Baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı ülkemizde, zaman çok hızlı akmaya başladı sanki bir yere yetişmek ister/istenir gibi.
Hayat öyle bir hale geldi ki, hangi örnek verilirse verilsin, ‘o da bir şey mi?’ denilecek daha kötü bir örnek vermek mümkün.
Her şeyin bir doyum noktası vardır ama bu durum ülkemiz için geçerli değil.
Sürekli tekrarlanan kötü örneklerle millet duyarlılığının zayıflatılmasının getirdiği sonuç; siyasiler başta olmak üzere artık kimsenin yüzünün kızarmaması yani utanma duygusunun yok olması.
“İnsanlaşmaktan uzaklaşmak” demek olan bu durumun oluşmasında siyasiler kadar millet de sorumlu.
Çünkü bu millet bir türlü siyaset yapmanın, her türlü değeri istismara meyilli olanlar için ikbal amaçlı kariyer olduğunugöremedi.
Siyasetçinin ise millet yararına politika üreticisi değil, belirlenmiş siyasetin, önlerine konulan projelerin taşeron ve komisyoncusu olduğunu bilemedi.
Onlara; siyasetin gerçek belirleyicilerinin, küresel sermayenin, emperyalizmin figüranlığını yapmanın yettiğini bir türlü anlamadı.
Siyasetin; seçmen iradesini hiçe sayan saygısızlık ve pişkinlikle, ülke değil kişisel çıkar eksenli pazarlıkların ve transferlerin mezat çarşısınadöndürüldüğünü fark etmedi.
Eee görülmez, bilinmez, anlaşılmaz ve fark edilmezse, gelinen noktada parti liderlerinin bir de ciddi, ciddi aynı konuda dün ayrı, bugün ayrı konuşmalarına, tutarsız davranışlarına bile gerekçeler üretip, kendinden geçerek destekleyenleri şaşkınlıkla izler.
Aynen geleneksel ve modern tarikatların siyasi sürümü olarak, mutlak itaate dayalı mürşit-mürit ilişkisi gibi.
Siyaseti de devleti de milleti de yozlaştıran temel sebeplerden biri bu.
***.
Peki, millet bilemez ve fark edemez hale nasıl getirildi?
Tabii bu gerekçe olamaz ama bu millete onlarca yıldır yapılan ve belki başka milletlerin dayanamayıp çökeceği akli, zihinsel, dinsel, psikolojik, biyolojik ve kültürel operasyonları da dikkate almak gerekir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Türk milleti artık siyaset ve ekonomi başta olmak üzere her konuda, algı, yalan ve dezenformasyon -yanıltıcı bilgi- arasında bırakılarak, sağlıklı düşünemez hale geldi.
Milletin çoğunluğu, hayatın gerçeği olan ‘olgu’dan habersiz şekilde;
Duyusal bilginin/duyguların, belli bir amaç/hedef yönünde yorumlandığı, kurmaca gerçek anlamına gelen algı,
İmal edilen sahte gerçekliğin üzerine oturtulmuş büyük yalanlar,
Gerçeği saptırma ve tasarlanmış yalanlar anlamındaki dezenformasyon ile bunlara eşlik eden gizleme/örtme-İslam’da kafirlik olarak tanımlanan-yaklaşımının egemen olduğu bir iklimde;
Pusulası olmayan ve her an batmaya müsait bir gemi gibi.
Bunlara Sofizmin; ‘’…herkesin kabul etmesi gereken genel doğrular yoktur, gerçek ve doğru tek tek insanlara göre değişen bir şeydir’’ felsefesini şiar edinen siyasi egemenler için bir şey aynı anda doğru ve yanlış olabiliyorsa yani ‘’biz yaparsak doğru ama siz yaparsanız hainlik çünkü bizim amacımız milli ve kutsal ve de biz devlet aklının(!) temsilcisiyiz’’ dayatması da ekleniyorsa, millet için olan biteni anlamlandırmak ve güvenilir bir limana ulaşmak imkânsız hale geliyor.
Bu anlayış, ülke yararı aleyhine bireysel çıkarların, bireysel ikbal arayış ve garantilerin tercih edildiği bir ahlaki erozyona, değerler kaybına, sürüleşmeye, reflekslerini kaybetmeye ve de bütün alanlarda çürümeye yol açıyor.
Bu ise ülkenin ses çıkaracak potansiyelinin susturulup, sessizleştirilerek, her şeyi sindirebilen, tepkisiz bir yığın haline getirilmesini sağlıyor.
Böylece en hayati konularda bile ‘bana dokunmayan yılan’ misali geçiştirme, erteleme, görmezden gelme virüsü dalga dalga yayılıyor.
Nasıl mı?
İşte kadın cinayetlerini ve çocuk tecavüzlerini geçiştirmek gibi, peş peşe gelen ölümleri kadere bağlamak gibi, diploma sahtekârlığını normalleştirmek gibi, mülakatla gençlerin hakkının çalınması gibi, sınavlarda soru sızdırmak gibi, ihale fesatlarına göz yummak gibi, “hesabı millete değil Allah’a veririz” demek gibi, hiçbir yolsuzluğun üzerine gitmemek gibi, Meclis’in sadece adının kalması gibi, hukukun çifte standart uygulaması gibi, gibi.
Pusula olmadan, yaşanılan tam da budur.
Çözüm; milletin bütünü görmesini sağlayacak sağlam bir kılavuz/Rehber’de yani doğru yönü gösterecek pusulada ve millet bu pusulayı bulmak zorunda…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Pusulasız Kalmak!
