Türkiye’nin, millet aleyhine çarpık düzenini oluşturan müesses nizam ile bu düzeni sürdürüp nemalanan siyasetçi, sermayedar, bürokrat ve medya dörtlüsünden, sermayedarın zihin yapısı ve hali, nasıl acımasızca sömürüldüğümüzün anlaşılması açısından önemli.
Bu arada sermayedar ya da zenginler dediğimde ‘’burjuvazi’’yi kastettiğim anlaşılmamalı.
Çünkü Marksist kökenlilerin zannettiğinin aksine Türkiye’de bir burjuvazi ve proletarya yok.
Peki, ne var?
İstisna ve müstesnalarıyla, devlet/siyaset kaynaklı imtiyazla elde ettikleri servetle müstağni (yeterli görme hali) ve yaşam şekilleriyle farklılaşan özenti çakma burjuvalar var.
Bu çerçevede şöyle bir tespit yapılabilir;
Bu ülkeye dayatılarak insanı salt insan olarak değil de ekonomik insan olarak tanımlayan anlayışa ve pazar ahlakına(!) uygun, Kur’an’ın temel emri ‘Salat’ı sallamayan, malları ile parasının malı haline gelerek ‘özne’den nesneye dönüşen ‘zenginler’ ile uydurulmuş din ve kader yalanıyla aklı iptal edilerek uyutulan ‘yoksullar’ var.
Yani özetlebir zenginler ve yoksullar ülkesi haline getirildi Türkiye.
Zaten bu tespiti, 24 Mayıs 2024 tarihi, İslam finans zirvesinde Cumhurbaşkanı, dünya ölçeğinde yaptı ama maliye eski bakanının da ülke için yaptığı benzer açıklama ışığında siz bunu Türkiye itirafı olarak da okuyun.
Ne demişti Cumhurbaşkanı;
‘’Servet eşitsizliği tarihi bakımdan en yüksek seviyeye çıktı. En zengin yüzde 1'lik kesim küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50'lik kesimin payı ise yüzde 1'i dahi geçmiyor. Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor. Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan bir avuç kişi için adeta seferber olmuş durumdadır.
Elini vicdanına koyan hiç kimsenin bu manzarayı içine sindireceğini düşünmüyorum. Kapitalist sistemin serbest piyasayı teşvik ediyor gibi görünse de tekelleşmeyi, paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz.Fakiri daha da fakirleştiren bu sistemin dertlerimize derman olamayacağını hepimiz kabul etmek zorundayız.’’
Tam bir, ‘ele verir talkını’ durumu. Gerçi biz en zengini yüzde 18-20’lere çıkardık, yüzde 80’ini de zenginleştirdik mi, içlerine ancak böyle sinecek belli ki.
***
Yahu madem bu ülkenin müesses nizamı teslim oldukları küresel patronların direktifiyle kapitalizm yolunu seçti, iktidarlar da itaat etti de o halde neden ülkeye egemen olan bir kapitalist ideoloji yok, bu ideolojinin kuralları, kaideleri yok.
Çünkü ortada ‘’burjuvazi’’ yok!
Ne var?
Kuralsızlığın ve düzensizliğin zirve yaptığı, denetimin lafta kaldığı, başta devlet kurumları olmak üzere her aklına esenin milleti acımasızca sömürdüğü ve mevcut kaos halini bilinçli olarak sürdürenlerin vahşi ve keyfi kapitalizmi var. (Başka ad bulamadığımdan mecburen kullandım kapitalizmi. Yoksa bu yaşanılan ilkel/başka bir şey.)
Türkiye’de bu tek yönlü vahşi kapitalist sistemle zengin olan geçmiş ve bugünkü iktidar yanaşması ayrıcalıklı insanlar vardır ama bunların millete sundukları çağdaş bir yaşam, eğitimveözgün bir ahlaki tavırları yoktur.
Bakın TÜSİAD’a, MÜSİAD’a ve zengin örgütlerine, topluma sundukları, yaşamın tamamını içeren kollektif bir ahlak anlayışı var mı bunların?
Toplumun temeli olan bir vergi ahlakı tanımları var mı bunların? Vergilerini tam veriyorlar mı?
“Evet” diyecek kaç kişi var?
