP/BİP’ e uygun değil mi,
Şimdi söyleyin bu parçalarla nasıl bir resim çıkıyor sizce?
Madem tüm algıların amacı bütünü gözden kaçırma amaçlı parçalı bakışa zorlamak, o halde bende parçalara bakarak resmin tamamını anlamaya çabalarım.