Baş döndürücü gelişmelerin yaşandığı ülkemizde, zaman çok hızlı akmaya başladı sanki bir yere yetişmek ister/istenir gibi.
Hayat öyle bir hale geldi ki, hangi örnek verilirse verilsin, ‘o da bir şey mi?’ denilecek daha kötü bir örnek vermek mümkün.
Her şeyin bir doyum noktası vardır ama bu durum ülkemiz için geçerli değil.
Sürekli tekrarlanan kötü örneklerle millet duyarlılığının zayıflatılmasının getirdiği sonuç; siyasiler başta olmak üzere artık kimsenin yüzünün kızarmaması yani utanma duygusunun yok olması.
“İnsanlaşmaktan uzaklaşmak” demek olan bu durumun oluşmasında siyasiler kadar millet de sorumlu.
Çünkü bu millet bir türlü siyaset yapmanın, her türlü değeri istismara meyilli olanlar için ikbal amaçlı kariyer olduğunu göremedi.
Siyasetçinin ise millet yararına politika üreticisi değil, belirlenmiş siyasetin, önlerine konulan projelerin taşeron ve komisyoncusu olduğunu bilemedi.
Onlara; siyasetin gerçek belirleyicilerinin, küresel sermayenin, emperyalizmin figüranlığını yapmanın yettiğini bir türlü anlamadı.
Siyasetin; seçmen iradesini hiçe sayan saygısızlık ve pişkinlikle, ülke değil kişisel çıkar eksenli pazarlıkların ve transferlerin mezat çarşısına döndürüldüğünü fark etmedi.
Eee görülmez, bilinmez, anlaşılmaz ve fark edilmezse, gelinen noktada parti liderlerinin bir de ciddi, ciddi aynı konuda dün ayrı, bugün ayrı konuşmalarına, tutarsız davranışlarına bile gerekçeler üretip, kendinden geçerek destekleyenleri şaşkınlıkla izler.
Aynen geleneksel ve modern tarikatların siyasi sürümü olarak, mutlak itaate dayalı mürşit-mürit ilişkisi gibi.
Siyaseti de devleti de milleti de yozlaştıran temel sebeplerden biri bu.
***.
Peki, millet bilemez ve fark edemez hale nasıl getirildi?
Tabii bu gerekçe olamaz ama bu millete onlarca yıldır yapılan ve belki başka milletlerin dayanamayıp çökeceği akli, zihinsel, dinsel, psikolojik, biyolojik ve kültürel operasyonları da dikkate almak gerekir.
Bu çerçeveden bakıldığında, Türk milleti artık siyaset ve ekonomi başta olmak üzere her konuda, algı, yalan ve dezenformasyon -yanıltıcı bilgi- arasında bırakılarak, sağlıklı düşünemez hale geldi.
Milletin çoğunluğu, hayatın gerçeği olan ‘olgu’dan habersiz şekilde;
Duyusal bilginin/duyguların, belli bir amaç/hedef yönünde yorumlandığı, kurmaca gerçek anlamına gelen algı,
İmal edilen sahte gerçekliğin üzerine oturtulmuş büyük yalanlar,
Gerçeği saptırma ve tasarlanmış yalanlar anlamındaki dezenformasyon ile bunlara eşlik eden gizleme/örtme -İslam’da kafirlik olarak tanımlanan-yaklaşımının egemen olduğu bir iklimde;
Pusulası olmayan ve her an batmaya müsait bir gemi gibi.
Bunlara Sofizmin; ‘’…herkesin kabul etmesi gereken genel doğrular yoktur, gerçek ve doğru tek tek insanlara göre değişen bir şeydir’’ felsefesini şiar edinen siyasi egemenler için bir şey aynı anda doğru ve yanlış olabiliyorsa yani ‘’biz yaparsak doğru ama siz yaparsanız hainlik çünkü bizim amacımız milli ve kutsal ve de biz devlet aklının(!) temsilcisiyiz’’ dayatması da ekleniyorsa, millet için olan biteni anlamlandırmak ve güvenilir bir limana ulaşmak imkânsız hale geliyor.
Bu anlayış, ülke yararı aleyhine bireysel çıkarların, bireysel ikbal arayış ve garantilerin tercih edildiği bir ahlaki erozyona, değerler kaybına, sürüleşmeye, reflekslerini kaybetmeye ve de bütün alanlarda çürümeye yol açıyor.
Bu ise ülkenin ses çıkaracak potansiyelinin susturulup, sessizleştirilerek, her şeyi sindirebilen, tepkisiz bir yığın haline getirilmesini sağlıyor.
Böylece en hayati konularda bile ‘bana dokunmayan yılan’ misali geçiştirme, erteleme, görmezden gelme virüsü dalga dalga yayılıyor.
Nasıl mı?
İşte kadın cinayetlerini ve çocuk tecavüzlerini geçiştirmek gibi, peş peşe gelen ölümleri kadere bağlamak gibi, diploma sahtekârlığını normalleştirmek gibi, mülakatla gençlerin hakkının çalınması gibi, sınavlarda soru sızdırmak gibi, ihale fesatlarına göz yummak gibi, “hesabı millete değil Allah’a veririz” demek gibi, hiçbir yolsuzluğun üzerine gitmemek gibi, Meclis’in sadece adının kalması gibi, hukukun çifte standart uygulaması gibi, gibi.
Pusula olmadan, yaşanılan tam da budur.
Çözüm; milletin bütünü görmesini sağlayacak sağlam bir kılavuz/Rehber’de yani doğru yönü gösterecek pusulada ve millet bu pusulayı bulmak zorunda…