Bakın, onlar hep başkalarının, güçlünün, iktidarların ahlak kurallarını benimsemiş görünürler. Zamana, zemine ve iyi koku alan burunlarına göre kimi zaman sağcı, solcu, Kemalist, kimi zaman dinci, milliyetçi, liberal olurlar.
Toplumsal düzeyde özgün bir ahlak anlayışı sunamayan ve aslında kirletilen hoşgörü kandırmacasıyla herkesin ahlak anlayışını paylaşıyor(muş) görünen bu zenginlerin, gerçekte hiçbir ahlak anlayışını benimsemediği, belli etik değerlere sahip olmadığı, tek amaçlarının para, mal, rant olduğu zamanları yaşıyoruz.
Bu durumu yani ilke ve para ikilemini ‘Bir zamanların mücahitleri, müteahhit(holding) oldular’’ deyişi tam olarak açıklamıyor mu?
Somut delil olarak bakın sadece yerele.
Teknosab’a, Soğuksu’ya kurulmak istenen sahte teknoloji bölgesine, Kestel ve diğer OSB’ler de salınan zehirli gaz ve dumanlara, yer altı sularını hoyratça kullanan fabrikalara, dünya incisi Gürsu ovasındaki devasa tekstil boya fabrikasına, maden ruhsatı adı altında doğayı katleden taş ocaklarına, yabancı şirketçe kanı emilen İznik gölüne, simsiyah akan Nilüfer çayına.
Bunların, en başta sayılan dörtlüden bağımsız olması mümkün mü?
Hepsi aynı havuzda yıkanıyor.
Fakirin üstüne zamlarla yağan, vergi üstüne vergi bindiren, nerdeyse milletin don lastiğinin hesabını soran, sormaya hazırlanan devlet aynı hassasiyeti zenginlere göstermiyorsa, hiç kendimizi kandırmayalım ‘‘bindik bir alamete’’ deyişinin devamı kesin yaşanacak…
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
Söz Bursa
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Ümit CAN
Sermaye Sınıfı ya da Zenginler! -3-
Türkiye’nin, millet aleyhine çarpık düzenini oluşturan müesses nizam ile bu düzeni sürdürüp nemalanan siyasetçi, sermayedar, bürokrat ve medya dörtlüsünden, sermayedarın zihin yapısı ve hali, nasıl acımasızca sömürüldüğümüzün anlaşılması açısından önemli.
Bu arada sermayedar ya da zenginler dediğimde ‘’burjuvazi’’yi kastettiğim anlaşılmamalı.
Çünkü Marksist kökenlilerin zannettiğinin aksine Türkiye’de bir burjuvazi ve proletarya yok.
Peki, ne var?
İstisna ve müstesnalarıyla, devlet/siyaset kaynaklı imtiyazla elde ettikleri servetle müstağni (yeterli görme hali) ve yaşam şekilleriyle farklılaşan özenti çakma burjuvalar var.
Bu çerçevede şöyle bir tespit yapılabilir;
Bu ülkeye dayatılarak insanı salt insan olarak değil de ekonomik insan olarak tanımlayan anlayışa ve pazar ahlakına(!) uygun, Kur’an’ın temel emri ‘Salat’ı sallamayan, malları ile parasının malı haline gelerek ‘özne’den nesneye dönüşen ‘zenginler’ ile uydurulmuş din ve kader yalanıyla aklı iptal edilerek uyutulan ‘yoksullar’ var.
Yani özetle bir zenginler ve yoksullar ülkesi haline getirildi Türkiye.
Zaten bu tespiti, 24 Mayıs 2024 tarihi, İslam finans zirvesinde Cumhurbaşkanı, dünya ölçeğinde yaptı ama maliye eski bakanının da ülke için yaptığı benzer açıklama ışığında siz bunu Türkiye itirafı olarak da okuyun.
Ne demişti Cumhurbaşkanı;
‘’Servet eşitsizliği tarihi bakımdan en yüksek seviyeye çıktı. En zengin yüzde 1'lik kesim küresel servetin neredeyse yarısına sahip. Alttaki yüzde 50'lik kesimin payı ise yüzde 1'i dahi geçmiyor. Fakirden zengine doğru artan bir servet transferi yaşanıyor. Afrika'dan Asya'ya milyarlarca insan bir avuç kişi için adeta seferber olmuş durumdadır.
Elini vicdanına koyan hiç kimsenin bu manzarayı içine sindireceğini düşünmüyorum. Kapitalist sistemin serbest piyasayı teşvik ediyor gibi görünse de tekelleşmeyi, paradan para kazanmayı ödüllendirdiğini görüyoruz. Fakiri daha da fakirleştiren bu sistemin dertlerimize derman olamayacağını hepimiz kabul etmek zorundayız.’’
Tam bir, ‘ele verir talkını’ durumu. Gerçi biz en zengini yüzde 18-20’lere çıkardık, yüzde 80’ini de zenginleştirdik mi, içlerine ancak böyle sinecek belli ki.
***
Yahu madem bu ülkenin müesses nizamı teslim oldukları küresel patronların direktifiyle kapitalizm yolunu seçti, iktidarlar da itaat etti de o halde neden ülkeye egemen olan bir kapitalist ideoloji yok, bu ideolojinin kuralları, kaideleri yok.
Çünkü ortada ‘’burjuvazi’’ yok!
Ne var?
Kuralsızlığın ve düzensizliğin zirve yaptığı, denetimin lafta kaldığı, başta devlet kurumları olmak üzere her aklına esenin milleti acımasızca sömürdüğü ve mevcut kaos halini bilinçli olarak sürdürenlerin vahşi ve keyfi kapitalizmi var. (Başka ad bulamadığımdan mecburen kullandım kapitalizmi. Yoksa bu yaşanılan ilkel/başka bir şey.)
Türkiye’de bu tek yönlü vahşi kapitalist sistemle zengin olan geçmiş ve bugünkü iktidar yanaşması ayrıcalıklı insanlar vardır ama bunların millete sundukları çağdaş bir yaşam, eğitim ve özgün bir ahlaki tavırları yoktur.
Bakın TÜSİAD’a, MÜSİAD’a ve zengin örgütlerine, topluma sundukları, yaşamın tamamını içeren kollektif bir ahlak anlayışı var mı bunların?
Toplumun temeli olan bir vergi ahlakı tanımları var mı bunların? Vergilerini tam veriyorlar mı?
“Evet” diyecek kaç kişi var?
Bakın, onlar hep başkalarının, güçlünün, iktidarların ahlak kurallarını benimsemiş görünürler. Zamana, zemine ve iyi koku alan burunlarına göre kimi zaman sağcı, solcu, Kemalist, kimi zaman dinci, milliyetçi, liberal olurlar.
Toplumsal düzeyde özgün bir ahlak anlayışı sunamayan ve aslında kirletilen hoşgörü kandırmacasıyla herkesin ahlak anlayışını paylaşıyor(muş) görünen bu zenginlerin, gerçekte hiçbir ahlak anlayışını benimsemediği, belli etik değerlere sahip olmadığı, tek amaçlarının para, mal, rant olduğu zamanları yaşıyoruz.
Bu durumu yani ilke ve para ikilemini ‘Bir zamanların mücahitleri, müteahhit(holding) oldular’’ deyişi tam olarak açıklamıyor mu?
Somut delil olarak bakın sadece yerele.
Teknosab’a, Soğuksu’ya kurulmak istenen sahte teknoloji bölgesine, Kestel ve diğer OSB’ler de salınan zehirli gaz ve dumanlara, yer altı sularını hoyratça kullanan fabrikalara, dünya incisi Gürsu ovasındaki devasa tekstil boya fabrikasına, maden ruhsatı adı altında doğayı katleden taş ocaklarına, yabancı şirketçe kanı emilen İznik gölüne, simsiyah akan Nilüfer çayına.
Bunların, en başta sayılan dörtlüden bağımsız olması mümkün mü?
Hepsi aynı havuzda yıkanıyor.
Fakirin üstüne zamlarla yağan, vergi üstüne vergi bindiren, nerdeyse milletin don lastiğinin hesabını soran, sormaya hazırlanan devlet aynı hassasiyeti zenginlere göstermiyorsa, hiç kendimizi kandırmayalım ‘‘bindik bir alamete’’ deyişinin devamı kesin yaşanacak…